Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Zarrab davasının düşündürdükleri

Yayına hazırlayanlar: Gamze Elvan & Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Reza Zarrab davası hızlı bir şekilde gelişiyor. Aslında dava onun davası olmaktan çıktı; en azından şu aşamada, Halkbank’ın eski müdür yardımcısı Hakan Atilla üzerinden yürüyor; ancak bugün Zarrab’ın tanıklık yapması bekleniyor. Bu yayını bu tanıklıktan önce yapıyorum, ancak tanıklığında yapacağı açıklamalarla ilgili de muhtemelen yarın bir başka yayında devam etmeyi düşünüyorum. Ama şu hâliyle üzerinde çok konuşulacak husus var, bir de buna Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı bir başka suçlama eklenince — dün belgeler gösterdi biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan Ailesi’nin fertlerine yönelik olarak; kardeşi, oğlu ve birtakım akrabalarının yaptıklarını iddia ettiği yurtdışı para transferleriyle ilgili bir başka boyut olduğu.
Dün yaptığım yayında Kılıçdaroğlu’nun dün bu yaptığı çıkışın zamanlamasının doğru olmayabileceğini, Zarrab olayının önemini azaltabileceğini söylemiştim, böyle bir yorum yapmıştım. Bugün gazetelere baktığımız zaman –ki öncelikle şunu söyleyeyim: Türkiye’de var olan gazetelerden bir beklentisi olan birisi değilim, ancak gazetelerin kendilerine baktığımız zaman oradan siyasi iktidarının stratejilerini, neye nasıl yaklaştığını görmek mümkün–, baktığımız zaman hemen hemen hepsinde Kılıçdaroğlu olayı… ama Kılıçdaroğlu’nun genellikle suçlandığı; suçlayan değil, suçlanan kişi olarak verildiğini görüyoruz; altlarda bir yerlerde de Zarrab Davası’yla ilgili gelişmelere değinildiğini görüyoruz.

Herkes başkasını suçluyor

Dünkü oturumda Hakan Atilla’nın avukatları çok net bir şekilde kendi müvekkillerinin suçlu olmadığını, esas suçlunun Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan olduğunu; Süleyman Aslan’ın da Zarrab’dan utanç verici şekilde rüşvet aldığını söylediler. Zarrab’la ilgili başka şeyler de söylediler; dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından parası ödenen avukatlar, Halkbank adına Hakan Atilla’yı savunan avukatlar, doğrudan eski genel müdürü suçladılar ve rüşvet olayını da kabul etmiş oldular ve buradan başladık; ama esas olarak Zarrab’ın ne diyeceğine bakacağız, herhalde Zarrab da kendisini kurtarmak için Hakan Atilla’yı ve diğer kişileri, herhalde Süleyman Aslan’ı ve belki de siyasetçileri suçlayacak. En çok merakla beklenen husus bu. Tabii onun yapacağı bu açıklamaların ardından süreç bambaşka gelişecek, bu mesele kolay kolay kapanacağa benzemiyor, çünkü başka yargılamalar da olabilir, bütün bunları biz buradan izliyor olacağız, uzaktan izliyor olacağız.
Halbuki bütün bu davaların öncelikle Türkiye’de görülmesi gerekiyordu. Zarrab biliyorsunuz 17 Aralık 2013’te gözaltına alındı ve tutuklandı, daha sonra bu operasyonları hükümete karşı darbe olarak ilan eden, o tarihte başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın müdahalesiyle onları içeri atanlar, Zarrab ve diğerlerini içeri atan, polis şefleri, yargıçlar, savcılar vs. ya içeri atıldı ya kaçtılar, görevden alındılar ve Zarrab da 28 Şubat 2014’te tahliye oldu ve muteber bir kişi olarak Türkiye’de hayatını sürdürdü. O tarihte yapılmayan yargılama şimdi ABD’de yaklaşık dört yıl sonra yapılıyor ve o tarihte dibine araştırılmayan, deşilmeyen birçok husus New York’taki mahkemede deşileceğe benziyor ve tabii ki bunlar deşildikçe de Türkiye de doğrudan, Türkiyeli kişilerin gündemde olduğu bir yargılama sürecine tanık olacağız.
Yani öncelikle şunu vurgulamak lazım: Burada yapılmayan yargılama ABD’ye taşınmış oldu, sizin burada yargılamadığınız kişiler ABD’de yargılanmaya başladılar ve belki de bunun ucunda, bunun devamında doğrudan bu yargılanmanın Türkiye’de gerçekleşmemesini sağlayan kişilerin doğrudan ya da dolaylı bir şekilde yargılanacağı bir süreç başlamış oldu. Burada tabii ilginç olan Zarrab’ın işbirlikçiliği yaparak kendini bir şekilde buradan sıyıracak olması; öyle gözüküyor, en azından çok ciddi bir ceza indirimine kavuşacağını anlamak mümkün; hatta belki de hiç ceza almayabilir, doğrudan tanık koruma programı kapsamında yeni bir kimlikle, hatta yeni bir yüzle hayatına devam edebilir, bunları daha sonraki süreçte göreceğiz.

