Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Barack Obama, sinir ağları, şoförsüz arabalar ve dünyanın geleceği

Barack Obama, sinir ağları, şoförsüz arabalar ve dünyanın geleceği

Scott Dadich – Wired.com – Çeviren: İlker Kocael

Gelecek 50 yılda dünyamızı yapay zekadan daha fazla şekillendirecek herhangi bir teknoloji düşünmek güç. Bilgisayarlarımızın yapay zeka sayesinde kendi kendine öğrenme yetisi edinmesiyle tıbbi teşhis alanından şoförsüz arabalara kadar uzanan birçok konuda sayısız yenilik ortaya çıkıyor. Tabii beraberinde gelen kaygılarla birlikte. Bu teknolojiyi kim kontrol ediyor? Elimizden işimizi alacak mı? Tehlikeli mi? Başkan Obama bu kaygılar hakkında konuşmaya istekliydi. Bu konuyu konuşmak istediği kişi mi? Girişimci ve MIT Medya Laboratuvarı direktörü Joi Ito. Ben de umut, heyecan ve korku veren yapay zeka muhabbetini dinlemek için Beyaz Saray’da onlarla birlikte oturdum. Evet bu yüzden, ve belki bir de Star Trek’le ilgili küçük bir soru için. —SCOTT DADICH

DADICH: İkinize de geldiğiniz için teşekkürler. Gününüz şu ana kadar nasıl geçti, Bay Başkan?

OBAMA: Yoğun. Üretken. Bilirsin, şurda burda ortaya çıkan birkaç uluslararası kriz işte.

DADICH: Sohbetimizin konusu bilim kurgu alanından çıkıp yaşamımızı gerçekten değiştirecek bir noktaya varan yapay zeka. Siz ilk olarak ne zaman artık gerçek yapay zeka döneminin başladığını düşündünüz?

obama2
Joi Ito, Scott Dadich, ve Başkan Barack Obama, Beyaz Saray’ın Roosevelt Salonu’nda buluştu. (24 Ağustos 2016)

OBAMA: Benim genel gözlemim şöyle; yapay zeka aslında hayatımızın her alanına girmeye başladı ama biz onu fark etmedik: bunun önemli bir sebebi de yapay zekayı düşünme biçimimizin büyük oranda popüler kültür tarafından şekillendirilmiş olması. Burada okuyucularınızın da büyük ihtimalle aşina olduğu bir ayrımdan söz etmek gerek: genel yapay zeka ve özelleştirilmiş yapay zeka. Bilim kurguda gördüklerimiz genel yapay zeka, tamam mı? Bilgisayarlar bizim olduğumuzdan daha zeki hale gelirler, nihayetinde bizim o kadar da yararlı olmadığımız fikrine kapılırlar, sonrasında ya bizi hayalet gibi dolaşacağımız şekilde uyuştururlar, ya da Matrix’teyizdir. Bilim danışmanlarımla yaptığım sohbetlere dayanarak söyleyebilirim ki bu durumun gerçekleşme ihtimalinden hâlâ çok çok uzaklardayız. Ama bununla ilgili kafa yormaya değer çünkü bu bizim hayal gücümüzü genişletiyor; dahası gittikçe daha da karmaşıklaşan görevlerin çözümünde algoritmalar ve bilgisayarları kullanan özelleştirilmiş yapay zeka uygulamaları açısından önemli sonuçlar doğurabilecek seçim ve özgür irade gibi konular üzerinde düşünmemizi sağlıyor. Özelleştirilmiş yapay zekayı hayatımızın her alanında görüyoruz: tıptan ulaşıma, hatta elektriğin nasıl dağıtıldığına kadar. Bu da bize çok daha üretken ve verimli bir ekonomi vaat ediyor. Eğer doğru kullanılırsa müthiş bir ongunluk ve olanak kaynağı olma potansiyeli var. Ama iş olanaklarını budamak gibi üzerinde düşünmemiz gereken olumsuz yanları da olabilir. Eşitsizliği körükleyebilir. Maaşları aşağı çekebilir.

