Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Suriye: Arapların yokoluşu

Suriye: Arapların yokoluşu

Christophe Ayad – Le Monde – Çeviri: Haldun Bayrı

suriye11
20 Aralık’ta Moskova toplantısından sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İranlı mevkidaşı Muhammed Cevad Zarif (solda) ve Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (ortada) basın toplantısı yapmıştı. (Natalia Kolesnikova / AFP)

 

Arap dünyası çöküntünün ve mutsuzluğun neredeyse her cinsini zaten tatmıştı; şimdi ise yeni bir evreye giriyor: Hiçlik, düpedüz yokoluş. Suriye ordusu ile Rus ve İranlı müttefikleri tarafından Halep’in “kurtarılması”nın peşinden, geçen hafta Moskova’da, Suriye’nin geleceği üzerine kararlar almaya yönelik bir toplantı yapıldı. Bu askerî zaferin bölgesel ve küresel düzende nasıl bir simgesel alt üst oluş da yaratmış olduğunu pek iyi kavrayan Kremlin, demiri tavında döverek ne lideri ne istikameti belli olan Batı cephesinin şaşkınlık ve kargaşasından yararlanmak istiyor. Barack Obama’nın gidişi birkaç haftanın işi; François Hollande’ınki ise birkaç ayın; Theresa May içinden çıkılmaz bir Brexit hâdisesine saplanıp kalmış durumda; Angela Merkel ise uzun ve kuşkusuz acılı geçecek bir seçim kampanyasına hazırlanıyor: Batı’nın sözünü dinletecek bir hali olmadığı için Kremlin manevrayı ele alıyor.

Yeni Putin düzeni

O halde, Suriye çatışmasının bölge haritasını ve gelecek yılların güç dengelerini tekrar çizecek, Birinci Dünya Savaşı gibi devasa bir savaş meydanının yerini tutar göründüğü Ortadoğu’daki yeni Putin düzeni neye benziyor? “En etkili format, önünüzdeki formattır” deyiverdi Sergey Lavrov, 20 Aralık’ta Moskova’da düzenlenerek Rusya, İran ve Türkiye’nın dışişleri ve savunma bakanlarını bir araya getiren üçlü konferansta. İki galip ile yangından mal kurtarmaya uğraşan bir mağlup ve masada tek bir Arap temsilci yok. Devletlere ve yerleşik rejimlere söz söyletmeyen Kremlin’in bile adam yerine koymadığı Beşar Esad rejimi de yok.

Dünyanın yeni paylaşımı, tersyüz edilmiş bir Sykes-Picot’ya benziyor; Rusya’nın Bolşevik Devrimi sonrasında çekilmesiyle Paris ve Londra’nın 1916’da beraber kotardıkları Arap dünyasının paylaşımından Moskova’nın bir nevi rövanşını alması bu. Suriye’de onsuz yapılamayan zorunlu ortak İran İslam Cumhuriyeti, şu ânın diğer büyük gücü — Müslüman ama Arap değil.

Doğu Halep’in muhaliflerden alınması için gerekli kara kuvvetlerini Tahran sağladı: Rejimin seçkin ordusu Devrim Muhafızları’nın (Pasdaranlar) dış harekâtlarında başı çeken Kudüs Ordusu’nun hücum kıtalarının, Irak’tan gelen Şii milislerin ve Afganistan Hazaralarının, hatta kalabalık sayıda sığınmış oldukları İran’da –az-çok zorla– devşirilmiş Şii Pakistanlıların bir karışımı. Bir de milisiyle bugün Arap dünyasındaki en profesyonel orduyu elinde tutan Lübnan Hizbullahı tabii ki. Bu çok karmaşık fakat tamamen kendini İran davasına adamış birlikler arasında, sadece Hizbullah bir Arap kuvveti..

