Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Asma Lamrabet: “Müslüman feminist olarak beni istemiyorlar, çünkü onları rahatsız ediyorum”

Stéphanie Wenger’in bu mülakatı 8 Mart 2017’de Middle East Eye’da yayınlandı ve Fransızca’dan Haldun Bayrı tarafından çevrildi.

2007’de Kraliyet kararıyla kurulan resmî bir dinî merci olan Rabıta Muhammediye el Ulema bünyesindeki İslam’da Kadın Araştırmaları Merkezi’ni yöneten Faslı araştırmacı ve yazar Asma Lamrabet’in yürüttüğü kavga, Müslüman kadınların özgürleşmelerini sağlamak için İslam’ın siyasetten arındırılmış bir okumasını yapmak.
Reform yanlısı düşüncenin biyolog-hekim olan bu çehresi, bugün özellikle İslam’da kadın sorunu üzerine düşünce üretmeye girişmiş. Bu yılın başında “İslam ve Kadınlar, Kızdıran Sorular”ı (Islam et Femmes, les questions qui fâchent, éd. En toutes Lettres, Kazablanka) yayımladı. Faslı araştırmacı düşüncesini dinin prizmasından ve dinî metinlerin yorumu üzerine kuruyor. Son kitabında, kitap ehli dinlerdeki kadın imajına ilgi gösterirken, Kuran’ın fondamantalist okumalarının yapısökümüne girişiyor.

“İslam ve Kadınlar, Kızdıran Sorular”ı niçin yazdınız?
Bu konuyu ele aldığım ilk kitap değil bu. Önceki çalışmalarımda, kadınlarla ve İslam’la ilgili bütün bu sorunları biraz didikliyordum, fakat çok daha akademik bir bakış açısıyla, aynı zamanda muayyen bir reform yanlısı ve bütüncül görüşle yapıyordum bunu; bu kadın konusunu İslam’ın manevi etiğiyle tekrar bütünleştirmeyi deniyordum. Çünkü biz Müslümanlar için genellikle sorunlar burada çıkıyor; İslam’ı “meşhur” eden bu sorunları anlayamayan gayrimüslimler için de. Artakalan her şeye de bu konulardan yola çıkılarak varılabilir: bireysel özgürlükler sorunu, dinî çoğulculuk, inanç özgürlüğü, vb..

Neden Müslüman kadınların bir cendereye alınmış olduklarını söylüyorsunuz?
Her tür reforma karşı çıkan ve gerçeklikle –dünyanın değişmiş ve toplumların evrim geçirmiş olmasıyla– yüzleşmeyi reddeden bu köhneleşmiş gelenekselci anlayış ile, dinin kadınlar için baskıcı olduğunu ve evrensel değerlere atıfta bulunulması gerektiğini düşünerek dine her tür atfı reddettiği için “aşırı modernist” diye adlandırdığım o anlayış tarafından, birlikte cendereye alınmışlar.
Oysa her mücadelenin, her emeğin bir bağlamdan yola çıktığı hep unutuluyor. Her halükârda, bizim Fas’taki bağlamımız, dinin bir kaide değerine sahip olduğu bir toplumun bağlamıdır. İster istemez karşınıza çıkar; evrensel değerlerle bağdaşabilir değerler ve etik taşıyıcısı olduğuna göre, bundan yoksun kalmak için bir neden görmüyorum; hele bir de bu gelenek adına biz kadınları ayrımcılığa maruz bırakırlarken…

