Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sıra İran’a mı geldi?

[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/326992835″ params=”color=ff5500&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”166″ iframe=”true” /]

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba iyi günler. Aslında bugün Körfez Krizi’yle ilgili birtakım değerlendirmeler yapmayı düşünüyordum, Katar Krizi’yle ilgili; ama öyle bir bölgede yaşıyoruz ki her an yeni şeyler oluyor. En son bugün İran’da yaşanan, Tahran’da yaşanan saldırıları IŞİD üstlendi. Meclis’e ve İmam Humeyni Türbesi’ne iki ayrı saldırı var, en aşağı sekiz kişinin öldüğü söyleniyor; bunların kimisi saldırganlar, İmam Humeyni türbesinde kadın olduğu söylenen bir saldırganın kendisini patlattığı söyleniyor. Meclis’te de bir tür intihar eylemi yaşandığı söyleniyor, ama bilgilerin hepsi karışık. Şu var yalnız: IŞİD kanalları bunları üstlendiler; hatta IŞİD en son olarak Meclis saldırısının görüntüleri olduğunu iddia ettiği bir videoyu da paylaştı. O videoda hayatını kaybetmiş birisinin görüntüsü var; bir de saldırganlar kendi aralarında konuşuyorlar.
Şimdi çok önemli bir olay, Türkiye’de çok fazla ilgi çektiğini gözlemlemedim; bunun bir nedeni tabii artık dünyanın her yerinden bu tür IŞİD saldırısı haberlerinin geliyor olması. En son Londra’da yine bir saldırı oldu, Türkiye’de zaten çok saldırı oldu. Ancak bunun birçok anlamda ayrı bir önemi var: birincisi IŞİD’in İran’da ilk saldırısı –eğer doğruysa–; IŞİD’in üstleniyor olması illa onun yaptığı anlamına gelmiyor, ama muhtemelen kendileri yapmıştır. Özellikle eğer yayınlanan video sahiciyse, gerçekten Meclis’in içinde çekilmişse, o zaman %100 IŞİD’in yaptığını kabullenmemiz gerekir. IŞİD ilk defa saldırmış oluyor.
Şimdi baktım, televizyonlara çıkan birtakım kişiler, olayı değerlendiren kişiler, IŞİD’in daha önce saldırmadığını ve ilk defa saldırıyor olmasını sorgulamışlar. Tabii ki sorgulamakta yarar var, “zamanlama manidar” lafı yine burada gündemde; çünkü biliyoruz ki İran Amerikan Başkanı Trump’ın bir numaralı hedefinde, aynı zamanda Suudi Arabistan’ın ve Körfez ülkelerinin hedefinde. Zaten Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleriyle Katar arasında yaşanan krizin bir ayağı da İran. Dolayısıyla bunların hemen ardından yaşanmasını ciddi bir şekilde sorguluyorlar, bunu çok göreceğiz. IŞİD’in olmayabileceği, aslında başka güçlerin –Suudi Arabistan’ın, CIA’nın ve diğer unsurların– olabileceği söylenecektir.
Nitekim en son biz Medyascope’ta da bunun haberini yaptık, New York Times’ta çıkan bir haberde, CIA içerisindeki en yetkin isimlerden Ayetullah Mike olarak bilinen Usame Bin Ladin’in öldürülmesi operasyonunda da yer almış bir kişi, CIA içerisinde İran’la ilgilenen birimin başına geçirildi; bu da orada sert birtakım gelişmelerin CIA tarafından tezgâhlanabileceği yorumlarına neden olmuştu. Bütün bunlar üst üste bindiğinde tabii ki bu opsiyonları bir şekilde akılda tutmakta yarar var, ama IŞİD meselesinin üzerinde yürümekte de yarar var.

IŞİD neden İran’a saldırmıyordu?

