Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

İslam dünyası ve Türkiye Trump’a neden sessiz?

[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/305440849″ params=”color=ff5500&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”166″ iframe=”true” /]

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

ABD Başkanı Donald Trump, ayağının tozuyla vaat ettiği gibi İslam ülkelerinin önemli bir bölümüne ülkesine giriş yasağına geçeceği söyleniyor. Ama ne zaman? Nasıl geçecek? Çok belli değil. Uyguladığı yedi ülke söz konusu şu aşamada; İran, Irak, Somali, Suriye, Libya, Sudan ve Yemen. Bu ülkelere baktığımızda İran dışında hepsinin failed states, ani başarısızlığa uğramış devletler olduğunu görüyoruz, buralarda gerçekten güçlü devletler olduğu söylemek mümkün değil. Hemen hemen hepsinde iç savaşlar yaşanıyor ve bu durumdan da tabii ABD, birincil derecede sorumlu. Kendi yarattığı, ortaya çıkmasına kendisinin de ciddi katkıda bulunduğu –kötü anlamda– durumların faturasını şimdi o ülkelerin vatandaşlarına kesmek istiyor.
ABD’de günlerdir süren protestolar var, İngiltere’de de var; çünkü Trump’ın İngiltere’ye ziyaret yapması bekleniyor; onun gelmesini istemeyen İngilizler de sokağa dökülüyorlar ve başından itibaren “Müslüman yasağı” yani “Muslim ban” olarak adlandırılan bu uygulamaya karşı çıkıyorlar, karşı çıkarken de “Hepimiz Müslümanız” sloganının çok öne çıktığını görüyoruz. Dün mesela İngiltere’de “Önce Müslümanları aldılar” şeklinde pankart dikkatimi çekti, çok renkli bir direniş var, bu direnişin içerisinde sadece Müslümanlar yok; hatta Müslümanlar geri planda, ülkenin değişik sivil toplum kuruluşları, değişik inançlardan ve inançsız insanlar, değişik gruplar ve devlet yapısı içerisinden de çok ciddi destek alıyor; federal yönetimlerden çok destek alıyor, çok sayıda avukat, göçmenlerin ya da bu ülkelerden gelen yabancıların gönüllü olarak avukatlığını üstleniyor vs..

İslamofobiden de öte

Çok ciddi bir direniş var; protesto var, kabul edilmiyor, itiraz ediliyor; bunun ABD’nin oluşumuna, oluşum ruhuna aykırı olduğu söyleniyor — ki biliyoruz ABD bir göçmen ülkesi. Yerlilerin topraklarının işgal edilip, buraya özellikle Batı Avrupa’dan insanların gelmesiyle oluşmuş bir devletten bahsediyoruz ve bu devlet, şu anda seçilen bir kişi –ki oyların yarısından fazlasını bile kazanmamış olmasına rağmen– bütün bu kazanımları, bütün bu geleneği şu ya da bu gerekçeyle –ki en önemli gerekçesi terör– iptal etmek istiyor ve insanlar buna karşı mücadele ediyorlar ve gerçekten onurlu bir şekilde mücadele ediyorlar. Buna karşılık İslam ülkelerinde yaprak kımıldamıyor dersek yeridir. Hiçbir ciddi protestoya tanık olmadık; resmi açıklamalar hemen hemen yok denecek kadar az, var olanlar da çok itidalli, çok sakin; halbuki İslam dünyası özellikle son yıllarda protestoların yoğun yaşandığı bir coğrafya. Sadece Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgelerde değil; Müslümanların sayıca az olduğu bölgelerde de, Avrupa ve başka yerlerde de sürekli değişik konularda, uluslararası konularda, Müslümanların mağdur olduğu konularda tepkilerini sürekli gösterebilmişlerdi.
İslamofobi diye bir şey var biliyorsunuz. Bir süredir dünyanın gündeminde ve bu özellikle İslam ülkeleri ve onlara bağlı kuruluşların ya da sivil toplumların, İslami hareketlerin çok kullandığı bir argümandır. Batı’da İslamofobi olması ve bunun üzerinden bir söylem geliştiriliyordu. Şu anda Trump’ın yaptığı İslamofobinin de ötesinde bir şey; alenen Müslüman düşmanlığı yapıyor, sırf Müslüman oldukları için insanların haklarını gasp etmeye çalışıyor. Bu hak nedir? Seyahat hakkı. Zaten zor olan Amerika Birleşik Devletleri’ne vize alma şansını bir şekilde yakalamış insanları son anda kapıdan içeri sokmuyor, çok dramatik öyküler var ve İslam dünyası buna sessiz kalıyor, tabii Türkiye de buna dahil.

