Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Melih Gökçek’in ardından: Sonuna kadar hak edilmiş bir trajedi

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba. Melih Gökçek nihayet istifasını etti. Biraz önce izledik. Burada çok net bir şekilde şöyle özetlenebillir: “Ben çok başarılıydım, daha da başarılı olmak istiyordum. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, liderim Erdoğan benden ayrılmamı istedi. Ben de ayrılıyorum” diye özetledi. “Emir demiri keser bizim davamızda” dedi. Kendisini demir olarak gördü ve kesilmeye razı oldu. Ama en sonunda da “Cumhurbaşkanımız, liderimizle aramıza nifak sokmak isteyenler helak olsun” dedi. Belli ki parti içerisinde ya da Erdoğan’ın yakınındaki bazı kişilerin bu olaydan sorumlu olduğunu düşünüyor. Ya da şöyle söyleyelim: Erdoğan’ın olan sorumluluğu Erdoğan’a atfetmek istemiyor, adını vermediği birilerine atfediyor. Peki bu istifa ne anlama geliyor? Anlamı çok. Ama öncelikle şunu vurgulamak isterim: Bu istifanın yöntemini, “Sandıkla gelen sandıkla gider” gibi açıklamalarla Melih Gökçek’in bir şekilde istifa edecek olmasını –ki bugün etti– eleştirenler oldu. Tamam, yöntem doğru olmayabilir. Ama Melih Gökçek’in Ankara’da belediye başkanlığını bir gün daha fazla yapmamasının hem Ankara için hem de Türkiye için hayırlı olacağını düşünenlerden birisiyim. O anlamda yöntemi tartışmaktan ziyade sonuca bakmanın doğru olacağını düşünüyorum.

Mağdurlarla dayanışma kotamız

Bir diğer önemli husus da şu: Türkiye’de yanında durulması gereken, mağduriyeti seslendirilmesi gereken o kadar çok insan, kurum var ki; eğer bunu bir şekilde, bu kotayı, insanların kotalarını, dayanışma kotalarını Melih Gökçek’e ayırmalarının hiçbir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Bunun üzerinden muhalefet yapmada… özellikle CHP lideri Kılıçdaroğlu bunu yapmaya çalışıyor. Bunun da çok akılcı bir politika olduğunu düşünmüyorum. Çünkü şöyle: Burada esas Melih Gökçek’in bu şekilde gidiyor olmasında, muhalefetin elinde her türlü çok sayıda argüman olması gerekir. Buradaki mesele, “Niye seçimle geleni zorla istifa ettiriyorsunuz?” basitliğinde bir eleştiri değil, bu olayı sorgulamak gerekir. Niye Melih Gökçek gibi, aslında bugünkü AK Parti ruhuna çok da yakın olan birisinin neden istifa ettirilmek zorunda kaldığı, buradan AK Parti’nin hangi gerçekleriyle yüzleşebileceğimiz konularını işlemek gerekiyor.
Bana göre Melih Gökçek’in Erdoğan tarafından istifa ettirilmesinin en önemli nedeni, Erdoğan yönetiminin her geçen gün daha da derinleşen krizi. Bu krizi aşmak için, bu krizi çözmek için yapılması gereken yegâne şey, AK Parti’nin ve Türkiye’nin tekrardan demokrasi rotasına girmesi — ki Erdoğan için bu artık mümkün değil. Dolayısıyla birtakım kurbanlara ihtiyacı var ve bu kurbanlardan birisi de Melih Gökçek’ti. Yoksa Melih Gökçek gidecek, yerine gelecek olan ya da bir sonraki seçimde aday gösterilecek olan kişinin AK Parti’nin sorununu çözmesi diye bir şey yok. Ya da şöyle söyleyelim: Melih Gökçek’in süresinin sonuna kadar belediye başkanlığı yapacak olması da AK Parti’ye ekstradan bir külfet getirmeyecekti. Bunu bile bile onu bir şekilde kurban etti Erdoğan. Kadir Topbaş’ı da kurban etti. Bir yayında söylemiştim, tekrar söyleyeyim: Kadir Topbaş’ın Melih Gökçek’le birlikte aynı kadere uğramış olması, Kadir Topbaş’a yapılmış olan bir haksızlıktır bence. Topbaş ve Melih Gökçek’i birlikte telaffuz etmek bence çok gerçekçi olmaz, hakkaniyetli de olmaz.

