Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ahmet Şık: Her devrin istenmeyen gazetecisi

[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/300045000″ params=”color=ff5500&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”166″ iframe=”true” /]

 

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu

 

Merhaba, iyi günler. Bu sabah yine bir meslektaşımız, bir arkadaşımız gözaltına alındı: Ahmet Şık. Ahmet Şık’ı herhalde Türkiye’de tanımayan, adını duymayan yoktur. Dünyada da çok bilinen, Türkiye’de adı basın özgürlüğüyle özdeşleşmiş bir isim. Nedim Şener’le beraber, zamanında Fethullah Gülen Cemaati’nin bir komplosuyla, sırf gazeteci oldukları için hapse atılmışlardı ve sembol isimler olmuşlardı.

Ahmet, bugün tekrar gözaltına alındı. İstanbul Güvenlik Şube Müdürlüğü ekipleri, sabah saat 07.00 sularında İstanbul’daki evine geldiler ve kendisini İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ndeki Güvenlik Şubesi’ne götürdüler.

Daha önceki birçok gözaltı, Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından yapılıyorken, burada, Güvenlik Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından yapıldı. Çünkü Ahmet’in sosyal medyadaki bazı paylaşımlarında “örgüt propagandası” yaptığı gerekçesiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ifadeye çağrıldığı söyleniyor. Bu ifade çağrısı normal bir şekilde yapılıp, Ahmet gidip savcıya ifade verebilirdi. Ama bu, polis yoluyla yapıldı.

Daha sonra gelen haberde, Ahmet’e 5 gün boyunca avukatıyla görüşemeyeceği, kısıtlama getirildiği ve gizlilik kararı alındığı söylendi. Aslında, Güvenlik Şube Müdürlüğü üzerinden yapılmakla beraber, Terörle Mücadele’nin yaptığı uygulamaların bir benzeriyle karşı karşıyayız.

Şaşırdık mı? Şaşırdım mı? Şaşırmadık ve şaşırmadım. 2016 yılı, maalesef, Türkiye’de özellikle basın özgürlüğü ve gazeteciler açısından kâbus gibi bir yıl oldu. Dünya rekoru kırıyoruz ve daha da kıracağa benziyoruz. Bu anlamda şaşırmadık. Çok sayıda gazeteci, meslektaşımız cezaevinde. Çok sayıda kişi yargılanıyor. Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’ın da dâhil olduğu ‘’Özgür Gündem’’ davası, uzun bir süreden sonra ilk defa bugün başlayabiliyor. Buna benzer çok sayıda dava var. Yazılmamış iddianameler var. Ne olduğu belli olmayan birtakım suçlamalar var. Şu anda, İstanbul’da, Silivri cezaevinde tutuklu bulunan Türkiye’nin en yetkin gazetecileri, köşe yazarları, akademisyenleri ile herhalde, Türkiye’de en fazla ilgi görecek haber kanallarından ya da günlük gazetelerden birisini çıkartabilecek bir potansiyel var maalesef. Bu da bizim en büyük ayıplarımızdan biri olarak kayda geçsin.

Basın özgürlüğünün sınırları konusunda, özellikle siyasi iktidara yakın kişilerin söylediklerinin hiçbir kıymeti harbiyesi yok. İfade özgürlüğü ve basın özgürlüğü, bir anlamda bütün özgürlüklerin teminatıdır. Medyanın özgür olmadığı bir yerde, demokrasiden, temel hak ve özgürlüklerden bahsetmek söz konusu olamaz. ‘’Bunlar aslında gazeteci değil’’ gibi sözlerin ikna edici hiçbir bir yanı yok. Hele, Ahmet Şık gibi, hayatı gazetecilikle geçmiş, muhabirlikten gelmiş ve hâlâ muhabir olan birisi için, ‘’o aslında’’ diye başlayan cümlelerin hepsi yalan. Hiçbir anlamı yok. Ahmet Şık gazeteci ve gazeteci olduğu için şu anda gözaltında.

‘’Ahmet Şık: Her devrin istenmeyen gazetecisi’’ diye bir başlık koyduk. Bunu, Ahmet’i bilenler bilir. Ahmet, bir önceki dönemde, sadece gazeteci olduğu için Cemaat’in komplosuna uğrayan bir isim değil. Daha önceki dönemlerde, Susurluk döneminde, Radikal gazetesinde çalıştığı yıllarda da, yaptığı haberler yüzünden başına gelmedik kalmadı. Sadece siyasi iktidarlardan değil, gazete yönetimleri, gazete patronları tarafından da, hak ettiği ilgi ve desteği alamamış, Türkiye’nin en iyi gazetecilerinden birisidir. Hep muhabirdir. Bir diğer özelliği de, lafını sakınmaz. Zaten başına ne geliyorsa bundan geliyor. Zor zamanlarda, insanların genellikle susmayı tercih ettiği zamanlarda konuşmak ve konuşurken de –o çok bilinen tabirle– kitabın ortasından konuşmak, Ahmet’in bir özelliği. Ama Ahmet, benim için her şeyden önce, konuşmasından çok, yaptığı haberlerle önemli bir isim. Türkiye’de, araştırmacı gazeteciliğin az sayıdaki iyi örneklerinden bir tanesi gerçekten. Zaten az sayıda örnek var. Olanların hepsi de üç aşağı beş yukarı, iyi örnek. Onun dışında, kendilerini araştırmacı olarak tanımlayan insanların pek bir önemi yok.