Protestocuların niyetini sorgulama

Neden böyle oluyor? Şimdi bir kere şunu söylememe izin verin: Ses çıkartmayanlar, ses çıkartanların niyetlerini sorguluyorlar, çok ilginç. Türkiye’de bunun örneklerini görüyoruz; mesela Müslümanlara sahip çıkan insanların başka amaçlarla, sırf Trump’ı protesto etmek için bu olayı vesile ettikleri yolunda filan teoriler var; çok abes. Şunu diyenler var: “Bunlar aslında Müslümanları sevmiyor”. Yani “Hepimiz Müslümanız” pankartıyla ortaya çıkan kadın, yaşlı, çoluk-çocuk daha nasıl sevgilerini gösterebilirler? Bunun arkasında art niyet arayanların öncelikle kendi niyetlerine bakmak lazım. Yani, Trump’ın yaptıklarına kendileri çok güçlü bir şekilde itiraz ediyorlar da Batı’da yapılan gösterilerin kendi mücadelelerine zarar verdiğini düşünüyorlar gibi bir durum yok! Ortada sadece, ABD ve bazı Batı ülkelerindeki protestolar var, direnişler var. Kendileri ses çıkartmadıkları için, çıkartamadıkları için, bu direnişlerin kendilerini zor durumda bıraktığını gördükleri için –çünkü Müslümanlıkla alâkası olmayan insanlar, kapıda tutulan, Müslüman kökenli oldukları için gözaltına alınan insanlara sahip çıkarken– dini siyaset mücadelelerinin en temel argümanlarından birisi yapmış olan insanların sessiz kalması da tabii birçok soru işaretleri doğuruyor. Bir de bunun üzerine kendileri bir şey yapamadıkları gibi yapanların niyetini, samimiyetini sorgulamaya çalışıyorlar.

Trump medeniyetler savaşını provoke ediyor

Şimdi şöyle bir durum var: Samuel Huntington’ın yıllar önce dile getirdiği medeniyetler savaşı teorisi vardı. Burada kasıt esas olarak İslam ve Yahudi-Hristiyan medeniyetleri arasında bir çatışmanın gelmekte olduğuydu ve dünya uzun bir süre bunu konuştu. Ardından El-Kaide gibi yapıların 11 Eylül gibi saldırılarıyla beraber, Batı’ya meydan okumalarıyla beraber, Huntington’ın kehanetinin gerçekleştiği söylendi. Şu anda yaşanan, Trump’ın yaptığı, açık bir şekilde, alenen bu medeniyetler savaşını provoke etmekten başka bir şey değil; çok net. Sırf Müslüman oldukları için yedi ülkeden gelen insanların ülkesine girişine izin vermiyor. İster 1 gün ister üç ay olsun ister ömür boyu olsun, buradaki kıstası bu insanların Müslüman olması. Yani bu ülkelerden gelen gayrimüslimlerin girmesinde bir sorun yok; sırf Müslüman olanlarda var ve burada gerekçe terörizm! Bu açıkça bir medeniyetler savaşı kışkırtması, ama şu anda medeniyetler savaşı yaşanmıyor.
Esas olarak ne yaşanıyor? Bir medeniyetin içerisinde bir savaş yaşanıyor; o da Batı medeniyetinin kendisi. Batı dünyasından birileri Trump’a “haddini bil!” diyor, “bu böyle olmaz!” diyor,” “insanları sırf Müslüman diye kapı dışarı edemezsin” diyor vs. bunun mücadelesini veriyor, hukuk devleti savunuculuğu öne çıkıyor, yargıçlar çıkıyor, savcılar çıkıyor; Trump’a rağmen başka tavırlar alıyorlar, direniyorlar. Belki de önümüzdeki dönemde Trump bu kararında ısrar ederse, Amerikan Devleti’nde çok yoğun şekilde değişik kademelerde istifalara da tanık olacağız. Böyle bir olay yaşanıyor, bu bir medeniyetler savaşından çok medeniyet-içi savaş haline geldi.