IŞİD neden bu zamana kadar saldırmıyordu? Şimdi neden saldırmış olabilir? 31 Mayıs 2014’te, yani üç yıl önce, IŞİD’in artık yaşamayan sözcüsü, bir zamanın çok popüler ismi Ebu Muhammed El Adnani, bir ses kaydı mesajı yayınlamıştı ve orada uzun uzun birçok konudan bahsederken, IŞİD’in İran’a neden saldırmadığı konusunda –bir transkripsiyonundan baktığımızda– bir paragraflık bir bölüm var. O çok ilginç bir bölüm; tabii şu anda tekrar o değer kazandı, orada şunu söylüyordu Adnani: “Biz büyüklerimizin öğütlerini dinleriz ve onların birtakım miraslarını sürdürürüz” diyerek İran’la El Kaide’nin ta Afganistan döneminden beri yapmış oldukları bir nevi anlaşmaya atıfta bulunuyor. Çünkü biliyoruz ki Amerikan belgelerinde de bu konuda çok ciddi iddialar ortaya atılmıştı. İran El Kaide için çok önemli bir lojistik merkezi ve aynı zamanda transit noktası, özellikle Afganistan’dan Ortadoğu’ya geçişte, Irak’a ve Suriye’ye geçişte çok önemli bir geçiş noktası ve İran’la El Kaide’nin arasında bir anlaşma olduğu, zımni bir anlaşma olduğu hep söylenegelir ve İran’da zaten hiç El Kaide saldırısı yaşanmamıştır. Öte yandan El Kaide liderlerinden önde gelen isimlerin İran’da yaşıyor oldukları da değişik şekillerde özellikle Batı istihbaratları tarafından ortaya çıkarılmıştı.
Ebu Muhammed El Adnani de o açıklamada doğrudan şunu söylüyordu, “Biz eğer bugün saldırmıyorsak, bu konuda İran Devleti’nin El Kaide’ye çok ciddi bir borcu vardır. Biz El Kaide’den gördüğümüz gibi davranıyoruz” demişti; hatta birazcık ironik bir dille orada iki hususun altını çizmişti: “İstesek kolaylıkla saldırırız ve İran’a saldırmıyor oluşumuz tabanımızda savaşçılarımız arasında ciddi bir rahatsızlık konusu, yani taraftarlarımızı ya da savaşçılarımızı zor tutuyoruz” demişti.
Biliyoruz ki İran IŞİD’in özellikle Suriye’de ama aynı zamanda Irak’ta en önde gelen düşmanlarından birisi. Özellikle Suriye’de iç savaşta İran kendi devrim muhafızlarını ve de kendisinin bir tür uzantısı olarak görebileceğimiz Lübnan Hizbullah’ını hatta kimi durumlarda Pakistanlı gönüllü Şii savaşçılarını istihdam edip oraya yollayarak IŞİD’le ve diğer muhalif radikal örgütlerle savaşıyor. Dolayısıyla IŞİD’le İran birbirine düşman; bu düşmanlık uzun bir süre stratejik bir akılla, birtakım zımni anlaşmalarla, İran topraklarında bir savaşa dönüşmedi; ama bugünkü yaşanan olaydan görüyoruz ki IŞİD bunu bozdu.

Neden şimdi?

