Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Robert A. Pape: “Trump IŞİD’i yeniden harika yapıyor”

2006’da çıkan Dying to Win: The Strategic Logic of Suicide Terrorism (Kazanmak İçin Ölmek: İntihar Terörizminin Stratejik Mantığı) kitabının yazarı, Chiacago Üniversitesi öğretim üyesi Robert A. Pape’in 30 Ocak 2017’de Boston Globe’ta çıkan yazısını İlker Kocael çevirdi.

Amerika geçtiğimiz Cuma günü olduğundan daha az güvenli. Bunun sebebi Başkan Donald Trump’ın Müslüman çoğunluklu yedi ülkenin vatandaşlarına ve sığınmacılarına koyduğu giriş yasağı. Bu yasak en kötü cihatçı anlatıya hayat öpücüğü veriyor: Batı’nın Müslümanlara savaş ilan ettiği düşüncesine. Hem de bu anlatı yalnızca sözde kalmıyor; IŞİD ve diğer İslami terörist grupların Amerikalılara yönelik saldırı kapasitesini artırıyor.
Geçtiğimiz yirmi yılda, Amerikalılar ve Batılılar birçok İslami terörist saldırıyla karşı karşıya kaldılar; Eylül 2001 New York ve Washington saldırılarından Mart 2004 Madrid saldırılarına, Temmuz 2005 Londra saldırılarından geçtiğimiz yılki Paris, San Bernadino ve Orlando saldırılarına kadar. ABD ve Avrupa’da gerçekleşen tüm bu saldırıların ortak bir noktası vardı: hepsi örgütlere doğrudan bağlı olmayan gönüllüler tarafından gerçekleştirildi.
Teröristlerin falçata gibi sıradan gereçleri ya da iç çamaşırı bombası gibi gizli patlayıcıları yaratıcı bir biçimde kullanmasından etkilensek de; bize zarar verme yönünde kullandıkları açık ara en büyük kaynak savaşçıların kendisi. Bireylerin tasarlama, bunu plana dökme ve harekete geçme iradeleri olmasa, geriye kalan hiçbir şeyin zerre değeri olmazdı. Bu yüzden El Kaide, IŞİD ya da herhangi bir terörist örgütün gücünü, örgüt adına saldırıda bulunmaya istekli bireylerin sayısıyla ölçebiliriz.
Peki bu saldırganlar neden bu işe gönüllü oluyor? Bunun en önemli nedeni örgütün propaganda anlatısını yansıtan videolar, ses kasetleri ve basılı materyaller.
Geçtiğimiz on beş yılda, ben ve Güvenlik ve Tehditler Üzerine Şikago Projesi adındaki araştırma grubum; 1980’den bugüne gerçekleştirilen sayısı beş bini aşan terör kaynaklı intihar saldırısını ve intihar saldırısı olmayan birçok terör saldırısını teker teker inceledik. Şurası kesin ki; 11 Eylül’deki uçak korsanı teröristler, Madrid ve Londra bombacıları ve Paris, San Bernadino, Orlando saldırganları yıllar süren medrese eğitimi sonucunda beyinleri yıkanmış ya da kaçırılarak bu eylemleri yapmaya zorlanmış kişiler değil. Genellikle fakir ailelerden gelmiyorlar, işsiz ya da eğitimsiz değiller. Aslında ABD ve Avrupa’daki büyük saldırılara dahil olan uluslarötesi İslami teröristlerin yarıdan fazlası işçi sınıfı ya da orta sınıfa mensup olmakla birlikte üniversite mezunu.

