Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Daniel Cohn-Bendit: “Kendi cenaze konuşmamı kendim yapacağım”

1968 yılı mayıs ayında Fransa’da gerçekleşen olaylara öğrenci önderi olarak katılan ve o dönemde izlediği siyaset ve saç renginden ötürü Dany le Rouge (“Kızıl Danny”) adıyla anılan Daniel Cohn-Bendit, Mart ayında “Salaklıklara Artık Bir Son Versek” (Et si on arrêtait les conneries) başlıklı bir kitap yayımlayacak. Halihazırda Avrupa Parlamentosu’nda görev yapan Cohn-Bendit, “Siyasî gündemi etkileme”yi sürdürmek istiyor ve “halkoyuyla seçilme durumunda” Avrupa Komisyonu başkanlığı makamını düşlüyor. Le Monde, 31 Ocak 2016’da gazeteci Annick Cojean’un Cohn-Bendit ile yaptığı röportajı Türkçe’ye Haldun Bayrı çevirdi. “Mayıs 68’den kendi cenazesini düzenleme dileğine: İçten bir söyleşi” olarak tanıtılan röportajın orijinalini bu linkten okuyabilirsiniz.

“Kendi cenaze konuşmamı kendim yapacağım”

Annick Cojean: Şunlar olmasa buralara gelmezdim…

Cohn-Bendit: … Zırhlı başlıklı bir polise alaycı ve neşeli bir gülümsemeyle meydan okuduğum o ünlü Mayıs 68 fotoğrafı. Kaskatı devletin bir temsilcisi karşısında “Afacan Soytarı”dır o. Ölümcül düzenin karşısında gençliğin kaygısızlığı ve yaşama iştahı. Bu resim dünyanın her yerine ulaştı ve üzerime yapıştı kaldı. Hayatımın ikinci bölümünün çıkış noktası da o; bugün ne isem o olmama yol açan.

cohn-bendit
Tüm dünyada 68 Kuşağı’nın sembol isimlerinden biri olarn Daniel Cohn-Bendi, nisan ayında 71 yaşına basacak.

A.C.: Yani bu fotoğraf sizi bağlıyor mu?

Cohn-Bendit: Sanmıyorum. Ama o kadar çok elden ele dolaştı ki olağanüstü bir şeye yol açtı: Bir sürü insan beni tanımak istedi. Âdeta bir sınav geçmiş ve bundan başımda bir hâleyle çıkmışım gibi. Hiç değişmemiştim, fakat şöhret yüzünden insanlar birden beni farklı algılıyorlardı. Ben daha fazla ben oldukça, ilgi de artıyordu!

A.C.: Birkaç yıllık bir aradan sonra siyasî hayata katılma isteğiniz bundan mı?

Cohn-Bendit: Tabii ki! Çünkü 68’de başımı döndüren şey, Tarih’in vidalarını gevşetme hissiydi. Tekerleğin üstüne oturup kendini harekete kaptırmak değildi, hayır! Olayları etkilemekti. Le Nouvel Observateur’den arayıp Sartre’ın benimle söyleşi yapmak istediğini bildirdiklerinde bilincine vardım bunun. Bir Katoliğe Papa seninle konuşmak istiyor demek gibi bir şeydi. Manyak bir şeydi!

A.C.: Alman uyruklu olmanızın mümkün kıldığı Fransız topraklarından sınır dışı edilmeniz herhalde büyük bir hüsran duygusu yaratmıştır içinizde.

Cohn-Bendit: Biliyor musunuz, hayatımı kurtardı bu! Fransız yoldaşlarımın çoğunun üzerine basan altmışsekiz sonrası çöküntüyü yaşamamamı sağladı ve hemen Almanya’da bir şey kurmaya zorladı beni. Sonra âşık oldum ve bir başka dinamizm harekete geçti. Komünler hareketinin değişmez bir parçası oldum, o dönemdeki çelişkiler ve salaklıklarla kişiliğimi yoğunlaştırdım. O sırada ulusal kimlik de pek umurumda değildi. Ben bendim ve neden bir taraf seçmeye zorlayarak canımı sıktıklarını anlamıyordum. Almanya’da yaşıyordum, ama Fransa’da futbol içinde yetişmiştim. Fransa milli takımı oynadığı zaman deli gibi onu tutuyordum. Fransa benim sportif vatanımdı, Almanya da siyasî vatanım. Kısacası doğal bir biçimde Avrupalı’ydım. Kibarlık Budalası’ndaki Mösyö Jourdain’in bilmeden nesirle uğraşması gibi ben de Avrupa’yla uğraşıyordum. Frankfurt Belediye başkan yardımcılığına geldikten sonra ne yapmak istediğim sorulduğunda da, mantıklı bir biçimde Avrupa’ya doğru döndüm.