Neden bozdu? Bunu önümüzdeki günlerde –şimdiden başladı zaten değerlendirmeler– bununla ilgili bayağı detaylı yorumlar, analizler göreceğiz, öyle anlaşılıyor, ama şunu unutmamakta yarar var: IŞİD çok ciddiye alınması gereken bir stratejik akılla hareket ediyor. Şu anda gerek Irak’ta gerekse de Suriye’de çok ciddi bir şekilde, hem Musul hem Rakka operasyonlarıyla tehdit altında ve bunun bir yerinde ciddi bir şekilde İran var. Öte yandan İran’a yönelik olarak yeni bir koalisyon şekilleniyor ya da varolan bir koalisyon Amerika liderliğinde, bu sefer Trump liderliğinde İran’a karşı bir koalisyon çok güçlü bir şekilde inşa edilmeye çalışılıyor ve İran’ın en önemli özelliklerinden birisi, kendi içerisinde ciddi bir sorun yaşamadığı için –arada sırada PJAK’ın Kürt bölgesinde yaptığı saldırılar istisna tutulursa–, İran kendi içerisinde rahatken bölgede ve uluslararası alanda çok daha rahat at oynatabiliyordu.
İran ne zaman ki –bu saldırı da onu gösteriyor– kendi içerisinde bir güvenlik sorunu yaşamaya başlarsa –ki artık bunun startı verilmiş oluyor– bölgede ve uluslararası alanda daha az rahat hareket edebilir. Olayın bir böyle yönü var, ikinci bir yönü de kesinlikle İran’a karşı oluşturulmuş olan koalisyon dönemini de getirerek İran’ı zor durumda hedef aldıklarını, IŞİD’in hedef aldığını söyleyebiliriz ve şu anda IŞİD’in İran’a saldırıyor olması herhalde Trump’ı çok fazla rahatsız etmeyecektir.
Tabii burada çok ilginç bir durum var; Trump geldiğinden beri iki konuyu öne çıkartıyor, bir öncelik IŞİD, diğeri İran ve bir bakıyoruz İran’a IŞİD saldırıyor. Sonuçta çok kaotik bir durum, çok karmaşık bir durum; kimin kiminle neden yan yana durduğu, kimin kimi neden hedef aldığı konusundaki hızlı, kestirme açıklamalara çok itibar etmemek lazım, çok kompleks bir durum, çok karmaşık bir durum. Hele İran gibi diplomasi geleneği köklü olan bir ülke de ülke işin içindeyse işler çok daha ciddi bir şekilde karışıyor.

İran’ın sembolleri hedef alındı

Bugünkü saldırılara tekrar baktığımız zaman, İran istihbarat yetkilileri üçüncü bir saldırıyı engellemiş olduklarını söylediler. Ne derece doğru bilmiyoruz ama iki saldırı, İran’ın iki önemli sembolüne yapıldı, birisi Meclis diğeri de İmam Humeyni Türbesi. Bu ikisi gerçekten İran’ın sembolleri; çünkü bir tarafta İslam Cumhuriyeti iddiası var ve İslam Cumhuriyeti’nin lideri olan, Devrim’in ve Cumhuriyet’in lideri olan Ayetullah Humeyni’nin türbesi; diğeri de Cumhuriyet’in en önemli ayaklarından olan Meclis’in kendisi. Yani şu anda İran’da vurulabilecek en etkili yerlere, sembolik anlamda en önemli yerlere –ki İran’a gidenler, gazeteciler özellikle bilirler, ilk gittiğiniz yerler Meclis ve İmam Humeyni Türbesi’dir, orası zaten sürekli ziyaretçi akınına uğrayan bir yerdir ve çok önemli bir yerdir, merkezî bir yerdir–; dolayısıyla IŞİD, İran’la ideolojik siyasî bir savaş yürütme iddiasında olduğu için İran rejiminin iki temel direğini karşısına almış oluyor.
İlk yapılan açıklamalarda İran Meclis Başkanı, “Çok önemsemek gerekmiyor Meclis’e saldırıyı” dedi, ama bence önemli bir saldırı. Türbeye yapılan saldırı da, kaç kişinin öldüğü, kaç kişinin yaralandığından bağımsız olarak başlı başına önemli. Bu şunu gösteriyor: IŞİD ya da başka bir güç –ama burada IŞİD olarak kabul ediyoruz–, İran’ın en önemli iki yerine saldırabiliyor, şu ya da bu şekilde saldırıyor. Ne kadar etkili olduğunun bir yerden sonra çok fazla anlamı yok, önemi yok; dolayısıyla İran dünyada birtakım bölgeleri, yerleri istikrarsızlaştırabilirken, onların güvenlikleriyle oynayabilirken, İran’ın kendi iç güvenliğiyle de oynanabildiği gösterilmiş oldu. Buradan şu çıkacak tabi: İran’da özellikle reformcu çevreler ayrıca endişeleniyorlar, çünkü İran’da güvenlik aygıtı büyük ölçüde, Devrim Muhafızları başta olmak üzere, istihbarat da dahil olmak üzere, muhafazakârların kontrolünde ve muhafazakârlar son seçimde bir kez daha çok ağır bir yenilgi tattılar Ruhani karşısında. Dolayısıyla bu terör saldırısı İran’da muhafazakârların elini çok ciddi bir şekilde güçlendirmeye aday. Terör tehdidi nedeniyle Ruhani yönetiminin istediği gibi ılımlı politikalar uygulamasını zaten engelliyorlardı; şimdi çok daha güçlü bir şekilde engelleyebilirler, bir de olayın böyle bir boyutu var.

