Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kurultay CHP’de neyi değiştirebilir?

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler! Hafta sonu CHP’nin kongresi var — kurultay, kendi deyimleriyle. Cumartesi günü genel başkan, pazar günü de partinin kurulları seçilecek. Genel Başkanlık için dört aday var, bunlar: Kemal Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce, Ümit Kocasakal ve Ömer Faruk Eminağaoğlu. Ancak son iki adayın, yani Kocasakal ve Eminağaoğlu’nun aday olmak için gerekli olan delegelerin %10’u yani 120 imzayı bulma ihtimalleri zor gözüküyor. Büyük bir ihtimalle yarış Kılıçdaroğlu ve Muharrem İnce arasında olacak. Muharrem İnce, çok ciddi çalışıyor bu sefer, geçen seferkinden daha ciddi ve yoğun çalışıyor, bayağı masraf da ediyor. Ancak görüldüğü kadarıyla Kılıçdaroğlu’nu bu sefer de yenmesi bayağı zor olacak. Tabii bu tür seçimlerde kesin konuşmak mümkün değil, ama Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkan seçilme ihtimali yüksek gibi gözüküyor.

Esas yarış Parti Meclisi için

Esas yarışın Parti Meclisi (PM) için olacağı söyleniyor. Pazar günü yapılacak olan seçimde, 60 kişilik PM için 1000’e yakın adaylık başvurusu olduğu söyleniyor. Geçen kurultayda bu sayı 500 civarındaydı, ikiye katlanmış durumda. Neredeyse milletvekillerinin hepsi başvurmuş durumda. Burada nasıl bir uygulama olacak? Çarşaf liste mi olacak? Muhtemelen Kemal Kılıçdaroğlu bir anahtar liste çıkaracaktır; ama geçen kurultayda olduğu gibi onun listesinden birçok kişinin girememe ihtimali hayli yüksek, listenin delinme ihtimali hayli yüksek — özellikle Kılıçdaroğlu’nun parti dışından katmak istediği isimler, değişik çevrelerden, meslek gruplarından ya da başka siyasî görüşlerden. CHP geleneğinden gelmeyip de bir anlamda transfer ettiği isimlerin büyük bir kısmının başarısız olduğunu görüyoruz. Delege hesaplarında etkili olamadıklarını görüyoruz. Sonuçta Kılıçdaroğlu seçilse de, PM’nin tam anlamıyla kendi istediği isimlerden oluşma ihtimali yüksek değil, bunu da kabul etmek lazım.
Niye bu kadar yarış var Parti Meclisi için? Çünkü şöyle bir kabul var: Başkanlık zor, Kemal Kılıçdaroğlu’nu devirmek zor — daha önce Baykal böyle bir durumdaydı. Onun yerine partide belli güçlere sahip olmak, Parti Meclisi üyesi olmak, bir anlamda bir sonraki seçimlerde seçilme yeri yüksek, yani garantiye yakın yerlerden aday olmayı garantilemese bile bayağı güçlendiriyor, böyle bir ihtimali de var. CHP’de zaten öteden beri şu anlayış öne çıkıyor: CHP’nin kazandığı bazı belediyeler, genel seçimlerde etkili olduğu, kazandığı belli illerde belli sayıda milletvekili var ve yarış genellikle buralar için oluyor. Yani İstanbul’un diyelim ki kazanma garantisi olan Kadıköy, Bakırköy, Beşiktaş, Şişli gibi yerlerinde belediye başkanlığı ya da meclis üyeliği için adaylık ya da İstanbul, Ankara, İzmir gibi yerlerde hangi bölgede kaç milletvekili çıkıyorsa listenin oralarına girebilme yarışı var. Parti Meclisi (PM) olayını da birazcık böyle görmek lazım, CHP uzun bir süredir kendi kaderine razı bir parti görünümünde. Yani, genel seçimlerde %25 oranı birkaç milim artıyor ya da eksiliyor.

