Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Alain Gresh: Suriye’deki ateşkeste Rusya’nın hesapları

ABD ve Rusya’nın öncülüğünde varılan anlaşmayla birlikte 26 Şubat 2015 Cuma gece yarısı itibariyle Suriye’de beş yıldır devam etmekte olan iç savaşta, ilk defa bu kadar geniş çaplı bir ateşkes başlamış oldu. Rusya’nın Suriye iç savaşında etkin bir şekilde rol alması nedeniyle söz konusu ateşkesin Rusya’yı doğrudan etkileyeceği açıktır. Bu bağlamda, Le Monde Diplomatique’in eski genel yayın yönetmeni Alain Gresh’in 1 Mart 2016’da Orient 21’de yayımlanan ve Türkçe çevirisini Haldun Bayrı’nın yaptığı yazının orijinalini buradan okuyabilirsiniz.

ALAIN GRESH

Çeviri: Haldun Bayrı

22 Şubat’ta Vladimir Putin ile Barack Obama’nın Suriye’de bir ateşkes ilan etmelerinin ertesinde, Moskova’da muayyen bir ateşlilik hüküm sürüyor. 27 Şubat geceyarısında yürürlüğe girip şimdilik nispeten uyulan ateşkesi BM Güvenlik Konseyi de resmen onayladı. Batı’da ön plana çıkan kuşkuculuğun aksine, Rusya’da, abartılı bir iyimserliğe kapılınmasa da, Başkan Putin’in deyişiyle, “kan banyosunun durdurulması için gerçek bir adım” atıldığına inanmak isteniyor.

Moskova’nın merkezinde yüksek bir kulenin tepeden baktığı “Stalinvâri” büyük yapı, dışişleri bakanlığını barındırıyor. Bu sabah yüzlerce memur makamlarına ulaşmak için acele ediyorlar. Kusursuz Arapça konuşan Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, bürosunda, Vladimir Putin’in o gün, başta Suriye, İran, Suudi devlet başkanları ve İsrail başbakanı olmak üzere dünyanın her tarafındaki muhataplarıyla, kısacası Suriye dosyasıyla uzaktan yakından ilgili herkesle yapacağı konuşmaları zikrediyor. Bogdanov Tel-Aviv’de ve Kahire’de büyükelçilik yapmış, Şam’da da birçok kez görevlendirilmişti. Ekim 2014’ten beri, Putin’in Ortadoğu ve Afrika özel temsilcisi.

Ona göre her şey açık: “Suriye krizinin askerî çözümü yok.” Ama ekliyor: “İşleri olduğundan kolay göstermek istemiyoruz; Suriye’nin içinde ve dışında bu sürece husumetle bakan çok sayıda güç var ve önce Başkan Esad’ın gitmesi için ısrar ediyorlar. Ama bu stratejinin Libya ve Irak’taki sonuçlarını hatırlayalım.” Bogdanov’un ABD ile eşgüdüme tanıdığı öncelik sadece siyasî değil: “Kabul edilebilir” askerî hedefleri belirlemek ve “terörist gruplar”ı teşhis etmek amacıyla ateşkesin izlenmesinde ortak bir veri tabanı merkezi oluşturulacak.

“Putin’in bu işte kişisel taahhüde girmesine şaşırdık” diyor, kimliğinin açıklanmasını istemeyen bir Rus Ortadoğu uzmanı. “Taviz vermeyi kabul etti; özellikle de terörist hareketler olarak sadece IŞİD ve El Nusra’nın gösterilmesinde. Oysa şimdiye kadar, Moskova bu tanımın içine başka grupları da sokmak istiyordu.” “Son haftalardaki başarılarla göğüsleri kabaran askerlerimiz bile hazırlıksız yakalandılar” diye belirtiyor aynı kaynak.

El Nusra Cephesi’nin yanında dövüşen Ahrar-uş Şam ya da Ceyş el İslam gibi gruplar ateşkesi kabul ederlerse ne olacak? “Beyanlarını ve niyetlerini inceleyeceğiz” diye cevap veriyor Bogdanov; bir Rus bombardımanında öldürülmüş olan Ceyş el İslam yöneticisi Zehran Alluş’un kardeşi Muhammed Alluş’un Cenevre’deki son barış müzakerelerine katılmasını Moskova’nın kabul etmiş olduğunu da hatırlatıyor.