A.C.: Avrupalı’nın cisimleşmesi olarak sunulmak hoşunuza gidiyor mu?

Cohn-Bendit: Doğru geliyor, evet. Çünkü bu benim tarihim. Annesiyle babası 1933’te Almanya’dan ayrılmış, kendisi Fransa’da doğup büyümüş ve ileride askere gitmemek için 14 yaşında Alman vatandaşlığını almış olan bir çocuğun hikâyesi. Ama bu yaz çember tamamlandı. Florida’da bir yolda arabadayken Cazeneuve (Fransa İçişleri Bakanı) beni telefonla aradı ve “Az önce imzaladım, Fransızsın!” dedi. Tuhaftı bu, sınır dışı edilmemden 45 yıl sonra!

A.C.: Heyecanlandırdı mı?

Cohn-Bendit: Evet! Arabayı kullanan karım, “Eh artık, hedefe vardın!” dedi bana. Bu hedef aslında çifte vatandaşlıktı. En fransız Alman ve en alman Fransız diye tasvir edilmekten gına gelmişti artık. Şunu demelerini istiyordum: O her ikisi de.

cohn-bendit yeni
Daniel Cohn-Bendit’in şimdilerde gözü Avrupa Komisyonu başkanlığında.

A.C.: Çifte vatandaşlık sahibi olanların vatandaşlıktan çıkarılması üzerine düşüncenizi etkiliyor mu bu?

Cohn-Bendit: O şeytanî Hollande-Valls ikilisinin bu işe neden bulaştığını anlamıyorum! Diyorlar ki: Bu sembolik bir şey. Ben de şöyle cevap veriyorum onlara: Bir Fransızın terörist olmaması gerektiği mi bildiriliyor yani? Fakat bâriz bir şey bu! Tıpkı bir Fransızın tecavüzde bulunmaması gerektiği gibi. Bir Fransızın cinayet de işlememesi gerektiği gibi… Yararsız bir sembolizm sembolizm değildir. Hem sonra, bir teröristi otuz yıla mahkûm ettiğinizde, onu vatandaşlıktan çıkardığınızda, Cezayir ya da Fas onu geri almak istemediğinde, ne olacak o zaman? Hapishanede vatandaşlıktan atılmış biri olacak. Büyük ilerleme! Hem bu aynı zamanda, açık bir biçimde farklı oldukları kendilerine gösterilen çifte vatandaşlık sahibi olanların hissettikleri hüsranın ne kadar anlaşılmadığını göstermektedir! Fransız milliyetçisi olan Deveciyan bile bundan rahatsız oluyor! Anayasa anlık sorunları halletmek için yapılmamıştır.

A.C.: Sürekli olarak siyasî bir hırsınız olmadığını vurguluyorsunuz, ama solda önseçim talebinde bulunan bir çağrıyı imzalıyorsunuz ve her çorbaya tuzunuzu katıyorsunuz.

Cohn-Bendit: Ben güzergâhımın sonuna gelmiş olsam bile siyasî tartışma gündemine etki etmeyi sürdürmek istiyorum. Beni ilgilendirebilecek tek şey – çok iddialı bir çocuk olsam da, tevazuyla itiraf ediyorum bunu– halkoyuyla seçilmesi durumunda Avrupa Komisyonu başkanlığı makamıdır. Bunu isterim işte! Eğer seksene merdiven dayayabilirsem, adaylığımı koyarım ve Avrupa çapında büyük bir kampanya yaparım. Çünkü Avrupa’nın inşasının hızlandırılması için bir doruk olur bu.

A.C.: Avrupa’nın inşasında daha ziyade gerilediğimiz bir evrede değil miyiz?

Cohn-Bendit: Avrupa kötü durumda. Kötü inşa ediliyor. Çelişkileri içinde çırpınıyor. Ama ülkelerimizde ortaya çıkıveren bütün sorunlar Avrupa olmaksızın çözüm bulamazlar! Hollande ağzına dolamış: “Fransa büyük bir ülkedir!” deyip duruyor. Hayır! Fransa günümüz dünyasının yüzde 1’i. İşleyen bir Avrupa’da Fransa’nın on misli bir potansiyeli olur, ama aksi takdirde, hiçbir şey değil! Fransızlar Suriye’yi bonbardımana tutmak istediklerinde, bir hafta sonra Amerikan cephanesine ihtiyaç duyuyorlar. Bize masallar anlatmayı bırakmaları lâzım!

