Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kurultay CHP’de neyi değiştirdi?

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Cuma günü burada “CHP Kurultayı neyi değiştirebilir?” diye bir yayın yapmıştım, izleyenler vardır. Çok fazla bir değişiklik beklememek gerektiğini söylemiştim. Orada söylediklerimizin büyük bir kısmının yaşandığını gördük. Zaten çok da şaşırtıcı değildi, bunları öngörmek çok zor değildi. Örneğin dört adaydan Ömer Faruk Eminağaoğlu’yla Ümit Kocasakal’ın yeterli imzayı bulamayıp resmen aday olamayacakları ortaya çıktı. Muharrem İnce’yle Kemal Kılıçdaroğlu arasında bir yarış oldu. Muharrem İnce’nin imzalarında bir sorun çıktı, ama sonra bir şekilde halledildi. Ve Kemal Kılıçdaroğlu kazandı. Esas yarış Parti Meclisi için oldu. Bu sefer Parti Meclisi’ne dışarıdan çok fazla sürpriz isim girmedi. Ve bu sefer Parti Meclisi’nde bir önceki kongrelere nazaran Kılıçdaroğlu’nun anahtar listesi az delindi, çok az fire verdi. Bütün bunlara baktığımız zaman şunu söyleyebiliriz: Çok fazla bir şey değişmedi. Ancak Kılıçdaroğlu’nun bir anlamda güven tazelediğini, bir önceki kongreye göre daha güçlü bir şekilde bu kongreden çıktığını görüyoruz. Ancak Kılıçdaroğlu’nun güçlü bir şekilde çıkması, CHP’nin güçlü bir şekilde çıktığı anlamına gelmiyor. Çünkü kurultaydan aklımızda kalacak hiçbir yeni açılım görmedik. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından hiçbir şeyi hatırlamıyoruz, hatırlamayacağız da. Muharrem İnce’nin konuşmasından bazı hususlar belki kalacak, ama o da bir muhalif aday olarak, rakip aday olarak doğal. Onun özellikle söylediği, HDP’yle ilgili söylediği, dokunulmazlıklarla ilgili söylediği hususlar belki biraz dikkat çekti. Başlıklara çıkartıldı. Ama o da yetmedi. Sonuçta bu kurultaydan CHP yenilenmiş olarak çıkmadı. Arada bir kurultay yapmış oldu — ki kurultay, CHP tarihinde çok sık yapılan, olağan ve olağanüstü olarak çok sık yapılan bir şey. Abartmayayım ama neredeyse iki yılda bir kurultaya tanık olan bir parti CHP. Dolayısıyla buradan çok fazla bir şey çıkmadı. Ama birtakım ayrıntılara baktığımız zaman yine de üzerinde konuşulacak bazı hususlar var. Örneğin gerekli delege sayısını saptayıp saptamadığı tartışmalı olan Muharrem İnce’nin aldığı oy aslında çok şey söylüyor bize. Delege bulmakta, imza bulmakta zorlanıyor, ama oy almakta zorlanmıyor. O kendisi bunu CHP içerisinde bir korku duvarı oluşturulması olarak tanımladı. Yani insanlar adlarıyla Kılıçdaroğlu’na karşı çıkamıyorlar — yani bir delege imzası verme anlamında. Ama oy sandığına girince gizli oy kullanıldığı zaman pekâlâ Kılıçdaroğlu’nun karşısında yer alabiliyorlar.

Kendine lider bulamayan bir parti

Burada şunu söylemek lazım, bu önemli: CHP’de bu işin Kılıçdaroğlu’yla olmadığı konusunda herhalde bir mutabakat var. Ama Kılıçdaroğlu’nun yerine geçecek kişi olmadığı düşüncesi de var. Böyle özetlenebilir. Muharrem İnce Kılıçdaroğlu’ndan daha iyi yapabilecek, toparlayabilecek bir aday olarak gözükmediği için herhalde seçilemiyor ikidir. Ama ona açıktan destek vermemekle birlikte 400’den fazla delegenin, ayrıca imza verenlere ek olarak sandıkta oy vermiş olması, Muharrem İnce tercihinden ziyade Kemal Kılıçdaroğlu’nu istememe olarak yorumlanabilir. Ama CHP Kılıçdaroğlu’na alternatifi, gerçek bir alternatifi yaratamadı — ki Kılıçdaroğlu o kadar yıpranmış olmasına rağmen, o kadar seçim başarısızlığı, yenilgisine rağmen CHP böyle bir şeyi yapamadı. Tam tersine Kılıçdaroğlu’nun varlığı kabullenilip, ayrı, diğer organlar için, Parti Meclisi için, Disiplin Kurulu için ve ayrıca da tabii ki önemli olan önümüzdeki yapılacak yerel seçimlerde belediye başkan adaylığı, belediye meclis üyeliği adaylığı gibi yerler için bir yarış var. Bu CHP’nin en önemli sorunlarından birisi olarak karşımızda duruyor. Kendine lider bulamayan bir parti. Var olan liderle gidemeyen, belli bir yerden ötesine gidemeyen; hatta öyle ki bu kongrede bunu da gördük, Kılıçdaroğlu da partiyi çok daha ilerilere taşıyabileceği konusunda vaatlerde de bulunamıyor. Her zaman yaptığı konuşmaların bir benzerini yaptı kongrede de. İleriye gidemeyen, ileriye kendisini taşıyabilecek bir liderlik bulamayan, liderin etrafındaki ekibe baktığımız zaman, burada da çok büyük bir değişiklik olmadığını görüyoruz. Bu çok ilginç bir nokta. CHP sanki hâlinden memnun gibi gözüküyor. Kurultaydan çıkan sonuç bu.

