Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kenneth Roth: “İslamofobi en son ihtiyacımız olan şey”

İslamofobi en son ihtiyacımız olan şey

Kenneth Roth* – Le Monde – Çeviri: Haldun Bayrı

Demokrasinin insan haklarıyla sağlamlaştırılması gerekir. Çoğu insan için bâriz bir şey bu. Yine de Avrupa’da her gün daha fazla insan, demokrasinin seçim kazanmaktan ve seçmenin dilediği her şeyin yapılmasından ibaret olduğunu düşünüyor gibi. Demokrasi onların gözünde bir tür “çoğunluk diktatörlüğü” haline geliyor.

Evet, çoğunluğun nizamî, serbest ve dürüst seçimlerde ifade ettiği özlemlerini her hükûmet yansıtmalı. Fakat insan haklarının korunması ve hukuk devleti kurallarına uyulması için gereken teminatlarla da sınırlandırılmalı bu. Bir seçmen çoğunluğu tarafından desteklense bile hükûmet icraatında bazı şeyler yasak olmalı: idam cezasının uygulanması gibi; kişilerin siyasî saiklerle hapse atılması gibi; kendilerini ifade etmelerinin ve serbestçe toplanmalarının engellenmesi gibi; ya da cinsiyet, ırk, etnik köken, din ya da cinsel yönelimine dayalı olarak ayrıma tâbi tutulması gibi. Bu derin kavrayış göz önüne alındığında, insan haklarına saygı gösterilmesinin sonunda kamuoyu tarafından benimsenmesine bağlı olduğu Avrupa’da da ABD’de de, demokrasinin karanlık zamanlar yaşadığı açık. Bu yüzden, temel insan hakları, hiçbir zaman şu son otuz yıl boyunca olduğu kadar tartışma konusu edilmemişti.

kenneth-roth
Avukat olan 61 yaşındaki ABD’li Kenneth Roth, İnsan Hakları İzleme (Human Rights Watch) icra direktörü.

Ekonomik ve fizikî güvensizlik

Bu artan hoşgörüsüzlüğün sebeplerini ayırt etmek epey kolay. Ekonomik güvensizlik zamanlarından geçiyoruz ve kendini yüz üstü bırakılmış hissedenler çok. Paris’te bir konser salonunda müzik dinlerken, ya da Nice’te bir havai fişek gösterisi seyrederken, ya da bineceği Brüksel uçağını beklerken, sadece ters vakitte olmayacak yerde bulunmaları yüzünden yaşamları son bulan insanların fizikî güvensizliği zamanındayız da. Son olarak, büyük sayıda göçmen gelişiyle ulusal kimliğin ya da Avrupa kimliğinin yitirilmesi korkusunun doğurduğu kültürel güvensizlik zamanındayız. Böyle anlarda, içe kapanma, benzerleri arasına sığınma, kapıyı ötekilere kapatma eğilimi baskın çıkar. Bu içgüdü, bugün sesleri bu kadar işitilen, nefret ve hoşgörüsüzlük vâzedenlere hakiki bir sıçrama tahtası sunar. Maalesef, çok sayıda siyasetçi bu korkuları siyasî amaçlarla sömürme arzusunda.

Mevzuubahis olanların vahameti karşısında, en ılımlı siyasî sorumluların alarm zilini çalacakları, popülistlere karşı dikilecekleri, haklar ve özgürlük değerlerinin demokrasimizin özü için ne derece elzem olduğunu tekrar vurgulayacakları düşünülebilir. Ama bu işin altından kalkabilenler az. Bazı yöneticiler, nefret rüzgârlarının kendiliğinden dineceğini umarak başını öne eğmekle yetiniyor; sanki suskunlukla tartışmadan galip çıkılabilirmiş gibi. Başkaları da, popülistleri taklit edip bakış açılarını meşrulaştırarak, aşırı uçların sempatizanlarını cezbetmenin safdilce umuduyla yabancı-korkusu dolu politikalarını ya da sözcüklerini sahiplenerek zayıflatmaya yelteniyorlar. Birkaç kaydadeğer istisna oldu: Angela Merkel, Justin Trudeau ve Aleksis Çipras sığınmacılar hakkında olumlu bir biçimde konuştular. Ama siyasî sorumluların çok azı yabancı düşmanı fikirleri açıkça reddediyor. Demokrasi ve bireysel özgürlüklerin savunulmasından ise hiç söz etmeyelim.

islamofobi2
2009’da İsviçre’de yapılan “minare inşaatı” referandumunda İsviçre Halk Partisi (SVP/UDC) minarelerin yasaklanması için kampanya yapmıştı. Referandumdan “yasaklansın” kararı çıkmıştı.