Moskova’ya göre bilanço olumlu

Moskova’da, 2015 sonbaharında askerî müdahale kararı alınmasının yeni bir sayfa açılmasında ve Ruslar’ın asıl gözünü korkutan Libya’daki senaryonun tekrarlanmasından kaçınılmasında belirleyici bir rol oynadığına kanaat getirilmiş durumda. Eylül ayında bizzat Putin’in kararıyla başlatılan bu müdahale, ilk başlarda beklenmedik dirençlerle karşılaşsa da, sahadaki güç dengelerini tersine çevirdi. Aralık 2015’te Beyrut’ta görüştüğümüz bir Hizbullah yöneticisi, Rusların çabuk bir biçimde önemli başarılar elde etmeyi düşündüklerini ve buna ulaşamadıklarını teyit etmişti. Öngörülmeyen bu zorluklar ve sağladıkları hava desteğinden Suriye ordusunun yararlanmayı becerememesi karşısında, etkilendiklerini hiç göstermeyen Ruslar, sivil halkın başına gelecekleri dert etmeksizin, yoğun bombardımanları tırmandırma kararı aldılar. Aralık sonundan itibaren durum tersine dönüyor ve Ruslar tarafından yeni bir düzen verilen Suriye ordusu Halep’e doğru ilerliyordu. (Cédric Mas, “La situation en Syrie au 20 février 2016”, kurultay.fr)

Bu Suriye seferinin insanî bilançosu felaket oldu; bununla birlikte Ruslar umdukları sonuçları elde ettiler. İranlıların rolünü de aşarak ABD’ye kendilerini kaçınılmaz muhatap olarak kabul ettirdiler. Suriye rejimini sağlamlaştırdılar ve ilerideki müzakerelere daha iyi bir konumda girmesini sağladılar. En modern silahlarını denediler; mesela Su-35S avcı uçaklarını, T-90 tanklarını ve Hazar Denizi’nden fırlattıkları seyir füzelerini. Ve bu seferin maliyeti nispeten sınırlı —2016 yılı için 44 milyar dolarlık bir askerî bütçede yaklaşık 3 milyar dolar öngörülüyor. (Bkz. Julia Joffe, “Russians tighten belts for great cause”, Financial Times, 21 Şubat 2016.) Rusya’nın Lazkiye’ye yerleştirdiği modern askerî üs, Mısır’la ittifakının son bulmasından beri bölgedeki ilk daimi üssü. (Bu bilanço üzerine Expert dergisinin 22 Ocak tarihli sayısında gazeteci Pyetr Skorobogatyi’nin analizi için bkz. memri.org.)

Son olarak da Şam’a, belki yarın üniter Suriye devletinin omurgasını sağlayacağı için her ne pahasına muhafaza edilmesi gerektiğini düşündüğü düzenli ordusuna yeni bir düzen vermesini dayattı. Burada her tür siyasî çözümün, Washington’ın 2003’te Irak’ta başvurduğu, Baas Partisi ile ordunun dağıtılması gibi önlemlere yönelmekten kaçınması gerektiği vurgulanıyor. “Ve bu defa Amerikalılar da bizimle aynı kanıda” diye ekliyor Bogdanov.

Şam’daki yöneticilerin “katakullileri”

Bu aşamada ateşkes hakkında iki yorum yapılabilir: Ya göz boyayarak Batılıları aldatıp Beşar Esad’ın bütün Suriye’yi tekrar fethetmesi için yeni ilerlemeler katetmesi sağlanıyor; ya da bir uzlaşma gerektiren hakîkî bir siyasî çözüme doğru gitme yönündeki Rus iradesi dışa vuruluyor.

