Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Avrupa’da aşırı sağ popülizm: 2017’de gözler Hollanda, Fransa ve Almanya’da olacak

Yayına Hazırlayanlar: Murat Aksoy & İlknur Bilir

 

Terör saldırıları, patlamalar, Brexit ve mülteci kriziyle geçen 2016 yılının ardından, Avrupa kıtası, 2017 yılını seçimlerle geçirecek. Tüm bu küresel sorunların yanı sıra, Avrupa’nın üç önemli ülkesinde, Almanya, Hollanda ve Fransa’da gerçekleşecek seçimlerde, aşırı sağ, aldığı büyük destekle seçime gidecek.

2016, İslam, Avrupa Birliği ve göçmen karşıtı söylemleriyle öne çıkan, sağcı ve popülist siyasi partilerin yılı oldu. 2017 ise söz konusu partilerin savundukları bu görüşleri politik güce çevirip çeviremeyeceklerini görmemizi sağlayacak.

Sağ partilerin, toplumun belirli bir kesiminde de kabul gören nefret söylemleri, toplumu kutuplaştıran politikalarının seçmende karşılık bulma olasılığını arttırıyor. Fakat küresel krizlerden beslenen aşırı sağ partilerin yükselişinin nereye gideceği belirsiz. Bunun belki de en önemli ve son göstergesi Avusturya Özgürlük Partisi adayı Norber Hofer’in, kazanması beklenen cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmesi oldu. Fakat bu partilerin, Avrupa ülkelerinin parlamentolarında koltuk kazanmaları ya da koltuk sayılarını arttırmaları ihtimal dâhilinde.

Kamuoyu yoklamalarının sonuçları, Avrupa’daki önemli seçimlerde, sağ adayların ve sağ popülizmin yönetime gelmekten bir hayli uzak olduğunu gösteriyor. ABD seçimlerinden Donald Trump’ın sürpriz bir şekilde zaferle çıkması ve İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkması için yapılan oylamanın “Evet” ile sonuçlanması, Avrupa’da sağın umutlarını yeşertmişti. Ancak, Avrupa’da seçmenlerin bu şekilde düşünmediği, kamuoyu yoklamalarının sağlıklı sonuçlar ortaya koymadığı ortaya çıktı.

Hollanda’da Geert Wilders ve Özgürlük Partisi (PVV)

Avrupa’daki ilk önemli seçim, 15 Mart’ta yapılacak Hollanda genel seçimleri. Seçimlerde öne çıkan isim, İslam karşıtı politikalarıyla bilinen Özgürlük Partisi (PVV) başkanı Geert Wilders. Daha önce mensubu olduğu Halkın Özgürlük ve Demokrasi Partisi ile yolunu, Türkiye’nin AB’ye kabulünü destekledikten sonra ayıran siyasetçi, 2004 yılından beri aktif siyaset içerisinde yer alıyor. Wilders başından beri, Avrupa’da aşırı sağın sesini en yüksek çıkaran isimlerinden.

geert
Geert Wilders

Birçok sağ popülist politikacı gibi Wilders de kendisini düşmanlar üzerinden tanımlıyor. Avrupa Birliği’ne karşı olduğunu her fırsatta dile getiren Wilders, Kur’ân’ı yasaklamaktan, Müslüman ülkelerden gelen göçü durdurmaya ve ülkedeki Müslümanları sınır dışı etmeye kadar birçok konuda İslam karşıtı ve popülist bir söyleme sahip. Ayrıca ülkede İslami eğitim veren okulları ve sığınma merkezlerini de kapatmayı düşünen Wilders, daha önce camilere karşı olduğunu da belirtmişti.

Son yapılan Ipsos anketinin ortaya koyduğu verilere bakılacak olursa, toplumun yüzde 46’sı PVV’nin seçimden zaferle çıkacağına inanıyor. Popüler olmasına rağmen, Hollanda’nın çok partili siyasi yapısını göz önüne aldığımızda, Wilders’in iktidara gelmesi oldukça güç görünüyor. Gerçekleşme ihtimali en yüksek olan senaryo, merkez partilerin koalisyon kurarak PVV’yi oyun dışı bırakmaları. Böyle olsa bile, Wilders parlamentoda kendisine yer bulmuş olacak ve aşırı sağ popülist politikacıların parlamentoda yer alması, muhafazakâr çizgide yasa yapma eğilimini arttırabilir. Wilders’ın seçimden zaferle çıkamaması durumunda bile, aşırı sağın Hollanda siyasetindeki yükselişi duracağa benzemiyor.

