Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

AK Parti’de neler oluyor?

Yayına hazırlayanlar: Gamze Elvan & Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Adalet ve Kalkınma Partisi’nde çok ilginç şeyler yaşanıyor ve daha da yaşanacağa benziyor. Pazartesi akşamı Kanal D Ana Haber bülteninde Melih Gökçek dâhil 6 il belediye başkanının istifasının ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından –aynı zamanda AKP Genel Başkanı kendisi– istendiği haberini duyar duymaz bunun çok ciddi bir gelişme olduğunu düşündüm. Çünkü artık Türkiye’de eskisi gibi bir medya yok. Bir kulis haberi bu. Ama Kanal D’nin, hele Ahmet Hakan’ın böyle bir dönemde böyle bir haberi bir şekilde Cumhurbaşkanlığı’nın izni ya da telkini, hatta teşviği olmadan yapması bence mümkün değil. Bu imkânsız. Yani gazetecilerin arayarak tarayarak, birtakım kaynaklara dayanarak ortaya çıkarttıkları bir haber olmadığı anlaşılıyor bunun. Böyle bir şey olsaydı zaten ânında görürdük, ânında tekzip edilirdi. Melih Gökçek başta olmak üzere çok sert çıkışlar yapılırdı. Ve Salı günkü grup toplantısına büyük bir ihtimalle Cumhurbaşkanı Erdoğan Melih Gökçek’i de yanında götürürdü ve beraber fotoğraf verirlerdi. Tam tersine, böyle bir şey olmadı. Ne dendi? “Bu yok ama olmayacağı anlamına gelmez”. Dolayısıyla burada medyanın, büyük medya diye tabir edilen medyanın bir şekilde Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde, partinin yeniden şekillendirilmesinde kullanılmış olduğunu görüyoruz. Ve bunu da büyük bir ihtimalle Erdoğan ya da yakın çevresi, onun bilgisi dâhilinde yapıyor.

Herkes diken üstünde

Şu anda herkes diken üstünde. Balıkesir Belediye Başkanı’nın twitter hesabından belediye başkanı ibaresini kaldırmış olduğunu gördük mesela. Artık bu Çehov’un öykülerinde olduğu gibi: Bir silah görünüyorsa o silah kullanılıyor. Burada da istifaların olacağı kesin. Altı olan sayı daha da yüksek olabilir. Tabii il belediye başkanları başlı başına bir olay. İlçelerde de olabilir. Parti yönetiminde de olabilir. Birçok yerde olabilir. Hükümette de olabilir. Peki, niye böyle oluyor? AKP’de tam olarak ne yaşanıyor? Ben bunu daha önce Kadir Topbaş’ın istifasının ardından AK Parti’deki çözülmenin yeni aşaması olarak tanımlamıştım. Çünkü bir çözülme olduğunu düşünüyorum. Çözülme her şeyden önce ideolojik, politik bir çözülme. Birçok kez vurguladığım gibi, özet olarak söyleyecek olursak, artık AK Parti bir dava partisi değil. Bu hareket bir dava olmaktan çıktı, büyük ölçüde iktidarı korumaya odaklanmış bir harekete dönüştü. Ve iktidar da bir kolektif iktidar değil. Tayyip Erdoğan’ın çok yakınındaki birkaç kişiyle beraber –o yakındaki kişiler de büyük ölçüde aile fertleri oluyor–, onlarla beraber oluşturduğu bir tek adam yönetimi aslında. Ve bunu korumaya yönelik bir harekete dönüştü. Kemal Can’ın da bahsettiği gibi –daha önce yazılarında ve burada Medyascope yayınlarında da söyledi– aslında bu artık bir parti değil, bu artık Tayyip Erdoğan’ın işlerini gören bir daire hâline dönüştü.
Şimdi bütün bunlara rağmen çok ciddi sorun var, çünkü yürümüyor. Referandum sonuçları bunu net bir şekilde bize gösterdi. Referandum sonuçlarındaki şaibe iddialarını bir kenara koyalım, o hâliyle bile, resmî rakamlara baktığımız zaman bile AK Parti artı Devlet Bahçeli’nin yönetimindeki MHP’nin oylarının çok az farkla “Hayır”ları geçmiş olması, “Evet” oylarının “Hayır”ları geçmiş olması bu krizi bize gösteriyordu. Ve krizin en önemli yerleri de büyükşehirlerdi. İstanbul ve Ankara’da “Hayır” fazla çıktı, Antalya’da “Hayır” fazla çıktı. Bunların üçü de AK Partili belediyeler tarafından yönetiliyor. Balıkesir’de “Hayır” fazla çıktı, o kadar büyük olmamakla beraber. Ama o da AK Parti tarafından yönetiliyor. Onun dışında CHP’li ve MHP’li belediyelerin olduğu büyükşehirlerde de “Hayır”… Tabii ki HDP, DBP –ki kayyum atanmış yerlerde de– “Hayır” fazla çıktı. Bu çok alarm veren bir durum.