26-27 Şubat tarihlerinde Moskova’da Valdai Merkezi’nde düzenlenen ve çok sayıda yabancı ve Rus Ortadoğu uzmanını bir araya getiren bir konferansta, Ruslarınki de dahil olmak üzere farklı bakış açıları dile getirildi. Eski bir büyükelçi, kolaylıkla tekrar seçileceğini ve gelecekte ülkeyi yöneteceğini ileri sürerek Suriye Başkanı’nın övücü bir portresini çizdi. Oysa çok daha “temkinli” olan resmî tutumu yansıtır görünmüyor bu. Resmî görevlilerden biri bize Şam’daki yönetimin “tricks”lerinden (katakullilerinden) çekindiğini belirtti. Kısa süre önce yaşanan bir olay, iki müttefik arasında bazen gerginleşen ortamı gösteriyor. Esad’ın bir beyanında toprakların tümünü tekrar fethetme hedefini belirtmesi üzerine, Rusya’nın BM’deki temsilcisi Vitali Şurkin 18 Şubat’ta misillemede bulundu: “Bu krize, siyasî, diplomatik ve askerî açıdan çok ciddi bir biçimde müdahil olduk. Dolayısıyla Başkan Esad’ın bunu göz önünde bulundurmasını isteriz.” 24 Şubat’ta, Rus Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova, Suriyeli yetkililerin 13 Nisan’da milletvekili seçimleri yapılacağını ilan etmeleri üzerine, Moskova’nın önce yeni bir anayasaya götüren siyasî sürecin izlenmesi, ardından seçimlerin yapılması konusunda ısrarcı olduğunu beyan ediyordu.

Moskova’nın gündeminin zafer havasında olmamasından bu. Suriye ordusunun başarılar elde ettiği kuşkusuz, ama kitlesel imhalar pahasına. Bütün ülkeyi tekrar fethettiğini bile varsaysak –ki Ruslar batağa gömülmeyi istemediklerinden bu pek muhtemel değil– yüzlerce milyar tutacağı tahmin edilen tekrar inşa masraflarını kim karşılayacak? Petrol fiyatlarının düşüşüne bağlı olarak ekonomik krizin göbeğindeki Rusya bunu yapamaz. ABD Irak’ta başarısızlığa uğramışken Rusya Suriye’de başarabilir mi? 1 Ekim’de, Suriye’de girdiği taahhüdü hükûmetine açıklamak için yaptığı konuşmada, Putin ısrar ediyordu: “Çatışmaya derinlemesine karışma niyetimiz hiç yok. (…) Sınırlı bir süre boyunca ve Suriye ordusu anti-terörist saldırılarını sürdürdüğü müddetçe destek vermeye devam edeceğiz.”

Öte yandan, Moskova Washington’la da Avrupa Birliği’yle de köprüleri atmak istemiyor (Ukrayna krizi ertesinde benimsenen yaptırımlar, üzerinde ağır bir yük oluşturuyor). Körfez’deki büyük ülkelerden, özellikle de Yemen’deki müdahalesini kınadığı ve şimdi –özellikle petrol fiyatını istikrara kavuşturmak için, ama sadece bunun için değil– bir diyalog kurmaya çalıştığı Suudi Arabistan’dan tecrit olduğunu da biliyor. Düzenli aralıklarla elikulağında olduğu bildirilen Kral Salman’ın Moskova yolculuğu durmadan erteleniyor; tıpkı Rus silahlarının satın alım anlaşmasının imzası gibi.

Tahran nezdindeki güvensizlik

İran’la ilişkilere gelince, her ne kadar iyi olsalar da, kesinlikle “stratejik” değiller ve Moskova’da Tahran’ın niyetleri üzerine sorular soruluyor. 25 Eylül 2015’te Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında Amerikan medyası önünde beyan ettiği gibi: “İran’la Rusya arasında terörizme karşı savaşta bir koalisyon yok.” Valdai toplantısında söz alan bir İranlı entelektüel de, ülkesinin uzun vadeli doktrininin, Rusya da dahil olmak üzere dış güçlerin Körfez ülkelerinin işlerine karışmamasına dayandığını hatırlatıyordu.

Russia in Global Affairs dergisinin yazıişleri müdürü Fedor Lukyanov daha açık konuşuyor : “Bizim için Esad’ın gidişi kabul edilebilir, İranlılar içinse böyle değil.” Kendi payına Rusya’nın müdahale kararının temel bir veçhesinde ısrar ediyor: “2015 ilkbaharından beri, IŞİD’e katılmak için yola çıkan Rus ve Orta Asyalı gönüllüler hakkında istihbarat servislerimizden kaygı verici raporlar alıyoruz.” Bunların sayısının binlerce olduğu tahmin ediliyor. Başbakan Dmitri Medvedev 1 Ekim’de Rıssiya 1 televizyonuna şöyle konuşuyordu: “Rus halkını terörist tehditten korumak istiyoruz, çünkü bunlarla ulusal topraklarımızda dövüşmek yerine yurtdışında dövüşmek daha iyi.” On beş yıldır çok sayıda Batılı yöneticinin kullandığı bir gerekçe bu; ama gerçeklik bunu büyük ölçüde boşa çıkardı.