A.C.: Oysa Avrupa’nın bütün sinyal ışıkları kırmızıda.

Cohn-Bendit: Ya Fransa’nın sinyal ışıkları? Kırmızıda değil mi? İşsizliğiyle bunalan, ekonomisinin kanı çekilmişliğiyle yönünü şaşıran; nafile tartışmalarla, ya da laiklik üzerine olduğu gibi hazin şekilde ideolojik tartışmalarla bölünmüş bir ülke. İslamo-faşizmin tehdidiyle karşı karşıyayız ve entegrizmlere karşı mücadele üzerine sakince düşünmek yerine, Müslüman toplumuyla köprüler kurmak yerine, Valls gibi kurdelalar takınıp IŞİD varolduğu müddetçe olağanüstü halin kaldırılmayacağı söyleniyor. Kafasında bir tahta eksik herhalde! Hele o ak-karacı mantık! Her birinin sımsıkı yapıştığı o sol-sağ ayrılığı; ki aslında entelektüel miskinlikten başka şey değildir. Ekoloji, Avrupa, ya da insan hakları gibi konularda tamamen aşılmışlar! Melez/Karma (hybride) bir düşünce gerek.

A.C.: İnsan sizi dinleyince, 2017 seçimi mücadelesinin iyi kötü başlamış olduğunu anlıyor.

Cohn-Bendit: Hiç olmazsa! Mart ayında Et si on arrêtait les conneries (“Salaklıklara Artık Bir Son Versek”) başlıklı bir kitap çıkarıyorum. Bu kitapta, siyasî partileri çeşitli konularda taviz vermeye ve hükûmet anlaşmaları yapmaya zorlayan nispî temsili salık veriyorum.

A.C.: Müdahalelerinizde Juppé’ye pek dokunmuyorsunuz.

Cohn-Bendit: Öylesine çılgın bir durumdayız ki, müstakbel cumhurbaşkanının kim olacağını sağdaki önseçim belirleyecek! Dolayısıyla bana kimi tercih ettiğim sorulduğunda, az beterini seçiyorum: Juppé, ki zaten tek seferliğine aday. Bir solun, solların, ekolojik bir gücün, kısacası bir alternatifin tekrar oluşması için ülkeyi bir süreliğine sakin tutacaktır bu. Mutlak kâbus ise ikinci tura Sarko-Le Pen ikilisinin kalması olur!

A.C.: Köln’deki olaylar ve 31 Aralık 2015 gecesi tâcize uğrayan yüzlerce kadının şikâyette bulunmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cohn-Bendit: Her sene bira bayramında 250 şikâyet olur.

A.C.: Evet, ama burada, bir gecede bin kadar tâciz olayı söz konusu!

Cohn-Bendit: Bin şikâyet diyelim. Ve polis soruşturmasının sonucunu bekliyorum ben. Çünkü esrarengizliğini koruyor. Hatta imkânsızlığını. Fotoğraflarda ve filmlerde, olay yerinde bin kadar kadın olduğu görülmüyor. Öyleyse tâcizler başka yerlerde mi vuku buldu demektir bu? Benim bu konuda hiçbir bilgim yok. Fakat göçmenlere karşı nefret uyandırmak için bu hâdiseyi büyütmek isteyen birilerinin manipülasyonlarını ihtimal dışı görmüyorum.

A.C.: Hâdisenin abartıldığını mı imâ ediyorsunuz? Şikâyetlerin asılsız olduğunu mu?

Cohn-Bendit: Hayır! İğrenç bir olay yaşandığını ve kadınların maruz bırakıldıkları şeylerin kabul edilemez olduğunu biliyorum. Ama Berlin’de beş mülteci tarafından tecavüz edildiği söylenen küçük Rus kızının hikâyesi ve bu hikâyenin doğru olmadığının ortaya çıkması, pirelendiriyor ve kuşkuya düşürüyor beni. Köln davası her türden siyasî hareketler tarafından öylesine kullanıldı ki, temkinli kalmak istiyorum. Bir bozgun ortamı var. Ve bu feci bir şey. Bir milyon mültecinin ağırlanması sorununu Köln’deki  faciaya mı indirgemek gerek? Tabii ki hayır! Yüzde 10 korkunç ve suç işleyen kişiler de olsa, insanların yüzde 90’ı düzgün davranıyor. Ve onların toplumla bütünleşebilmeleri için kafa patlatmak gerek.