Erdoğan için işler iyi gitmiyor

Özellikle 2019’da Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça işin ciddiyeti daha da ortaya çıkıyor. Tayyip Erdoğan aslında Türkiye’ye başkanlık sistemini getirerek çok riskli bir şey yaptı. Türkiye için doğurduğu riskler ayrı. Başından beri bu sisteme karşı çıkan biri olarak bunun Türkiye için çok kötü bir sistem olduğunu söylüyorum. Ama onun dışında, kendisine de bir kötülük yaptı. Çünkü AK Parti birinci parti olduğu müddetçe Türkiye’yi tek başına yönetebilir. On beş yıldır bunu görüyoruz. Ama şimdi başkanlık sistemine geçildiği zaman % 50 + 1 oy alması gerekiyor. Bu da hiç çantada keklik değil. Bunun çantada keklik olmadığını referandum bize gösterdi. Referandumdan bu yana yaşananlar da, Türkiye’de hem ekonomik açıdan, hem siyasi ve stratejik açıdan işlerin hiç de iyi gitmiyor olması da gerçekten 2019’u Tayyip Erdoğan için daha sorunlu hâle getiriyor. Ve bunun bir paniği var. Bu panikle beraber atılan adımlar, yapılan uygulamalar sorunu çözebiliyor mu? Bence çözmüyor. Krizi çözebiliyor mu? Çözmüyor, krizi en fazla erteliyor, ama kriz daha fazla derinleşiyor.
Kadir Topbaş istifa etti. Hâlâ tam olarak neden istifa ettiğini bilmiyoruz. Tabii birtakım hususlar var, damadı olayı vs. şu bu, birtakım spekülasyonlar var; ama istifasında kendisinin çok başarılı olduğunu ilan etti, ama istifa etti. Peki, o zaman niye istifa ediyorsunuz? Bilmiyoruz. Şu anda ayrıca Düzce Belediye Başkanı istifa etti; Düzce Belediye Başkanı’nın yine damat olayından, FETÖ olayından istifa ettiğini düşünüyoruz ama başka detay bilmiyoruz. Şu anda gündemde olan isimlere baktığımız zaman da bu isimlerin istifasının neden istendiğini çok fazla kestiremiyoruz. İlk akla gelen, tabii, referandumda bu illerde yaşanan başarısızlık — ki özellikle Balıkesir’de ve Ankara’da, kısmen Bursa’da yaşandı bunlar, ama öte yandan AKP tarafından yönetilen Antalya’da da çok büyük başarısızlık yaşandı referandumda, ama Menderes Türel’in adı en azından şimdilik geçmiyor, bildiğim kadarıyla Denizli’de de benzer bir başarısızlık yaşandı, o belediye başkanının adının da şu anda geçmediğini görüyoruz. Yani işin içerisinde biraz FETÖ var, referandum başarısızlığı var, ama esas olarak bence yürümeyen, yürüyemeyen –eskisi kadar diyeyim en azından– eskisi kadar kuvvetli bir şekilde, güçlü bir şekilde yol alamayan AKP trenini yürütmek, hızlandırmak için yapılan birtakım uygulamalar bunlar, alınan önlemler.

Gökçek 23 yıldır aynı yerde

Melih Gökçek, Türkiye’de herhalde bir makamda en uzun süre kalan kişi. Ondan eski herhangi birisinin olduğunu sanmıyorum, herhangi bir bürokraside de olduğunu sanmıyorum; çünkü kendisi 1994 yılında seçildi Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne, 94’ten bu yana kaç yıl oluyor? Hesaplaması bile gerçekten zor: 23 yıldır. 23 yıldır Türkiye’de neler değişti, Melih Gökçek değişmedi. Bu sefer gidici gibi gözüküyor. Açıkçası belli bir süredir her yerel seçim öncesi Tayyip Erdoğan’ın Gökçek’i istemediği söylenirdi ve hep son anda bir şekilde aday gösterildi; aday göstermeye mecbur olunduğu iddia edildi. Her sefer böyle oldu, son seçimde de böyle olmuştu. Şimdi ama ilk defa iş ciddi, bunun neden ciddi olduğunu nereden anlıyoruz? Bir: Kendisinin gösterdiği ve göstermediği tepkilerden anlıyoruz. İlk başta bildiğimiz Melih Gökçek böyle bir şeyin aslı astarı olmasa herhalde dünyayı ayağa kaldırırdı ve haberi yapan, bir şekilde tırnak içinde ya da tırnaksız bir şekilde kankası olan gazeteci Ahmet Hakan’a sosyal medya üzerinden çok ciddi bir şekilde yüklenirdi, hiçbirisini yapmadı. Yaptığı açıklamalar Tayyip Erdoğan’ı övmek, onu sadece ülkenin değil; ümmetin lideri olarak tanımlamak — belli ki yerini korumaya çalışıyor; elimde bir bilgi yok, ama gördüğüm kadarıyla iş bu sefer ciddi. Melih Gökçek yerini korusa bile büyük bir ihtimalle seçime kadar koruyacaktır; bu aşamadan sonra yeniden aday gösterileceğini sanmıyorum, ama seçime kadar da Melih Gökçek’in istifasının bir şekilde gündemde olduğunu kesinlikle düşünmek lazım, her an orayı kaybedebilir.