Yüzde 25’in partisi

Ne kadar kampanya yaparsa yapsın, ne kadar değişiklik yaparsa yapın, vitrinini ne kadar değiştirirse değiştirsin, Kılıçdaroğlu CHP’si bu oranı pek oynatamadı. Aşağı da düşmüyor, yukarı da çıkmıyor ve böyle bir yerde kalmış durumda. CHP’de Kılıçdaroğlu’nun en azından bu makus kaderi aşmaya niyetli olduğunu biliyoruz, birtakım denemelere giriştiğini biliyoruz; ama bu denemelerde genellikle şöyle bir yaklaşım öne çıktı bugüne kadar: Ulaşılamayan kesimlerde siyaset yapmış birtakım insanların devşirilmesi ve CHP’lileştirilmesi. Yani merkez sağdan, muhafazakâr sağdan, hatta milliyetçi sağdan birtakım isimleri alıp, seçilme garantisi olan yerlere koyup, o isimler üzerinden yeni kesimlere açılma iddiası oldu; bu, başarılı olamadı. O isimler milletvekili oldular, çok da etkili olamadılar, hatta bazıları son İYİ Parti olayında olduğu gibi hemen ilk fırsatta başka bir yere geçti ya da söylemini ona uydurmaya çalıştı.
Bu, söylemini ona uydurmaya çalışma daha çok iktidar partisinin ve Erdoğan’ın çizdiği söylemin içerisinde kalıp, ona oradan muhalefet etme çabası olarak özetlenebilir — ki en son Afrin Harekâtı’nda bunu çok daha net bir şekilde gördük. Başından itibaren harekâta destek verildi, ÖSO konusunda bir muhalefet şerhi düşmek istendiği anda “hain” damgası yendi ve hatta iktidar yandaşları CHP için “ulusal güvenlik sorunu” diye bir klişe üretmeye kalktılar, CHP’yi HDP’yle eşleştirme ve oradan hareketle PKK’yla eşleştirme yaklaşımı bayağı gündemde oldu. Yani ne yapsa yaranamıyor. O çizginin içerisinde kaldığı zaman; söylemini, politikalarını, stratejilerini Erdoğan’ın çizdiği sınırlar içerisinde, siyasî iktidarın çizdiği sınırlar içerisinde kalıp oradan bir muhalefet yürütmeye çalıştığı zaman başarısız oluyor.
Dışına çıkmaya kalkmak için CHP’nin pek denediği bir şey olmadı; bir tek Adalet Yürüyüşü’nde bunu gördük yakın dönemde. Adalet Yürüyüşü gerçekten CHP’nin siyasî iktidarı zorladığı; reaksiyon gösteren değil aktif olan ve iktidarı ve Erdoğan’ı reaksiyona sevk eden bir parti olduğu önemli bir andı, ama devamı gelmedi. Ancak Adalet Yürüyüşü bize, CHP’nin pekâlâ kabuğunu kırabileceğini ve gündemin peşinden koşan, onu yakalamaya çalışan, Erdoğan’ın belirlediği gündemin eteklerinde muhalefet yapmaya çalışan bir parti olma gibi bir kadere mahkûm olmadığını göstermişti, ama bunun devamı gelmedi. En son yaşadığımız Afrin Harekâtı’yla yaşanan süreç bunu net bir şekilde bize gösteriyor.