A.C.: Kısa süre önce televizyonda Alain Finkelkraut ile diyaloğunuzda çok şaşırtıcı bir an oldu.

Cohn-Bendit: İbranice konuştuğumuz an mı?

A.C.: Evet.

Cohn-Bendit: Konuşuyorduk ve birden, kendi kendime, Fransız televizyonunda iki Yahudi’nin İslam karşısında davranış biçimi üzerine düşündükleri şu an yine de olağanüstü, dedim. Bunu çok gülünç buldum. O zaman kendi kendime: İnsanlar muhtemelen bunun bilincinde değil, onlara bir işaret göndereceğim, dedim.

A.C.: Yani maksatlı olarak mı yaptınız bunu?

Cohn-Bendit: Kafamdan öyle bir şeyler geçti ve bunun biraz provokasyon olduğunu kabul ediyorum.

A.C.: Sizin Yahudilik’le aranız nasıl?

Cohn-Bendit: Benim için Yahudiler diasporadır. Avrupa Yahudilerinin, İsrail’e göç etmeleri çağrısında bulunan Netanyahu tarafından araçsallaştırılmalarına ise tahammül edemiyorum. Uzun zaman boyunca, “Yahudi-aleyhtarlığı olduğu müddetçe Yahudiyim,” dedim. Yahudi olmayan karım bana: “Bu biraz fazla basit, Dany,” diyordu. Toplama kampları üzerine filmleri seyredemediğim doğru.

A.C.: Alman olarak mı?

Cohn-Bendit: Hayır! Yahudi olarak! Çünkü ben de orada olabilirdim diyorum. Varşova gettosundan elleri havada çıkan çocuk kafamda kazılı kaldı. Ve hep düşünüyorum ki: O olabilirdim. Daha sonra doğduğum bir gerçek, ama benim için, Yahudi olmak, tarihin bir ânında yok edilmek istenmiş hissetmektir kendini. Bundan da, siyasî bağlanmamın bir açıklaması çıkar belki.

A.C.: Fransa’daki saldırılarda ölen kurbanların çoğu İsrail’de gömüldüler. Sizin aklınızdan hiç geçti mi bu?

Cohn-Bendit: Asla! Benim ülkem değil ki orası! Ben küllerimin Frankfurt, Paris ve bir evimin olduğu Héraut’daki küçük köye saçılmasını istiyorum. Ve cenaze törenim sırasında kendi üzerime düşünmeyi dilerdim.

A.C.: Affedersiniz?

Cohn-Bendit: Biliyorum, delilik bu, bunu becerebileceğimden de emin değilim. Ama isteğim bu. Sahneyi çok iyi canlandırıyorum gözümde. İnsanlar toplanmış, çok mutsuz –hepsi arkadaşlar– ve büyük ekranda ben beliriyorum. Ve onlara konuşuyorum.

A.C.: Korkunç bu! Herkesin gözünden yaş gelir…

Cohn-Bendit: Daha iyi ya! Bir hikâye yaşamış olduğum Marie-France Pisier’nin defin töreni düşündürdü bunu bana. Öldüğü zaman, kocası bana telefon ederek: “Seni çok severdi, sanatçılar kilisesinde bir anma toplantısı yapıyoruz ve senin konuşmanı isterdim,” dedi. Hiç bana göre bir iş değildi, ama kaytaramazdım. Mâlûm gün geldi ve papazın, Tanrı’nın onu kollarına aldığını söylediğini işittiğimde, kendi kendime, “Vay canına! Ya sen ne diyeceksin şimdi?” diyordum. İleri atıldım: “Marie-France ateydi, öyleyse bilirsiniz, Tanrı onu tanımaz. Ama onu sevmiş olan sizler, iyi tanırsınız onu. Ben de ondan bahsedeceğim size. Ve Mayıs 68’de beni Fransa’dan üstü açılır arabasıyla nasıl kaçırdığını anlattım; başka anekdotlar da anlattım ve herkes gülmeye başladı. Cenaze töreninde olur olmaz şeylere izin vermemeli! Dolayısıyla tek garantim, kendi cenazemi organize etmek. Stones’un Satisfaction’ı çalacak ve benim ufak konuşmam.

A.C.: Son bir mesaj?

Cohn-Bendit: Belki Yahudi fıkraları olabilir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.