ITO: Bu benim MIT’deki bazı öğrencilerimi üzebilir ama benim kaygılarımdan biri şu: büyük bir çoğunluğu erkeklerden oluşan çoğunlukla beyaz çocuklar bilgisayar bilimini yapay zeka üzerine kuruyorlar ve bu çocuklar insanlardansa bilgisayarlarla daha rahat iletişim kurabiliyorlar. Birçoğu eğer bilim kurgu hikayelerini gerçekleştirip genel yapay zekayı elde edebilse; siyaset ve toplum gibi karmakarışık meselelerle uğraşmamıza gerek kalmayacağını düşünüyor. Makinaların bizler için her şeyi düşüneceğini düşünüyorlar.

OBAMA: Doğru.

ITO: Ama ortaya çıkabilecek zorlukları ihmal ediyorlar ve öyle hissediyorum ki bu yıl yapay zekanın yalnızca bir bilgisayar bilimi probleminden çok daha fazlasının olacağı bir yıl. Yapay zekanın nasıl davrandığının önemli olduğunu herkesin anlaması gerek. Biz Medya Laboratuvarında “genişletilmiş zeka”[1] terimini kullanıyoruz. Çünkü buradaki mesele yapay zekaya toplumsal değerleri nasıl işleyeceğimiz konusu.

OBAMA: Bir süre önce Joi, birlikte yediğimiz yemek sırasında şoförsüz araba örneğini vermişti. Teknoloji esas olarak burada. Trafikte ölümleri azaltabilen, taşıma ağının verimliliğini büyük ölçüde artırabilen, gezegenimizin ısınmasına sebep olan karbon emisyonu gibi problemlere çözüm getirebilen hızlı kararları verme kapasitesine sahip makinalarımız var. Ama Joi çok hoş bir noktaya parmak bastı: arabalara hangi değerleri yükleyeceğiz? Alınması gereken bir sürü karar var. Örneğin yayayı ezmemek için direksiyon kırdığınızda duvara toslayıp kendinizi öldürebilirsiniz. Bu ahlaki bir karar, bu kuralları kim koyacak?

ITO: Tramvay deneyini[2] yaptığımızda, çoğu insanın kalabalığı kurtarma adına sürücü ve yolcuları kurban ettiğini fark ettik. Ayrıca asla şoförsüz bir araç satın almayacaklarını söylediler. [Gülüşmeler.]

DADICH: Konu etik problemlere gelmeye başladığına göre, devletin rolü nedir?

OBAMA: Yapay zeka günden güne gelişirken yeni gelişen bir teknoloji için nasıl bir düzenleme yapısının kurulacağını düşündüğümde, “bırakalım iyi başlayan şey önce kendi kendine ilerlesin” dedim. Devlet nispeten hafif bir dokunuşta bulunmalı, araştırma ile ilgili yatırıma büyük önem vermeli ve temel araştırmalar ile uygulamalı araştırmalar arasında bir köprü oluştuğuna emin olmalı. Teknolojiler doğup geliştikçe onların mevcut düzenleme yapısına nasıl entegre edilecekleri daha zor bir soru haline geliyor, devletin işe biraz daha fazla el atma ihtiyacı doğuyor. Bunun amacı yeni teknolojileri zora sokmak değil, düzenlemelerin temel değerleri yansıttığından emin olmak. Diğer türlü belli kişi ve grupların zarar görme olasılığı ortaya çıkabilir.

ITO: Bilmem nöro-çeşitlilik hareketlerini duydunuz mu, Temple Grandin[3] bundan çok söz ediyor. Diyor ki Mozart, Einstein ve Tesla bugün yaşasalardı, hepsi otistik olarak değerlendirilirdi.

OBAMA: Evet, otizm spekturumunda değerlendirilebilirlerdi.

ITO: Evet, spektrumda. Ve eğer otizmi ortadan kaldırıp herkesi nöro-normal yapsaydık, bahse girerim ki MIT çocuklarının pek çoğu şimdi bulundukları durumdan farklı durumda olurdu. Otizm ya da genel olarak çeşitlilikten bahsettiğimizde ortaya çıkan problemlerden biri piyasanın karar vermesine izin vermemiz. Büyük ihtimalle Einstein’ı kendi çocuğunuz olarak istememeniz ve “Tamam, bana normal bir çocuk verin” demeniz bizi en üst toplumsal faydaya götürmeyecektir.

