Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Perinçek iktidar ortağı mı?

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler. Başlığa çıkarttığım, ilk telaffuz edildiği zamanlar ciddiye almadığım bir iddia: Doğu Perinçek’in Tayyip Erdoğan’ın müttefiki, onunla ittifak halinde olduğu iddiası; ama giderek iyice yayıldı. Aslında burada, Doğu Perinçek bir şahıs ama, esas olarak burada kastedilen “Avrasyacılar” diye tabir edilen bir kesim var. Kim olduklarını tam olarak bilmiyoruz; Vatan Partisi’nde varlar, orduda oldukları söyleniyor, başka yerlerde de belki vardır. Böyle bir ittifak dillendiriliyor. İttifakın bir diğer ayağında da tabii ki MHP –daha doğrusu Devlet Bahçeli– var. Devlet Bahçeli’nin müttefik olduğu, Tayyip Erdoğan’ın yanında olduğu çok net; ama Devlet Bahçeli’nin bir iktidar ortağı olduğu bence tartışmalı. Bahçeli’nin iktidar ortağı olduğu tartışmalıyken, Doğu Perinçek’in iktidar ortağı olduğunu söylemek bence fazlasıyla abartılı; ama yine de bu yayında birazcık bunu neden düşündüğümü anlatmak istiyorum. Çünkü son dönemde peş peşe gele olaylar, Rusya’dan S-400 alınma süreci, Suriye’de Astana Zirvesi’yle beraber başlayan Türkiye-İran-Rusya işbirliği –ki bu işbirliğinin bir ayağında tabii ki Şam yönetimi de var–, bu tür olaylar çok ciddi bir şekilde bunu gündeme getirdi. En son ABD’yle yaşanan, tutuklamaların ardından gelen vize krizi.

Avrasyacılar muamması

Şimdi vize kriziyle Doğu Perinçek’in ne alâkası var? Bence pek bir alâkası yok; yani dışarıdan bakıldığı zaman. Ama anladığım kadarıyla ABD içerisinde, Dışişleri’nde ve krizin Amerika tarafında, Türk hükümetinin bu tür uygulamaları Avrasyacı bir perspektifle geliştirdiği yolunda düşünceler var. Bu düşünceler şundan kaynaklanıyor tabii: Birincisi, AKP’yi sadece ve sadece Erdoğan’dan ibaret parti olarak görmek insanlara biraz kolay gelmiyor, özellikle yabancılara kolay gelmiyor. İlla ki bu partinin içerisinde birileri vardır, birtakım kanatlar vardır, diye bir akıl yürütme yapılıyor ve bu akıl yürütmenin bir yerinde de Avrasyacılık çıkıyor karşımıza; ama sorduğunuz zaman: “AKP içerisinde Avrasyacı kimdir? Kim olabilir?” diye sorduğunuz zaman, size herhangi bir isim telaffuz etme imkânları olmuyor. Ama hep böyle bir olay var. İkincisi de AKP içerisinde olmasa bile, Tayyip Erdoğan 2002 sonundan itibaren hep birileriyle ittifak halinde olduğu için, böyle bir gelenekle yürüdüğü için, bu sefer de kendisine illaki bir paydaş aranıyor ve paydaş diye ortada olabilecek görünen yegâne unsurlar da Avrasyacılar olarak gözüküyor ve oradan bir iktidar ortaklığı devşirilmek isteniyor, yaratılmak isteniyor ve tabii ki bu yaratılırken de ilk akla gelen isimlerden birisi Doğu Perinçek oluyor.