Oysa bunların savunulması gerek: Onların şeytan gibi gösterilmelerinin ve hoşgörüsüzlüğün hata olduğunu açıklamak için ilkesel bir savunma değil bu sadece; popülist yaklaşımın, her derde deva olmadığı gibi, bizi bundan daha beter bir duruma düşüreceğini göstermek için pragmatik bir bakış açısı da. Örneğin, göçmen topluluklarımızı toplumlarımızla bütünleştirmek, radikalleşmeye bir son vermek ve yurttaşların polisle işbirliğini teşvik etmek istiyorsak, en son ihtiyacımız olan şeyin İslamofobi olduğunu açıklamak önemli. Gerçekte, IŞİD, popülistlerin İslamofobisinden daha iyi bir adam devşirme yolu ya da harekât planı düşleyemezdi.

Terörizmle mücadele adına haklarımızı feda eden eylemleri ve programları ısrarlı bir biçimde sorgulamalıyız. İstismarlara set çekecek engellerin güçsüzleştirilmesi polisin sıradan insanlara karşı suiistimallerine yol açmışken, Fransa’nın sürekli uzatılan bir olağanüstü hâle gerçekten ihtiyacı var mı? İstihbarat teşkilatlarınca bilinen zanlıların gözetlenmesi ve takibi alanında bu kadar az yatırım yapmışken, dramatik bir biçimde kitle gözetlemeye neden bu kadar düşkünüz? Güvenlik kuvvetlerinin farklı bileşenleri arasında eşgüdümün ya da ulusal sınırlar ötesinde istihbarat alışverişinin sağlanması yerine haklarımıza halel getirmek daha kolay geliyor.

Demokrasilerimizde her şeyin iyi gittiğini iddia etmiyorum kuşkusuz. Popülist tepki, halletmemiz gereken şu gerçek sorunlar hususunda bizi alarma geçirmeli: çok sayıda göçmen işçinin toplumla bütünleştirilmesi hususunda katedilen bir arpa boyu yol, paranın siyaset üzerindeki haksız nüfuzu, vergilendirme sistemlerimizdeki adaletsizlik, uluslararası ticaretin emekçi hakları ve çevre koruması aleyhine şirketlerin ihtiyaçlarına öncelik tanıma eğilimi, Avrupa Birliği’nin işleyişindeki bozukluklar ve içindeki bölünmeler.

Popülistlere etkili bir cevap vermek için, bir yandan değerlerimize yönelttikleri hakareti reddederken, ortaya attıkları hakiki sorunlarla da uüraşmamız gerekiyor. Nice sıradan Avrupalının sığınmacılarla gösterdiği dayanışmadan da güç almalıyız. Devekuşu gibi kafamızı kuma gömmeyi keselim. Demokratik ilkeler ve kurumlar üzerindeki tehdit kendi başına ortadan kalkmayacak. Demokrasinin bu diri anlayışını alenen ve canlılıkla savunmalıyız — toplumlarımızı daha güçlü kılan da bu haklar ve bu değerlerdir.

FransizKultur

*: Kenneth Roth, Human Rights Watch* (İnsan Hakları İzleme) icra direktörü.

1955 Illinois doğumlu bir Amerikan başsavcısı. Yale ve Brown mezunu, 1938’de Nazizm’den kaçan bir Yahudi ailenin çocuğu. 1976-77 yıllarında, Paris’te kafe garsonluğu yaptı. 1987’de, Aryeh Neier tarafından Human Rights Watch direktörlüğüne, 1993’te de genel direktörlüğüne getirildi. Human Rights Watch, anti-personel mayınlara karşı kavgasıyla 1997 Nobel Barış Ödülü’nü paylaştı. Roth 2013’te Edward Snowden’a desteğini beyan etti ve Barack Obama’ya Snowden’a yöneltilen suçlamaların kaldırılması çağrısında bulundu. Ağustos 2014’te Mısır tarafından sınırdışı edildi.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.