OBAMA: Bu da bizi yapay zeka ile ilgili sürekli boğuştuğumuz daha geniş şu meseleye götürür. Bizi bir bakıma insan yapan bu tür noksanlar. Bunlar sanatı ya da yeni icatları ortaya çıkaran mutasyonlar, istisnalar ve kusurlar değil mi? Kabul etmemiz lazım ki eğer bir sistem mükemmelse, statiktir. Bir anlamda bizi biz yapan ve bizi canlı yapan şey dinamik ve sürprizlerle dolu olmamız. Üzerine düşünmemiz gereken zorluklardan bir tanesi, nerede ve ne zaman işlerin olması gerektiği gibi, sürprizlere yer olmaksızın yürümesinin uygun olacağı meselesi.

DADICH: Devlet, özel sanayi ve akademi gibi alanlara uygulandığı biçimiyle genişletilmiş yapay zekaya değinmişken, bu araştırmanın merkezi neresi, tabii böyle bir yer varsa?

ITO: Sanırım MIT’ye sorarsanız merkezin MIT olduğunun söyleyeceklerdir. [Gülüşmeler.] Tarihsel olarak bu büyük ihtimalle devletten destek alan bir grup akademisyen olabilir. Ancak şimdi milyar dolarlık laboratuvarların çoğu ticari alanda.

OBAMA: Onları fonlayan adamları biliyoruz, Larry Page ya da diğerleri ile konuşursan, onların genel tavrı haklı olarak, “En son istediğimiz şey biz oralarda tek boynuzlu at kovalarken bir sürü bürokratın bizi yavaşlatması” şeklinde.

Problemin bir yanı, toplum olarak temel araştırmaya bağlılığımızın azalmış olması. Toplu eyleme güvenimiz tahrip edildi, kısmen ideoloji ve retorik yüzünden.

Teknolojide geldiğimiz noktayı anlatmak için 50 yıl sonra hâlâ kullandığımız örnek Ay’a yolculuk. Biri bana hatırlatmıştı, uzay programı GSYİH’nin yüzde birinin yarısıydı. Sanki azmış gibi duruyor ama bugünün dolarıyla hesaplarsak 80 milyar dolara karşılık gelir; bu harcamayı yapay zeka çalışmalarına ayırdığımızı düşünün. Şu anda buna ayrılan kaynak muhtemelen bir milyar dolardan bile az. Bu süreç şüphesiz ki hızlanacak, ama anlamamız gereken şey şu: eğer içinde çeşitlilik barındıran toplumumuzun değerlerini bu çığır açıcı teknolojilere yansımasını istiyorsak, devlet desteği de bu sürecin bir parçası olmalı. Eğer devlet bu işi finansal açıdan destekleyenlerin arasında olmazsa, Joi’nin demin bahsettiği bu teknolojilerin bağlı olacağı değerlerle ilgili meseleler tartışılmayabilir ya da yeterince gündeme gelmeyebilir.

DADICH: Joi’nin de üzerine yazdığı ilginç bir gerilim meselesini gündeme getiriyorsunuz: kenarda köşede kalanların yaptığı yenilikler ile uzay programı gibi süreçler dahilinde ortaya çıkan yenilikler arasındaki fark. Bu iki grup arasında tüm bu fikirlerin akışının sağlandığından nasıl emin olabiliriz?

OBAMA: Şunu vurgulamaya çalışıyorum: devlet maddi katkısı ya da veri toplama sürecindeki yardımı dolayısıyla bu bilgileri kendisine saklayacak ya da yalnızca askeri amaçlarla kullanacak değil. Somut bir örnek vereyim: “hassas tıp” (precision medicine) çerçevesinde yürüttüğümüz bir projenin bir bölümünde yeterince çeşitli gruplardan almak kaydıyla Amerikalıların genom veri tabanını oluşturuyoruz. Ama örneklemlerini kendilerine saklayan Stanford ya da Harvard’a bunun için para vermektense, herkesin erişimine açık bir genetik veri tabanı oluşturmayı tercih ettik. Araştırmanın herkesle paylaşılması ve bir grubun kârı için kullanılmamasını sağlayacak ortak değerleri ve ortak bir yapıyı kurmayı başardık.