AK Parti Gökçek çizgisine geldi

Bugün –Hürriyet’te yanılmıyorsam– Nuray Babacan’ın kulis haberinde vardı: “Melih Gökçek’e düşük profilli bir şekilde beklemesi söyleniyor” deniyor. Bu bana çok inandırıcı gelmedi, çünkü Melih Gökçek’in özellikle sosyal medyada ve kendisinin medyasında yaptıkları ettiklerinin AKP’yi ve Erdoğan’ı çok fazla rahatsız ettiğini sanmıyorum. Çünkü tam da şu anda AKP –birkaç senedir aslında–, Melih Gökçek çizgisine geldi, yani bir nevi siyaset üretme yerine siyaseti trolleme diyelim yeni tabirle; AKP hep bunu yapıyor, bunun çok en çarpıcı örneği Pelikan olayıydı. Pelikan olayının detaylarına baktığımız zaman ve uzantılarına baktığımız zaman hep bunu görüyoruz ve AKP’de tasfiye edilen herkes –Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, Sadullah Ergin hatta Abdullah Gül, bütün bunlar da– az konuştular ve her konuşmalarında da trollerden şikâyet ettiler ve ama onlar da biliyordu ki trolleşme bu hareketin artık ana çizgisi haline geldi, ana stratejisi haline geldi. Dolayısıyla Melih Gökçek’in üslûbundan rahatsızlık olduğunu açıkçası sanmıyorum, çok daha başka bir hesaplamanın yapıldığını düşünüyorum; ama açıkçası ne olursa olsun, Kadir Topbaş’ın gitmesi, Melih Gökçek’in gitme ihtimali, başkalarının gidiyor olması, belki hükümetin yine değişecek olması vs. bütün bunlar bir anlamda bir yerden sonra bence çok sorunu çözebilecek şeyler gibi gözükmüyor.
Yakın dönemde yaşadığımız bir olay var; motorlu taşıtlar vergisi olayı var. Motorlu taşıtlar vergisi açıklandı, % 40 zam çıktı, ortalık karıştı. Yani Türkiye’de medya bu kadar susturulmuş olmasına rağmen ve OHAL koşullarına rağmen insanların bir şekilde tepki gösterdiğini gördük ve bundan herhalde şaşırdılar ve olay toparlanmaya çalışıldı. Önce Cumhurbaşkanı itiraz etti, ardından hükümet bunu aşağı çekeceğini söyledi –henüz ne kadar aşağı çekileceği belli değil– veya en son Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın enflasyondan şikâyet etmesi gibi, sanki enflasyonu hükümet dışı birtakım güçler yapıyormuş gibi. Bunu da tabii ki yüksek faize bağladı, ama yüksek faiz kararını da büyük ölçüde hükümet kontrol ediyor. Burada şunu görüyoruz: Bir hükümet –ki fonksiyonu hemen hemen hiç yok– Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanlığı külliyesinde birçok şey belirleniyor aslında, onu biliyoruz, ama bir nevi, işlerin yolunda gitmeme anlarında hükümet günah keçisi olarak kullanılır oldu, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından.