Ahmet’te şaşırmadım. Bir süredir onun söyledikleri ve yaptığı haberler herhalde rahatsız ediyordu insanları. Buna şaşırmadık. Kendisinin de şaşırdığını sanmıyorum. Ama buna şaşırmıyor olmamız, bu yapılanı meşrulaştırmaz, bunun altını özellikle çizmemiz lazım. Tamam, beklediğimiz bir şeydi, ama olmaması gereken bir şey. Artık oluyor, şaşırmıyoruz, ama bu onun doğru olduğu anlamına gelmiyor.

Türkiye gibi ülkelerde Ahmet Şık gibi gazetecilere çok ihtiyaç var, bütün dünyada da ihtiyaç var. Araştırarak, somut kanıtların doğrudan haber kaynaklarına ulaşarak, kaynağına inerek ve olayları tarihsel geçmişi içerisinde ele alarak eleştirel bir şekilde yapmak, çok gazeteciye nasip olan bir şey değil. Zaten Türkiye’de bu anlamda çok fazla gazeteci kalmadı.

Ahmet, ilk gazeteciliğe başladığından beri başına birçok şey geldi. Bazı çevreler tarafından istenmedi, dışlandı. Cemaat’in komplosunu zaten biliyoruz. Şimdi başına geleni biliyoruz. Yarın öbür gün –olacağı yok ya– diyelim sol iktidar olsun, herhalde, Ahmet yine istenmeyen gazeteci olacaktır. Çünkü iktidara gelen kim olursa olsun, –iktidarın illa siyasi olması gerekmiyor– ekonomik iktidarlar, kültürel iktidarlar, ya da gazetecilik mesleği içindeki birtakım profesyonel iktidarlar da, bu tür kişileri, doğrucu Davutları çok sevmezler. Ama şunu biliyoruz ki, bir önceki olayda, Ahmet ve Nedim’in olayında, o yaşandı. Bu tür insanların toplumda bir karşılığı var. Toplumda bir karşılığı olduğu için de, kısa sürede, Ahmet-Nedim olayı sadece ülke içinde değil, uluslararası platformda da çok büyük bir dava haline geldi, çünkü bir karşılığı vardı.

Türkiye’de uzun bir süredir basın özgürlüğü ihlalleri konusunda çok önemli isimler, haksız yere özgürlükleri ellerinden alınsa da, işlerini kaybetseler de, yurtdışına gitmek zorunda kalsalar da, Türkiye artık basın özgürlüğü ihlalleri meselesini bir dava haline getiremiyor. OHAL öncesinde başlayan, ama özellikle OHAL’le beraber iyice tırmanan çok acı bir durum. Bunu nasıl aşabileceğimiz konusunda başta biz gazeteciler olmak üzere, kimsenin çok ciddi bir formülü olduğunu sanmıyorum.

Ahmet’le çok eskiden beri bir tanışıklığımız vardır. Yakın bir zamanda, özellikle son dönemde, biz Medyascope. tv’ye başladığımız andan itibaren, Ahmet’i Medyascope.tv ye dâhil etmek istedik. Ama bizim buradaki sakin ailemiz ona çok denk gelmedi anladığım kadarıyla. O, kısa bir süre ayrı kaldığı Cumhuriyet gazetesine döndü. Zor bir zamanda, Cumhuriyet gazetesinin birçok isminin tutuklandığı ya da gazeteyi bırakmak durumunda kaldığı bir dönemde tekrar Cumhuriyet’e döndü. En son, 15 Temmuz darbe girişimi üzerine çok önemli bir yazı dizisi kaleme aldı. Onun bu tür çalışmaları gerçekten çok önemli.

Anadolu Ajansı bir haber geçti. Onun attığı ve soruşturma konusu olan twitlerine baktığımızda şunu görüyoruz; Ya öteden beri bu twitleri kaydetmişler –çünkü bunlar bir günde atılan twitler değil– kaydetmişler, sırayla koymuşlar ve belli bir aşamadan sonra Ahmet’e böyle bir soruşturma açıldı.