Erdoğan iktidarını kimseyle paylaşmıyor

Çok önemsediğim insanların da benzer görüşlere sahip olduğunu görüyorum ve tartışmalarımızda da bir sonuca varamadığımızı görüyorum; bence bunların hiçbir şekilde aslı astarı yok, böyle bir ittifak yok. Daha doğrusu şöyle söyleyelim: Tayyip Erdoğan birileriyle ittifak yapıyor görüntüsü içerisine girebilir, birileri de Tayyip Erdoğan’la ittifak içerisinde olduklarını düşünebilir, buna inanabilir ve bunun üzerinden kendisine bir alan açmaya çalışabilir; ama Erdoğan’ın belli bir aşamadan sonra, son birkaç yıldır herhangi bir grupla, şahısla, hele grupla, partiyle, akımla bir iktidar paylaşması diye bir şeyin olduğunu düşünmüyorum. Zaten Erdoğan’ın en büyük sorununun da bu olduğu kanısındayım; Erdoğan’ın krizinin, “Reis”in krizinin esas temel nedeninin iktidarını kimseyle paylaşmaya yanaşmaması olduğunu düşünüyorum. Bazıları da Erdoğan’ın krizini, iktidarını Avrasyacılarla paylaşıyor olmakla anlatmaya çalışıyorlar, bence yanlış yapıyorlar. Bazıları bunu yaparken tabii ki yanlış okumalarla, bazı hususları abartarak, hak etmediği kadar önem atfederek yapıyor; bazıları da bilerek böyle bir şey yapıyor, çarpıtıyor. Bunun başında da tabii, Türkiye’deki birçok kötülükle karşımıza çıkan –artık Yeşilçam’ın kötü adamlarına döndü– Fethullahçılar var. Uzun bir süredir Fethullahçılar, bize ve Batı kamuoyuna Erdoğan’ın Perinçek’le ve benzeri insanlarla, Ergenekoncularla kol kola olduğunu söylüyorlar ve böylece onlarla birlikte Türkiye’de demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri rafa kaldırmakta olduğunu söylüyorlar. Cümlenin ikinci kısmı doğruluk payı içeriyor; ama birinci kısmının bilerek yapılmış bir dezenformasyon olduğunu düşünüyorum.
Açıkçası Doğu Perinçek, hakkında çok fazla konuşmak istemediğim birisi; çünkü çok yakından bildiğim bir hareket, çok eskiden beri bildiğim bir hareket ve üzerine aslında çok konuşma ihtiyacı da olmayan bir hareket. Onun için mümkün olduğu kadar kısaca bahsedeceğim. Kişisel bir anımla başlayayım: Galatasaray Lisesi’nde okurken, ortaokul öğrencisiyken, sola yatkın ya da kendini solcu hisseden birisiyken, ilk karşıma çıkan hareketlerden birisi Doğu Perinçek’in o zamanlardaki hareketiydi. “Halkın Sesi” diye haftalık gazeteleri vardı ve bizim okula giderken Taksim Meydanı’ndan Beyoğlu’na girişte satılırdı, girişte orada kitapçılar vardı ve “Halkın Sesi” de orada satılırdı. İlk defa hayatımda Türkiye’de Kürt Sorunu olduğunu “Halkın Sesi” sayesinde öğrendiğimi çok iyi hatırlıyorum. “Halkın Sesi”nin o tarihte –ki yıl yanılmıyorsam 75 ya da 76 olsa gerek–, benim 13-14 yaşında olduğum tarihte, “Halkın Sesi”nin oradaki pozisyonu çok açık ve net bir şekilde Kürtlerden yanaydı; böyle bir sorunun olduğunu onlardan öğrenmiştim, teşekkür ediyorum böyle bir sorunu öğrettikleri için; ama şimdi geldikleri noktada Kürtlere karşı tutumlarının ne olduğunu herkes biliyor, çok fazla üzerinde durmaya gerek yok.

