Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Türkiye, Rusya ve İran ile Astana’da yaptığı anlaşmadan kopuyor mu?

Eylül ayında Astana’da Rusya, İran ve Türkiye arasında yapılan anlaşma bozuluyor mu? Jacob L. Shapiro geçen hafta yayınlanan analizinde bu soruyu soruyor. Shapiro, Suriye’de ateşkesin sağlanması için “gerilimi düşürme bölgeleri” oluşturulması konusunda üç ülke arasındaki mutabakata rağmen, bazı temel anlaşmazlıkların ateşkesin sahada uygulamaya geçirilememesine sebep olduğunu belirtiyor. Rusya ve İran’ın desteklediği rejim güçleri ile Türkiye’nin desteklediği rejim muhalifleri sahada karşı karşıya gelirken, taraflar birbirlerini ateşkesi sürdürmekten çok kendi destekledikleri güçleri kayırmakla suçluyor.

9 Ocak’ta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Rusya ve İran büyükelçilerini bakanlığa çağırıp oluşturulan dört gerilimi düşürme bölgesi arasında en büyüğü ve stratejik olarak en önemlisi İdlib’de rejim güçlerinin kaydettiği ilerleme konusundaki endişelerini bildirdi. Ertesi gün ise Türkiye, Rusya ve İran’ın ateşkesin garantörleri olarak rejimi durdurmaları gerektiğini açıkça ifade etti. Aralık ayından bugüne kadar Esad’a bağlı rejim güçlerinin Rus hava kuvvetlerinin desteğiyle İdlib’in güneyinde ilerlediği biliniyor.

Screen Shot 2018-01-17 at 18.19.57

Rusya, İran ve Türkiye’nin yaklaşımlarındaki farklar

Türkiye’ye göre, Esad rejimi, Rusya ve İran’ın desteğiyle daha önce muhaliflerce kontrol altında tutulan bölgeleri ele geçirip muhaliflere ve sivillere zarar veriyor.

Rusya ise ateşkesin tüm gruplara uygulanamayacağını düşünüyor. Örneğin İdlib’te hakim olan muhalif güç Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ), El-Kaide’nin Suriye’deki kolu olarak Moskova tarafından meşru bir hedef olarak değerlendiriliyor. Bu sebeple, cihatçıların etkisini kırmayı oluşturan “gerilimi düşürme bölgeleri”nin devamı için hayati olarak değerlendiren Rusya, rejim güçlerini HTŞ’ye saldırmaya ve kontrol ettiği toprakları ele geçirmeye yönlendirmiş durumda. Öte yandan, Rusya Türkiye’den de HTŞ’ye silah bırakması ve İdlib’i terket etmesi için baskı yapmasını beklerken, Türkiye’nin bunu ağırdan alması ve hatta yapmaması da fikir ayrılığı yaratan noktalardan biri olarak göze çarpıyor.

Shapiro’ya göre sahada gerçekleşen bu olaylardan hiçbiri Putin’in kendi tercihi değil. Aralık başında IŞİD’in yenildiğini ve Rus askerlerinin Suriye’den çekileceğini duyuran Putin, başlarda koşulların siyasi çözüm için yeterince olgunlaştığını düşünüyordu. Fakat son gelişmeler böyle bir çekilme için henüz çok erken olduğunu gösterdi. Özellikle Rusya’nın Hmeymim Üssü’ne cihatçılarca yapıldığı iddia edilen saldırılar, bir yandan Rusya’nın bölgede ne kadar saldırıya açık olduğunu gösterirken, diğer yandan da askeri geri çekilmenin düşünüldüğü kadar kolay olmayacağını ortaya koydu.

Ayrıca Rusya, 31 Aralık ve 6 Ocak tarihlerinde Hmeymim’deki askeri üssüne yapılan saldırılarla ilgili bazı ayrıntılar paylaştı. Bu ayrıntılar arasında en dikkat çekeni saldırıları yapan İHA’ların uydu desteği ve uzaktan ateş sistemiyle donatıldığı bilgisiydi. Rusya bu kadar kompleks donanımların ancak teknolojik kapasitesi yüksek bir ülkeden sağlanabileceğini söyleyip açıkça ABD’yi işaret etse de Pentagon bu iddiaları kesin bir dille reddetti. Rusya savunma bakanlığı aynı zamanda saldırıların İdlib’in güneybatısındaki Muazzara’dan yapıldığı bilgisini de paylaştı. Bölgenin Türkiye’nin desteklediği “ılımlı” muhalif güçlerin denetimde olduğunu belirten Rus savunma bakanlığı yetkilileri, Türk mevkidaşlarını ateşkesin uygulanması konusunda uyardıklarını bildirdi.

İran Rusya’ya meylediyor

İran, Hmeymim saldırılarıyla ilgili resmi bir açıklama yapmasa da dışişleri bakanının 10 Ocak’ta yaptığı Moskova ziyareti ve rejim güçlerinin İdlib’teki ilerleyişine verilen destek İran’ın Suriye konusunda Türkiye’den çok Rusya’ya yakın olduğunu gösteriyor. Daha önce sahada Kürt gruplara karşı yapılan işbirliği gibi birkaç konu dışında aslında Türkiye ve İran’ın bölgedeki çıkarları uyuşmuyor. Türkiye’nin bugüne kadar izlediği politika Esad’ın gitmesi ve Suriye’de Sünni çoğunluğun hakim kılınması temelinde ilerlerken, İran ise Esad rejiminin kendine bağımlı olacak şekilde devam etmesini stratejik bir hedef olarak belirlemiş durumda. Rusya ise bu noktada İran’dan farklı olarak, Esad’ın geleceğinin hem Ankara hem de Tahran’dan bağımsız, daha çok Moskova’yı güçlü gösterecek şekilde belirlenmesinden yana.

Rusya, Türkiye ve İran arasındaki bu gerilim, Ocak sonunda Soçi’de yapılması planlanan “Suriye’nin Geleceği” konferansı hazırlıklarına da damgasını vurdu. Bazı muhalif gruplar katılmayı reddederken, Türkiye PYD bünyesindeki Kürtlerin toplantıya katılmasına şiddetle karşı çıkıyor. BaşlardaPYD’nin davet edildiği haberleri yayılsa da, Türkiye’nin karşı çıkması sonucunda Rusya’nın şimdilik vazgeçtiği belirtiliyor. Fakat Rusya’nın da öteden beri çıkarları doğrultusunda Türkiye’nin dikkatini dağıtmak için zaman zaman Türkiye karşıtı Kürt gruplara destek olduğu biliniyor.

Shapiro’ya göre Soçi’deki konferansa kim katılırsa katılsın, Suriye’nin geleceği orada, Cenevre’de ya da Astana’da değil sahada kararlaştırılacak. Ve sahanın gerçekleri şu anda Esad’ın güçlendiğini gösteriyor. Nüanslara rağmen Rusya ve İran’ın anlaştığı bu meselede, Türkiye köşeye sıkışmış durumda ve elinde çıkarlarını korumak için gerekli güç yok. Dolayısıyla Esad’ı durduracak bir çözüm bulmadıkça, Shapiro Türkiye’nin bu savaşın kaybedeni olacağını söylüyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.