Ya da, Ahmet’e soruşturma açmaya karar vermişler. Twitlerine bakıp onların içerisinden kafalarına göre seçmişler ve buralardan soruşturma açmışlar. Tabii Ahmet’e FETÖ’den suçlama yapamayacakları için, –aslında Türkiye öyle bir hale geldi ki, yapsalar bile buna şaşıramaz duruma gelebiliriz– daha çok PKK ile –doğrudan da yapamayacakları için– dolaylı bir şekilde irtibatlandırmaya çalışacaklardır. Tamamen mesnetsiz suçlamalar.

Açıkçası, ben haberi ilk duyduğumda, ifadesi alındıktan sonra Ahmet’in bugün bırakılacağını tahmin ediyordum. Ama sonradan gelen, Sezgin Tanrıkulu’nun duyurduğu “beş gün avukatla görüşmeme ve gizlilik kararı” bunun hemen olmayacağını düşündürtüyor. Daha uzun sürebilir. Ama yine de bırakılacağını düşünüyorum. Temenni etmenin dışında, bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü iddia edilen şeylerin hiçbir şekilde bir suçlamaya mesnet teşkil edecek bir yönü yok. Ama burası Türkiye ve Türkiye’de her şey olabiliyor.

Şunu söylemek istiyorum: Türkiye’de geleneksel medyada artık hiçbir alan kalmadı. Gazeteciler ve vatandaşlar, kendi meramlarını büyük ölçüde sosyal medya üzerinden dile getirmek durumunda kalıyorlar. Sosyal medya bir anlamda birçok şeyin önüne geçti. En önemli haber ve yorum kaynağı sosyal medya oldu. Buralarda da çok ciddi bir şekilde bir baskı yaratılmak isteniyor. Twitleri yüzünden içeri alınan, gözaltına alınan, sorgulanan ilk gazeteci Ahmet değil, son da olmayacak. Ama sosyal medya üzerinde ciddi şekilde bir kuşatmanın olduğunu görüyoruz. Bunun altını özellikle çizmek lazım.

Bazen, özellikle çok anlık gelişmelerde, önemli ve hayati gelişmelerde –ki artık Türkiye’de bunlar neredeyse her gün oluyor– insanlar, öfkeyle, çok insani tepkilerle, reflekslerle sosyal medyada içlerini dökebiliyorlar. Bu, çok anlaşılır ve makul bir şey. Ama bu içlerini döktükleri şeyleri, birileri –sadece adliye, savcılık, polis olması gerekmiyor, maşallah Türkiye’de hiç eksik olmayan muhbir vatandaşlarımız var– öküz altında buzağı arayarak, bu kişileri sosyal medya paylaşımları üzerinden hedef gösteriyorlar. Zaten şunu da biliyoruz ki, muhbir vatandaşlara şikâyet etmeleri için birtakım bağlantılar veriliyor. Bu da, herhalde dünyanın en utanılacak işlerinden biri olsa gerek. Ama buna meraklı çok sayıda insan var.

Tekrar şunu söyleyeyim: Ahmet Şık’ın büyük bir ihtimalle bırakılacağını düşünüyorum. Hem temenni ediyorum, hem düşünüyorum. Ama buna rağmen böyle bir yayın yapma ihtiyacını hissettim. Böyle durumlarda, kimin nerede durduğunun kayda geçmesinde her zaman için yarar vardır.

Ahmet’in yanındayım. Ahmet’in gazeteciliğinin yanındayım. Gazeteciliğin yanındayım. Biz gazetecilerin en önemli meselesinin, var kalmak olduğunu düşünüyorum. Ama var kalmanın sadece insan olarak değil, aynı zamanda gazeteci olarak var kalmak olduğunu düşünüyorum. Bu konuda herkesin, meslektaşlarımın, olabildiğince serinkanlı bir şekilde mesleklerine, dolayısıyla tarafsız habere ve bağımsız, özgür yoruma sonuna kadar sahip çıkmaları gerektiğini tekrar hatırlatmak istiyorum. Umarım, Ahmet de bir an önce aramıza katılacak ve tekrar kaldığı yerden haberlerine devam edecek.

Yıllar önce, NTV’de ‘’Yazı İşleri’’ programını yaparken, Ahmet ve Nedim olayında tavrımızı açık bir şekilde koyduk. O yüzden de birtakım bedeller ödettiler, ödetmek istediler. Bazılarına ödettiler. Bunların hiçbir önemi yok. O günden bugüne, Türkiye’de benim çalıştığım yer değişti ama pozisyonumun değişmediğini, her zaman gazeteciliğin yanında olduğumu, gazeteci arkadaşlarımın yanında olduğumu ve gazetecilik mesleğini sonuna kadar sürdürmekte kararlılığımızı vurgulamak istiyorum. Onun için buradayım. Ahmet’e buradan selam yolluyorum. Vakit geçmeden, kendisini, defalarca geldiği ama çok değişmiş olan –o en son geldiğinde böyle değildi– stüdyoda konuk ederiz diye umuyorum. İyi günler.

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.