Sizce örtünme sorunu Müslüman kadınlar üzerindeki bu ikili baskının iyi bir örneği. Bir tarafta reddediliyor, zira boyun eğme belirtisi. Diğer tarafta ise, Müslümanlarda hâkim olan algı, bunun dinî bir farz olduğu…
Açıkçası, örtünme hem Müslüman dünyada hem Batı’da kolektif bir histeriye yol açıyor. Bunun dayatılmasına da, yasaklanmasına da isyan ediyorum. Örtünmenin farz olduğunu ama bunun dayatılmaması gerektiğini vurgulayan bir söylem gördüğümde, bunun bizatihi bir çelişki olduğunu düşünüyorum. Benim için örtünme bir farz değil; Kur’an bundan sadece bir kez bahsediyor. Üstelik, o dönemdeki bağlam nazarında inanılmaz geniş anlamlar sunan sözcüklerle yapıyor bunu. Dolayısıyla bu konuya böyle odaklanılmasını anlamıyorum. Veya daha ziyade, anladığım şu: Kadınlar hep bedenlerine indirgenmek isteniyor.
Bütün uygarlıklarda aynı şey var; ama Müslüman dünyada bu sorunsal kutsalın içinde yer alıyor: Kutsal adına suçluluk duygusu aşılanıyor kadınlara. Genç kızların okula gitmekle örtünmek arasında bir seçim yapmakla karşı karşıya bırakıldıkları Batı’da görüyoruz bunu. Akla ziyan bir seçim bu. Bilgiye erişimin bizzat Kuran’da tek bir defa zikredilen örtünmeden çok daha önemli olduğunu pek iyi biliyoruz. Dolayısıyla insanın anlam arayışında olabilmesini ve bunun bir maneviyat ihtiyacına cevap verebilmesini anlarım. Şayet hakikaten kadınlar için bir inanç meselesi, hakiki bir seçim özgürlüğü söz konusuysa, bunun Allah’ın emri olduğunu söyleyerek onları suçluluk duygusuna düşürmeyi keselim.

Yine bir dinî zorunluluk olmayan niqab (peçe) konusundaki tutumunuz nedir?
Bu daha da beter, zira Kuran hiçbir şey demiyor. Peçe İslam’ın vahyedilmesinden önce vardı, ama Peygamber bunu Mekke’de yasakladı. Gelenek olarak buna saygı gösteriyordu, fakat Hac’da bunu yasaklamıştı. İslam’da böyle bir kaide olmadığı anlamına gelir bu. Kaldı ki peçe meselesi üzerine, en bağnazları da dahil olmak üzere din âlimleri arasında inanılmaz görüş ayrılıkları vardır. Bugün, bu giysi türünün temayüz etmesi hepimizin bildiği bir ideolojiden kaynaklanıyor: Her tarafta sesini duyurma olanakları olan, tamamen kapalı ve kimliksel bu bağnazlık ve dogmatizm kültürünü yayan petro-dolarların ve bağnaz İslam’ın ideolojisi.

Yasaklamanın da bir çözüm olmadığı fikrini nasıl savunuyorsunuz?
İslam tarihinde bu hep görülmüştür: Yasaklama sadece hüsran yaratır; insanlar kimliklerine daha da siperlenir. Bu insanlar serpilip gelişmiş bir İslam yaşamıyorlar ve peçeyi ya da çarşafı İslam’ın savunulacak son sancağı gibi görüyorlar. Artık ne etik ne evrensel adalet değerleri savunuluyor; oysa Kuran metninde bunlar çok daha önemlidir. Örtünme savunulacaktır, zira saldırıya uğramakta olan o kimliği temsil ediyor.

Miras meselesine de giriyorsunuz. Müslüman ülkelerin Kuran’a dayalı kanunlarında kadınların mirasta ancak yarım hisseleri var…
Bu noktaya da daha önce de değinmiştim; ama bugün yeni olan şey, insanların bunun bilincine varması. Fas’ta kadınlar ve erkekler bunun hakiki bir ayrımcılık olduğunun ayırdına varıyorlar ve bu sorunun saplantılardan arındırılarak ele alınması gerektiğini düşünüyorlar. Beni biraz umutlandıran ise bugün, bizzat kurumların bağrındaki bazı ilahiyatçıların, henüz bunu resmen dile getirmeye cesaretleri olmasa da, bu soruyu kendilerine sormalarıdır.
Tıpkı örtünme meselesindeki gibi, Kur’an’ın mesajı kategorik değildir; çok ilginç çıkış yolları ve alternatifler sunar, yarım hisse sorunu ise erkek kardeşin kız kardeşten yükümlü olduğu o zamanın şartlarına bağlıdır.
Her zaman söylediğim gibi, eşitliksiz bir âyettir bu; ama gayesinde doğrudur. Bugün adaletsiz ve eşitliksiz bir hale gelmiştir. Dolayısıyla bu sorunu halletmek gerek. Erkeğe ve kadına eşit pay vermek mesajdaki adalet gayesiyle aynı anlamı gütmektir. Bizi dışarıdan, Batılılaşmış çözümler getirmekle ya da Kuran’ı eleştirmekle suçlayanların ayakları tamamen havada. Biz adaleti, hakkaniyeti, eşitliği arıyoruz. Dolayısıyla mirastan eşit pay vermek Kuran’ın gayesiyle aynı anlamı gütmek ve İslam’ın ilkelerine sadık olmaktır.

