Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Farhad Khosrokhavar ya da cihad önsezisi

Radikalleşme hâdiselerinde uzman olan bu İran asıllı Fransız sosyolog, günümüz terörizminde işbaşındaki mekanizmalar üzerine araştırmaların öncüsü.

LE MONDE des IDEES | 5 Ocak 2017

Elise Vincent

Çeviri: Haldun Bayrı

 

Önce ismini telefonda telaffuz etmeyi becermek gerekiyor. Daha sonra “h”lerin yerini şaşırmadan ona yazabilmek. Sonra da sizi kabul etmeye gönlünün olmasını ummak.Farhad Khosrokhavar nadir türden bir sosyolog: Uzmanlığı ışığı ne kadar çekiyorsa, o da o kadar reddediyor. Onun ilmi, radikalleşme hâdiselerinin, “şehadetçiliğin” ilmi. Ama cihad üzerine çalışmanın insanı çabucak projektörlerin önüne çıkardığı zamanımızda, medyaya burun kıvıran bir “radikal İslam” uzmanı o hâlâ. Basınla ilişki kurmaya neredeyse ayak diriyor; Paris’te, Radikalleşmeler Gözlemevi’ni (l’Observatoire des radicalisations) yönettiği İnsan Bilimleri Evi’ndeki (Maison des sciences de l’homme) bürosunda, yazılarıyla haşır neşirken “narsisizmi”nin daha çok beslendiğini itiraf ediyor.

Ocak 2015’teki Charlie Hebdo saldırısından on beş gün önce, radikalleşme ve homegrown (yerel) cihadcılık üzerine ilk çalışmalardan birini yayımlamıştı.

Bununla birlikte, sadece televizyona çıkmaya huysuzlanmaktan ibaret değil onun hali. Bunu az kişi biliyor, çünkü –68 yaşında– razı olduğu ilk portre yazısı bu. Ama sosyal bilimlerle uğraşanların küçük dünyasındaki tüm meslektaşları şunu kolaylıkla kabul ediyorlar: Sosyolog Alain Touraine’in bu eski öğrencisi, her şeyden önce, günümüzdeki terörizmin toplumsal-dinsel mekanizmaları üzerine çalışanların gösterişsiz ve tartışmasız öncüsü. Ocak 2015’teki Charlie Hebdo saldırısından on beş gün önce, radikalleşme ve homegrown (yerel) cihadcılık üzerine ilk çalışmalardan birini (Radicalisation, Maison des sciences de l’homme, Aralık 2014) yayımlama önsezisini gösteren rahatsız edici biri. Birkaç ay önce, Farhad Khosrokhavar İçişleri Bakanlığı’nda yeni kurulan Strateji ve Öngörü Konseyi’ne davet edilen on beş kişilik dar çembere böyle katıldı.

kitap-2

Takma ad altında

Kendi “marjinalliği”nin bu çatık kaşlı bekçisi –kendi ifadesidir bu– henüz “cihadcılık” diye adlandırılmayanla, herkesten önce, nasıl ilgilendi? Bu öncülükte, doğduğu ülke İran’ın payı büyük. 1968’de sosyoloji öğrenimi görmek ve daha sonra –Tahran’ın güneşini şiddetle andıran– Montpellier güneşi altında 1976’da savunacağı bir doktora tezi için Fransa’ya gelmeden önce, Farhad Khosrokhavar“sekülerleşmiş” bir burjuva ailesinde yetişmişti.

Babası doktor, annesi ebeydi. İlk yirmi yılından hiçbir vurguyu muhafaza etmemiştir. Ama uzmanlığının doğuşu da, tezinden sonra döndüğü ve 1979’dan itibaren Besic Hareketi’ne [1] daldığı İran’da olmuştur.

O sırada Ayetullah Humeyni tarafından gençlerin bir kuşağı İran-Irak Savaşı’na katılan muharip birliklerinde görevlendirilmek için silah altına alınmıştı. Çoğunluğu halk kesimlerinden gelen bir gençlik, uysal kurbanlık koyunlar gibi ölüme gönderilmişti. Her şeye rağmen başarısızlığa mahkûm olduğunu bildikleri devrim idealini savunmak için şehit düşmeye hazır bir nesil. Bugün zamana aykırı olan bu Şii “cihad” biçimi, daha o zamandan ona temel önemde görünmüştür.

Öncülük eden incelemelerini uzun süre gizli tuttu: 1986’ya kadar İran’da yaşayan Farhad Khosrokhavar, yarı-gizlilik içinde ilerlemek zorunda kaldı. Bir araştırma enstitüsünde doçentti, fakat yazılarını sosyolog Paul Vieille’in (1922-2010) Peuples méditerranéens’i gibi dergilerde çeşitli takma adlarla yayımlamak zorundaydıSonunda ABD tarafından fark edildi ve 1990’da Rockefeller Vakfı’ndan bir burs aldı.