Türkiye nasıl etkilenir?

Son olarak Türkiye’ye gelecek olursak; bu olaydan bağımsız bir şekilde İran Dışişleri Bakanı – yanılmıyorsam dün akşam verilen bir kararla– bugün Türkiye’ye geliyor. Buradaki esas gündem, tabii ki Katar’a yönelik abluka konuşulacaktı, ama herhalde gündeme bu da girecektir. Şunun altını ısrarla çizmek lazım: Eğer sıra bir gün –daha önce bir yayında da söyledim, Trump’ın Riyad ziyaretinden hareketle söyledim– eğer Trump bölgede İran’a karşı bir yapı oluşturuyorsa ve bu yapı hakikaten İran’ı destabilize etmeye yönelik hamlelere girişirse, yani sıra İran’daysa, bir sonraki sıra kesinlikle Türkiye’dedir. Şimdi burada eğer bu sadece bir düz IŞİD saldırıysa, Türkiye zaten IŞİD saldırılarından bayağı bir olumsuz anlamda etkilendi, topraklarında çok sayıda saldırıya tanık oldu. Dolayısıyla IŞİD Türkiye’den sonra İran’a saldırmış olur, yani İran Türkiye’nin ardından gelmiş olur, ama bunu daha genel bir bölgesel bir bağlamda değerlendirecek olursak, İran’ın destabilizasyonunun bir tür startı olarak görürsek ve bunu bir yerinde birbirleriyle ilişkili ya da ilişkisiz IŞİD, İsrail, ABD, Suudi Arabistan ve diğer güçler varsa, o zaman Türkiye de bir şekilde bundan olumsuz anlamda nasibini alacak demektir.
Peki burada ne yapabilir? Daha önce Katar’la ilgili yaptığım değerlendirmede de bunu ele almaya çalıştım; Türkiye Katar’ın yanında durmaya çalışıyor, ama nereye kadar durabilir? Katar nereye kadar direnebilir? Çok ciddi bir soru işareti ve Türkiye’nin bölgede İran’a karşı oluşturulmakta olan bloğun içerisinde yer alması, –Türkiye’ye dayatılacak– böyle bir şey, Türkiye için bir nevi intihar olur. Yani bölgede İran’ın rejimini beğenin ya da beğenmeyin hiç fark etmez, bölgede İran’ın destabilize olması, İran’ın kaotik bir yere sürüklenmesi, Irak ve Suriye’den sonra kesinlikle bölgedeki dengeleri Türkiye’nin de çok ciddi bir şekilde aleyhine olacak şekilde alt üst edecektir ve Ankara, Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimi şu anda zaten Katar Krizi’yle beraber iyice şok yaşamakta olan AKP hükümeti diyelim, siyasi iktidar, İran meselesiyle beraber daha fazla sıkıntı içerisine girecek.
Burada şöyle basit bir formül yok; tercihini İran’dan ya da tercihini ABD ya da Trump liderliğindeki koalisyondan yana yaparsa Türkiye, doğru adım atmış olur diyebileceğimiz bir durum yok; ama özellikle Suriye olayıyla beraber Türkiye, bölgesel meselelerde o kadar angaje oldu ki Suriye meselesinde en büyük hatayı orada yaptı, o zamana kadar bölgedeki bütün meselelerde hemen hemen hepsinde bir şekilde başarılı ya da başarısız denge politikası izlemeye çalışan, açıkça çatışan tarafların hiçbirisine angaje olmamaya çalışan Türkiye, Suriye meselesinde açık bir tavır alarak çok büyük bir yanlış yaptı ve o andan itibaren bu yanlıştan kendini kurtaramıyor.
Şimdi, önümüze gelen Katar meselesi ardından İran meselesiyle ilgili olarak da Türkiye çok ciddi bir şekilde Suriye’de yaptığı o hatanın yol açtığı zayiat nedeniyle nötr bir pozisyon, çatışmalar-üstü bir pozisyon almakta çok ciddi bir şekilde zorlanacak. Katar zaten Türkiye’ye yönelik bir mesajdı, aynı zamanda İran’a yönelik uygulamaları Türkiye’ye yönelik bir mesaj olarak görmemiz gerekir diye düşünüyorum, eğer bugün IŞİD gerçekten İran’a saldırdıysa Türkiye’ye de saldırmasının çok mümkün olduğunu bir kere daha söylemek lazım — ki zaten biliyoruz ki IŞİD’in Türkiye’ye saldırması için İran’a saldırması filan gibi bir şey gerekmiyordu, hep zaten IŞİD’in gündeminde Türkiye’nin bir saldırı alanı olarak gündemde olduğunu biliyorduk.