asma-2

Kuran’ın ruhunu, gayesini göz önüne alan dinî kaynakların okunması çağrısında mı bulunuyorsunuz?
Evet, zira aşırılıkçı ve bağnaz okumanın sorunu da tam, zahiri bir okuma olmasıdır: Ne bağlamı ne metnin ruhunu göz önüne alır. Aksine, reformcu okuma bir yandan bağlamı kurarken metnin ruhunu kavrar. İslamî kültürün bağrında bile daima varolmuş bir dinamizmdir bu.
Bugünkü, çoğunluğa dayanan, gelenekselci, köhneleşmiş okuma, söylemek gerekir ki, uluslararası jeopolitikten yardım almaktadır. Evrensel değerlerle İslamî değerleri en iyi barıştırabilecek olan, ama çok daha karmaşık, çok daha incelikli de olan ruhun ve gayenin okunması yerine, “kimliksel” diye adlandırdığım bu okuma tercih ediliyor.

Dinî kurumlar, müminler nasıl ikna edilecek?
Çalıştığım kurumdan örnek veriyorum hep: Fas’taki resmî İslam’ı temsil eden, ortodoks bir kurum bu; din âlimleri, ilâhiyatçıları vb. ile tanınan dinî bir kurum. Yedi-sekiz yıldır çalışıyorum orada. Zihniyetleri değiştirmenin çok güç olduğu doğru; çünkü karşı karşıya kaldığımız kimselerin, onlar için kutsallaştırılmış ataerkil bir okuma geçmişleri var. Bugün bütün bunlara karşı koymak zor; ama yapılabilir.
Bugün Fas’ta, bu dinî kurumun bünyesinde miras konusu tartışılıyor. Komşu ülkelerde tahayyül edilemez bir şey. Bu şekilde, tartışmayı saplantılardan arındırarak çalışılabilir. Gerekçelendirerek, daha fazla bilgi vererek, zaten varolan bu reformcu düşünceye bir alternatif sunarak. Çok sayıda akademik çalışma ve ürün gerçekleştirildi. Bu kurumun bünyesinde bunun tartışılması ve daha sonra bunu diğerlerine iletmesi yararlı görünüyor bana. Resmî merci olması hasebiyle daha çok meşruiyeti olacaktır.

Kendinizi feminist olarak mı tanımlıyorsunuz?
Evet, kendimi feminist olarak tanımlıyorum. Benim Müslüman bir feminist olmamı istemeyenler ötekiler, çünkü onları rahatsız ediyorum ve tarafımı seçmek zorundaymışım. Feminizm hiçbir zaman tek bir düşüncenin tekeli olmamışken, dünyadaki bütün kadınlar adına konuşma hakkını kendinde gören Batılı hegemonyacı feminist düşünceyi burada eleştiriyorum.
Ben feminizmler olduğunu düşünüyorum; benimsediğim evrensel feminist bir ilke var ve o ilke, özgürlüğü, özerkliği, kadınlara ayrımcılık yapılmamasını öneriyor. Fas’ta laik Faslı feministlerimiz var ve İslamî referansların bağrında çalışan, kendilerini böyle tanımlamasalar da kadınların hakları üzerine bir çalışma yürüten “İslamcı” feministler var. Bu çoğulluk ilginç! Fas’ta içinde bulunduğum bağlamdan yola çıkarak feministliğimi ve Müslümanlığımı üstleniyorum, fakat bu evrensel ilkeleri tüm dünyadaki feministlerle paylaşıyorum…

Bazı eleştirmenler bir yandan feminist bir söylem tuttururken aynı zamanda örtünmenizi kınıyorlar. Ne cevap veriyorsunuz onlara?
Basmakalıp yaklaşımlardan ve görünümlerden hareket etmekten kurtulamayanlar var. Müslüman dünyada da görünümlere bakarak hükme varılıyor. Eleştiriliyorum, zira Batılılaşmış diye algılanan bir söylemim var ve örtünüyorum. Bu bir çelişki, bu yüzden her taraftan eleştiriliyorum. Ama bütün bunları aşmayı deniyorum, kullanılmaya alışılmış okuma anahtarlarından çıkarmak gerekiyor insanları.
Bağımsız bir kadınım ve böyle kalmayı umuyorum!

FransizKultur

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.