Cihaner-Böke çıkışı

Ama yine de kurultayda, baktığımız zaman, en çok oy alan adaylara baktığımız zaman, Haluk Koç ve Selin Sayek Böke örneklerinde, özellikle Selin Sayek Böke örneği çok önemli, galiba önümüzdeki dönemde çok daha fazla öne çıkacak bir isim. Daha önce parti yönetiminden ayrılmıştı. Şimdi tekrar girdi. Kılıçdaroğlu’nun anahtar listesinde de yer aldı. Ancak İlhan Cihaner’le beraber kurultay öncesinde yaptıkları açıklamayla, sol bir duruş sergileyen açıklamalarıyla dikkat çekmişti Selin Sayek Böke. Zaten birlikte “Sol Cesaret” adlı bir liste de sundular. O listeden öncelikle kendisi Parti Meclisi’ne girdi. Kılıçdaroğlu’nun listesini delmedi. Çünkü orada da vardı. Ama o listede olan isimlerden Ali Şeker’in deldiğini görüyoruz. İlhan Cihaner de deldi gibi, ama gençlik ve kadın kotası uygulaması nedeniyle herhalde Parti Meclisi’ne giremeyecek. Bugün o da netlik kazanacak. Burada Selin Sayek Böke ve İlhan Cihaner’in çıkışının bu kurultayın ender çarpıcı, önemli, kayda değer olayı olduğunu vurgulamak lazım. Bunun devamı gelir mi? Özellikle Selin Sayek Böke parti içerisinde, parti MKYK’sı oluşurken bir zamanlar olduğu gibi yine önemli bir görev üstlenecek mi? Mesela daha önce parti sözcülüğü yapıyordu. Bu önemli olacak. O eğer öyle bir yere gelirse bu şu anlama gelecek: Kılıçdaroğlu’nun tekrar onu kurmay heyetine aldığı anlamına gelecek. O zaman Kııçdaroğlu’yla Selin Sayek Böke’nin sözcülüğünü bir şekilde yaptığı parti içerisindeki sol kanadın yakınlaşması gibi bir olaya tanık olabiliriz.

Bilim Kurulu’na yeni isimler

Parti Meclisi’nde Kılıçdaroğlu’nun listesinde olmasına rağmen giremeyen isimlerden iki tanesi daha dikkat çekiyor ve açıkçası hiç şaşırtmadı beni: Mehmet Bekâroğlu ve Sezgin Tanrıkulu. Bu iki isim bence CHP’nin son döneminde transfer anlamında, dışarıdan transfer anlamında yaptığı en önemli transferlerden ikisi. Gerçekten çok önemli isimler ve CHP’ye kazandırılması CHP için bence doğru oldu ama CHP delegeleri bir türlü bunu kabul etmek istemiyor. Tanrıkulu ve Bekâroğlu’nu parti yönetiminde tekrar –bir ara, ilk başta öyleydiler– görmek istemiyor ki üzeri çizildi, yeterli oyu alamadılar ve dışlandılar. Ama buna rağmen onların bir şekilde Kılıçdaroğlu’yla irtibatlı bir şekilde parti içerisinde birtakım misyonlar üstlenme ihtimallerinin olduğunu vurgulamak lazım.
Onun dışında ne var? Bilim kuruluna giren yeni isimler var. Birisi Yüksel Taşkın. Medyascope’a defalarca konuk ettiğimiz, KHK’yla görevden uzaklaştırılan siyasetbilimci, Marmara Üniversitesi’nden. Ki zaten CHP’yle belli bir teması olan bir isimdi. Onun Parti Meclisi’ne, Bilim Kurulu’na girmesinin, bu kurultayın en önemli kazanımlarından biri olduğunu düşünüyorum. Keza onunla beraber hareket eden Doç. Yunus Emre de yeni girdi, siyasetbilimci. Bir de Ankara’dan Fethi Açıkel girdi yeni isim olarak benim bildiğim. Bu üç ismin de önemli kazanımlar olduğunu düşünüyorum. Ancak hâlâ CHP’de bu Bilim-Sanat Kurulu’nun nasıl bir fonksiyonu olduğu çok netleşmiş değil. Genellikle raporlar hazırlayıp raporları kapalı toplantılarda sunan ve belli bir yerden sonra pek bir işe yaramayan bir kurul olarak görüldü, algılandı bu zamana kadar. Eğer bu isimlerle takviye edilen –ki onun dışında da isimler var, Zeki Kılıçaslan gibi, Burhan Şenatalar gibi daha önceki dönemden kalan, aslında kaliteli isimler bunlar– buradan gerçekten birtakım politikalar üretimi yaşanabilirse, CHP bu dönemde bir anlamda ileriye doğru gidebilir diye bir şey söylenebilir. Ama bütüne baktığımız zaman çok büyük bir yenilik yok. CHP’nin söylediği yeni bir şey yok, Kılıçdaroğlu’nun söylediği yeni bir şey yok. Ama kavga da pek olmadı, tartışmalar oldu ama kavga da pek olmadı ki CHP kongrelerinde, kurultaylarında böyle şeyler olurdu.