Ateşkesin geleceğinin yerel etkenlere bağlı olacağını herkes kabul ediyor. İki süper-gücün müttefikleri yerine karar alabildiği zamanlar da geçti artık. Toplantıda konuşan ve Suriye krizini “laik bir Arap ülkesi”ne karşı “yabancı komplosu” ile açıklayan Beşar Esad’ın danışmanı Buseyna Şaban’ın yaklaşımı insanın içini iyimserlikle doldurmuyor. Bir Filistin partisinin Şam’da yaşayan ve Moskova’ya uğramış olan önemli bir yöneticisi, Suriye hükûmetinin müzakereyi hiçbir zaman istememiş olduğunu, bütün silahlı grupları terörist gördüğünü ve tam bir zafer arzuladığını kabul ediyor. Bununla birlikte, Rus görevlilerle görüşmeleri sonrasında, Rusların, önce beş ay, sonra beş ay daha uzatarak müdahalelerini ilânihâye sürdürmek ve ülkelerini batağa saplamak istemediklerini teyit ediyor. Afganistan savaşı unutulmamış ve Moskova, Suriye cephesine hiçbir tertip askeri gönderilmemiş olduğunu hatırlatıyor.

“Çar ile Sultan”

Suudi Arabistan ateşkesi kabul eder görünüp Suriye muhalefetini bu yönde teşvik etse de, Türkiye çekincelerini açıkça sergiliyor. Her ne kadar şimdilik Suriye’nin kuzeyindeki bombardımanlarını durdurmuş da olsa, bilhassa PYD’nin ateşkese dahil edilmeyen terörist bir örgüt olarak görülmesini talep ediyor. PYD ise kendi payına ateşkese uyacağını ilan etti. PYD’nin Moskova’daki temsilcisine göre, ABD ile Rusya’nın etkin desteğini alan tek güç olması, PYD’nin yapmak istemediği bir tercihe zorlanmasına yol açıyor. Suriye‘nin kuzeyinde PYD tarafından kurulan “Rojava özerk yönetimi’, ay başında toplanması gereken Cenevre Konferansı’na Kürtlerin katılması konusunda ısrarcı olan Rus başkentinde geçen ay bir büro açtı.

Türkiye’nin 24 Kasım 2015’te bir Rus avcı uçağını düşürmesi ve özür dilemeyi reddetmesinden beri bozulmuş olan Moskova-Ankara ikili ilişkileri, endişe verici bir belirsizlik etkeni oluşturuyor. Olayların tırmanışını, bazen “Çar ile Sultan” diye takdim edilen Vladimir Putin ile Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsiyetleri de vahimleştirdi. Oysa bütün Soğuk Savaş dönemi boyunca, hatta Suriye krizinin ilk yıllarında, iki ülke arasındaki ikili ilişkiler görüş farklılıklarına rağmen korunmuştu. Bununla birlikte, son olaydan beri sözlü ve somut bir tırmanışa tanık olunuyor. Putin Türkiye’den yapılan ithalata yaptırımlar koydu ve yurttaşlarına bu ülkeye gitmemelerini tavsiye etti. Elbette istisnalar var –Türklerin Rus inşaat sektöründeki, özellikle de 2018 Olimpiyatları hazırlıklarındaki yatırımlarının 16 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor– bununla birlikte karşılıklı söz dalaşları Suriye’de bir işbirliği için iyi koşullar oluşturmuyor.

Bir “B Planı” mı?

Ateşkes kararı ertesinde, Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry, bu ateşkes başarısızlığa uğradığı takdirde, şeklüşemailini belirginleştirmediği bir “B Planı” tasarlamak gerekeceğini beyan etti. Belki de Suriyeli “isyancılar”a yardımın artırılmasıyla dolaylı bir tırmandırma tehdidi gören Moskova’da bu beyan çok kötü karşılandı. Halbuki, ateşkesin bir müzakere başlatılmasını sağlayamaması durumunda, elde kalan tek çözümün askerî müdahalelerin artırılması olacağının herkes bilincinde. Moskova ise, bu koşullarda, bunun Rusya’ya pahalıya patlayabileceğinin farkında.

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.