Söyleşinin tam metni:
Yayına hazırlayan: Gamze Elvan
İrfan Bozan:Medyascope TV özel yayınından merhaba! Bu özel yayında “AKP-MHP ittifakı ve Kürtler” başlığını konuşacağız. Konuşacağımız isim ise Müfit Yüksel. Müfit Bey Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunu, 90 yılında mezun oldu, Sosyoloji Bölümü’nden. Ardından yüksek lisans yaptı ve 1993’te de “Kürdistan’dan Değişim Süreci” başlıklı bir kitaba imza attı, kendisi araştırmacı-yazar, iyi de bir araştırmacı. Aynı zamanda kendisi muhafazakâr dünyanın, özellikle Kürt muhafazakâr dünyanın duyarlılıklarını takip eden ve bu konuda yazan birisi. Hoş geldiniz yayınımıza.
Müfit Yüksel: Hoş bulduk!
Müfit Bey AKP ve MHP 2019 seçimleri için ittifak kuracaklarını duyurdu. Bu ittifak Kürt özellikle de muhafazakar Kürt seçmende nasıl bir etki yarattı?
Yüksel: 1991’deki ittifak nasıl çok ciddi bir kırılmaya neden oldu hatta HDP’nin doğuşuna neden oldu, HDP’nin doğuşu onun üzerine oldu. Sosyal Demokrat Halkçı Parti’de yer almış olan o milletvekilleri Leyla Zana vs. bir çoğunlukla oradan oy aldı. Oysa ki ondan önce Refah Partisi’nin oy oranı %80’lerde falan gözüküyordu anketlerde. Bu 1960’lı yıllardan beri gelen bir sıkıntı, milliyetçilerle, dindarlar arasında Türkçülerle, Nihal Atsız olayı vs. olayı, Milli Türk Talebe Birliği’ndeki (MTTB) kavgalı kongre, MHP’lilerin elinden MTTB’nin alınması, ondan sonra MTTB’ye bomba atılarak Mustafa Bilgin’in öldürülmesi olayı vs. 1975’te MTTB’nin bozkurt amblemini değiştirerek bunun yerine kitap koyması vs. derken bu gelişti. Daha sonra 1979’da rahmetli ağabeyimin camiden çıkarken ülkücüler tarafından öldürülmesi, bu zirve oldu artık bu ayrışmanın zirvesi oldu. Ama aynı zamanda o dönemde Türkiye’de daha muhafazakâr kesim olsun, milliyetçi kesim olsun anti-Sovyet ve anti-komünizm üzerine -çünkü Sovyetlerin yükseliş dönemiydi dönem, yani iki kutup dünyada Sovyetlerin dönemi, birçok hareketlere ideolojik yapılanmalara etki ettiği dönemdi- bir yapıda gelişti. Buna karşı da “sağda birlik, sağda birlik” diyen çevreler vardı. Böyle devletçi, milliyetçi, “vatan, millet Sakarya” söylemi üzeriden giden isimler vardı, bu kesimleri bu tür şeyler hep sürekli rahatsız etti. Bu daha sonra 1991’de açığa çıktı; 1991’de PKK bir dönüm noktasına geldi, artık bölgede yer etmek istedi çünkü bölgede o döneme kadar PKK’nın ciddi bir tabanı yoktu. Bir kısım gençler gidiyor dağa işte belli yerlerde ideolojik şeyler, eski Marksist gençler çünkü 80’den önce Kürt siyasal hareketleri kendilerini 60’lı yılların sonlarından itibaren daha çok Sovyet yanlısı Marksist gruplar içerisinde yer alarak yani onların içinde bulundular, yani farklılaşma o dönemde de yoktu. Belli Marksist grupların içerisinde Kürt siyasal gruplarının temsilcileri vardı, o oradan çıktı, Türk solundan çıktı diyebiliriz. Dediğim gibi o dönemde protest hareketlerin, etnik vs. hareketlerin daha çok Marksist bir çizgide olduğu, o renkte olduğu bir dönemdi ve PKK da bu Marksist hareketlerinin yani 68 kuşağı Marksist Kürt öğrenci gruplarının oluşturduğu bir hareketti normalde. 1990’a doğru bu daha etnik bir çizgiye doğru kaymaya başladı, kayınca da o mesele üzerinden zaten Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi ideolojisi İttihat ve Terakki’den beri daha milliyetçi, daha Türkçü, diğer toplulukları bir şekilde “küstüren” ve 1925’ten itibaren Şeyh Said hadisesinden başlayarak Dersim faciasına kadar giden süreçte bir sürü kanlı olaylar yaşanmış. Yani böyle bu anlamda trajik tecrübelerin olduğu, bir de buna karşılık bir de böyle etnik şey, Marksist çizgi içerisinden, damar içerisinden gelişince sonradan etkin olmaya başladı.
