Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

MHP’nin bir geleceği var mı?

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. MHP üzerine konuşacağım, ama öncesinde kısaca Salı akşamı Fransa’nın Strasbourg kentinde Medyascope TV’nin aldığı Basın Özgürlüğü Ödülü’ne değinmek istiyorum. Burada yanımda duruyor. Şeffaf bir şey olduğu için tam seçemiyor olabilirsiniz. Bunu kurum olarak biz aldık, Medyascope TV aldı. Daha önce de Uluslararası Basın Enstitüsü’nün Özgür Medya Öncüleri ödülünü almıştık. Bu ikinci, iki yıl içerisinde ikinci ödülümüz oldu. Bunu gerçekleştiren tüm çalışma arkadaşlarıma ve arkadaşlarımızın dışında bize Türkiye’den ve Türkiye dışından katkıda bulunan çok sayıda gazeteci –ya da yurttaş-gazeteci yeni tanımla–, çok sayıda kişinin emeği var. Burası imkânsızlıkları aşarak yol alan bir kurum. Ve Türkiye içerisinde henüz şu âna kadar benzer herhangi bir şeyle karşılaşmadık, ama dünya çapında iki ödül almış olmamız bizim bu yaptıklarımızın bir karşılığı olduğunu bize gösterdi. Bu anlamda tabii ki hoşumuza gitti. Ve bu bakımdan bizi ödülle ilgili olarak tebrik eden herkese çok teşekkür ediyoruz. Medyascope TV özellikle bu yayınlarını, canlı yayınları izleyenler, daha sonra sayfasında onlara bakanlar, okuyanlar, izleyenler, ya da YouTube sayfasından izleyenlerle varlığını sürdürüyor. Kendilerine gerçekten minnettarız.

İYİ Parti’nin MHP’yi ciddi olarak zorlayacağı anlaşılıyor

Evet, reklamları geçip MHP’ye gelelim. MHP çok ciddi bir kriz yaşıyor. Buna kriz demek de yetmeyebilir. Uzun zamandan beri, belli bir süreden beri MHP, özellikle 7 Haziran genel seçimlerinden sonra yönünü bir rotaya çevirdi. Bu rota Recep Tayyip Erdoğan rotası. Olabilir, bir ittifak yapabilir. Ama ortada adı konulmuş bir ittifak yok. Bir protokol yok. MHP varlığını büyük ölçüde Tayyip Erdoğan’la olan bu ilişkisine, tanımsız ilişkisine bağlamış durumda. Kopuşlar yaşandı. İYİ Parti çıktı. Kongreler ertelendi. Daha sonra İYİ Parti çıktı. Ve İYİ Parti’nin MHP’yi bayağı zorlayacağı anlaşılıyor. İYİ Parti’nin Türkiye çapında ne olacağı tam belli olmamakla birlikte MHP’yi çok ciddi bir şekilde zorlayacağı zaten referandumda belli olmuştu, şimdi daha da netleşiyor.
Ve Devlet Bahçeli yüzde 10 barajını gündeme getirdi. Yüzde 10 barajını niye gündeme getirdi? Çünkü yüzde 10 barajı var olursa MHP Meclis’e de giremeyecek. Ama şunu da unutmamak lazım: MHP’nin desteklediği bu son anayasa değişikliğiyle Meclis’in zaten çok fazla bir anlamı kalmayacak. Çok sembolik bir kuruma dönüşecek. Ama bu hâliyle bugünkü koşullarda MHP o sembolik alanda da yer almama durumuyla karşı karşıya. Zaten İYİ Parti kopuşu olmadan önce MHP’nin yüzde 10 barajı meselesi masadaydı, tartışmalıydı. İYİ Parti’nin kopmasından sonra artık iyice zorlaşmış durumda.