Devlet devreye girmişti

Bu kişi Türkiye’de onore edildi ve şu anda ortaya çıkanlar, hakkından söylenenler ve kendisinin bugün söyleyeceklerinden hiç de öyle onore edilecek, sahip çıkılacak bir insan olmadığını net bir şekilde göreceğiz ve bu anlaşılıyor. Dolayısıyla ilk başında kendisi 19 Mart 2016’de ABD’de ailesiyle Florida’ya gittiğinde tutuklanmıştı, ilk olarak “Bizimle alâkası yok” diye bir tepkiler verilmişti, ama daha sonra bu sürece devletin doğrudan müdahil olduğunu, olmak istediğini gördük. Trump’a yakın birtakım isimlerin Zarrab’ın avukatlığını üstlenmeleri ve Türkiye’ye, Ankara’ya gelip, Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil olmak üzere birtakım yetkililerle görüştüğü haberleri çıktı ve yalanlanmadı ve peş peşe yapılan açıklamalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan da, hükümetin, siyasi iktidarın diğer temsilcileri de Zarrab konusunda çok büyük duyarlılık gösterdiler, bu süreci yakından takip ettiler; hatta bir ara ortadan kaybolunca da ABD’ye Zarrab’la ilgili iki ayrı nota verildi.

Öncelikle ekonomiyi olumsuz etkiler

Şimdi burada tabii çok soru var. İlk gittiği andan itibaren anlaşmalı mı gitmişti; Türkiye’de, hükümet, Ankara bu olayın böyle bir hal alacağını öngörememiş miydi; yani bir şekilde hesaplayamadıkları bir süreç mi oluyor yoksa anladılar ama müdahale edemediler mi gibi bir yığın soru var. Bu soruların bir kısmının süreç içerisinde cevaplanacağını kestirmek mümkün. Bu cevapların bazılarını Zarrab’ın kendisi de verebilir, ya da mahkeme sürecinde birtakım başka tanıklar ve sanıklardan bazı cevapları alabiliriz; ama olan oldu ve şu anda net bir şekilde görüyoruz ki Zarrab Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren bir olayın, 17 Aralık 2013’te olduğu gibi ama şimdi çok daha fazla bir şekilde, baş aktörü oldu.
Buradan ne çıkar? Buradan her hâlükarda Türkiye’nin zaten dünyada iyice diplerde olan, yerlerde olan imajının çok daha fazla yıpranması çıkar; ama onun ötesinde de şeyler çıkacağa benziyor. Öncelikle ekonomik olarak bunun bir bedeli olacak, öyle anlaşılıyor; çünkü yapılanın suç olduğunu herkes bir şekilde kabul ediyor, suç işlediklerini kabul ediyorlar. Zarrab başta olmak üzere, belgesi de yayınlandı biliyorsunuz, anlaşma yaptığının belgesi, suçları kabul ettiğinin ve bu suçlarına kamu bankalarının doğrudan dahil olduğu… Bu suçların ekonomik anlamda bir bedeli olacak ve bu bedeli de herhalde o bankaların yöneticileri değil, biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak hepimiz bu ödemeye bir şekilde dahil olacağız. Bunun ciddi bir ekonomik karşılığı olacak, bu ceza ve yargılama sürecinde bunun Türkiye ekonomisine –ki zaten sorunlu bir şekilde yol alıyor– etkileri olacağını göreceğiz. Nitekim burada, Semih Sakallı ve Gülener Kırnalı, çok kapsamlı bir araştırma yaptılar Medyascope’ta, o da Zarrab davasıyla paralel olarak Türk lirasının dolar karşısında nasıl adım adım eridiğini gösterdiler, herhalde bu erime davanın ilerleyen safhalarında daha da artacaktır.