91’deki Türkeş, Erbakan, Edibali ittifakı kırılma yarattı diyorsunuz.
Yüksel: bir kırılma yarattı ve bunun üzerinde çok duruldu. Daha sonra Refah Partisi içerisinde de bu bize zarar verdi. Şimdi ise olan çok daha fazla bir şey yapılıyor. Şimdi, PKK’yla masaya oturuldu. Dediler ki “bu işin tarafı PKK elinde silah bulunduranla otururuz” dediler. Fakat otururken Kürt halkının tek temsilcisi haline getirilerek Kürt sorununun tamamı PKK’yla müzakere edildi, diğer gruplar tamamen bu anlamıyla dışarıda tutuldu. Fakat PKK’yla müzakere edilirken bir kaç şey şeyi unuttuk:
Medyascope'un haftalık e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her çarşamba mail kutunuzda.
1) PKK’nın muhatap haline getirilmesi ve bu işte daha çok Kandil’in rol alması, HDP’den ziyade Kandil’in rol alması ve Kandil’in de HDP üzerinde ciddi bir etkinlik yani baskı kurması sonucu tek söz sahibi PKK oldu.
2) Bu bir şekilde öz yönetim ve hendek meselesiyle de tamamen başarısızlığa uğrayınca, “çözüm süreci”, bu başarısızlık olayı Kobani’den başladı, daha sonra 7 Haziran seçimleri ve öz yönetim, YDG’nin bildirileri, PKK’nın şehir yapılanması, bölgede devrimci halk savaşları başlatma gayretine girildi. Halkda buna karşı tepki verdi. Yani “biz siyasal mücadele için bu kadar oy verdik, 80 milletvekili, 102 belediye meclis altında siyasal bir mücadele verilmesi” istedik dedi.
1 Kasım 2015 seçimlerinde AKP’ye bir yöneliş oldu.
Yüksel: , bu yöneliş daha da arttı fakat bu arada bir türlü bu yani öz yönetim vs. şeyleri hazmedilemedi olaylar. Bu sefer Kürtlere yönelik suçlamalar başladı, milliyetçi söylemler artmaya başladı ve milliyetçi çevrelerle angaje olma yani “Kürtler bizi hayal kırıklığına uğrattı” tarzında. Tüm Kürtleri adeta temsil eder diye PKK’yı tek muhatap haline getirip, Kürtlerin tek temsilcisi haline getirdiler, PKK’yla olan başarısız olan çözüm sürecinin faturasını da PKK’ya değil bütün Kürtlere çıkardılar.
Bu fatura kesme süreci hala devam ediyor mu?
Yüksel: kötü bir şekilde devam ediyor.
Bu Irak Kürdistan’ındaki referandum da bu işin tuzu biberi oldu galiba.
Yüksel: biberi oldu. Aslında ama Türkiye’deki referandum da Kürtler çok daha büyük bir oranda AKP’ye yöneldiler yani omuz verdiler, kredi verdiler.
Siyasi tarihe baktığımızda Recep Tayyip Erdoğan bütün kritik seçimlerinde ciddi bir Güneydoğu, Kürt desteği hep aldı. Değil mi?
Yüksel: . Sonra şöyle bir havaya girildi. Nasıl olsa oradaki oylar gelir, biz milliyetçi söylemlere, MHP’yle ittifaka “MHP üzerinden bir politika geliştirmeye devam edeceğiz” bunu söylediler, açıkça söylediler.
Peki, gelir mi oylar?
Yüksel: . Nasılsa başka bir alternatif çıkmaz hesabı yapılıyor. Bir de şöyle bir şey oldu; Irak’taki referandumdan sonra yani Barzani, Kürdistan referandumundan sonra orada Haşdi Şabi’nin PKK’ya dayanması, peşmergelerinin hemen bunun karşısında direnmeyip geri çekilmeleri, böyle bunlarda bir zihniyet oluşturuldu. Şu dile getiriliyor: Kürt’ün boynuna bas al, boğazına bas al” şeklinde bir şey. Bu bir yanılsama.
Peki şöyle bir soru sorsam; Recep Tayyip Erdoğan muhafazakâr Kürtleri artık kaybetti mi?
Yüksel: bu kayıp büyüyor şu anda. Şu anda elindeki en büyük avantajı alternatif olmaması bir, ikincisi Recep Tayyip Erdoğan giderse ülke kaosa girer mi? İnsanlarda bu endişe var. Yani Kaddafi bir diktatördü ama kellesi alnınca Libya paramparça oldu, insanlarda böyle bir korku da var, haklı bir korku yani çevremizde görüyoruz. Diktatörler bile gidince, yani tescilli artık, katliamlarla meşhur olan diktatörler bile gidince ülkeleri bu kadar kaosa giriyorsa, burada seçimle iş başına gelenin bir şekilde şey olması acaba ne olur, diye insanlarda bir endişe oluşturuyor.
