Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Thierry Philipponnat: “Brexit nedeniyle AB için öngörülen felaket senaryosu gerçekçi değil”

Sibylle Vincendon’un, Friedland Enstitüsü direktörü, ekonomist Thiery Philipponnat ile yaptığı ve 26 Şubat 2017’de Libération’da yayınlanan söyleşiyi Latif Yılmaz çevirdi.

Brexit Avrupa ekonomisi için ürkütücü sonuçlar üretecek mi? İngiltere Merkez Bankası Guvernörü Mark Carney ve Avrupalı bir düşünce kuruluşu olan Bruegel yakın zamanlı bir çalışmada bu soruya “evet” cevabını verdiler. Bu analizlerin geri planını anlatıyor Friedland Enstitüsü direktörü Thiery Philipponnat’ya göreyse, Avrupa’nın Londra’nın topluluk mali sisteminden çıkacağına dair bir korkuya kapılmasına gerek yok.

Thiery Philipponnat
Thiery Philipponnat

Brexit tam anlamıyla ve katı bir şekilde uygulandığında bizi bir felaket mi bekliyor olacak?
Tam olarak değil. Katı veya hafif şekilde uygulanan bir Brexit kavramsallaştırması pek mantıklı görünmüyor. Bunun sebebi ise nihai olarak ortaya çıkabilecek sonuçlara odaklanılırken geçiş dönemi göz ardı ediliyor. Neden peki? Bu büyük ölçüde Avrupa Birliği’nin finansal sorunlarla ilgilenme biçimiyle ilgili. AB ülkeleri tarafından verilen finansal bir yetki tüm AB genelinde uygulanmak zorunda. Finansal pasaport işte bu. Brexit bir defa uygulamaya konulduğunda, İngiltere tarafından verilen düzenleme otoritesi Birleşik Krallık’la sınırlanmış olacak. İngiltere’ye has düzenleme ilkeleri Birlik’in geri kalan kısmında uygulanamayacak. Bunun sebebi ise Londra’nın finansal sistemden çıkmış olması olacak. Finansal pasaportun hâlâ kullanılabilir olduğunu düşünmek bir çelişki olacaktır. Birleşik Krallık’ın finansal pasaporttan faydalanması imkansız olacaktır. Bu benim tutumum. Eğer buna rağmen, bir istisna dahilinde Birleşik Krallık düzenleyici otoriteleri Avrupa genelinde bir finansal yetkiye hâlâ sahip olurlarsa bu AB’nin ölmesi anlamına gelecektir.

Peki, Birleşik Krallık, Birlik’in finansal modelini kendine model olarak kabul ettiğinde sistemin hem içinde hem de dışında olmayacak mı?
AB düzenlemeleri bağlamında üçüncü ülkelerle ilişkilerde düzenlemelerin eşdeğerliği rejimi bulunuyor. Buna göre bir ülke birlik üyesi olmadığı halde birlik içindeki uygulamalara eşdeğer bir düzenleme rejimine sahipse Avrupa piyasalarında üye devletleri bağlayan koşullar altında kendine yer bulabilir. Burada sadece bir problem bulunuyor: bahse konu rejim Birleşik Krallık’ın Birlik içinde değilken Avrupa Birliği rejimini korumasını gerektiriyor. Fakat Brexit kararının gerisinde ise politik bir tavır yatıyor. Bu politik tavır “kendimizi Avrupa Birliği’nin düzenlemelerinden, özellikle de mali düzenlemelerinden kurtaralım” anlayışından kaynaklanıyor. Bunun yanında, eşdeğerlik rejimi öyle göründüğü kadar da sorunsuz değil. Komisyon çok sert gerekçelerle düzenlemelerin eşdeğerliği kararını değiştirebilir. Eğer Londra’da bir şirketin sorumlusuysanız ve Birlik pazarlarına ulaşmayı hedefliyorsanız bugünden yarına değişebilecek bir eşdeğerlik rejimi kararına güvenemezsiniz veya bu riski almak istemezsiniz. Böyle bir durumda çok basit önlemler alıp, Birlik içerisindeki bir ülkeye taşınacaksınızdır. Böyle bir yer değişikliği sizin için daha mantıklı olacaktır.