Seçim barajının esas nedenleri

Tabii şunun özellikle altını çizmek lazım: 12 Eylül darbecileri yüzde 10 barajını Türkiye’ye iki nedenle dayatmışlardı. Bir, İslamcıları engellemek için; iki, tabii ki Kürt partilerini engellemek için. Sonuçta gelinen noktada engellemek istedikleri İslamcılar 15 yıldır Türkiye’yi tek başına yönetiyor, Kürtçü olarak tabir ettikleri Kürt partileri de –Kürtlerden büyük ölçüde oy alan partiler diyelim– her türlü zorluğa rağmen yüzde 10’da çok fazla zorlanmıyorlar. Şu aşamada da tek tük yapılan kamuoyu yoklamalarında HDP’nin yüzde 10’u aşmakta çok zorlanmayacağı dile getiriliyor — ki kişisel olarak ben de aynı kanıdayım. Tabii ki bunlar, seçim meseleleri böyle kanıyla vs. olacak hususlar değil ama, şunu net bir şekilde söyleyebiliriz: HDP’nin yüzde 10 kaygısının kat kat üstünde, MHP’nin bir yüzde 10 kaygısı var.
Yüzde 10 barajının indirilip indirilmeyeceği meselesi bugünlerde çokça konuşulacağa benziyor. Başbakan Yıldırım ABD’de böyle bir şeyin gündeme gelmediğini söylemişti. Ancak Başbakan Yardımcısı Fikri Işık hiç de fena bir fikir olmadığını beyan etti bir şekilde. “İstikrar zedelenmez inerse” dedi. Bugün Mahir Ünal ortada bir yerde konuştu. Belli ki MHP’nin şu anda Erdoğan’a verdiği –AK Parti’ye demeyelim, aslında Erdoğan’a verdiği– desteği muhafaza etmek istiyorlar, ne olur ne olmaz diye ve 2019’a kadar. Dolayısıyla yüzde 10 barajının indirilmesi pekâlâ söz konusu olabilir. Ancak bu MHP’nin varlığını garanti altına alacak bir şey değil. Yüzde 10 barajının kalkması hâlinde en fazla şu olacaktır: Yüzde 10 barajının olması durumunda MHP’yle İYİ Parti arasında tereddüt eden seçmen varsa, MHP’nin yüzde 10 barajını aşamama ihtimalini hesaba katarak İYİ Parti’ye yönelecek diye varsayabiliriz. Ama yüzde 10 barajının inmesi durumunda ilk tercihi MHP olanların daha çekinmeden MHP’ye oy verme ihtimali olabilir. Ama bu çok cüzi bir katkı.

Barajı geçse de geçmese de…

MHP bence artık yüzde 10 barajı yüzde 5’e de inse, barajı geçse de, yüzde 10’u geçse –ki yüzde 10’u geçebileceğini şu an itibariyle kesinlikle düşünmüyorum ama geçse de– MHP’nin bir geleceği olduğunu söylemek mümkün değil.
Neden böyle düşünüyorum? Çünkü Devlet Bahçeli’nin MHP’si uzun bir süre boyunca esas olarak Erdoğan eleştirisiyle yolunu sürdürdü, yoluna devam etti. Burada tabii Çözüm Süreci, değişik adlarla yaşanan çözüm süreçlerine karşı çıkma temeldi. Ama Erdoğan’ı kişisel olarak karşısına alan bir partiydi. 17-25 Aralık’ta özellikle MHP’nin ve Bahçeli’nin açıklamaları hatırlanacak olursa, daha sonra 7 Haziran seçimleri öncesinde bizzat birçok seçim mitingini izlemiştim ve Devlet Bahçeli’nin kendisiyle de sohbet etme imkânı bulmuştum, 7 Haziran seçimlerinde de temel olarak Erdoğan eleştirisini öne çıkartmıştı. Ama daha sonra Erdoğan’ın Kürt sorununda bambaşka bir rotaya girmesiyle beraber MHP’nin çizgisi değişti. Açık söylemek gerekirse burada temel meselenin bu olduğunu düşünmüyorum.
MHP bir şekilde rotayı kırmak istiyordu. Ve burada da Erdoğan’ın çözüm süreçlerinden vazgeçmesi buna elverişli bir zemini sundu. Ve şu anda uzun bir süredir MHP’yi şöyle bir fonksiyonda görüyoruz: Çok cılız, çok detay konularda hükümete yönelik cılız teknik eleştiriler, ama her vesileyle tekrarlanan, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik verilen destekler. Suriye meselesinde böyle oldu, Kürt meselesinde böyle oldu, Irak meselesinde böyle oluyor. Amerika’yla ilişkilerde, dış politikanın büyük bir kısmında böyle oluyor. Neredeyse birebir aynı şeyleri söyler oldular.