DADICH: Şüphesiz ki bazı riskler de var. Elon Musk ve Nick Bostrom[4] gibi yapay zekanın bizim kavrayış yetimizin üzerine çıkması konusunda endişeli olan insanlarla da konuştuk. Daha da ileride, yalnızca kendimizi değil büyük çapta insanlığı korumak adına bu endişeler ne şekilde değerlendirilmeli?

OBAMA: Daha yakın bir endişemden başlamama izin verin – bu özelleştirilmiş yapay zeka ile ilgili, çözümlenebilir bir problem, ancak bunu ihmal etmemeliyiz. Eğer karmaşık bir oyun olan ve sayısız hamle ihtimali içeren Go oyununu oynayan bir bilgisayarınız varsa, New York borsasında kârınızı en üst dereceye çıkaracak bir algoritma geliştirme ihtimaliniz pek uzak değil demektir. Eğer bir kişi ya da kurum bu noktaya herkesten önce varırsa, çok hızlı bir şekilde borsayı yerle bir edebilir, en azından finansal piyasanın doğru işleyişi ile ilgili soru işaretleri oluşturabilirler.

Ya da mesela “Nükleer koda sızıp birkaç füze fırlatımının nasıl yapıldığını bul” diyen bir algoritma olabilir. Eğer bu onun tek göreviyse, kendi kendine öğrenme kapasitesine sahipse ve gerçekten etkili bir algoritmaysa, başımız belada demektir. Benim ulusal güvenlik ekibime verdiğim direktif şöyle; henüz makinaların dünyayı ele geçirmesi ihtimali ile ilgili kaygılanmamıza gerek yok. Kaygılanmamız gereken şey, devlet dışı aktörlerin ya da hasım aktörlerin sistemlere sızma kabiliyeti, bunun kavramsal olarak bizim yapmakta olduğumuz siber güvenlik işinden çok da farkı yok. Bu demek oluyor ki bu konuda daha iyi olmamız lazım çünkü karşımızdakiler de çok daha iyi olacaklar.

ITO: Genel olarak katılıyorum. Yalnız bir noktaya itirazım var: gelecek 10 yılda genel yapay zekanın ortaya çıkma ihtimalinin yüksek olduğuna inanan çok az kişi var. Ben olaya baktığımda, görüyorum ki bunun gerçekleşebilmesi için birkaç atılıma daha ihtiyacımız olacak. Yani bu atılımların olacağını düşündüğünüz zaman onları izleme şansınız var.

OBAMA: Ve bir adamımızın da güç kablosuna yakın bir yerde beklemesi gerekecek. [Gülüşmeler.] Evet, bunun olacağını gördüğümüzde, elektrik kablosunu hızla prizden çekmemiz gerekecek beyler.

ITO: Önemli olan yapay zekayı iyi amaçlar için kullanacak insanlar –toplumlar ve liderler- bulmak ve onlara nasıl kullanacakları konusunda yardımcı olmak.

OBAMA: Geleneksel olarak, güvenlik ve kendimizi koruma konuları üzerine düşündüğümüz zaman, zırhlar ve duvarlar geliyor aklımıza. Ama her geçen gün tıp alanında yaşanabilecekler –virüsler ve karşıkorlar ile- üzerine daha fazla düşünürken buluyorum kendimi. Siber güvenliğin sağlanmasının bu kadar zor olmasının bir sebebi de tehdidin karşıdan üzerinize sürülen bir grup tanktan değil solucan virüsüne dayanıksız bir sistemler bütününden gelmesi. Bu da demek oluyor ki güvenlikle ilgili çok daha farklı biçimlerde düşünmemiz, çok fazla seksi görünmeyen ama aslında çok önemli yatırımlar yapmamız gerek.