Kumpas iddiası inandırıcı değil

Ama daha önemli bir soru tabii, buradan nasıl bir siyasi sonuç çıkar? Buradan siyasi sonuç çıkacağı kesin. Her şey bir yana, ekonomik etkilerin sonucunda bunun siyasete yansımaları olacaktır. Ancak bugün Zarrab’ın vereceği ifadeden başlayarak Türkiye’den bazı siyasetçilerin de New York’taki mahkeme salonunda isimlerinin iyi olmayan şekilde zikredileceğini görmek lazım. Kesinlikle böyle bir beklenti var. Kimler nasıl dile getirilecek, onu bilmiyoruz. Davanın ileriki aşamalarında Türkiye’deki siyasetçiler nasıl gündeme gelecek bilmiyoruz; ama şimdiden zaten eski ekonomi bakanı Zafer Çağlayan’ın da sanık olduğunu biliyoruz. Yeni isimler eklenir mi, nasıl gelişir? Siyasetçiler, Türkiye’yi yöneten, değişik dönemlerde yönetmiş olan, yönetimde etkili olmuş bazı isimlerin bu davada ciddi bir şekilde telaffuz edileceğini biliyoruz.
Şöyle bir hava yaratılmak isteniyor: Bunun bir Amerikan kumpası, malum Türkiye’ye yönelik son dönemlerde arttığı iddia edilen kumpasın bir devamı olarak gösterilmek isteniyor. Ancak bunun inandırıcılığı yok. Çünkü davanın ilk aşamalarında, daha doğrusu Zarrab’ın ilk yakalandığı andan itibaren, o da –yakalanmak biraz abes bir laf aslında– herhalde başına bir şeyler gelebileceğini kestiriyordu. Bu kadar paralarla oynayan birisinin, yaşı her ne kadar çok genç olsa da başına bunların geleceğini kestiremiyor olması anlaşılır gibi değil. Her neyse, tutuklanmasından itibaren yaşanan süreçte –ki yaklaşık bir buçuk yıl olmuş, on sekiz ay olmuş–, bu kumpas meselesi son dönemin meselesi olarak gündeme getirildi. Bu bir şekilde çözülmeye çalışıldı anlaşıldığı kadarıyla. Çözülemediği görülünce kumpas olarak tarif edilmeye başlandı.

Siyasi iktidarın devrileceğini sananlar var

Zarrab davasından Türkiye’de siyasi iktidarın değişeceğini beklemek çok abartılı olur. Bazılarının böyle bir hesap içerisinde olduğu görülüyor, tıpkı 17-25 Aralık sürecinde olduğu gibi. Ama bu çok aşırı bir beklenti. Tek başına Türkiye’de Erdoğan’ın yönetiminin Amerika’daki bir davayla yıkılması beklentisi içerisinde olanlara saflıktan öte birtakım tanımlar bulmak gerekir. Tabii ki olumsuz anlamda etkilenecek, ama tek başına buradan hareketle bunu yeni bir darbeymiş gibi göstermenin bir anlamı yok. Yani şöyle, darbeden kastım, darbe indireceği kesin, ama siyasi iktidarı devirecek bir süreç olarak görmek çok mümkün değil. Ancak burada yaşanan yıpranma, burada alınan darbeler başka şeylerle bir arada giderse, ekonomiyle ilgili başka şeyler, gerçek anlamda Türkiye’de bir siyasi muhalefet ortaya çıkarsa, bütün bunların birleşiminden belki bir şeyler olur. Ama tek başına ABD’de, New York’taki bir soruşturmadan hareketle buradan Türkiye’de siyasi hayatın yeniden şekilleneceğini beklemek abesle iştigal etmek demek. Ama tabii ki bunun siyasi etkileri olacak.

