Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Mehdi Hasan: George W. Bush’u neden özlüyorum?

Ödüllü İngiliz gazeteci, yazar ve siyaset yorumcusu Mehdi Hasan’ın kaleme aldığı “George W. Bush’u neden özlüyorum?” başlıklı bu makale 30 Kasım 2015’de The New York Times’da yayınlandı. Halen  Al Jazeera’de program yapan Hasan’ın gündem yaratan makalesinin orijinalini bu linkten okuyabilirsiniz. Yazının Türkçe çevirisini Deniz Baran yaptı.

George W. Bush’u neden özlüyorum?

Amerika liderliğinde  2003’te yapılan Irak işgaline karşı olan bir Britanyalı olarak (milyonlarca yurttaş gibi) George W. Bush’da hayran olunacak bir şey bulmayı hiçbir zaman beklemedim. Fakat Amerika’ya çalışmak için henüz gelmiş biri olarak fikrimi tekrar gözden geçirmeliyim.

2001’de 2.966 insanın öldüğü 11 Eylül saldırısından 1 hafta geçmemişken Başkan Bush, Washington İslam Merkezi’nde katıldığı konferansta imamlar ve cemaat liderlerinin yanında olduğu bir ortamda “Terörün bu yüzü gerçek İslam inancı değil. İslam barıştır” demişti .

ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül saldırısının hemen ardından 17 Eylül'de Washington İslam Merkezi'ni ziyaret etmişti. (ASSOCIATED PRESS)
ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül saldırısının hemen ardından 17 Eylül’de Washington İslam Merkezi’ni ziyaret etmişti. (ASSOCIATED PRESS)

Bu, daha sonra aylarca ve yıllarca tekrarlanacak bir mesajdı. “Bizim savaşımız şeytana karşı” diyordu Başkan, “İslam’a karşı değil.”14 yıl sonra, Müslüman karşıtı nefret zehrinin ve Cumhuriyetçi başkan adaylarının körüklediği felaket tellallığının ortasında böyle yorumlar daha uzak mesafede, hatta imkansız dahi denemeyecek kadar uzakta duruyor.

Geçtiğimiz günlerde Donald J. Trump, Jersey şehrindeki “binlerce ve binlerce” Müslümanın İkiz Kuleler’in çöküşünü kutladığını iddia etti. Bu açıklama şehrin valisi tarafından yalanlandı ve gündem izleme kurumu PolitiFact tarafından “büyük bir yalan” olarak derecelendirildi. Trump ayrıca “kati suretle” ABD’de yaşayan tahmini 3 milyondan fazla Müslümanın kaydının tutulduğu bir federal veritabanını uygulamaya sokacağını ve Amerikalı Müslümanların dinlerinin üzerinde belirtileceği özel bir kimlik kartı taşımasının yolunu açacağını söyledi.

Bir diğer rakip aday, eski nörocerrah Ben Carson, Müslümanların başkanlık için yarışmasına müsaade edilmesine karşı olduğunu çünkü İslam’ın Anayasa ile “uyuşmadığını” söyledi. Hatta bazı Suriyeli mültecileri “kuduz köpek” olarak teşbih etti.

Müslüman karşıtı nefret, Cumhuriyetçi adaylar tarafından bir güçlenme unsuru olarak dahi kullanılıyor. Eski Florida Valisi Jeb Bush, Müslüman mültecilere barınak sağlamaktansa Hristiyan mültecilere barınak vermeyi tercih ettiğini söyledi. Aynı zamanda Florida Senatörü olan Marco Rubio, Trump’ın sadece camilere değil Müslüman kafelere ve lokantalara da yakın olduğunu söyleyerek Trump’ı geçmeye çalıştı.

Bir libertaryan olan ve bu yılın başlarından 11 saatlik, parlamentoyu tıkayan bir konuşma ile Vatanseverlik Anlaşması’nın yenilenmesine direnmiş olan Senatör Rand Paul ise şimdi Müslüman göçmenler için “arttırılmış inceleme” talep ediyor. Senato’daki meslektaşı Ted Cruz “şeriat hukukunun” ABD’de büyük bir problem teşkil ettiğini iddia ediyor.

Listemizde aşağı doğru, Arkansas eski Valisi Mike Huckabee veya Ohio Valisi John Kasich’e inersek… Huckabee, İslam’ı “yeryüzünde kargaşayı en çok destekleyen din” olarak tanımlarken Kasich, devlete “Yahudi-Hristiyan temelli Batı değerlerini” yayma önerisinde bulundu.