Alternatif yok diyorsunuz, HDP bir alternatif olmaktan çıktı mı artık?
Yüksel: alternatif olamıyor, Türkiye’de başka bir alternatif lazım. Türkleri de içselleştirecek. AKP aslında ilk başta bunu yaptı, 2007 seçimlerinde AKP bölgede çok fazla oy aldı ve HDP’lilere şöyle bir nispetleşmede bulundu. Dedi ki HDP’lilere, “siz 20 milletvekilisiniz, bizde 75 Kürt milletvekili var, yani masanın Kürt tarafı da biziz” dedi. Ama PKK’yla çözüm sürecine otururken PKK masanın Kürt tarafında oldu, kendileri Türk tarafı oldu, zaten orada ayrışma başladı. Bugün bir de şöyle bir politika var; daha önce Kandil’le, İmralı’yla görüşmeler, onlar üzerinden bir süreç işliyordu, artık başka hiçbir şeye ihtiyaç yok bütün diğer kanatlar küstürüldü. Şimdi, birden bire tersine dönüldü, “ben MHP’yle ve ulusalcı çevrelerle birlikteyim dolayısıyla hiçbir Kürt’e ihtiyacım yok, Kürtleri uzaklaştıracağız, bir şekilde sindireceğiz” diye bir şey var, bu kabul edilemez, bu olmaz.
AKP’nin söylemi öyle mi algılanıyor orada?
Yüksel: böyle algıladıktan sonra orası çok daha fazla algılar. Şimdi böyle bir şey var ve bunlar dillendiriliyor. Sosyal medyada çok çirkin bir linç kampanyası var Kürt kimliğine karşı, bütün Kürtlere karşı. “Kürtler güvenilmez bir topluluktur artık bizim için” deniyor bu olmaz. Sivas’ın ötesiyle sen bağının koparıyorsun yani bütün duygusal bağları koparıyorsun. Bu İttihatçıların Arnavutları hain görüp Balkanları kaybetmesi gibi. Onlar da Arnavutlara hain muamelesi yaptılar. Sayın Kazım Kadri’nin “Arnavutlar ne yaptı İttihatçılara” diye, Arnavutlara çok ağır saldırılar içeren bir kitabı var.
AKP, Muhafazakarlık ya da İslamcılık şemsiyesiyle Kürtleri kapsayamıyor mu artık?
Yüksel: kapsar da AKP bunu yapmıyor. Kutuplaşmaya gitmemesi lazım. Yani bu daha sonra diyelim, bu konudan vazgeçilip tamir etmeye kalksa bile bunlar tamir edilemiyor. Türkiye şöyle bir rotaya geldi; üç ayda bir, altı ayda bir tamamen birbirine zıt politikaların geliştiği bir yer haline geldi. Diyelim ki bir politika izliyor, önce Rus uçağı düşürülüyor ertesi sene Rusya kampına yerleşiliyor vs. gibi buna benzer. Yani 1908’den sonra böyle oldu, 1918’e gelinceye kadar tuz buz oldu imparatorluk, kalan topraklar. Şimdi burada da böyle bir politika izleniyor sadece şey meselesinde değil, yani Kürt meselesinde başta olmak üzere, çünkü en can yakıcı mesele, en önemli, en temel mesele. Yani PYD koridoru oluşurken Türkiye’nin Suriye politikasının çok çok ciddi doğrudan katkıları var. Onu niye sorgulamıyorlar?
Mesela şimdi Afrin Operasyonu gündemde…
Yüksel: denildi ki PKK’yla çok açık söylüyorum. PKK ile masaya oturulurken dendi ki “biz Kandil’i boşaltacağız’’ ‘’Onlar militanlarımıza bölge lazım” dedi. “Alın size Suriye’de bölge veriyoruz” denildi. İşte PYD’nin başlangıcı. O zaman bu koridorun başlanmasına niye şey yapılmadı? Artı bir de şey yapılmadı. oradaki kimliksiz Kürt meselesi çok önemli bir meseleydi. Madem artık Esad’a “çek git” diyecek kadar diplomatik ilişkileri kopartmış, uluslararası ilişkileri koparmış bir durumdasın dolayısıyla burada böyle bir sorun var, bu sorunu sahiplenerek Kürtlerin sempatisini kazanın, kalbini kazanın, gönlünün kazanın. Kürtlere o anlamda böyle bir soydaş muamelesi yapılsaydı, sadece dışarıda Türk soylulara soydaş muamelesi yapıp, buradaki Kürtlerin oradaki akrabalarına soydaş muamelesi yapılmaması, ikircikli bir yapı oluşturuyor ve insanlarda güveni sarsıyor her bakımdan. Bu konuda teklifimi defalarca televizyon kanallarında dile getirdim.
