Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Todorov: “Acı da olsa cihat, bu küresel anlam arayışının bir yansıması”

Bulgar asıllı Fransız edebiyat kuramcısı ve tarihçi Tzvetan Todorov, 77 yaşında Paris’te hayatını kaybetti.

Roland Barthes’in öğrencisi olan Todorov, Holokost, kötülük, fanatizm ve edebi eserlerde fantezi kavramı gibi birçok konuda onlarca kitap yazdı. Ünlü tarihçinin, Jean-Jacques Rousseau ve Mikhail Bakhtin gibi düşünürlerin fikirlerini incelediği eserleri de bulunuyor. Todorov’un son kitabının başlığı ise Barbarlardan Korkmak: Medeniyetler Çatışmasının Ötesine Geçmek idi.

Todorov, Aralık ayında, Fransız Le Monde gazetesine verdiği röportajda Fransa’ya yapılan saldırılarla ve cihatçılıkla ilgili şunları söylemişti:

Bir kişiyi iyi kahramanlara ya da kötü kahramanlara yaklaştıran şey nedir? Kötü’nün çekimi, İyi’nin çekimi kadar güçlü mü?

Bence, dünyada, kötülüğün çekimine kapılanlara rastlamak çok zor, bence bu oldukça ender olan bir şey. Bazı yerlerde, şeytanla anlaşma yapmak ve Kötü’nün bu dünyada egemen olmasını isteyen birkaç marjinal kişi vardır. Ama ben bu konuda, Kötü’nün, İyi’yi diğerlerine dayatmaya çalışanlardan geldiğini öne süren Grossman’a benzer şekilde düşünüyorum. Yani, bana, İyi’nin çekiciliği, Kötü’nün çekiciliğinden çok daha tehlikeli geliyor. Yanlış anlaşılma ihtimalim yüksek olsa da şöyle düşünüyorum: Tarihteki bütün büyük suçlular, İyi’yi yayma arzusuyla hareket etmişlerdir. Kötü’nün sembolü olan Hitler bile herkes için Kötü’yü istese bile sanki kendisi de ona aitmiş gibi davrandığı Aryan ırk için İyi’yi arzuluyordu.

Bu, evrensel bir ütopya olan komünizm için daha açıktır, bu evrenselliğe ulaşmak için toplumun varolmayı hak etmeyen birçok kesiminin yok edilmesi gerekir: Burjuvazi, toprak sahibi zengin çiftçiler ve diğerleri. Ben, bugünkü cihatçıların Kötülük yapmak için hareket ettiklerini düşünmüyorum, İyilik yapmaya çalışıyorlar ama bize korkunç gelen yöntemlerle.

Bu yüzden “yeni barbarlardan” bahsetmemeyi tercih ediyorum. Barbarlık tam olarak nedir? Barbarlık, insanlığın ilkel hali olarak düşünülemez. İnsanlığın ilk günlerinden itibaren alçakgönüllülükten ve dayanışmadan izler görüyoruz. Bugün, antropologlar, insan ırkının, doğadaki en güçlü tür olmamasına rağmen, tehditlere karşı kendisini savunmasını sağlayan işbirliği kabiliyeti sayesinde hayatta kalmayı başardığını söylüyorlar.

Barbarlık, ötekinin insanlığını tamamen reddetmek demektir. Ortadoğu’daki bir şehri sistematik olarak bombalamak, Fransa’daki bir kilisede birinin boğazını kesmek kadar barbarca. Hatta bu bombalamalar, daha fazla insanın ölmesine neden oluyor. Paris’te en son gerçekleşen saldırılarda, bu saldırıları yapan kişileri sorguladığımızda ya da eylemleri sırasında yaptıkları açıklamalarda sık sık tekrarladıkları hınç ve intikam motiflerini göz ardı ettik. Bu insanlar, irrasyonel bir şekilde davranmıyorlardı. Karşılarına çıkan herkesi öldürerek hedeflerine ulaşacaklarını düşünüyorlardı; savaşa, savaşla cevap vermek istiyorlardı, bu, ne yazık ki insanlığın tarihinde çok sık rastlanan bir mantık.

Peki, özellikle cihatçılık konusunda, söylenenlerin aksine bu insanları anlamaya çalışmak mı gerekiyor?

Cihatçılığa yönelen gençlerin büyük bir kısmı, hayatlarına bir anlam vermeye çalışıyorlar çünkü hayatlarının bir amacı olmadığını düşünüyorlar. Hayatlarını düzenleyen kurumsal ve ruhani bir çerçeve olmaması, eğitim ve iş hayatındaki başarısızlıklarını perçinliyor. Ben 1963’te Fransa’ya geldiğimde, Komünist gençler ve Katolik gençler çok sağlam bir ideolojik perspektife sahiptiler. Ama şu anda bunların hepsi bitti, insanların tek tatmin kaynağı, bireysel çabaların tek hedefi, zengin olmak ya da toplumda başarı nişanesi olarak görülen şeylere sahip olmak.

Acı olsa da cihat, bu küresel anlam arayışının bir yansıması. O ana kadar adi suçlardan hapiste olan, ama kaçakçılık yapmayı, içki içmeyi ve haşhaş kullanmayı, gerçek bir doktrinin, bir bütünün parçası olmak adına bırakan gençlerin, kolektif bir projenin parçası olma isteğinin bir sonucu. Yani bu gençler, ötekinin hayatını olduğu kadar kendi hayatlarını da kurban etmeye hazırlar.

Günümüzde Fransa’da gördüğümüz kolektif depresyonu nasıl açıklayabiliriz?

Bunu birçok ülkeyi gezmiş biri olarak söylüyorum, Fransa’da başka yerlerde olmayan bir karamsarlık, bir depresyon ve düşüşü görmekten alınan büyük bir haz var. Ben bunu, 20. yüzyılda Fransa’nın bir dünya gücü olmaktan, ikinci sınıf bir güç olmaya düşmesiyle açıklıyorum. Bugün Fransızların halet-i ruhiyesini belirleyen bu tatsızlığı kısmen bu yaratıyor.

Bu saldırılar ve tarihin topraklarımıza trajik bir şekilde geri dönmesi herkesin günlük hayatını alt üst etti. Fransa yaralarını sarabilecek mi?

Ben bu durumda paradoksal da olsa pozitif bir şey görüyorum. Tabii ki Fransa’da insanların ölmesinin sevinilecek bir yani yok. Ama tarihin trajik boyutunun farkına varmamız iyi bir gelişme: Artık Avrupalı devletler birbiriyle savaşmadıkları için şiddet, insanlık durumunun bir parçası olmayı bırakmadı.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.