New Jersey Valisi Chris Christie’ye dair beklenti, Cumhuriyetçiler arasından çıkıp Müslüman karşıtı “delileri” ve onların şeriat hukuku hakkındaki “zırvalarını” geriye iten bir aday olmasıydı. Bu 2011’deydi, fakat şimdilerde Christie dahi Suriyeli mültecilere karşı sert tavır alan bir çizgide seyrediyor. Trump anketlerde lider gözükürken Christie’nin yüzde 3 civarı oya sahip gözükmesi, İslamofobi’nin günümüz Cumhuriyetçiler arasında kazanan olduğunu gösteriyor.

ABC News/ Washington Post anketine göre İslam’a dair olumsuz görüşler, Cumhuriyetçiler nezdinde 2001 Kasım’ı ve 2009 Mart’ı arasında 18 puan sıçrama yarattı. İkinci ismi Hüseyin olan siyah bir başkanın seçilmesi (kendini İslam Devleti olarak ilan eden yapının yükselişini bile belirtmeksizin) sadece bazı kemik Cumhuriyetçi seçmenlerin önyargılarını kuvvetlendirmeye yaradı.

Bugün Cumhuriyetçiler’in yüzde 83’ü Dr. Carson’un dediği gibi Müslümanların başkanlık için yarışamaması gerektiği fikrine katılıyor. Iowa’daki Cumhuriyet Partisi seçmenlerinin sadece yarısı İslam’ın ABD’de legal olması gerektiğini düşünüyor.

Böylesi görüşlerin Cumhuriyetçi Parti’nin tarihine bakıldığında nasıl tutarsız olduğunu bilmek önemli. 1957’de Dwight D. Eisenhower bir Amerikan camiinde konuşma yapan ilk başkan olmuştu.  Aynı İslami merkezin açılış törenini 2001’de ziyaret eden Bush izleyicilere ulusun “tüm gücüyle Müslümanların vicdanlarına göre ibadet etme haklarını savunacağına” dair garanti vermişti.

1974’te Gerald R. Ford, Ramazan Bayramı’nda, Müslüman Amerikalılara resmi mesaj yollayan ilk başkan olmuştu. Müslüman Amerikalıların “dini mirası” ile ABD’deki çeşitliliğin “çokça kucaklandığını” söylüyordu. 1981’de Ronald Reagan Amerika’nın ilk Müslüman büyükelçisini atadı, mühtedi olan Robert Dickson Crane’i.

Bu anlatılanlar Bush’un 2002’de, bir Amerikan camiini bayramda ziyaret eden ilk başkan olduğu zaman takip ettiği, Cumhuriyetçilere dair ayak izleriydi. Tabii ki kendisi müstakbel bir başkan değil de görevl başındaki bir başkan olmanın avantajına sahipti. Ancak o ve Karl Rove ile Michael Gerson gibi danışmanları Müslümanları şeytanlaştırıp İslam’ı “düşman” olarak resmetmenin sadece El Kaide’nin hikayesini beslemekle kalmayıp seçimlerdeki oy beklentilerine de zarar vereceğini anlamıştı.

Birincil faktör olmasa da genel olarak azınlıklar seçimlerde etki sahibi. Cumhuriyetçi Ulusal Komite tarafından Mitt Romney’nin 2012’deki yenilgisinden sonra yaptırılan bir çalışma, nasıl “birçok azınlık grubun yanlış bir şekilde Cumhuriyetçiler’in onları sevmediğini ve ülkelerinde istemediğini” düşündüğünü not ediyordu.  Aslında Müslümanlar ABD’deki oyların sadece yüzde 1-2’sini teşkil ettiği hâlde  2000 yılında başkanlık seçimi Flordida’daki sadece 537 oya bağlı değiştiğinde 46.000’den fazla Müslüman orada Cumhuriyetçiler’e oy vermişti. Etkili bir muhafazakâr aktivist olan Grover Norquist’in görüşüne göre “George W. Bush, Müslüman oylar sayesinde Amerikan Başkanı olarak seçilebilmişti.”

Bush’un dış politikası yurtdışındaki Müslümanlara zarar vermiş olabilir ancak kendisi iç politikada Müslümanlara yaranmaya çalıştı ve tembelce İslam ile terörizmi bağdaştırma eğilimini reddetti. Ekonomist John Kenneth Galbraith, Bush’un tekrar seçildiği 2004’teki seçimi yad ederek “Ronald Reagan’ın gözümde tüteceğini hiç düşünmezdim” demişti. Mevcut adayların mahsulü olan sorumsuz, Müslüman nefretini içerek retoriği dinledikçe bu hissi anlıyorum. Hiç bunu söyleyeceğimi düşünmezdim ama şimdi George W. Bush gözümde tütüyor.

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.