İslam dünyasında cevap verebilecek kimse yok

Peki neden medeniyetler arasında savaş yok? Neden Trump bunu kışkırtmasına rağmen bunun cevabı gelmiyor İslam dünyasından? Çünkü İslam dünyasında buna cevap verebilecek hiçbir kişi, kurum, örgütlenme yok. İslam ülkelerinin her biri, mesela şu yedi ülkeye baktığımız zaman, devletleri bir kenara koyalım, toplumlar olarak baktığımız zaman –İran’ı biraz ayrı tutarak– Irak, Somali, Libya, Sudan, Yemen; bu ülkelerde insanların en temel mücadelesi varkalmak. Çünkü iç savaşlar var, çok kanlar akıyor, yoksulluk var; her türlü bir bilinmezlik var, çünkü devletler çökmüş durumda ve buradaki insanların bu kadar güçlü bir küresel odaktan gelen meydan okumaya cevap verebilecek kapasiteleri yok. Diğer ülkelerde de baktığımız zaman; İslam ülkelerinde, Müslümanların çoğunluğu oluşturduğu ülkelerde –ki ülkemiz de buna dahil– çok güçlü sivil toplum yapılanmaları yok, çoğulcu yapılanmalar yok; toplumun bu tür konulara cevap vermeye mecali ve enerjisi yok. En fazla ne oluyor? Bu tür büyük olaylar, kendi içlerindeki tartışmaların, kavgaların materyali haline geliyor; Türkiye’de olduğu gibi. Türkiye’de bu yaşanan olayın referandum tartışmasının bir aracı haline getirildiğine tanık oluyoruz.
Devletlerin kendisine baktığımız zaman da, devletlerin içerisinde, Müslümanların çoğunlukta olduğu ülke yönetimlerinin içerisinde demokratik ülke neredeyse hiç yok ve bu ülkelerdeki varolan otoriter ve totaliter yönetimlerin büyük bir kısmı Trump’a çok ters bakmıyor. Yani, kendi değişik hesapları var; kimisinin bölgesel hesabı var, kimisinin kendi iç meseleleri var, kimi rejimlerin meşruiyet sorunları var vs. ve Trump gibi İslam dünyasında demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin gelişmesini dert etmeyen; tek derdi terörizm olan ya da öyle olduğunu söyleyen bir Amerikan başkanı altında kendi otoriter ve totaliter rejimlerinin garanti altında olduğunu düşünüyorlar ve Trump gibi ne yapacağı belli olmayan birisine karşı çıkmaları halinde başlarına durduk yere bela alabileceklerini düşünüyorlar ve bu anlamda hiçbir şekilde ses çıkarmıyorlar.