Perinçek: Doğru zamanlarda yanlış tercihler

Doğu Perinçek, Türkiye’de çok eskiden beri siyaset yapan, 60’lı yıllardan itibaren siyaset yapan birisi. Hep lider pozisyonunda olmuş birisi; yasadışı, yasal, yarı-yasal partilerde yer almış birisi; bayağı hapis yatmış birisi. Ben onu şöyle özetliyorum — katılan olur mu bilmiyorum: Doğru zamanlarda yanlış tercih yapmış birisi olarak Türk siyasetinde yer almış birisi. Partilerinin alabildiği oylar belli; ama hep kendilerini etkili kılmaya çalışıyorlar ve etkili kılmalarında da büyük ölçüde, 1) medyayı kullanarak 2) devletin içerisinde bazı ilişkilerle, bunu yapmaya çalışıyorlar. Zaman zaman Türkiye’de yayınları üzerinden, devlet içerisinden edindikleri belgeleri yayınlayarak dönem dönem Türkiye’de etkili oldukları doğru. Ama bir süredir bunu çok fazla yapabildikleri söylenemez. Doğu Perinçek’in Erdoğan’ın zamanında hapse girdiğini biliyoruz; sadece o değil, arkadaşlarının da Ergenekon’dan hapse girdiğini biliyoruz ve onlar şimdi faturayı sadece Fethullahçılara keserek, yani AKP iktidarının ve Erdoğan’ın buradaki rolünü yok sayarak ya da önemsemeyerek şu anda ittifak arayışındalar; ancak onlar ne kadar ararsa arasın, Erdoğan’ın o ve benzeri kişilerle bir ittifak arayışı içerisinde olduğunu sanmıyorum. Tabii ki onların kendisi hakkında ve icraatları hakkında iyi şeyler söylemesinden rahatsız olmuyordur, arada sırada kendilerini ittifak içerisinde göstermelerinden de rahatsız olmuyordur; ancak Erdoğan bir süredir –demin de söylediğim gibi– kimseyle ittifak arayışında değil.
Eğer birileriyle ittifak yapacak olursa, sanıyorum Avrasyacılar olmayacaktır; burada uzun bir süredir dile getirmeye çalıştığımı bir şey var: Erdoğan’ın sorunu –dolayısıyla Türkiye’de siyasî iktidarın sorunu–, yanlış tercih yapmış olmak, kendini ve Türkiye’yi yanlış bir kulvara sokmuş olması değil. Esas olarak sorun, artık bir vizyonu kalmaması sorunu. Yani Avrasyacı bir perspektife sahip olur, biliriz Avrasyacılık içerisindedir ve Avrasyacı perspektifin üzerinden tartışabiliriz; ama böyle bir perspektif yok. Kimi zaman Avrasyacı, kimi zaman tekrar NATO’cu, kimi zaman şucu, kimi zaman bucu.

Kerkük politikasızlığı

Şu anda bakıyoruz mesela ne yaşanıyor? Kerkük’te olanlar: Haşdi Şabi bir ay öncesine kadar DAEŞ’le –ya da Erdoğan’ın deyişiyle DEAŞ’la–, IŞİD’le eşdeğer düzeyde bir terörist örgütü olarak tanımlanan Haşdi Şabi milislerinin bugün Irak ordusuyla beraber Kerkük’e ve Şengal’e girmesine ses çıkarılmıyor; tam tersine takdir ediliyor. Ve MGK kararında Irak yönetiminin, Bağdat yönetiminin her kararını desteklediklerini söylüyorlar — ki yakın bir zamana kadar Erdoğan’ın Irak Başbakanı’na ettiği sözleri, söylediklerini hepimiz biliyoruz. Bölgesel Kürt Yönetimi’yle ve özellikle Barzani’yle çok yakın stratejik ortaklık içerisinde olduğunu biliyoruz. Burada yapılan bir strateji değişikliği değil, ya da Suriye’de yapılan bir strateji değişikliği değil; şu anda Kerkük’ün Kürtlerden alınıp tekrardan Bağdat’ın –ama esas olarak tabii ki bir şekilde Haşdi Şabi’nin de orada bulunmasından da net olarak görülüyor– İran’ın nüfuz alanına dahil edilmesinin Türkiye’nin stratejik çıkarlarıyla çok bire bir örtüştüğünü söylemek mümkün değil. Ama Türkiye artık bir süredir, böyle savrulmalarla giden bir ülke.
Siz şimdi şu anda Suriye yaşananları, Irak’ta yaşananları, S-400 tartışmalarını şöyle bir akıl yürütmeyle değerlendirebilirsiniz: Erdoğan artık yönünü Doğu’ya çeviriyor, Rusya’ya çeviriyor ve buna bağlı olarak da şunu şunu yapıyor ve Türkiye’nin artık yörüngesi böyle oldu ve dolayısıyla burada Perinçek, kimi zaman Bahçeli, kimi zaman bir başkası bir aktör olarak karşımıza çıkabilir. Ama benim görüşüme göre böyle bir tercih yok, böyle bir strateji değişikliği tercihi yok. Bir savrulma var; savrulmanın bir ânında Doğu Perinçek’le, bir başka ânında Bahçeli’yle, öteki ânında Trump’la vs. yan yana gözüküyor olabilir; ama sonuç olarak baktığımız zaman Türkiye’nin temel meselesi, özellikle dış politikada öngörülebilir bir ülke olmaktan çıkmasıdır. Erdoğan’ın, Türkiye’yi 15 yıldır neredeyse tek başına yöneten AKP ve esas olarak da Erdoğan’ın böyle bir kariyer içerisinden gelip siyaseten ciddi toplumsal karşılığı olmayan birtakım hareketlere ve kişilere –ki buna artık bir süredir Bahçeli’nin lideri olduğu MHP de eklenmiş durumda–, ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Bir arayış içerisine girecek olsa, bir şekilde yaşadığı sorunları aşmak için birtakım partnerlere, paydaşlara ihtiyaç duyacak olsa başka yerlerde arayacaktır bunu; ama şu anda onun tek başına kalmasını tam olarak kavrayamayan, anlayamayan ya da anlam veremeyen insanlar, kişiler, odaklar –özellikle yurtdışında– buraya birtakım anlamlar yüklemeye çalışıyor ve o zorlama anlam yüklemeler içerisinde bir yerinde Doğu Perinçek, Devlet Bahçeli vs. geliyor.