Benim uzun süredir kaygılandığım şeylerden biri salgın hastalık türünde şeyler. Hava yolu ile kıyılarımıza ulaşabilecek ölümcül bir gribi etrafımıza öreceğimiz duvarlarla engelleme gibi bir şansımız yok. Bunun yerine yapabileceğimiz şeyler; tüm dünyada kamu sağlığı sistemleri oluşturmak, olağanüstü durumlar fark edildiğinde acil harekete geçmek ve aşıları çok daha akıllı hale getirecek hızlı protokol ve sistemleri kurmak. Eğer bir kamu sağlığı sistemini ele alıp siber güvenlik problemleriyle nasıl mücadele edilmesi gerektiği konusuna kafa yorarsanız, bu mutlaka yapay zeka tehditleri üzerine düşünmenizde size yardımcı olacaktır.

ITO: Benim ilginç bulduğum konulardan biri de mikrobiyomlar. Kötü bakterilerle savaşması için –sterilizasyondan farklı olarak- iyi bakterileri sahaya sürme yönteminin iyi bir strateji olduğuyla ilgili birçok kanıt var.

OBAMA: Kesinlikle. Sunny ve Bo5’in (5) beni yalamasına hâlâ izin vermiyorum, çimenlik alanlarda onlarla beraber yürüdüğümde onların alıp çiğnedikleri şeyleri görünce, hayır, onların yüzüme gelmesini istemiyorum. [Gülüşmeler.]

ITO: Temiz ne demektir, bunun üzerine düşünmeliyiz, bu da siber güvenlikten mi yoksa ulusal güvenlikten mi bahsediyorsunuz, bununla ilintili. Kesin emir verme anlayışı ya da tüm muhtemel patojenleri yok etme ihtimali de zor görünüyor.

DADICH: Bunun yeni bir silahlanma yarışına yol açma ihtimali olabilir mi?

OBAMA: Genel olarak siber güvenlik, özel olarak da yapay zeka alanlarında uluslararası normlar, protokoller ve denetleme mekanizmaları geliştirme anlamında henüz emekleme aşamasında olduğumuz şüphesiz. Bunu daha da ilginç bir problem yapan şey, saldırı ve savunma arasındaki çizginin muğlak olması. Devlete güvenin de azaldığı bir bağlam işleri daha da zorlaştırıyor. Dünyadaki birçok ülke Amerika’yı rakipsiz siber güç olarak görünce, bizim şunu söylememiz gerekiyor: “Eğer siz kendinizi kısıtlamayı kabul ederseniz, biz de kendimizi kısıtlamaya hazırız.” Buradaki zorluk, devletlerin bazı üst yöneticilerinin –Rusya, Çin, İran- bizimle aynı değer ve normları paylaşmamaları. Ama daha iyi bir sonuç almak için bunu uluslararası bir mesele olarak öne sürmeliyiz.

ITO: Bana kalırsa, insanların birbirleriyle konuşma isteği bakımından bir altın çağ içindeyiz. Eğer finansmanı ve enerjiyi açık paylaşıma doğru yönlendirebilirsek, bunun çok olumlu sonuçları olacaktır. Tabii bunu bir cam fanus içinde yapmamız mümkün değil, uluslarararası toplum da hesaba katılmalı.

OBAMA: Bence Joi tamamen haklı, bu yüzden bu işlerle ilgilenen herkesle birçok toplantı yapıyoruz. Pek değinemediğimiz bir konuya gelmek istiyorum; işin ekonomik sonuçlarını da düşünmek zorundayız. Çünkü çoğu insan yapay zekanın insan zekasının ötesine geçmesinden değil “yaptığım işi bir makina yaparsa ben ne yapacağım?” diye kaygılanıyor.