Fethullahçılar hayli memnun

Burada tabii şunu söylemek lazım: Bu olay Türkiye’de birçok şeyi değiştiriyor. Özellikle varlığını 15 Temmuz’dan bu yana esas olarak yurtdışında ve önemli bir kesimi de ABD’de sürdüren Fethullah Gülen örgütünün bu olayla beraber tekrardan gün yüzüne çıktığı, sesinin daha yüksek çıktığı görülüyor. Çünkü zamanında 17-25 Aralık operasyonunu esas olarak onlar tertiplemişti. Fethullahçı savcılar, polis şefleri, yargıçlar ve medya; hep birlikte bunu yapmışlardı. Şimdi de “Biz haklı çıktık” diye özetlenebilecek bir perspektifte Zarrab davasını alabildiğine köpürtmeye çalışıyorlar. Şimdi şunu özellikle vurgulamak lazım: 17-25 Aralık sürecinde, o zaman ana akım tabir edilen yerlerde yazıp yorum yapan birisiydim. O tarihlerde de aynı şeyi söyledim. Bu yolsuzluk iddialarının ciddi olması, gerçekten çok ciddi olması –ki şu anda görüyoruz bunların ne kadar sahici olduklarını–, bu soruşturmayı, bu operasyonu yapanların iyi niyetli, Türkiye’de hukuk devleti için çalışan, kendini halkına, milletine adamış insanlar olduğu anlamına gelmez.
Yani buradaki yolsuzluk iddiaları doğru olabilir. Bu konuda doğru olduğuna yönelik çok ciddi bulgular var — ki New York’taki mahkeme bunu çok daha netleştiriyor. Ancak bu operasyonu yapan polis şeflerinin, savcıların, yargıçların iyi niyetli insanlar olmadığı da bir gerçek. Yani iddiaların doğruluğu Fethullahçıların haklılığı anlamına gelmiyor.
Bu anlamda şöyle bir prensibi o tarihlerde hep dile getirmiştim: Çatışan tarafların birbirleri hakkında söyledikleri genellikle doğru oluyor. Yani yolsuzluk iddiaları çok ciddi. Öte yandan yolsuzluk iddiaları üzerinden Fethullahçıların ülkede bir tür darbe yapmak istedikleri de aynı ölçüde ciddi. Nitekim 15 Temmuz’da onların bir askerî darbe yapmaya kalkıştıklarını da gördük.
Dolayısıyla bu süreçte Fethullahçıların yeni bir suistimal ve istismar oyununa gelmeden bu olayın peşin bırakmamak gerekiyor. Zor bir şey. Yani burada hem yolsuzluk iddialarının önemini, ciddiyetini dile getireceksiniz, hem de bir taraftan buradan hareketle siyaset-dışı çevrelerin birtakım oyunlarına alet olmamaya çalışacaksınız. Bu zor bir şey, ama denemeye değer bir şey. Yoksa taraflardan birisine yamanarak –siyasi iktidara ya da Fethullahçılara–, başkalarına yamanarak bir pozisyon almak en kolay olan olabilir. Bu tür çok insan var. Bunlardan olmamaya çalışıyorum, çalışıyoruz. Burada onu yapmaya çalışıyoruz. Bu süreçte de Medyascope olarak Zarrab sürecini de olabildiğince serinkanlı bir şekilde vermeye çalışacağız.
Evet, bugün Zarrab tanıklık yapacak. Söyleyecekleri çok önemli. Onları Medyascope’ta olabildiğince hızlı ve geniş bir şekilde sizlere aktarmaya çalışacağız. Yarın da onun söyledikleri ışığında yeni bir yayınla karşınıza çıkacağımı şimdiden söylüyorum.
Evet, şu anda söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.