İran’da IŞİD tabanı

İran’da en son büyük ciddi terör saldırısı benim bildiğim kadarıyla 1981’de olmuştu. Halkın Mücahitleri gibi örgütlerin yaptığı saldırılardı, çok büyük çaplı suikastlar vs. bombalama eylemleri yaşanmıştı; o zamandan bu yana İran, Irak’ta savaş yaşamasına rağmen, bölgede birçok olayda etkili bir şekilde rol oynamasına rağmen, ABD‘nin onu haydut devlet olarak tanımlamasına rağmen çok ciddi terör saldırısına maruz kalmamıştı. Bugün Meclis’e ve Humeyni Türbesi’ne yapılan saldırılar İran’ın da artık terörden âzâde olamayacağını bize çok net bir şekilde gösteriyor.
Son bir not olarak şunu söyleyeyim: İran’da IŞİD var mı? Var. İran’da sayıları çok yüksek olmasa bile, azınlık olsa bile, Sünniler de yaşıyor, bunların bazılarının öteden beri rejime karşı birtakım arayışlar içerisinde olduğu söyleniyor, hatta bunların özellikle Batı ve diğer İran’a düşman ülkelerin istihbarat servisleri tarafından yönlendirildiği iddiaları öteden beri dile getirilirdi; ama şunu da biliyoruz ki en son Radio Liberty’nin yaptığı bir analiz/haber dün yayınlanmıştı, işte, tesadüfe bakın, IŞİD’in İran’da kendine taban bulma yolunda çok ciddi propaganda faaliyetleri yürüttüğü ve bunun son dönemde arttığı yazılmıştı. Özellikle IŞİD’in sosyal medya üzerinden yayın yapan yayın organlarında çok ciddi bir şekilde uzun bir süredir Farsça yayınlar da var, doğrudan İranlılara yönelik özel olarak yapılan propaganda videoları olduğunu da biliyoruz ve İranlı bazı kişilerin IŞİD’e katıldığı ya da katılmak isterken yakalandığı yolunda İranlı yetkililerin de değişik dönemde yaptığı açıklamalar var. İran çok büyük bir ülke, bildiğim kadarıyla 80 milyonu aşkın nüfusu olan bir ülke, coğrafyası çok büyük ve burada bir IŞİD potansiyeli de pekâlâ olduğunu biliyoruz. Bu saldırının ardından bu potansiyelin daha artma ihtimali, IŞİD tabanının daha da artma ihtimali olduğunu pekâlâ tahmin edebiliriz.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.