Erdoğan’ın pragmatizmi

Burada şöyle bir yorum yapılıyor: MHP’nin aslında fikri şu anda iktidarda diye. Bu ilk başta böyle doğru görülebilir ama çok inandırıcı olduğunu sanmıyorum. Çünkü Erdoğan çok pragmatist bir siyasetçi. Şu aşamada daha Türk milliyetçisi söylemleri öne çıkartıyor. MHP’yi de bu anlamda yanına çekebiliyor. Ancak 15 yıl boyunca izlediği politikalara baktığımız zaman Erdoğan’ın istikrarlı bir şekilde belli stratejileri sürekli sürdürdüğünü görmüyoruz. Konjonktüre göre, yaşadığı krizlere göre, sürekli çizgisini değiştirebilen bir siyasetçi. Dolayısıyla MHP’nin önünde çok ciddi, çok hayatî bir tehlike var: Erdoğan’ın tekrar diyelim ki 7 Haziran öncesi pozisyona dönmesi. Yani bu nedir? Çok kabaca söyleyecek olursak, Kürt meselesini tekrardan barışçı bir yolla, müzakerelerle, diyalogla çözme yoluna yönelmesi. Böyle bir durumda MHP tam anlamıyla çaresiz kalacaktır. Tekrardan, o arada geçen süreden sonra bir Erdoğan eleştirisini hayata geçirmek istediği zaman, zaten çok ciddi bir şekilde azalmış olan inandırıcılığı kalmayacaktır.
Dolayısıyla Bahçeli, partisinin ve kendisinin kaderini Erdoğan’a endeksleyerek, ona tâbi kılarak çok kritik bir yanlış yaptı. Ben böyle düşünüyorum. Çünkü baktığımız zaman, Erdoğan’ın 15 yıl içerisinde değişik dönemlerde doğrudan ya da dolaylı, örtülü ya da açık ittifak yaptığı kişilerle, kurumlarla, partilerle yolunu daha sonra hep ayırdığını ve bu kişilere karşı bayağı sert politikalar da uyguladığını görüyoruz.
Örnekler çok. İlk başta sağdan ve soldan liberallerin desteği, parti içerisinde önemli yerlere gelen birçok ismin daha sonra tasfiye edilmesi, marjinalleştirilmesi, Fethullah Gülen’in ve onun örgütünün uzun bir süre Erdoğan’ın derin devletle hesaplaşmasında, askerle savaşında en büyük desteği verip, en büyük operasyonlara imza attıktan sonra tasfiyesi, son olarak da Kürt hareketiyle yaşananlar, müzakere aşamasına gelmiş olan 28 Şubat’taki o meşhur Dolmabahçe Sarayı’nda yeni bir aşamaya sıçradığı sanılırken birdenbire bütün masanın devrilmesi ve tekrar karşılıklı çatışmanın gündeme gelmesi. Ve şu anda da hâlâ süren ayıklamalar var, en son belediye başkanları olayında da gördüğümüz gibi. Dolayısıyla Erdoğan’la kimsenin gerçek anlamda eşit bir ittifak ilişkisi kurabildiğini söylemek mümkün değil. Buna en çok yaklaşmış olan Fethullah Gülen’di, onun akıbeti ortada. Dolayısıyla MHP’yle olan bu ilişkinin kalıcı bir ilişki olacağını ve bu Erdoğan-Bahçeli ikilisinin hep birlikte uzun bir süre yola devam edeceklerini söylemek çok mümkün değil. Öngörülebilecek bir şey değil. Sürebilir, sürmeyebilir. Birdenbire Erdoğan, nasıl bir uçakta 28 Şubat’ta Dolmabahçe’de yaşanan görüntünün kabul edilemez olduğunu söyledi ve bütün o âna kadar yapılan çabaların hepsi adım adım devre-dışı kaldıysa, pekâlâ tekrardan “Analar ağlamasın” noktasına dönebilir.