“İslamcılık ve Ölüm. İran’da Devrimci Şehadet” (L’Islamisme et la mort. Le martyre révolutionnaire en Iran) adlı çalışması ancak 1995’te, Paris’te Éditions L’Harmattan tarafından yayımlandı. “Ölümü İslam kadar önemli şeylerle birleştirmem o sırada anlaşılmıyordu” diye hatırlıyor. Son olarak, Alain Touraine sayesinde 1991’den beri kadrosuna girdiği Sosyal Bilimlerde Yüksek Araştırmalar Okulu EHESS’te araştırma yöneticiliği yaptı.

Çalışmaktan hiç yılmayıp, dinmeyen bir tecessüs göstererek meslektaşlarını çabucak fethetti. Onu başladığı alandan ilk çıkaran kişi, Fransız banliyölerine yönlendiren Françoise Gaspard olacaktı. Bu feminist militan onu 1977-1983 arasında sosyalist belediye başkanı seçildiği Dreux’nün (Eure-et-Loir) mahallelerine sürükledi. Bu saha çalışmasından, geleceği önceden haber veren yeni bir kitap çıkacaktı.

 kitap-3

Pragmatik mesafe, makûl empati

Dikkatini kadınların sorunları üzerinde yoğunlaştıran Farhad Khosrokhavar, bazı kadınların Fransa’da örtündüklerini görünce “şaşırdığını” söyler. O dönemde henüz “foulard” (boyun örtüsü) diye adlandırılmaktadır bu. Françoise Gaspard ile birlikte yazdıkları çalışmanın başlığı da zaten “Örtü ve Cumhuriyet”tir (Le Foulard et la République, La Découverte, 1995).

İranlı kadınların örtülerini açabilmeleri için dövüşen Khosrokhavar, Fransa’da kökten farklı bir sonuca varacaktır. Yaptığı çok sayıda görüşme sonrasında, başörtüsünün katiyetle “erkek kardeşlerin ve kocaların bir dayatmasının ifadesi” olmadığı sonucuna varır. “Hakiki cumhuriyetçilik örtüyü kaldırmaktan ibaret değildir; bu kadınların örtülü cumhuriyetçiler olmasını da mümkün kılmaktır” diye özetliyor bugün. Feminist çevreleri öfkelendirerek.

Farhad Khosrokhavar alamet-i farikasını da kuşkusuz burada inşa eder: Onun gözünde iki karşı-model olan Fransa ile İran nazarında pragmatik mesafe ve makûl empatinin bir karışımıyla. Her-yerde-mevcut laik cumhuriyete karşı her-şeyi-bilen İran teokrasisi. “İran’daki din adamının da, Fransa’daki cumhuriyetin de, kutsal değer işlevleri vardır; kuşkusuz Fransa bir demokrasi olsa bile” diyor. Bu tespitten yola çıkarak, çoğu zaman karmaşık, nüanslı tahlillere varıyor. “Gerçeğin baskın çıkabilmesi için” elzem olan bir “grilik” düşkünlüğü.

Örtünmeyi araştırmak, onu tedricen banliyödeki daha geniş şiddet ve “radikalleşme” hâdiseleriyle ilgilenmeye yöneltmiş. Bobigny, La Courneuve, Strasbourg’daki Neuhof mahallesi ve Roubaix-Tourcoing kentlerini köşe bucak dolaşmış. Onun gibi Alain Touraine’in öğrencisi ve sağlam destekçisi Michel Wieviorka, ona mali kaynak bulmak için uğraştı ve bunu becerdi. 1997’de, Farhad Khosrokhavar “Gençlerin İslamı”nı (L’Islam des jeunes, Flammarion) yayımladı ve “yeni-cemaatçi” bir İslam’ın doğuşundan söz etti. “Henüz ‘selefileşme’ denmiyordu buna” diye özetliyor.

Hapishanelerdeki İslam

O dönemde banliyödeki İslam’la tek ilgilenen o değildir. Siyasetbilimci Gilles Kepel de etraflardadır. Ama ikisi de öncüler arasındadır. “Farhad Khosrokhavar en başından itibaren ‘Müslüman’ kategorisinin ‘göçmen işçi’ kategorisinden daha önemli olduğunu düşündü” diye vurguluyor Michel Wieviorka. Nitekim o dönemde “banliyöler”e, daha ziyade yurttaşlığa erişim, yabancıların hakları ya da başta işçiler olmak üzere sınıfın toplumla bütünleşmesi/entegrasyonu prizmasından bakılmaktaydı. 2010’lu yıllara kadar sürecek bir dolambaçtı bu. Ama Farhad Khosrokhavar için günümüzdeki cihad hâdisesinin hakiki önsezisi, hapishane dünyasını keşfetmesiyle belirdi: Toplumdaki hem dinsel hem etnik bütün yükselen gerilimlerin yoğunlaştırılmış bir örneği, diye değerlendiriyor bunu.