İrtifa kaybı değil pilotaj hatası

Bu nereye kadar böyle gider? 2019’a kadar böyle gidecek ve 2019’da –ki daha önce de yapılabilir Cumhurbaşkanlığı seçimi, ondan emin değiliz– ama normal şartlarda 2019’da gittiğimizde göreceğiz, bunların bu tedbirleri bir işe yarayıp yaramadığını. Benim kişisel görüşüm yaramayacağı, çünkü çok temelli bir kriz var, Türkiye’yi yönetenler bir süredir attıkları bütün adımlardan çark ediyorlar, sürekli politika değiştiriyorlar, sürekli müttefik değiştiriyorlar. En son İran’da yaşananlar bunun bir örneği –ki İran olayı başlı başına çok önemli bir olay, Türkiye-İran ilişkileri başlı başına çok önemli ve bu konuda ayrı bir yayın, belki hatta bugün bile yapabilirim, bu konuda daha uzun boylu konuşmak istiyorum–, şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan İran’da ve bu İran ziyareti aslında Türkiye’yi yönetenlerin nasıl bir kriz içerisinde olduğunu bize en çarpıcı bir şekilde gösteren bir ziyaret. Onu sonraya bırakalım, ama şunu söyleyeyim: Belediye başkanlarını değiştirerek, il başkanlarını değiştirerek, bakanları değiştirerek, hatta başbakanları değiştirerek –ki Ahmet Davutoğlu çok kısa süre öncesine kadar başbakandı ve parti genel başkanıydı– sorunlar çözülmüyor. Binali Yıldırım’ı değiştirse de Erdoğan çözemeyecek, yerine kimin geldiğinin bir anlamı olmayacak, mesela Kadir Topbaş’ın yerine kim geldi? Adının Mevlüt olduğunu biliyorum, soyadı herhalde Uysal’dı diyorum, herhalde öyledir, ama Google’a girip bakmam lazım. Ankara’ya Melih Gökçek’in yerine –diyelim ki gitti– kim gelecek? Adını hiç duymadığımız birileri gelecek ya da adını çok az insanın bildiği birileri gelecek. Bütün bunlar şunu gösteriyor: Artık AKP’nin her mekanizmasında bir şekilde adı olan insanların ömrü çok uzun değil, bunu çok net bir şekilde görüyoruz ve bir şekilde de bulundukları makamı kaybedenler hızlı bir şekilde silikleşiyorlar, kayboluyorlar, etkisizleşiyorlar. Demin adını saydığım Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, Abdullah Gül gibi isimler, işte Kadir Topbaş, işte Ahmet Davutoğlu bunlar artık yok hükmündeler, hiçbir etkileri kalmadı; böyle bir insan öğüten bir mekanizmaya dönüştü AKP, bu hareket. Dolayısıyla şu anda yaşadığımız da bunun yeni versiyonları. Şimdi sırada belediye başkanları var, yarın büyük bir ihtimalle sırayı başkaları alacak, kamplar yapılacak, tartışmalar yapılacak, iddialı sözler söylenecek, ama dönüp baktığımız zaman yapılan eleştirilerin hemen hemen hepsinin öznesinin, yapılan eleştirilen uygulamaların öznesinin kendileri olduklarını görerek de çok büyük bir çelişkiye düşecekler. AKP yöneticileri bir süre öncesine kadar –mesela Gezi zamanında çok gündemdeydi, hatırlayacaksınız– 28 Şubat göndermeleri yapılırdı; artık böyle şeyler de kalmadı, çünkü yaşananlar çok sıcak ve kendi kendine eleştirerek, kendi kendini bozarak, eğitimde olduğu gibi TEOG olayında olduğu gibi, kendi yaptığını bozarak ömrünü uzatmaya çalışan bir siyasi iktidara dönüşmüş durumda. Galiba şu aşamada birtakım belediye başkanları –ki bunların başında Melih Gökçek’in gelme ihtimali kuvvetle muhtemel– irtifayı kaybeden uçaktan atılan yükler, atılma sırası gelen yükler onlar olacağa benziyor; ama buradaki sorun bence, burada bir uçaktaki bir mekanik bir arıza söz konusu değil; uçakta çok ciddi pilotaj hatası söz konusu, uçak artık iyi kullanılmıyor diyelim. Burada çok ciddi bir şekilde birçok şeyin baştan aşağı yenilenmesi gerekiyor, ama şu anda gördüğümüz aşağıların yenilenmesi, yukarıya doğru çıkan bir yenilenme var, ama bu haliyle bu krizin çözülebilme ihtimalini açıkçası görmüyorum.
Son bir not: Melih Gökçek istifa etmek zorunda kalırsa ne olur? Hiçbir şey olmaz, onun hiçbir şey olmayacağını hep beraber göreceğiz. Böyle bir beklenti var insanlarda, Melih Gökçek’in kartları olduğu vs. şeklinde olabilir, ama bu kartların falan hiçbirisinin hiçbir anlamı yok, belki beş yıl önce vardı ama artık yok. Büyük bir ihtimalle eğer istifa etmesi gerçekten kendisine Cumhurbaşkanı tarafından dayatılırsa, buradan en fazla yanında olabildiğince şey götürerek ayrılmak isteyecektir, onun dışında yapabileceği çok fazla bir şey olduğunu sanmıyorum. Tıpkı daha önce AKP içerisindeki değişik kademelerde görevlerini terk etmek zorunda kalan, kaybeden ve giderek marjinalleşen kişiler gibi.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.