Parti içi demokrasi

Şimdi bir başka hususun özellikle altını çizmek istiyorum. Türkiye’de parti içi demokrasi denen olay gerçekten hemen hemen hiçbir partide gerçek anlamıyla yok. CHP bu anlamda çok önemli bir istisna. Şimdi medyada az sayıda kalan köşe yazarlarında CHP’nin kurultayı üzerinden CHP’ye laf çakma huyu edinildi. Görüyoruz, isimlerini vermeye gerek yok. İşte dört aday niye birlikte, Uğur Dündar’ın çağrısı vardı, niye birlikte Kılıçdaroğlu tartışmadı diyenler. İşte şu ismi şöyle yaptı, bu ismi böyle yaptı, yok işte Muharrem İnce’nin mükerrer oyları vs., CHP üzerinden, kurultay üzerinden birtakım detaylarda eleştiriler var ki bu eleştirilerin çoğu doğru eleştiriler. Ancak şunu özellikle vurgulamak lazım: MHP kurultay yapmamak için neler yaptı? Hükümetle işbirliği yaptı kurultay yapmamak için. Partisinden isimleri tasfiye etti. Yeni bir partinin doğuşuna zemin hazırladı. Böyle bir olay var. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurultayları tamamen formalite. Her şey önceden Erdoğan tarafından belirleniyor. Hep tek aday, tek liste giriliyor. Oralarda kimse bir şey söylemiyor. Demokrasi konusunda en iddialı olan HDP’de de –ki bu hafta sonu olacak– kurultaylar genellikle yarış hâlinde geçmiyor. Önceden partinin bileşenlerinin ve yönetim kurullarının saptadığı listelerle ve isimlerle giriliyor. Tartışma esas orada yapılıyor. Ve bu anlamda baktığımız zaman birden fazla adayın yarıştığı belki de tek parti şu hâliyle –önde gelen partileri kastediyorum– CHP. CHP’nin her şeye rağmen, bütün sorunlarına rağmen, parti içi demokrasideki sorunlarına rağmen CHP’de mekanizmalar var. İnsanlar yarışıyor, birbirlerini eleştiriyor, bir Parti Meclisi için, 60 kişilik meclis için 600-700 kişi aday oluyor. Tabii bunun fazlalığı bir eleştiri konusu ama, bir diğer yerde parti meclislerinin ya da AKP’de MKYK’nın, başka partilerde başka isimlerin, tek listeyle girilmesi ihmal edilip, o konuya çok fazla girilmeyip –özellikle iktidar partisi tabii–, iktidar partisine hiçbir şey söylenmeyip, ender parti içi demokrasi örneği sergileyen CHP’ye bu kadar çullanmanın pek bir anlamı yok. Aslında anlamı var. Bunun niçin böyle olduğunu hepimiz üç aşağı beş yukarı biliyoruz. Bazı kişiler gazeteciliğin eleştirelliğini sadece muhalefete karşı göstermeyi kolay buluyorlar. Orada gerçekten gazeteci olduklarını kanıtlama imkânı buluyorlar. CHP gerçekten Türkiye’de gazetecilerin bildiğimiz evrensel anlamda gazetecilik yapmalarına imkân sağlayan bir parti. Bundan ben de bir ölçüde nasibimi alıyor olabilirim, şimdiden bunu vurgulayayım. İşte CHP’nin en azından Türkiye’ye böyle bir yararı var. Türk gazetecilerine böyle bir hayrı dokunuyor. Orada gerçekten herkes kurtlarını dökebiliyor. Kılı kırk yarıp her şeyin altından bir eleştiri noktası çıkarabiliyor. Bunlar haksız eleştiriler değil, çoğu haklı eleştiriler. Ancak Türkiye’de parti içi demokrasiyle hiçbir alâkası olmayan partileri ihmal edip sadece ve sadece CHP’ye yüklenmenin bir anlamı olmadığını ya da çok anlamlı olduğunu vurgulamak lazım.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.