İngiltere Bankası Guvernörü Mark Carney ve Avrupalı düşünce kuruluşu Bruegel’in üyelerinin argümanlarında, Avrupa bankacılığının, Londra olmadan finansal sistemin zorluklarıyla baş edemeyeceği dillendiriliyor…
Esasında bu argüman haftalardır dillendiriliyor. İngiltere Bankası Guvernörü faiz oranlarına bağlı riskleri karşılayabilmek için Avrupa bankalarının Londra kentinde birikmiş olan know-how bilgisine ihtiyaç duyduklarını düşünüyor. Günümüzde, Londra gerek türev ürünler, gerekse de faiz oranlarına ilişkin Swap piyasaları konusunda en büyük pazarlardan birini oluşturuyor. Mark Carney’e göre eğer Londra sonrası uygun adımlar atılmazsa Avrupa’da bir mali felaket ortaya çıkabilir. Guvernör finansal sistemin bütün uzmanları gibi düşünse de çıkarımları yanlış. Türev ürünlerin işlem gördüğü piyasalar dünyadaki onlarca büyük bankanın pay sahibi olduğu bir oligopolü andırıyor. Bunlardan sadece üç tanesi Avrupa Birliği bankası: Société Générale, BNP Paribas ve Deutsche Bank. Bu bankalar, bir süre önce kendi ekiplerinin bir kısmını Londra’da tutmaya karar verdiler. Onlar için, Frankfurt’a veya Paris’e dönme kararı tamamen kurumlarının iç işleyişiyle ilgili bir sorun. Bu kararı çok çabuk bir şekilde alabilirler. Onun için de önümüzde bir felaket senaryosu görünmüyor. Ya da bu senaryoya gerçekçi değil diyebiliriz. Buradaki esas tehlike konunun aslını bilmeyen politikacıların Londra’ya özel imtiyazlar tanıma yönündeki söylemlerinden kaynaklanıyor. Onlara kalırsa bütün bankalar iflas edecek. Halbuki böyle bir olasılık ortada yok.

Peki, hiç Londra finans piyasasının kendine ait bir özelliği veya farkı yok mu?
Açıkçası, Londra finans piyasası kavramına tam olarak katılmıyorum. Evet, finansal piyasalar mevcut ve piyasalarda görülen işlemlerin büyük bir kısmı Londra’da faaliyet gösteren firmalarca yapılıyor. Fakat bu Londra dışında hiçbir yerde bu piyasaların çalışmadığı veya olmadığı anlamına gelmiyor. Gelin, yükümlülükleri piyasada satan kişilere bakalım. Bunun için analistlerin, satıcıların ve aracıların, ister bir banka için çalışsınlar isterse de ön-Ofis’te 30-40 kişilik bir ekiple çalışsınlar, olması gerekiyor. Evet, bugün bunlar Londra’dalar ve fakat yükümlülükleri bütün bir Avrupa’ya satıyorlar. Yarın, Alman, Fransız, İtalyan ve İspanyol yatırımcılarla işbirliği yapan bu kişilerin sadece Londra ekseninde iş yapmaları mümkün görünmüyor. Çözüm ortada! Bu ekip bir Avrupa Birliği ülkesine yerleşecek ve AB kurumları tarafından denetim ve gözetime tabi tutulacak. Bu şekilde işlerine devam edecekler. Peki, bu ekibin know-how bilgisini kaybedecek miyiz? Hiç sanmam. Kesinlikle bir etkinlik kaybı olmayacaktır ve bu bütün piyasanın bütün bölümleri için de geçerlidir. Bu mali zanaatın yerine getirilmesi ve yapılması için know-how bilgisine sahip bir ekibin güçlü bir banka içinde tutulması gerekecektir. Bunlar işlerini bugün Liverpool Caddesi’nde yapıyorlar yarın Paris’in La Défense semtinde yapacaklar. Piyasalar neden etkinliklerini kaybetsinler ki? Bunu öngörmüyorum.

Yeniden yerleşme veya yer değiştirme sorularını kim soracak? Londra merkezli bankaların bundaki payı nedir?
Bu elbette İngiltere bankalarını ilgilendiriyor. Ama bunun dışında, özellikle Amerikan ve İsveç bankaları başta olmak üzere bütün uluslararası bankaları ilgilendiren bir konu. Dahası, Londra karşılaştırılamayacak kadar önemli bir mali ekosistem yarattı. Bütün bahse konu insanlar pratik sebeplerden dolayı aynı yerde kümeleniyorlar. Londra’da.