Ordunun siyasi etkisi kalmadı

Dikkat edin, Bahçeli’nin Erdoğan’la yan yan durması çok daha açık ve net, daha bugün yaptığı konuşma da çok ilginç. Ne yaptı? Ahmet Davutoğlu’nu yerden yere vurdu ve Tayyip Erdoğan’a sahip çıktı. Yani Ahmet Davutoğlu’na ne dedi? “Kerkük konusunda söylediklerin hükümetin yaptıklarına ters düşüyor, sen ne konuşuyorsun?” dedi, bu kadar açık bir şekilde konuştu; ama Erdoğan’ın müttefikleri ya da iktidar ortağı olarak sayılan ilk isim Bahçeli olmuyor; çünkü Doğu Perinçek’in geçmişinin verdiği birtakım sembolik anlamlar kullanılmak isteniyor. Bir diğer nokta da tabii ki şu, en önemlilerinden birisi bu: Ordu meselesi.
Orduda bir Avrasyacı kanadın olduğu, güçlü bir kanadın olduğu, bunların Perinçek ve benzeri çevrelerle yoğun ilişkiler içerisinde olduğu ve Erdoğan’ın da ordu içerisindeki Avrasyacı kanatla işbirliği yaptığı yolundaki “analizler” genellikle yurtdışında çok sık yapılmaya başlandı. Açıkçası bu konuya hiç katılmıyorum; özellikle 15 Temmuz’dan sonra ordunun bir gücü kaldığını hiçbir şekilde düşünmüyorum, 15 Temmuz öncesindeki gücü de –büyük ölçüde anlaşılıyor ki– Fethullahçıların yarattığı bir şeymiş. Onların tasfiyesinden sonra ve onların yarattığı büyük tahribattan sonra ve orduya kamuoyunun bakışındaki çok büyük kırılmayla beraber, ordunun artık Türkiye’de siyasî anlamda herhangi bir etkisi olacağını sanmıyorum. Burada, “Yok, Deniz Kuvvetleri’nde şunlar var, Hava Kuvvetleri’nde bunlar var” şeklinde yapılan birtakım spekülasyonların çok bir anlamı olduğunu sanmıyorum, ordunun tamamıyla Erdoğan’ın kontrolünde olduğunu düşünüyorum, devlette bir Avrasyacı ya da başka bir şeyci ya da başka tarikatçı –özellikle zikredilen, biliyorsunuz Menzil Tarikatı kastediliyor daha çok– birtakım iktidar odakları olduğu ve Erdoğan’ın bunlarla birtakım iktidar paylaşımlarına gitmek durumunda kaldığı yolundaki analizlerin benim gözümde hepsinin değeri açıkçası sıfır, ben böyle düşünüyorum, bakalım. Yani “Böyle düşünüyorum” dediğimde şöyle sorun var, tabii onu da söylemek lazım: Avrasyacı, Doğu Perinçek ittifakı vs. diyenler size bir yığın kendilerince somut kanıtlar gösteriyorlar — ki bence bunların hiçbirisi somut kanıt değil. Benim yaptığım, böyle bir kanıt manıt göstermek değil, ben sadece bu hareketi uzun süredir ve Erdoğan’ı uzun süredir takip etmeye çalışan bir gazeteci olarak gözlemlerimden hareketle düşüncelerimi dile getiriyorum. Erdoğan’ın kimseyle iktidarını paylaştığı yok, paylaşacağı falan da yok. Paylaşmıyor olmasının da kendisini krize soktuğunu, bu krizin de giderek daha da derinleşeceğini gösterdiğini düşünüyorum.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler!

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.