Robert A. Pape
Robert A. Pape

Peki bu insanlar Batı’daki saldırıları hangi saikle yapıyorlar? Tüm bu teröristler, Müslüman topluluklara yönelik Batı’dan gelen tehdide karşılık verme fikrinden ilham alıyor. Nereden mı biliyoruz? Çünkü kendileri öyle söylüyor.
Londra bombalamalarının elebaşı Muhammed Sıddık Han’ın Britanya kamuoyuna yönelik sözlerine bir göz atalım:
“Sizin demokratik yöntemlerle seçilmiş hükûmetiniz dünyanın dört bir yanında benim halkımı katlediyor. Ve sizin onlara verdiğiniz destek sizi de bu durumdan sorumlu kılıyor –aynı benim Müslüman kardeşlerimi koruma ve onların öcünü alma sorumluluğum gibi. Biz kendimizi güvende hissedene kadar, hedefimizde olacaksınız. Siz bizim halkımızı bombalamaya, gazlamaya, hapse atmaya ve ona işkence yapmaya devam ettikçe, biz sizinle savaşmaya devam edeceğiz. Sizinle savaştayız ve ben bir askerim.”
Uluslarötesi İslami saldırganların temel motivasyonu huriler ya da öbür dünyada elde edeceği diğer şeyler değil; kuşatma altında bulunan Müslümanları savunma fikri. Ve radikal İslami terörist grupların liderleri; gönüllüleri bize saldırmaya ikna edecek en çekici argümanın bu olduğunu biliyor. Nereden mi biliyoruz? Çünkü liderlerin kendisi bunu söylüyor.
IŞİD liderleri, Amerika ve Batı’nın Müslümanların katledilmesine kayıtsız kaldığı ve Müslüman toplumlara zarar veren politikaları aktif olarak savunduğu anlatısını birçok kez tekrar etti; grubun üye devşirmeye yönelik propagandası bu anlatı üzerine kurulu. Örneğin 23 Mayıs 2016’da, IŞİD’in propaganda makinesinin mimarı Ebu Muhamed el-Adnani şunları söyledi:
“Kafir Batı’nın ‘sivil’lere yönelik sözde hassasiyeti, ‘insan hakları’ ve ‘özgürlüklerini’ koruma prensibi nerede kaldı? (…) Avrupa, Amerika ve diğer imansız milletler milyonlarca kişi yerinden edilirken kılını bile kıpırdatmadı. Kuşatma altında kalan binlerce savunmasız çocuğun, kadının ve yaşlı insanın açlık, hastalık ızdırap ve ölümüne seyirci kaldı. (…) Avrupa’daki ve diğer bölgelerdeki kafirler; Ruslar hastaneleri, meskun bölgeleri yerle bir ederken gözlerini yumdu. Şimdi aynı insanlar ne zaman İslam Devleti bazı imansızların boynunu vursa ürperiyor, titremeye başlıyor, öfkeleniyor, bombalarını yağdırıyor ve sakinleşiyor.”
IŞİD’in internet dergisi Dabık, James Foley’in infazını şöyle meşrulaştırıyor:
“ABD; Irak’ı doğrudan işgali sırasında bölgeden çekilmeden önce kadınları, çocukları, yaşlıları öldürdü. Ordu mensuplarının ve Blackwater askerlerinin; aileleri infaz ettiğini ve kadınlara tecavüz ettiğini söyleyen birçok tanık mevcut. Müslüman aileler geniş bir ‘sivil zayiat’ başlığı altında öldürüldüler. ABD bu hakkı yalnızca kendisine tanıyor. Bu yüzden eğer bir mücahit bıçakla bir adamı öldürürse, bu ‘masum’ birinin barbarca öldürülmesi oluyor. Eğer Amerikalılar dünyanın dört bir köşesinde binlerce Müslüman aileyi füzelerle öldürürse, buna ‘sivil zayiat’ deyip geçiyoruz.”
Trump’ın Müslümanların girişini yasaklaması; El Kaide, IŞİD ve diğer İslami grupların on yıllardır saldırganları bizi öldürmeye sevk etmek için kullandıkları kalıplaşmış yargılarla tamamen uyum içinde. Havaalanında haksız yere tutulan her Müslüman aile, ABD için çalışmış ve şimdi zulüm göreceği ya da idam edileceği ülkeye gönderilen her Müslüman, Hıristiyanları Müslümanlar karşısında kayıran her açıklama; İslami terörizme militan propagandanın yaptığından çok daha fazla katkı sunacaktır. ABD’nin bu türden eylemleri IŞİD propagandasının ekmeğine yağ sürecektir, çünkü bize atfedilen ahlaki değerleri onların gözünde pekiştirecektir.
Peki ABD’nin kendini İslami teröre karşı savunma hakkı var mı? Elbette var.
Ne var ki meşru müdafaa adına atılan herhangi bir adımın ülkemizi daha güvenli bir yer yapacağını söyleyemeyiz. Irak, Suriye, İran, Libya, Somali, Sudan ve Yemen; bu ülkelerde yaklaşık olarak 220 milyon Müslüman yaşıyor. Şimdiye dek, bu ülkelerin vatandaşlarının birçoğu –IŞİD’e katılanların sayısından çok daha fazlası- IŞİD’e karşı ABD ve Batı ile işbirliği yaptı. Dolayısıyla bu ülkelerdeki Müslümanları hedef alan bir yasak sadece IŞİD’in daha çok militan devşirmesinin ötesinde örgütün gücüne güç katarak örgütün değirmenine su taşıyor.
Trump; Amerika’yı gerçekten daha güvenli yapacak bir plan ortaya koyana kadar derhal seyahat yasağını geri çekmeli.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.