Masaya Riyad’ın davet edilmesi söz konusu değil

Tahran için olduğu gibi, bir yıl önce Suudi Şii din adamı Nimr El Nimr’in idamından beri Suudi Arabistan’la kanlı bıçaklı olan Hizbullah için de, Riyad’ın müzakere masasına davet edilmesi söz konusu olamaz. Ülke içindeki ateşli milliyetçi, Sünni-aleyhtarı ve Arap-aleyhtarı kamuoyu dalgasının önüne kattığı İran yöneticileri, Suudilerin ve İsraillilerin Batılı müttefikleri nezdindeki lobi çalışmalarına bağladıkları Amerikan ve Avrupa yaptırımlarıyla geçen uzun uluslararası ve ekonomik tecrit yıllarının hesabını Suudi Arabistan’a ödetmeye niyetliler. Rusya ise, Kafkasya’daki Vahhabi şebekelerinin etkisinden kendini sakınsa da, sırf petrol piyasaları üzerindeki etkisi yüzünden bile, Suudi Arabistan’la bir diyalog kapısını aralık bırakmak istiyor.

İran’ın sorunu Arap dünyasında Şii cemaatleri dışında hiçbir bağlantısının olmaması. Sünniler ise Halep’e reva görülen kader karşısında infiale kapılmış durumdalar; Filistin Haması bile Suriye Savaşı’ndan beri İran’a sırt çevirdi. Vladimir Putin bunu iyi anladığı için Haziran ayında, tecrit olup güç kaybeden, hem Obama ABD’siyle hem 28’ler Avrupasıyla ülkesindeki hukuk devleti gibi, Batılıların Türkiye’de 1984’ten beri Ankara’yla savaş halindeki PKK’nın kardeş partisi Suriyeli PYD’nin Kürt militanlarına desteği gibi birçok konuda çatışma halindeki Türk meslektaşı Recep Tayyip Erdoğan’a el uzattı.

İran’ın sırtında kotarılan bir Rus-Türk anlaşması

Bir Sünni kefile ihtiyaç duyan Putin, Erdoğan’ın Batılılardan ve kıdemli bir üyesi olduğu NATO’dan (Türk ordusu ABD’den sonra bu ittifakın sayıca ikinci ordusudur) bir sonuca ulaşamadan istediğini ona sundu: Suriye’de, ülkesinde şimdiden 2,5 milyon kişiyi aşmış olan Suriyeli mültecilerin yerleştirilebileceği bir korunmalı bölge. Bu “güvenlikli bölge” aynı zamanda Ankara’ya, Türk sınırının hemen öte yanında kesintisiz bir özerk Kürt bölgesi özlemlerini bastırma olanağı veriyor.

Buna karşılık Erdoğan, silah tedarikini durdurup kentteki isyancı savaşçıların önemli bir bölümünü kendi güvenlik bölgesine doğru “emerek” ve nihayet ayaklanmacılardan son kalanların şehirden tahliyesini Moskova ile müzakere ederek, Halep’in düşmesine sessizce katkıda bulundu. İran’ın sırtında kotarılan bu Rus-Türk anlaşması Tahran’ın öylesine hoşuna gitmedi ki, sahadaki adamları tahliyenin son evresi esnasında bir süreliğine tüm yolları kestiler.

Bir yandan Moskova’nın gözünde muteber bir ortak olarak kalırken, aynı zamanda Suriye ayaklanması davasından yana olan İslamcı bir kamuoyunu tatmin etmek için, Cumhurbaşkanı Erdoğan sürekli olarak ikiye bölünmüş vaziyette. Bir gün, Ankara’daki Rus büyükelçisini Halep kurbanları adına öldüren polis memurunu kınıyor; ertesi gün, ay başında bombalar altındaki Halep’ten tweet’ler atan küçük kız çocuğu Bana’yı kabul ediyor. Ama istediği kadar Rusya’nın Ortadoğu’daki Sünni kefili Türkiye olsun, o da Arap değil…

Bunlara bir de, Vladimir Putin’in 23 Aralık’ta İsrail’in yeni yerleşim birimleri inşasına karşı Güvenlik Konseyi oylamasını erteletmeyi deneyerek Binyamin Netanyahu’ya el uzatması eklenince, tablo tamamlanıyor. Araplar silinmiş oluyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.