Değişimin hiçbir işareti yok

Peki bu kongrede ya da onların deyimiyle kurultayda CHP değişir mi? Açıkçası bunun hiçbir işareti yok. İsimler ortada, isimler aynı isimler, yeni isim olarak görülebilecek Eminağaoğlu ve Ümit Kocasakal gibi isimlerin bir şansları yok, şansları olsa bile söyledikleri çok değişik bir şey yok, bildik — ki özellikle Kocasakal’ın duruşu, Vatan Partisi çizgisine yakın bir ulusalcı duruş. Bunun CHP’nin sorununa, krizine çözüm olma ihtimalini açıkçası düşünmüyorum. Öte yandan baktığımız zaman, diğer iki lidere baktığımız zaman ya da genel başkan adayına: Kılıçdaroğlu zaten belli, Muharrem İnce’nin de adaylığı sırasında söyledikleri içerisinde çok dikkat çekici, yeni bir ufuk açıcı bir şey yok. Muharrem İnce bir anlamda kendi üslûbuyla partiye yeni bir soluk getirebileceği iddiasında. Bunu biraz da şöyle söyleyeyim: “Kılıçdaroğlu’yla bu iş olmuyor” diyenler, “Yeni birisine bakalım” diyenler için bir cazibe merkezi olabilir. Ama neyi nasıl değiştirecek? CHP’yi nasıl yenileyecek? CHP’nin oy oranını nasıl artıracak? 2019’daki genel başkan olursa Cumhurbaşkanı adayı olacağını söyledi. Nasıl bir cumhurbaşkanı adaylığı profili sergileyecek? Bunlar hakkında çok fazla bir bilgiye sahip değiliz, söylenenlerin de akılda kalan, insanları şu ya da bu şekilde heyecanlandıran şeyler olmadığı ortada. Kılıçdaroğlu’ndan da yeni bir vizyon çıkmadı, büyük bir ihtimalle kongrede yapacağı konuşmaya hazırlanıyordur; ama Kılıçdaroğlu değişik vesilelerle zaten genel başkan olarak salı günleri grup toplantılarında ve değişik vesilelerle toplantılarda ve arada sırada da medyada zaten söyleyeceğini söylüyor, yeni bir şey duymuyoruz Kılıçdaroğlu’ndan — duyacak gibi de değiliz.
Belki PM’ye birtakım yeni isimler koymak isteyeceklerdir, o isimler üzerinden birtakım yorumlar yapılacaktır. Bazı isimler dolaşıyor, bu isimlere daha önce de Kılıçdaroğlu yeni isimler kattı. İlk genel başkan olduğu andan itibaren, sürekli kendine ekipler kurdu; ama ekipleri de sürekli değişti, kalıcı sabit bir ekibi olmadı Kılıçdaroğlu’nun ilk günden bu yana kadar. Ya da sürekli Kılıçdaroğlu’nun yanında olan kişiler de daha çok siyaset yapan kişiler; düşünce üreten, perspektif üreten kişi anlamında danışmanlık yapacak, siyasî anlamda danışmanlık yapacak kişiler pek ortaya çıkmadı, görmedik, böyle bir ekip yok. CHP’nin hani beyin takımı diye adlandırılabilecek bir ekip yok, ya da varsa da bizden gizliyorlar.
Bir Bilim Kurulu var, oraya birtakım akademisyenler katılıyor; bu sefer de oraya galiba yeni isimler gelecek — özellikle işlerinden edilen imzacı akademisyenlerden bazılarının girmesinin söz konusu olduğu söyleniyor. Ancak şu âna kadar oradan neler üretildi? Ya da üretildiyse bile –ki üretildiğini duyuyoruz– bunlar kapalı devre toplantılarda sunulmanın ötesinde bir politika olarak hayata geçti mi? Bu konuda çok olumlu konuşma imkânı yok. Dolayısıyla bu kongrede, bu kurultayda CHP’den bir yenilik beklemek, bir değişim beklemek çok gerçekçi değil. İsimler eski isimler, belki birtakım isimler PM’ye, Bilim Kurulu’na eklenecektir; ama şunu da biliyoruz ki 1000’e yakın kişinin PM için aday olduğunu duyuyoruz.