Fransa ve Britanya hapishanelerindeki İslam üzerine karşılaştırmalı bir inceleme başlatmak isteyen bir grup Britanyalı araştırmacıyla bir görüşme vesilesinde bu yan adımı atmış. 2000’li yılların başıymış. Projeye katılmış. Nasıl 1990’lı yıllarda örtünme onu rahatsız ettiyse, cezaevlerindeki aşırı yoğun “varoş gençleri”nin kendilerini kimlikçi bir İslam’dan yana tanımlamaları da merakını celbetmiş.

ferhad-2

Hapishanelerdeki İslam üzerine Fransa’daki ilk kitabını (L’Islam dans les prisons [“Hapishanelerdeki İslam”], Balland, 2004) o sırada yayımladı. Müslümanların toplumdaki oranlarından çok daha fazla bir oranla temsil edildikleri hapishane nüfusları üzerine bu çalışma sayesinde bu temsilin ilk rakamsal tahminlerini oluşturmaktadır. Fransa’da sıkı denetim altında tutulan etnik istatistiklere ürkerek yaklaşan araştırmacı camiasının bir kısmında heyecan yarattı bu çalışma. Cihadla çok daha uzun zamandır ilgilenilen ABD’ye, visiting fellow olarak Yale ve Harvard’a gitti.

İran’da Besic Hareketi üzerine yaptığı ilk araştırmaları ile günümüz cihadı üzerine araştırmaları bu ortamda birleşti. Terörist bir girişim amacıyla örgüt kurmaktan mahkûmiyet almış mahpuslarla görüşmelerinden doğmuş bir kitap olan Quand Al-Qaïda parle (“El Kaide Konuşunca”, Grasset, 2006) yayımlandığı zaman, henüz IŞİD yoktu. Sosyolojik ve psikolojik profiller tanımlamayı denemeye önem vermekteydi. “Gösterişçi bir İslamcılıktı o; bugün karşılaşılan saklı İslamcılıktan çok farklıydı” diyor bugünün verdiği mesafeyle.

Komplekslerden arınmış bir yaklaşım

Takiyye mefhumunu herkesten önce böyle sezmesi; etiketlenmemek için sakalını kesen, cuma namazından vazgeçen mahpusları erkenden tasvir etmiş olması, bugün cezaevi dünyasının kendisine dikkatle kulak vermesini sağlamış. Hapishaneler idaresi dindarlıkla ilişki, helale ya da namaza erişim gibi sorunları uzun zamandır sorgularken, Farhad Khosrokhavar’ın, Michel Wieviorka’nın deyişiyle “çok cesur” olan, komplekslerden arınmış yaklaşımı o kapalı dünyada iyileştirmeler sağlamış.

“Kuşkusuz kökenine bağlı bir şey bu; vaktiyle sistemli bir biçimde İslamofobi diye suçlanacak bir bakış getirmekten yüksünmüyor. Oysa dinî aşırılıkçılığa bu eleştirel bakış ancak Charlie Hebdo saldırısından sonra, özellikle de 13 Kasım 2015 saldırılarından sonra ortaya çıkabilmiştir” diye değerlendiriyor bir cezaevi yöneticisi. “Entelektüel tutarlılığı onu daima kurtarıyor” diyerek, uzman siyasetbilimci Olivier Roy da paylaşıyor bu kanıyı; ona çok yakın olduğunu ve son kitabı “Cihad ve Ölüm” (Le Djihad et la mort, Seuil, 2016) için onun çalışmalarından çok esinlendiğini söylüyor.

Farhad Khosrokhavar, Eylül 2016’dan beri, taze bir emekli. Yine Avrupa cihadcılığı üzerine devâsâ bir kitap hazırlıyor. Yakında 70’ine geliyor, bununla birlikte yeni bir sayfa açmayı düşünüyor. Anlaşılmamış peygamber belirtisi hiç yok onda. Daha ziyade yakında konusunun köşe bucağını araştırmış olacağı ihsası var. Sosyolojide filozof Michel Henry yönetiminde bir tez yapmadan önceki ilk göz ağrısı, saf fenomenoloji tutkusuna ilgi gösterilmesini yeğliyor artık. “Ölüm yayan bir dindarlığın temayüz etmesi, radikal İslam’ın en büyük yeniliği oldu” diye bağlıyor sonuca. Bunun panhezirini bulmak kalıyor geriye; kitaplarında bunun kısmen bulunduğuna inanmak istiyor.

[1] Ç.N.: Besic (Farsça: بسيج), Ayetullah Humeyni tarafından Kasım 1979’da İran’da kurulan, gönüllü milis teşkilatı. Örgütün resmi adı Besic Direniş Gücü‘dür (Farsça: نیروی مقاومت بسیج).

Besic, günümüzde İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun bir alt koludur ve devlete çalışan gönüllü gençlerden oluşur.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.