Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Dani Rodrik New York Times için Osman Kavala’yı yazdı: “Türkiye’de iyi bir yurttaş hapse atıldı”

Harvard Üniversitesi’nde uluslararası ekonomi politik öğretim üyesi olan Prof. Dani Rodrik, 3 Kasım 2017’de New York Times’te Osman Kavala’nın tutuklanması üzerine bir yazı kaleme aldı. Yazıyı Işın Eliçin çevirdi.

 

Prof. Dani Rodrik
Prof. Dani Rodrik

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerçek ya da kendi algısınca düşman saydıklarına karşı bitmez tükenmez bir şekilde genişleyerek süren baskıları saçma boyutlara vardı.
19 Ekim’de Türkiye’nin önde gelen işadamı ve sivil toplum aktvistlerinden Osman Kavala, İstanbul’da havaalanında gözaltına alındı. Çarşamba günü mahkeme Kavala’yı “darbeye teşebbüs” ve “anayasal düzeni sonlandırmaya kalkışmak”la suçladı.
İnce, uzun, kıvırcık saçlı karizmatik biri olan Kavala Türkiye’de, Avrupa’da ve Ortadoğu’nun çeşitli bölgelerinde durmak yorulmak bilmeden ülkesinin çok sayıdaki fay hatlarını tamir etmeye çalışan biri olarak iyi tanınır.

“Türkiye’nin Sorosu”

Kavala (gözaltına alındığında) 350 bin Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Gaziantep’ten dönüyordu. Mültecileri yerel halkla kaynaştıracak bir kültür merkezi kurmak için gitmişti.
Daha suç bile isnat edilmemişken, Cumhurbaşkanı Erdoğan Kavala’yı hedefine koymakta gecikmedi ve ismini vermeden “Türkiye’nin Sorosu” olarak takdim etti. Bu yakıştırma, Erdoğan’ı destekleyenler arasında yaygın olan ve George Soros’u Türkiye’nin değerlerini ve ulusal bağımsızlığını zayıflatmaya dönük entrikalarla ilişkilendiren komplo teorilerini çağrıştırıyordu. Erdoğan (Kavala için), “’sivil toplum kuruluşu temsilcisiydi’, ‘medya mensubuydu’, ‘iyi insandı’, ‘güzel vatandaştı’ gibi güzellemelerle hedef saptırılmaya çalışılıyor” ifadesini de kullandı. Türkiye Cumhurbaşkanı, Kavala’yı 4 Ekim’de Fethullah Gülen’le ilişkili olduğu iddiasıyla tutuklanan ABD Başkonsolosluğu çalışanı Metin Topuz’un soruşturmasıyla da ilişkilendirdi.
Ve Erdoğancı haber medyası, eşgüdümlü izlenimi veren Kavala’yı şeytanlaştırma kampanyasına başladı. Gülencilerle işbirliği yapmakla suçlamakla kalmadılar, Amerikan ve Avrupa çıkarları için çalışan bir ajan, Gezi protestolarının düzenleyicisi, önde gelen bir gangsterin arkadaşı, Kürt eylemcilerin destekçisi, vs. ilan ettiler.
Kavala’ya yöneltilen suçlamalar absürt. Tek suçu, etnik Türklerle, onların Kürt ve Ermeni kardeşleri arasındaki tarihi çatlakları iyileştirmeyi ve Türkiye’yi komşuları ile –Avrupa, İran, Ermenistan- yakınlaştırmayı hedefleyen kültürel ve sosyal girişimler örgütlemek.
Kavala ve ben gençlik yıllarımızda İstanbul’da okul arkadaşıydık. Sosyal konulara ilgisi ile okulda herkesten ayrılırdı ve işleri iyileştirme olasılığı konusunda bulaşıcı bir coşkusu vardı.
O yıllardan bir başka sınıf arkadaşımız olan ve (bizim gibi) mevcut ve önceki Türk hükümetlerine eleştirel yaklaşan, dilbilimci ve yazar, Sevan Nişanyan 2014 Ocak’ında hapse kondu. Koruma altındaki bir kasabadaki evinde ruhsat dışı inşaat yapmaktan ceza almıştı. Ama Kemalizm’den İslam’a Türkiye müesses nizamının ideolojilerine dair sert eleştirilerinden dolayı cezalandırıldığına şüphe yoktu.
Nişanyan 14 Temmuz’da Yunanistan’a kaçmayı başardı. Twitter profilinin fotosunu bir kuşla değiştirdi ve “Kuş uçtu. Darısı geride kalan seksen milyonun başına” tweeti paylaştı.
Erdoğan’ın sert yönetimi altında Türkiye’nin geldiği yer bu. Ülkenin yaratıcı zihinleri sadece itiati ödüllendirip bağımsız düşünceye nefes aldırmayan rejimin sürekli tehdidi altında. Erdoğan hedefinin Gülen yandaşları olduğu iddiasında. On binlerce kişi Gülenci bağlantıları olduğu iddiasıyla işinden oldu ya da hapse atıldı. Ama Kavala’nın durumuna olduğu üzere, Erdoğan’ın temizliği sınır tanımıyor.