Böke ve Cihaner’in çıkışı

Bunların içerisinde de yeni bir şeyler söyleyen, bir perspektif arayışında olan, bunlarla öne çıkan çok az kişi var. Bu anlamda Selin Sayek Böke ve İlhan Cihaner’in çıkışı, ikisinin birlikte yaptıkları deklarasyonun önemli olduğunu kabul etmek lazım; ancak onlar da kendilerini daha fazla anlatma imkânına kavuşamadılar. Çünkü Türkiye’de medya özellikle çok sıkı bir şekilde denetim altında. Böke ve Cihaner gibilerin CHP’ye taşımak istedikleri perspektifin şu anda büyük ölçüde siyasî iktidar tarafından kontrol edilen medya tarafından pek tasvip edilecek bir perspektif olmadığını biliyoruz. Dolayısıyla onlar da hak ettikleri ilgiyi görmediler. En son yakın zamanda yaşanan İstanbul İl Başkanlığı seçimlerinde, kongrede yaşananlar da bunu bize gösterdi. CHP içerisinde yeni, değişik, daha solda gibi tanımlanabilecek çıkışlara karşı çok büyük bir linç harekâtının dışarıdan ve içeriden –içeriden kısmı önemli– hemen başlatılabildiğini görüyoruz.
Buradan, bu anlamda kurultaydan çok büyük bir beklenti içerisinde olmamak lazım; ancak şunu da vurgulamak lazım: Bu kriz sadece CHP’nin krizi değil; Türkiye’de tüm Türkiye’nin bir krizi var, siyasî iktidarın da bir krizi var. Türkiye tam anlamıyla, her hücresinde bir kriz içerisinde –bunu kabul etmek lazım–, HDP de bu krizden mustarip; yeni bir iddia olarak çıkan İYİ Parti de beklenen, kendi umdukları açılımı bir türlü yapamıyor; MHP’nin durumu keza öyle, kendini AK Parti’ye, daha doğrusu Erdoğan’a eklemleyerek varlığını sürdürmek istiyor. Türkiye’de yaşanan, herkesin değişik ölçülerde nasibini aldığı bir kriz var. Bu sadece siyasetçiler için geçerli değil; üniversiteleri, eğitim kurumları, medyasıyla ülke gerçekten çok acı bir şekilde çözülüyor, çölleşiyor. Aslında bu durum CHP gibi bir muhalefet partisi için bir fırsat olabilir; ancak onlar da bu krizin, bu çölleşmenin, bu çözülmenin bir parçası olmayı aşamadıkları için bir alternatif geliştiremiyorlar. Bu kurultaydan bunun çıkabileceğini söylemek hiç gerçekçi olmayacaktır; ama öte yandan, “Kılıçdaroğlu gitsin de ne olursa olsun” mantığının da CHP’ye bir hayrı olacağını söylemek mümkün değil, –bu da son günlerde çok popüler olan, Türkiye’de az sayıda kalan, eskiden çok vardı, çok şikâyet ediyorduk, şimdi kalmadı diyebiliriz– bazı köşe yazarlarının bir formülü var, bu çok basit bir formül: “Kılıçdaroğlu’yla olmuyor”. Olmadığı kesin, ama yerine ne olacağı konusunda da CHP bir şey çıkartamıyor. Bunun tek başına Kılıçdaroğlu’na atfedilebilecek bir sorun olduğunu açıkçası düşünmüyorum.

CHP’nin krizi, aynı zamanda Türkiye’nin krizi

Buradan ne çıkar? Büyük bir ihtimalle geçen sefer olduğu gibi Kılıçdaroğlu kazanır. Muharrem İnce küsmez, yine partide etkili bir şekilde olabildiğince varlığını sürdürmeye çalışır, ondan sonra da Kılıçdaroğlu’nun delinmiş listesiyle PM yine uzun uzun toplantılar yapar ve muhtemelen yine Tayyip Erdoğan’ın çizdiği gündemin içerisinde kendine bir yer açmaya çalışır. Geçen kurultayın bu anlamda en çarpıcı yönlerinden birisi CHP’nin dış ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısının eski Musul Başkonsolosu olmasıydı. Musul Başkonsolosu’nun dış politikadaki perspektifinin AKP’nin dış politikasıyla ne kadar örtüştüğünü gördük. Bu da CHP’nin aslında tam da alternatif birtakım söylemleri, muhalif birtakım söylemleri dile getirebileceği bir alanda baştan kendisini yenik ilan etmesiydi.
Bu son yaşadığımız olay, Öztürk Yılmaz’ın başına gelenler, ÖSO üzerine söylediklerinden sonra başına gelenler de acı ve trajik bir olay olarak kayda geçti. O bile; bütün milliyetçi, sağ milliyetçi söylemleriyle bile, kendisini siyasî iktidara, iktidar yanlılarına beğendiremedi. CHP’nin artık bunu çok net bir şekilde görmesi gerekiyor. Erdoğan iktidarıyla milliyetçilik yarıştırmanın anlamı da yok, buradan bir sonuç elde etmek diye bir beklenti de hiçbir şekilde gerçekçi değil. Burada CHP’nin özellikle dış politikada daha serinkanlı, daha barışçı perspektiflerde bir şeyler geliştirebilmesi lazım; ama sorarsanız bu kurultaydan bu konuda çok büyük yenilikler çıkacağını bekliyor muyum? Açıkçası pek ümitli değilim; ama yine de ufak çaplı da olsa yeni birtakım isimlerle CHP birkaç haftada küçük de olsa bir ümidi taşıyabilir.
Tekrar söylüyorum: Bu kriz, CHP’nin krizi, aynı zamanda Türkiye’nin krizi. Türkiye’nin krizini görüp, ona yönelik olarak alternatif bir şeyler üretmeye yönelmediği müddetçe de CHP hep kendisine çizilmiş alanda %25’lik ve belli belediyeler, belli illerle sınırlı alanda muhalefet yapmaya devam eder. Bunu kırması için haftada bir kurultay da yapsa bunu kırması mümkün olmaz.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler!

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.