MHP’nin ideolojik krizi

Burada MHP bunu aşabilir mi? MHP’nin artık bunu aşabileceğini sanmıyorum. Çünkü MHP öteden beri zaten çok ciddi bir ideolojik politik krizin içerisindeydi. Çağa ayak uydurma konusunda çok ciddi sorunlar yaşıyordu. Geliştirdiği söylemlerin hemen hemen hepsi reaktif söylemlerdi. Topluma yönelik olarak bir vizyon, bir gelecek tasavvuru anlamında sunduğu pek bir şey yoktu. Ve bunu aşabileceğine dair de çok fazla işaret yoktu. Hatta öyle ki, o kriz o kadar hayatîydi ki, şu anda belli kesimlerin ümitvar bir şekilde baktığı İYİ Parti’nin de daha baştan bu ideolojik-politik açmazı miras almış olduğunu görüyoruz. İYİ Parti’nin şu âna kadar geliştirdiği, gerçekten Türkiye’ye yönelik olarak sunduğu bir perspektifi tam olarak görmek mümkün değil. Bu da aslında Türkiye’de Ülkücü hareketin ya da Türk milliyetçiliği hareketinin kronik krizinin, günümüzde iyice tırmanan krizinin aşılamadığını, aşılmasının da kolay kolay mümkün olmadığını bize gösteriyor.
Bu ideolojik krize ek olarak çok ciddi bir şekilde siyasi bir kriz var. İYİ Parti’nin bu anlamda kendini muhalefette konumlandırdığı için önü biraz daha açık gözüküyor. Ne kadar açık olduğunu zamanla anlayabileceğiz. Ama MHP politik kaderini Erdoğan’a tâbi kılarak o kapıyı da kapatmış oluyor ya da o kapı varsa bile anahtarı kendisinde değil. Dolayısıyla şu hâliyle MHP’de bir geleceğin olduğunu söylemek mümkün değil. Yüzde 10 barajı inse de değil, kalsa da değil. MHP bundan böyle en fazla Erdoğan’ın kendilerine çizeceği alan içerisinde ihtiyaç duyulduğunda kullanılan bir hareket olarak varlığını sürdürebilir. Şu anda Meclis’te belli bir sayıları olduğu için belli bir değerleri var. Ancak yarın öbür gün yapılacak seçimden sonra zaten fonksiyonu iyice azaltılmış bir Meclis’te MHP’ye Erdoğan’ın çok fazla ihtiyacı kalmayabilir.

Erdoğan’ın MHP’yi dışlama ihtimali

Erdoğan MHP’nin işe yarar milliyetçi söylemlerinin büyük bir kısmını zaten kendisine aktarmayı bildi. Yarın öbür gün MHP’ye gerçekten hiçbir ihtiyacı kalmayabilir. İhtiyacı kalmamasının dışında, demin söylediğim gibi siyasi olarak da Erdoğan konjonktüre göre yepyeni bir siyasi rotaya dönebilir ve bu anlamda da MHP vb. hareketler ile arasındaki mesafeyi tekrardan açabilir. Hatta daha önce örneklerini gördüğümüz ve bahsettiğim gibi, mesafe açmanın dışında bu hareketlere yönelik olarak da çok ciddi, onların önünü kesici, onları tasfiye etmeye yönelik hareketlere de girişebilir.
Dolayısıyla şu anda bir özne olarak MHP’den bahsetmenin bir süredir mümkün olmadığını net bir şekilde söyleyebiliriz. Bir özne olarak Tayyip Erdoğan’ın etrafında varlığını sürdürmeye çalışan bir MHP var. Ama şunu da unutmayalım: Bu hareket çok köklü bir hareket Türkiye’de. Alpaslan Türkeş liderliğindeki bu hareketin çok güçlü bir tarihi var. Ve bu tarihin birikimlerinin adım adım tükenmekte olduğunu görüyoruz. Buradan tekrardan toparlayabilir mi? Açıkçası düşünmüyorum. Eğer Meral Akşener ve diğerlerinin partiden tasfiye edilmesi söz konusu olmasaydı, eğer onlar MHP’nin içerisinde kalabilselerdi belki MHP’yi daha bir müddet bir şekilde yoluna devam ettirebilirlerdi. Ama onun da çok etkili bir MHP olabileceğini açıkçası sanmıyorum. Dolayısıyla sanki bir defter, Cumhuriyet dönemi Türk siyasi hayatının çok önemli bir hareketi için defterin yavaş yavaş kapanmakta olduğunu görüyoruz. Bu saatten sonra Devlet Bahçeli ve ekibinin bu gidişatı döndürebilecek bir enerjilerinin de bir perspektiflerinin de olduğunu sanmıyorum.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.