Ortalık terörizme kalıyor

Çıkarsalar ne olur? En azından bir saygınlık kazanırlar, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir İslam ülkesi yöneticisinin kalkıp Trump’a şu anda ABD’nin içinden ve Batı dünyasının içinden yapılan çıkışların dozunun yarısı kadar bir çıkış yapsa, çok büyük bir takdire ulaşacaktır. Böyle birisi yok, Türkiye’den de yok; olacağını da sanmıyorum. Peki ne kalıyor o zaman? İşte o zaman ortalık tamamen terörizme kalıyor. Ortada medeniyetler savaşına bir davet var, medeniyetlerin asli taşıyıcıları olan İslam ülkelerindeki toplumlar, bireyler, sivil toplum, ülkeler bu savaşa girmek isteseler bile girebilecek güçleri yok, böyle bir niyetleri yok. Buna karşılık tabii ki bu savaş ilanın ardından savaş ilanından en çok kim yararlanacak? En çok El-Kaide, IŞİD gibi yapılar yararlanacak — ki Batı medyasında, özellikle Amerikan medyasında bu konuda çok önemli yazılar peşi sıra yayınlanmaya başladı. Şimdi bunu söylediğimiz zaman da birileri kalkıp bu olayı saptırmak olarak değerlendirebilirler, böyle demelerine gerek yok, çünkü kendilerinin de arkasında durdukları İslam Konferansı Örgütü’nden yapılan o kısa ve çok zayıf açıklamada da Trump’a en fazla şu söyleniyor; “Böyle yaparsanız terörizm azar.”
“Böyle yaparsanız terörizm azar” diye Trump’a söylemenin bir anlamı yok. Trump böyle yapıyor; İslam dünyası ve İslam toplulukları “bu bizim içimizdeki zaten teröre yatkın olan unsurları güçlendirir” diyerek kendi içlerinde sorgulayıp, Trump’a ve Trump gibilere, İslam’a karşı bu tür alenen ayrımcı, hasmane tavır alanlara karşı bir duruş sergileyebilmeleri gerekiyor. Yani, “Ya, böyle yapmayın, yoksa El-Kaide azıyor” diye söylemek, bir Amerikalı tarafından olabilir ama, herhangi bir Müslümanın, Türkiyeli, Filistinli, Iraklı bir Müslümanın Trump’a böyle bir uyarıda bulunmasının bir anlamı yok; ama bu uyarıyı kendi içerisinde yapmasının çok ciddi bir şekilde anlamı var. Bunu da yapmıyoruz ve yarın öbür gün ülkemizde, ülkelerimizde bu tür terör hareketleri, radikal hareketler, kendini İslam üzerinden tanımlayan radikal hareketler alıp başını gittiği zaman da “Ya, bunlar nereden çıktı? Aslında bunlar bizde yoktu? Nasıl olur?” deyip, tekrar komplo teorilerine yöneliyoruz, “Bunu aslında şu gizli servis yaptı, bu gizli servis yaptı” diye. Şu anda çok elverişli bir zemin var, zaten vardı; Trump bu zemini daha da elverişli hale getiriyor; en son Kanada’da Québec’te akşam namazı kılan Müslümanlara saldırı olayında olduğu gibi – orada altı kişi hayatını kaybetti ve bunu yapanın büyük bir ihtimalle bir beyaz, Trump’ın ve Fransa’daki Le Pen’in fikirlerinden etkilenmiş ırkçı bir genç olduğu yolunda çok ciddi bulgular var– iyice olayı tırmandıracağa benziyor. İşin ilginç ve acı tarafı, Québec’teki olaya karşı Trump’ın herhangi bir tepki verdiğini de şu âna kadar en azından ben duymadım. Onu destekleyenler de tepki vermiyor ve yine ilginç tarafı İslam dünyasından da çok fazla bir tepki çıkmıyor.