Ahmet Şık olayı

Türkiye Cumhurbaşkanı’nın baskılarının absürtlüğü ve berbatlığı, araştırmacı solcu gazeteci Ahmet Şık’ın davasında da görülebilir. Şık 2011 yılında Gülen hareketini ortaya çıkaran bir kitap yazmıştı. O zamanlar Erdoğan, laik askerler, gazeteciler, akademisyenler ve siyasetçilere karşı sahte deliller üreten Gülenci polisler ve savcılarla ortaklık yapıyordu.
Kayınpederim, emekli general Çetin Doğan kurbanlardan biriydi. Ergenekon ve Balyoz adı verilen davalara maruz kalan yüzlerce kişiyle birlikte, Erdoğan’a karşı darbe planladığı gerekçesiyle 4 yılını hapiste geçirdi. Eşimle birlikte mahkemeye sunulan belgeleri inceledik ve bu davalarda Gülencilerin kullandığı kanıtların sahte olduğunu kanıtlamayı başardık.
Ahmet Şık 2011’de yayınlanan kitabında Gülencilerin bürokrasiye sızdıklarını ve mualiflerini bertaraf etmek için türlü dolaplar çevirdiklerini yazdı. Derhal hapsi boyladı. Bir yılın sonunda serbest kaldığında, Şık Erdoğan’ın işbirliği, yolsuzluğu ve otoriterliği konusunda sözünü sakınmadı. Geçen Aralık’ta, darbe girişiminden 5 ay sonra, Şık bu kez Gülen hareketi lehine propaganda yaptığı suçlamasıyla mahpus düştü.
Muhalifleri –laikler, Aleviler ve Kürtler gibi dini ve etnik azınlıkların pek çok üyesi- Erdoğan’ı yeriyor ama ülkenin muhafazakâr Sünni merkezinde bir aslan gibi görülüyor.

Erdoğan’ın stratejisi

Nisan’da cumhurbaşkanı olarak yetkilerini büyük ölçüde genişleten anayasa referandumunu kıl payı kazandı. Ama bu durum ülke için büyük farkla kazanmasından daha kötü olmuş olabilir. Cumhurbaşkanı iktidarını ancak baskı ile sürdürebileceği sonucunu çıkarmış görünüyor.
Erdoğan’ın stratejisi nüfusun yarısının sağlam desteğini arkasına alabilmek için ülkeyi bölmek. Ülkeyi birtakım yabancı düşmanlara karşı sürekli tetikte tutmak ve milliyetçi-dindar duyguları alevlendirmek tabanını harekete geçirebilmesini sağlıyor. Bu tutum aynı zamanda epey milliyetçi olan ana muhalefet partilerini de etkisizleştiriyor. Bu partiler Avrupa ya da ABD’ye karşı daha fazla sevgi beslemiyorlar ve Kürt isyancılara karşı güvenilir birer müttefikler.
Erdoğan rejiminin yok etmek istediği herşeyi – canlı ve bağımsız bir sivil toplum, entelektüel çeşitliliğe hoşgörü, Kürtler ve diğer azınlıklar için kültürel özerklik, uluslararası sivil toplumla ilişkiler- temsil ettiği için Osman Kavala gibi birinin hedef alınması şaşırtıcı değil.
Geçen hafta Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye direktörü dahil 8 insan hakları aktivisti “silahlı terör örgütlerine destek” suçlamasıyla aylarca tutuldukları hücrelerinden salıverildiler. Arkadaşımın da bir an önce salıverilmesini diliyorum. Ama Türkiye’nin düşünürler, gazeteciler ve eylemciler için bir hapishaneye dönüşmüş olduğu gerçeğinin kısa zamanda değişeceğini ummuyorum.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.