Ben daha çok iyimser taraftayım –tarihsel olarak yeni teknolojileri soğurduk, insanlar yeni işlerin ortaya çıktığını fark ettiler, göç ettiler ve yaşam standartlarımız genel olarak iyileşti. Yapay zeka ve diğer teknolojilerin yaygın kullanımı halinde de bundan yalnızca çok az daha farklı bir döneme gireceğimizi düşünüyorum. Bu sistemlerde yüksek beceriye sahip kişiler daha avantajlı. Becerilerini kullanabilir; nüfuzlarını, maaşlarını, ürünlerini ve hizmetlerini artırmak için bu makinelerden faydalanabilirler.

Düşük gelirli, düşük becerili bireylere ihtiyaç daha da azalabilir, işleri tamamen ortadan kalkmayabilir ama maaşlarla ilgili aynı şeyi söyleyemeyebiliriz. Bu geçişi başarılı bir biçimde yürütebilmek için, bu işi nasıl yöneteceğimizle ilgili toplumsal bir diyaloğa ihtiyacımız olacak. Her zamankinden daha fazla üretmemize rağmen üretilenler her geçen gün daha küçük bir grubun eline gidiyorsa ekonomiyi nasıl kapsayıcı hale getirebiliriz? İnsanların makul bir gelire sahip olduğundan nasıl emin olabiliriz? Tüm bu gelişmeler bizim sanat ve kültür desteklerimiz ya da yaşlılarla ilgili bakım çalışmalarımız açısından ne anlam ifade ediyor olabilir? Toplumsal sözleşmemiz de bu yeni teknolojilere uyum sağlamalı; aynı şekilde ekonomik modelimiz de.

ITO: Aslında hangi işlerin ortadan kaybolacağını sezmek çok güç, çünkü bahse girerim ki eğer sağlık sisteminden anlayan ve tanı konusunda harika bir bilgisayarınız varsa; işini ilk kaybedecek olan hemşire ya da eczacı değil onlardan daha maliyetli olan doktorlar olacaktır. Ya da avukatlık, denetçilik gibi yüksek profilli meslekler de ortadan kaybolabilir. Hizmet işi, sanat ve bilgisayarların yapmasının mümkün olmadığı işlerin ortadan kalkması mümkün görünmüyor. Evrensel temel gelirle[5] ilgili ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama yerinden edilen insanları görünce başka modeller üzerine düşünmek de gerekebilir: doğrudan paraya bağlı olmayan amaçlara sahip insanların bulunduğu akademi ya da sanat alanları gibi modeller. Tabii buradaki sorunlardan biri de “eğer paran yoksa nasıl zeki olabilirsin?” sorusunu soran genel anlayış. Akademide parası olmayan birçok zeki insanla karşılaştım.

OBAMA: Kesinlikle haklısın, toplumsal sözleşmeyi yeniden düzenlemek derken bunu kastediyordum. Evrensel gelirin doğru model olup olmadığını –geniş kitleler tarafından kabul görüp görmeyeceğini- gelecek on ya da yirmi yıl içinde tartışacağız. Yapay zekanın ortadan kaldıracağı işlerin yalnızca düşük beceri gerektiren hizmet işleri olmadığını söylerken de haklısın, tekrarlanması mümkün ve bilgisayarların da yapabileceği yüksek beceri gerektiren işler de bundan etkilenebilir. Tartışmasız olan şey, yapay zekanın kullanım alanının artacağı, toplumun zenginleşeceği; bilgisayarlar birçok işi yapmaya başladığında üretim ve dağıtım –yani ne kadar çalıştığın ve ne kadar kazandığın- arasındaki makasın açılacağı. Sonuç olarak zor kararlar almak zorundayız. Zor bir meslek olmasına ve bilgisayarların layığıyla yapmasının mümkün olmamasına rağmen öğretmenlere çok az para veriyoruz. Bu yüzden başlatmamız gereken tartışma şu: neye daha fazla önem veriyoruz, neye daha fazla para verme irademiz var –öğretmenler, hemşireler, hasta bakıcılar, evde kalan anne babalar, sanatçılar, şu anda çok fazla değer verdiğimiz ama maddi olarak kaynak ayırmadığımız gruplar- bu konuların hepsini etraflıca tartışmamız gerek.