Fransa’da Le Pen Beklentisi

Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimi 23 Nisan’da yapılacak. Fransa Ulusal Cephe Lideri Marine Le Pen halkçı bir imaj çizmeye özen göstermesine rağmen, Cephe’nin kurucusu ve Avrupa’da sağ popülizmin önderlerinden olan babasının dönemi ile sıklıkla karşılaştırılıyor. Irkçı ve Yahudi düşmanlığı güden partilerle arasına mesafe koymaya çalışan Le Pen, baharda yapılacak olan seçimin favori isimlerinden. Fakat Avrupa Birliği, İslam ve mülteci politikası yüzünden aşırı sağcı ve popülist olarak kabul edilen Le Pen, babasının dönemi ile kıyaslanmaktan kurtulamıyor. Seçimleri kazanacağına dair kamuoyu yoklamalarında herhangi bir belirti olmayan Le Pen, ikinci oylamada anketleri boşa çıkarmak istiyor.

lepen
Marine Le Pen

Trump’a benzer şekilde, Le Pen de siyasi vaatlerini, sınır güvenliği, İslam karşıtlığı ve yeni iş imkanları yaratmak üzerine kuruyor. Avrupa Birliği’nden çıkmayı savunan Le Pen, hükümetin başına geldiğinde Euro yerine Frank’a dönmek istediğini de belirtti. Ayrıca Ulusal Cephe, göç konusunda kısıtlamaya gidilmesini önerirken, Le Pen, terör saldırıları yüzünden göçün yasaklanmasını savunuyor.

Son yapılan seçimde yüzde 22 oranında oy alan Le Pen’in, anketlere göre cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna kalması halinde, Cumhuriyetçiler’in adayı sağcı Katolik lider François Fillon ya da bağımsız aday Emmanuel Macron karşısında kazanma şansı olduğu pek söylenemez. Bu durumda Ulusal Cephe büyük bir yara almış olacak.

Kamuoyu yoklamalarında şu anda yüzde 26 oy oranı ile ülkedeki en yüksek destekçiye sahip parti.

Almanya’da aşırı sağ parti AfD’nin yükselişi kaygı yaratıyor

Almanya’da genel seçimler 24 Eylül tarihinde yapılacak. Aşırı sağcı ve popülist çizgideki ve Avrupa Birliği, İslam ve mülteci karşıtı söylemleriyle bilinen Almanya İçin Alternatif (AfD) Partisi’nin seçimlerdeki performansı hem merakla bekleniyor hem de kaygı yaratıyor. 2015 yılından beri partinin başkanı, 41 yaşındaki iş kadını Frauke Petry.

Parti, dört yıl önce, Avrupa Birliği’nin, ekonomik krizdeki üyelerini kurtarmak için hayata geçirdiği ve başını Almanya’nın çektiği kurtarma paketi politikalarına tepki olarak doğdu. Zamanla partinin politikası, İslam ve göçmenlik karşıtı, yabancı düşmanı, anti-Semitik ve aşırı sağcı bir çizgiye doğru evrildi. AfD, özellikle İslam ve Müslüman karşıtı politikasıyla dikkat çekiyor. “İslam Almanya’ya ait değildir” ifadesi adeta mottosu haline gelen parti,  minarelerin yasaklanması gibi taleplerde bulunuyor.

alma
Frauke Petry

Partinin önde gelen isimlerinin, yaptıkları bazı açıklamalar, Alman kamuoyunda tepki topluyor. Örneğin, partinin başkanı Petry’nin, Ocak 2016’da, “polisin illegal yollardan Almanya’ya giren göçmenleri vurması gerektiği” şeklindeki açıklamaları büyük tepki toplamıştı. Son olarak, partinin Thüringen eyaleti Başkanı Björn Höcke, Almanya’nın geçmişiyle hesaplaşma politikasını eleştirerek, Berlin’deki Yahudi Soykırımı Anıtı ile ilgili şu ifadeleri kullandı: “Başkentinin ortasına bir utanç olayının anıtını diken tek ülkeyiz.” Höcke’nin açıklamaları partisinin içerisinde bile tartışma yaratırken, Höcke hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
AfD’nin geçtiğimiz yıl yapılan yerel seçimlerde aldığı oy oranı, partiyle ilgili kaygıların artmasına neden oldu.  Kurulduktan sonra ilk kez eyalet parlamentosu seçimlerinde yer alan AfD, beklentilerin çok üzerinde oy alarak siyaset gündemini alt üst etti. Parti, Baden-Württemberg ve Rheinland-Pfalz eyaletlerinde üçüncü, eski Doğu Almanya eyaletlerinden Saksonya-Anhalt ve Mecklenburg-Vorpommern eyaletlerinde ise ikinci sırayı aldı. Başkent Berlin’de ise yüzde 14 oy alarak büyük bir sürprize imza attı. Yerel düzeydeki bu başarılar, Alman kamuoyunun gözlerini, partinin bu yılki genel seçim performasına çevirdi. Geçen hafta Der Spiegel’in açıkladığı bir anket sonucuna göre AfD, yüzde 13,3 oy oranıyla Almanya’nın üçüncü partisi konumunda görünüyor. Ancak, Angela Merkel’in merkez sağ Hıristiyan Demokrat Partisi (CDU) de dahil olmak üzere Almanya siyasetinin diğer büyük partileri,  AfD ile bir koalisyon yapmayacaklarını aylar öncesinden deklare etmişlerdi.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.