Türk-Amerikan ilişkilerinin krizi

Türkiye’ye gelecek olursak; Türkiye uzun süredir Amerika’yla ilişkilerini, iki şeye indirgemiş durumda. Birisi Fethullah Gülen’in iadesi, bir diğeri de Suriye’de Kürt örgütleriyle kurulan ilişki — özellikle de YPG ve PYD’yle. Dolayısıyla şu âna kadar çok ciddi bir tepki çıkmadı; bir tek Numan Kurtulmuş’un Habertürk’e verdiği özel açıklama var, bu açıklamanın da olabildiğince dengeli olduğunu –“rencide edici” dedi, “kabul edilemez” dedi ama bir meydan okuyuş zaten Numan Kurtulmuş’un üslubunda da yoktur– ama Adalet ve Kalkınma Partisi sözcülerinin, özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İslam dünyasını ilgilendiren vahim konularda çok hızlı bir şekilde tavır aldıklarını ve çok etkili çıkışlar yaptıklarını biliyoruz. İsrail-Filistin meselesinde özellikle bunlar çok oldu; ama birçok yerde, Uzakdoğu’daki Müslümanlara kadar ve çoğu da zulümlere karşı haklı ses çıkartma anlamında duruşlar oldu. Bu sefer çok bariz bir durum var ve medeniyetin, dünyanın merkezi gibi görülen ABD’de insanlara sırf Müslüman oldukları için zulmediliyor ve bu zulüm daha çok süreceğe benziyor. Hatta bu zulmünü bizim coğrafyamıza da taşıyacağının işaretleri var Trump yönetiminde ve ses çıkmıyor.
Herhalde burada çıkmamasının en önemli nedeni Trump’ı ürkütmemek, kızdırmamak ve Suriye’deki Kürt meselesi ve Fethullah Gülen konusunda onu ürkütmemek olsa gerek, ama bunun bir hayrı olacak gibi gözükmüyor. Trump, siz onu ürkütmeseniz bile bu konularda yine kendi bildiğini okuyabilir, öyle kolaylıkla Türkiye’nin kontrol edebileceği, herhangi bir İslam ülkesinin kontrol edebileceği bir lider, başkan profili çizmiyor. Şu âna kadar zaten yaptığı –bugün Murat Yetkin’in yazısında da var – Trump’ın görüştüğü isimlere baktığımız zaman, mesela Suudi Arabistan’la Suriye’yi konuşuyor, Türkiye’yle henüz konuşmuş değil. Suudi Arabistan uzun bir süredir Suriye’yle ilişkisini bayağı aza indirgemiş durumda ve büyük ölçüde Türkiye üzerinden Suriye ilişkisini yönetirken, Trump, güvenli bölge meselesini, sadece Suriye’de değil aynı zamanda Yemen’de de, Suudi Arabistan’la görüşebiliyor. Bundan yana bir endişe var, ürkütmeme kaygısı var, ama bu endişenin getirdiği sessizlik Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP iktidarı ve bunu başka ülkelere de yayarsak birçok İslam ülkesindeki yöneticinin ve İslami hareketin zeminlerinin ayaklarının altından kaymasına yol açar. Böyle bir zulme karşı, böyle açık bir savaş ilanına karşı sessiz kalmanın akıl alır bir tarafı yok. Tabii ki hiçbir zaman ABD’ye kimsenin savaş açması falan gerekmiyor, ama böyle tarihsel anlarda kimin nerede nasıl durduğu çok önemlidir, bir yerlere yazılır. Eğer bugün ABD’de İslam’la organik ilişkileri olmayan, hatta ona endişeyle de bakan kişiler, birçok insan, temel hak ve özgürlükler, evrensel değerler ışığında Müslümanlara destek vermek için fedakârlık yapıyorlarsa, enerji sarf ediyorlarsa, risk alıyorlarsa, Türkiye’deki ve dünyanın diğer yerlerindeki İslamcı yapıların bu konudaki sessizliğinin hiçbir makul gerekçesi olabileceğini sanmıyorum.
Muhtemelen bugün yarın birtakım tepkiler çıkacaktır, ama bunun etkisi artık eskisi kadar güçlü olmayacaktır, Ne kadar sert çıksa bile çok fazla olmayacaktır. Buradan dönüp dolaşıp benim daha önce burada yayında söylediğim –Türkiye bahsinde aslında bunu genişletebiliriz, İslamcılık da olarak tüm dünyada da yapabiliriz– İslamcılığın ama özellikle Türkiye’de İslamcılığın büyük iflası meselesiyle karşı karşıyayız. Ortada bir İslamcılık yok, ortada esas olarak varolan olay, İslam’ın da araçsallaştırıldığı bir pragmatizm ve iktidarı muhafaza etmeye endeksli bir pragmatizm var, bunu yaşıyoruz. Ama bunun bedelinin çok ağır olacağını düşünüyorum; bu konuda Türkiye’nin yakın gelecekte önünde çok ciddi tehditler olduğu kanısındayım; bir aksilik olmazsa yarın bir yayında bu konudaki görüşlerimi yarına saklamak istiyorum. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.