Londra şehrinin ne kadarlık bir mali faaliyeti ayrılacak grubu temsil ediyor?
Ayrılma büyük olacak gibi. Fakat benim tahminim yüzde 20 kadarlık bir faaliyet Avrupa Birliği piyasalarına sıkı bir şekilde bağlı durumda. Londra, dar manada, 150 milyar Sterlinlik (177 Milyar Avroluk) bir yıllık gelire sahip. Buna ilgili hizmetler de dahil edildiğinde 225 milyar Sterlinlik bir yıllık gelir meblağını oluşturuyor. 150 milyar Sterlinlik miktar Britanya hasılasının yüzde 8’ine karşılık geliyor. 225 milyar Sterlin ise yüzde 12’lik bir orana denk geliyor. Dolayısıyla, her yıl onlarca milyar Sterlin Londra’dan başka merkezlere kayacaktır. Yine de, Britanya’nın başkenti en büyük finansal merkezlerden biri olmaya devam edecektir. Yıllardır, Londra adeta bir kara delik misali her şeyi kendi merkezine çekiyor. Bu eğilim en azından duracaktır veya tersine dönecektir. Bu demek değil ki Londra bir çöküş yaşayacak. Fakat mali hizmetler aracılığıyla her yıl yaklaşık 150 milyar Sterlin gelir yaratan bu merkez yarın 120 milyar Sterlin civarında bir gelir yaratacak. Bunu daha çok bir zenginlik problemi olarak ele alabiliriz.

Neden o halde Britanyalılar Brexit durumunda Avrupa Birliği ekonomik piyasalarının istikrarı için bir riskin olduğunu düşünüyorlar?
Şüphesiz bu korku üretmeyi amaçlayan bir argümanın doğal sonucu. Fakat dikkat! Londra olmadan, o noktaya varmayacağız! Buradaki mantık yürütme, öncelikle Londra’nın temel mali merkez olduğu savından ki bu doğrudur. Ve Londra piyasası kendi başına kalırsa yani Britanya otoriteleri tarafından denetim ve gözetime tabi tutulursa ortaya çıkacak mali sorunlarla AB olarak baş edemeyiz varsayımına dayanıyor. Fakat bu akıl yürütme pek de gereceklere uymuyor. Kimseyi suçlamadan şunu diyebiliriz: Britanya’nın düzenleyici otoriteleri krizden bu yana önemli adımlar attılar ve sistemi reforme ettiler. Ayrıca, açık pozisyon sahibi mali şirketlere verilen destek vergi yükümlüleri açısından da pahalıya patladı. Politika yapıcıların gri bir bölgede kalmamızı istemeleri gayet normal. Fakat bütün argümanlar İngiltere’nin AB’ye muhtaç olduğundan çok AB’nin İngiltere’ye muhtaç olduğu tezine dayanıyor. Fakat Avrupa Birliği Londra olmadan kendini finanse edebilecek kadar güçlü durumda.

Düşünce kuruluşu Bruegel’e göre Londra’nın AB piyasalarından ayrılması Avrupa Birliği genelinde kredi maliyetlerinin 5 ile 10 puan arası yükselmesine neden olacak…
Bruegel’e işin doğrusu büyük bir saygım var fakat bu durum için ifade ettikleri pek mantıklı görünmüyor. Bu 5 ile 10 puan nereden geliyor? Dahası, bu argüman şirketlerin ve hane halkının kredi aldığı bütün bankaları kapsıyor. Neden Londra’dan Frankfurt’a bir Amerikan finans şirketinin taşındığı bir durumda Münih’teki bir tasarruf fonunun yerel bir firmaya açtığı kredi maliyeti artsın ki? Böyle bir hesaplama metodunun neye dayandığını bana göstermeliler, yoksa şüphelerim var. En önemli şeylerden bir tanesi içinde bulunan şartlar veya ortamdır. Avrupa’nın inşası, AB’nin devam etmesi ve refah sahibi çalışan bir ekonomiye sahip olunması önemlidir. Eğer yanlışsam bunun gösterilmesi gerekir. Londra’ya özel bir rejim imtiyazı tanımamamız acaba yanlış olabilir mi? Büyük bir hatanın ortasında olabilir miyiz? Bana kalırsa durum böyle değil.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.