Post-truth’un ilk örneklerinden

Melih Gökçek nasıl bir siyasetçi? Onun siyasî kariyeriyle benim gazetecilik kariyerim neredeyse üç aşağı beş yukarı örtüşüyor. Hep takip etmeye çalışıyorum, uzaktan takip etmeye çalışıyorum. Şunu söyleyebilirim: Bugün çok meşhur olan “post-truth” diye bir laf var; bunu “hakikat-sonrası” olarak çeviriyorlar Türkçe’ye. Burada Trump’la beraber, Brexit olayında da bu yaşandı; gerçeğin siyasetçiler, özellikle sağ popülist siyasetçiler tarafından tahrif edilmesi olayı olarak kullanılıyor “post-truth”. Türkiye’de daha bu aşama, Trump’lar vs.’ler gelmeden yıllar önce Melih Gökçek aslında bugün “post-truth” diye adlandırılan şeyin en önemli temsilcisi olarak, sağ popülist, faşizme çok yakın çizgideki bir sağ popülist siyasetçi olarak bunu bize gösterdi. Gerçekle değil, birtakım ayrıntılarla ve çarpıtılmış ayrıntılarla siyaseti, siyasî söylemini yürütme konusunda çok ciddi örnekler verdi. Bugünkü konuşması da böyledir. Mesela tek bir cümlesini söylemek yeterli. “Eskiden, biz Ankara’ya gelmeden önce, Ankara’nın içerisinde yeşil aranıyordu, şimdi ise yeşil içerisinde Ankara aranıyor” diyor. Ankara’ya ara sıra da olsa bayağı giden birisiyim. Melih Gökçek’in anlattığı bir Ankara’yı ben hiçbir şekilde görmedim. Herhalde Ankaralılar benden daha iyi biliyorlardır. Yeşilin içerisinde kaybolmuş bir Ankara diye bir olay yok. Ama Melih Gökçek’in hep böyle bir anlatısı var.
Bu noktada AK Parti Ankara Milletvekili Aydın Ünal’ın Yeni Şafak’taki bir yazısını daha yeni okudum. Çok eski bir Ankaralı’dır Aydın ve orada da çok net bir şekilde Melih Gökçek’in şehircilik açısından nasıl bir felâkete imza atmış olduğunu bir Ankaralı olarak çok net, ayrıntılı bir şekilde anlatmış. Dolayısıyla Melih Gökçek’in belediyecilik, çevrecilik, şehircilik üzerine söyledikleriyle gerçek anlamda yaşananlar arasında çok ciddi bir fark var.

Dava adamı mı?

Aynı şekilde siyaseten söyledikleri. Bugün dinlediğiniz zaman Melih Gökçek’i, kendisini bir dava adamı olarak tarif etti. Lidere bağlılıktan söz etti. Ancak Melih Gökçek’in dava meselesi başından itibaren birçok aşamada, ama özellikle AK Parti’nin kuruluş aşamasında çok ciddi bir şekilde tartışmalıydı. Biliyoruz, tekrar tekrar söylemekte yarar var: AK Parti’ye devletin, sistemin izin vermeyeceğini düşünerek kendisi ayrı bir hareket kurmaya gitti. Hatta buna destek bulmak için ABD’ye de gitti. Bulamayınca, olamayınca ve AK Parti’nin de önünün açık olma ihtimalini görünce bir şekilde son anda trene binmiş birisidir. Onun Erdoğan’a bugün tarif ettiği şekilde bir bağlılık içerisinde olduğunu hiçbir şekilde sanmıyorum. Bunun böyle olmadığını herhalde Erdoğan da biliyordur. Zaten istifasını bu kadar geciktirmiş olması da çok ciddi bir hesaplama yaptığını bize gösteriyor. Gerçekten bugün anlattığı gibi bir dava adamı olsaydı, “Emir demiri keser” lafına inanıyor olsaydı, daha ilk andan itibaren süre falan istemeden bir şekilde bunu yapardı — Kadir Topbaş’ın yaptığı gibi. Orada da hiçbir tartışma olmazdı, ama şimdi tartışılıyor.

Gökçek’in geleceği

Buradan sonra ne olacak? Melih Gökçek bundan sonra mutlak anlamda tasfiye edilmemek için söyleyebileceği her şeyi bugün söyledi. Bağlılığını söyledi, altını çizdi. Belli ki yeni görevler bekliyor. Kendisine ve ailesine bundan sonra sorun çıkarılmamasını bekliyor. Ancak önümüzdeki dönemde Melih Gökçek’in siyaseten çok fazla bir şansı olacağını açıkçası sanmıyorum. Ankara’ya yerine kim gelecek? Birtakım ilçe belediye başkanlarının adı geçiyor. Kim olursa olsun, bu kişilerin hiçbirinin ciddi bir anlamı olacağını da sanmıyorum. Ve bu olayın, bu operasyonun, Melih Gökçek’in tasfiyesinin esas nedeninin önümüzdeki yerel seçimlerde Ankara’yı tekrar almak olduğunu düşünebiliriz.
Eğer burada muhalefet, özellikle CHP aday konusunda çok büyük bir yanlış yapmazsa bu saatten sonra Ankara’yı AK Parti’nin yeniden alabilme ihtimali olduğunu açıkçası düşünmüyorum. Ama şunu da özellikle söyleyeyim: Melih Gökçek önümüzdeki dönemde yeniden AK Parti’nin adayı olsaydı, AK Parti’nin bundan sonra göstereceği herhangi birisinden, hatta hepsinden daha fazla yeniden seçilme imkânı olurdu. Bunu söylerken Ankaralı seçmeni ikna etme becerisinden söz etmediğimi herhalde herkes anlıyordur. Buradan ne çıkar? Melih Gökçek defteri çeyrek yüzyılın eşiğinde kapandı. Kendisi sürekli yirmi üç buçuk yıl diyor. Kendisinden bir buçuk yıl esirgendi. Bu bile, onun bu yirmi üç buçuk yılda bu şekilde gitmesi; yirmi beş yılını dolduramadan, normal süresini dolduramadan gitmesi onun kariyerinin hiç de parlak bitmediğini bize gösteriyor. Artık Melih Gökçek sayfasının, bir süre daha sürer belki ama, bir anlamda kapandığını söyleyebiliriz. Ancak onun AK Parti içerisinde ve Erdoğan’ın etrafında daha çok, Erdoğan’ın yakın çevresinde birtakım beklentileri olduğunu söyleyebiliriz. Olabilir. Diyelim ki Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçiminde seçilirse eğer, onu mesela sayılarının kaç olduğunu bile bilmediğimiz cumhurbaşkanı yardımcılarından biri de yapabilir. Şu da olabilir, bu da olabilir. Ama benim gördüğüm kadarıyla bu defter artık kapandı. Türkiye için de hayırlı olduğunu düşünüyorum. Şimdiden 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınızı da kutluyorum.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.