DADICH: Bay Başkan, devlette gördüğünüz en büyük problemi çözmek için hangi teknolojiye yönelirdiniz?

OBAMA: Devletin çok daha kullanıcı dostu bir biçime bürünmesi için yapmamız gereken birçok iş var; verginizi pizza ya da uçak bileti satın alma kolaylığında ödeyebilmelisiniz. İnsanları oy vermeye teşvik etmek, insanların Büyük Veri’yi daha rahat kullanmasını sağlamak ya da onların formlarını internet ortamında işletmelerini kolaylaştırmak –tüm bunların sağlanması için müthiş bir iş yükü ortaya çıkıyor: federal hükümetin, eyalet yönetimlerinin ve yerel yönetimlerin yirmi birinci yüzyıla taşınmaları gerekiyor. Federal hükümet ve özel sektör arasında kabiliyet açısından aslında bir uçurum yok. Ama teknoloji açısından uçurum çok derin. Buraya ilk geldiğimde Durum Odası’nın süper havalı bir yer olacağını düşünmüştüm, şöyle Tom Cruise’un oynadığı Azınlık Raporu’ndaki gibi. Hiç de öyle çıkmadı. [Gülüşmeler.] Özellikle mesele dünyanın bir diğer ucundaki teröristi yakalamaya gelince filmler bizi sanki sınırsız bir güce sahipmişiz gibi gösteriyor, henüz o aşamaya gelemedik, bu alana ayrılan kaynak çok az ve tasarım konusunda problemler var.

Teknoloji ile ilgili daha kapsamlı meseleler açısından, eğer iklim değişimini yola sokabilirsek, frene basıp okyanuslardaki 6 feet’lik yükselmeye bir çözüm bulabilirsek, insanlığın düzlüğe çıkabileceğine inanıyorum. O yüzden gayet iyimserim. İyi işler yaptık, ama yapmamız gereken daha bir sürü iş var.

İnternet düzenlemelerini; hem kötü adamları yakalayabileceğimiz hem de devletin insanların yaşamlarının her alanında olmayacağı ve devlet gücünün baskı aracına dönüşmeyeceği bir biçimde; hesap verebilirlik, şeffaflık ve güvenlik prensiplerine uygun olarak gerçekleştirmemiz gerek –hâlâ bunun üzerinde çalışıyoruz. Bunlardan bazıları teknoloji ile ilgili sorunlar; kriptolama buna bir örnek. Bazı sivil liberteryenlerle ve ulusal güvenlik çalışanlarıyla buluştum; hatta art arda birçok kez görüştük. Aslında bu saçma bir sorun, çünkü bu meseleleri nasıl çözüme götürebileceğimizle ilgili kimse bana iyi bir cevap veremedi.

Son olarak söylemek istediğim şu: ben hâlâ uzay meraklısı bir adamım ve yeni nesil uzay yolculuğu teknolojisine geçiş için çok az harcama yaptığımızı düşünüyorum. Özel sektörün yaptığı bazı iyi işler var, çünkü “Haydi bakalım, neden olmasın?” diye yola çıktıkları maceralar ve çılgın fikirleri dolayısıyla devlet destekli çalışmaları geride bıraktılar. Uzay uçuşunu düşündüğümüzde hâlâ Apollo uçuşunda kullandığımız aynı kimyasal reaksiyon aklımıza geliyor. Elli yıl sonra -Dilityum kristalleri[6] hâlâ yerinde duruyor mu bilmiyorum ama- bence artık atılım yapmanın zamanı geldi de geçiyor bile.

DADICH: Star Trek hayranı olduğunuzu anlıyoruz. Bu ütopik bir teknolojiden esinlenen bir şovdu –ne ölçüde sizin gelecek vizyonunuzu şekillendirdi?

OBAMA: Çocukken Star Trek’e bayılırdım. İzlemesi her zaman çok keyifliydi. Şovun kalıcı olmasını sağlayan neden aslında teknoloji ile ilgili olması değildi. Değerler ve ilişkiler ile ilgili olmasıydı. O yüzden özel efektlerin çok kötü olmasına aldırmadık, değil mi? Bir gezegene inerlerdi ve etrafta kağıttan yapılmış kayalar olurdu. [Gülüşmeler.] Ama önemli değildi, çünkü asıl bahsettiği şey ortak insanlık ve problemleri çözme yeteneğimize duyulan güvendi.