Ben okudum da sizden…
Yüksel: bu yapılabilseydi PYD koridoru olmazdı, Kürtler büyük olan Türkiye’ye meyil ederdi. Bu Türkiye’nin içine de olumlu bir şekilde yansırdı. Türkiye’nin bu aşırı milliyetçi söylemlere dayalı ideolojiye dayanması da söz konusu olmazdı, biraz daha çoğulcu yapıya doğru giderdi, bu kadar sert bir yapı olmazdı. Şimdi tekçi bir yapıya doğru gidiliyor. Yani biçilmiş bir Türk kimliği üzerinden bu ama Türkiye’deki şu anda ideolojik Türk kimliği Orta Asya’yı da dışlıyor, Orta Asya’yla araları iyi değil, onu da ifade edeyim.
Anladım. Aslında sizinle konu olarak da Rusya-Türkiye yakınlaşmasını konuşacaktım ama zamanımız kısıtlı.
Yüksel: dakika olarak bir söyleyeyim; oraya da yansıyor.
Müfit Bey’in Türkiye-Rusya yakınlaşmasına itirazı var. Neden? Onları da dinleyelim.
Yüksel: ziyade, Türkiye’nin kendi çevresine yani şimdi artık diyor ya “ben MHP’yle ve ya ulusalcı çevrelerle artık bağım onlar, Kürtlere ihtiyacım yok” diyerek Kürtleri dışlıyorlar. Şimdi ben Rusya’yla yakınlaşıyorum, dolayısıyla benim Balkanlardaki ve Kafkaslardaki eski müttefiklere ihtiyacım yok diyor. Yani “Çerkeslere ihtiyacım yok” diyor, böyle bir havaya giriyor, bu yanlış işte. Öbür tarafta da “beni artık Boşnakları veya Arnavutları merkeze almayacağım, ben Sırbistan’la daha fazla iş tutacağım. Diyor. Yani Arnavutları ve Boşnakları göz ardı ederek Sırbistan ile böyle bir açılımın hiçbir faydası olmaz. Evet, Sırbistan ile yakınlaşılabilir Sırplarla iyi ilişkiler geliştirmende fayda da olabilir ama bu faydaya kendi Arnavut’unu, Boşnak’ını feda etme. Oradaki Boşnak ve Arnavut senin uzantın olan, imparatorluk bakiyesi olarak kültürel bağlarla bilmem ne, en büyük Boşnak ve Arnavut diasporasını Türkiye barındırıyor, en büyük Çerkes diasporasını Türkiye de.
Oralarda bunlar dillendiriliyor mu? Duydunuz mu?
Yüksel: yani bu ciddi olarak rahatsızlık veriyor ve bana yansıyor. Çünkü ben hem Kafkaslarla hem Balkanlarla Türkiye ile bağları güçlensin diye ilgilenen bir kimseyim. Hatta bana da karşı çıkılıyor, “sen niye Arnavutlarla Çerkeslerle ya da Boşnaklarla bu kadar ilgileniyorsun? Kürt olarak neden ilgileniyorsun?” dediler hatta. Yani ben Türkiye’yle Kafkaslar ve Balkanlardaki Müslüman topluluklarının Türkiye’yle bağlarının artmasını ve güçlenmesine hizmet etmeye çalışan bir insan olmama rağmen bana da bu suçlama var. O kadar aşırı bir Türkçülük, kör bir Türkçülük yapılıyor ki, bu konuda bu tür suçlamalarla maalesef karşı karşıya kalıyorum. Yani şunu diyorlar; “ümmetçi, dindar görünümlü, bölücü Kürtçüsün” diye saldıranlar var.
Saldıranlar da muhafazakâr, AKP tabanı değil mi?
Yüksel: gelenler maalesef, bir kısmı arkadaşlarımız hatta.
Peki, Müfit Bey çok teşekkürler. İstanbul trafiği nedeniyle uzun konuşamadık ama bir söz alalım tekrar uzun uzun konuşma sözü alalım sizden.
Yüksel: Tamam.
Evet, Medyascope TV özel yayınında Müfit Yüksel konuğumuzdu. AKP-MHP ittifakı ve Kürtler konusunu konuştuk. Kendisinden bir yayın için daha söz aldık. Görüşmek üzere, hoşça kalın.