Yakın zamanlarda çekilen bir film de aynı ruhu yakaladı –Marslı. Çok karmaşık bir hikayeye sahip olduğu için değil, birçok farklı insanın problem çözmek için bir araya gelebildiğini gösterdiği için. Yaratıcılığı, cesareti ve çalışkanlığı bir araya getirerek, ve problemi çözeceğimize inanarak başarıya ulaşmak mümkün. Bu Amerika’nın en sevdiğim yanı, aslında dünyanın dört bir yanından insanları nasıl kendine çektiğinin de bir yanıtı; önümüze çıkan tüm zorluklara “Ah, bunu hallederiz” diyebilme becerimiz. Bilimin de en çok bu sorun çözme yönünü önemsiyorum. Bunu deneyeceğiz –eğer işe yaramazsa, neden çalışmadığı üzerine düşüneceğiz ve sonrasında başka bir şey deneyeceğiz. Ve hatalarımız bize haz verecek, çünkü çözmeye çalıştığımız şeyin şifresini en nihayetinde bize verecek olan hatalarımızdır. Eğer bu ruh halini kaybedersek, Amerika’nın özünü kaybetmiş oluruz, ve hatta bence insan olmanın özünü kaybederiz.

ITO: Kesinlikle katılıyorum –Star Trek’in iyimserliğini seviyorum. Ama aynı zamanda Federasyon’un çok farklı kişilerden oluştuğunu düşünüyorum, mürettebat da aynı şekilde. Ve kötü adamlar da genellikle kötü değildir –yalnızca yanlış yönlendirilmiştir.

OBAMA: Star Trek, diğer tüm iyi hikayelerde olduğu gibi, hepimizin çok karmaşık olduğunu, hepimizde biraz Spock, biraz Kirk’ün [Gülüşmeler], biraz Scotty’nin, belki biraz da Klington’ın bulunduğunu söyler, değil mi? Çözüm bulmak derken bunu kastediyorum. Çözüm bulmanın bir bölümü de bariyerleri ve farklılıkları aşarak ortak bir şekilde çalışabilmektir. Akla güven de mevcut orada, ama tevazu ile tamamlanıyor. En iyi sanat eserleri ve en iyi bilimsel araştırmalarda da böyledir. Kullanmamız gereken inanılmaz bir zihnimiz var, yavaş yavaş perdeleri kaldırmaya başladık, ama hemen kibre kapılmamak gerek. Kendimize sürekli aslında daha bilmediğimiz birçok şeyin olduğunu hatırlatmamız lazım.

 

[1] Genişletilmiş zeka, makine öğrenimini kullanarak insan zekasının olanaklarını genişletmektir.

[2] Tramvay deneyi 2016 yılında MIT Medya Laboratuvarında gerçekleştirilen, katılımcıların şoförsüz araç ile ilgili bazı kaybet-kaybet durumlarını değerlendirdikleri bir çalışmadır. Örneğin, beş yayanın yaşaması için dört yolcunun ölmesi mi daha iyidir yoksa yolcuların yaşaması mı daha iyidir?

[3] Temple Grandin Colorado Devlet Üniversitesinde profesördür, otistiktir ve sık sık bu konu hakkında düşüncelerini dile getirir.

[4] Nick Bostrom Oxford Üniversitesi’nin tanınmış felsefecilerindendir, yapay zekanın muhtemel tehlikeleri hakkında uyarıları ile bilinir.

[5] Evrensel temel gelir; hükümet tarafından sağlanan bir sosyal güvenlik biçimi olarak tüm vatandaşların en azından geçimini sağlayacak kadar maaş aldığı sistemi işaret eder.

[6] Dilityum kristalleri; neredeyse tüm Federasyon uzay gemilerinde kullanılan ve ışık hızını aşan motorların yakıtı olarak kullanılan maddedir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.