Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Alain Badiou, yaklaşan Mısır başkanlık seçimlerinde “ne yapmalı?” sorusunu cevaplıyor

Fransız filozof Alain Badiou, Mart ayı sonunda yapılacak Mısır başkanlık seçimlerinde devrimci hareketin neler yapması gerektiğini ’68 Mayıs’ından kaynaklanan tecrübeleri ile yorumluyor.
Dina eL Sharnouby, Allison West ve İbrahim Mahfouz’un yaptığı ve opendemocracy.net’te 22 Şubat 2018’de yayınlanan söyleşiyi İlker Kocael çevirdi.

badiou
Alain Badiou

2018 başkanlık seçimleri hareket için ne anlama geliyor?
Açık ki, seçimlerle ilgili bir sorun mevcut. Seçimlerin hareketi yaratmak, düzeltmek ya da onun devinimine katkı sağlamak üzere değil, tersine, harekete karşı yapılması ilk kez olmuyor. ‘68 Mayısı’nda, Fransa’da benim için de böyle olmuştu. Hareketin sonu tam da seçimlerle geldi. Hareketin dışında kalan, hatta bir anlamda ona karşı olan yüksek oranlı bir çoğunluk ile. Dolayısıyla bu sizin için bir sorun. Bir anlamda, tüm bu meselelere yeni bir bakış açısı getirebiliriz. Başlangıç olarak, şunu soralım: Seçimlere katılmak mı, katılmamak mı?
Belki de bu sorunu şunları birbirinden ayırarak daha kolay çözeriz: hareketin oluşu ya da bileşimi bir tarafta, diğer tarafta da seçimlere katılma ya da katılmama kararı. Asıl sorun, bu ikisinin birbiriyle bütünleşmesi. Çünkü bir anlamda hareket, tamam, katılma ya da katılmama kararını istişare etmek üzere bir araya gelelim diyebilir. Bu meselenin tartışılmasından kaçmak mümkün değil.
Örgüt ve seçimler meselesine gelelim. Seçimler, hareket ve devlet arasında bir çelişki yaratmıyor, aslında devletin kendisi için iki seçenek arasında bir çelişki oluşturuyor: Mısır vakasında Müslüman Kardeşler ve ordu arasında. Ancak bizimki gibi daha barışçıl ülkelerde bile, en nihayetinde, mesele klasik sağ ve klasik sol arasındaki çatışmaya varıyor. Bu hareket için daha iyi bir şey değil, çünkü hareket tam da klasik solun ötesine geçme fikrine dayalı olarak evrildi. Fransa’da bu, pek de gelecek vaat etmeyen eskimiş Komünist Parti’nin aşılması biçiminde oldu. Dolayısıyla bu yüzden her durumda aynı sorunla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum; Mısır’da da bir anlamda bu türden bir sorunun su yüzüne çıktığını söylemek mümkün.
“Arap Baharı”nda icat edilen yeni hareket biçimlerinin içerisinde olanaklar yaratmalıyız. Bu türden hareketlerin içerisinde, yeni bir siyasi zamansallık, yeni bir zaman biçimi oluşturma üzerine karar almalıyız. Çünkü hareketin kendi zamanı var ve bu çok özgül bir zaman; genel zamanın içinde kendini var eden bir zaman. Ancak biliyoruz ki, bu zaman devlet gücünün ölçüsüne ulaşabilecek bir zaman değil, çünkü devletin gücü tüm zamanlara sahip. Hareketin böyle bir olanağı yok. Bir anlamda, devlet hareketin varlığını bir zaman için kabul edebilir, ancak hareketin gözünden baktığımızda, zaman meselesi zor bir mesele, çünkü hepimiz bilmeliyiz ki, nihayetinde hareketin bir sonu var.
Hareketin sonu meselesi çok kritik bir mesele. Ya kendi sonuna kendi karar verecek ya da bu karar dışarıdan empoze edilecek. Mesele büyük bir parti oluşturmak gibi klasik anlamda bir örgüt meselesi değil, mesele daha çok hareketin kendi içerisinde aldığı kararların kapasitesi ile ilgili. Buna hareketin kendi sonu ile ilgili karar alma kapasitesi de dahil.Bu anlamda…

Harekete son verme kararını kim verecek?
Bazen bir hareketin –hareket dışından gelen bir etki olan- seçimlere bırakmayıp kendine son verme kararını kendisinin vermesinin en iyisi olacağını düşünüyorum. Buradaki düşünce şu; hareketin gücünü korumak için, onun sonuna da karar vermelisin, çünkü hiçbir hareket sonsuza kadar sürmez, bunu biliyoruz. Ve eğer harekete son verme kararını almazsak, başkaları bizim yerimize bu kararı alır. Bu, şiddetli bir baskı olabilir, ordu ya da polis olabilir, aynı zamanda seçimler de olabilir. Hareket son bulmuş olur, ancak hareketin kendi aldığı bir kararla değil. Bunun kararını devlet vermiş olur.
Bir anlamda seçimler harekete karşıdır, çünkü devlet meselesidir. Bana göre Mısır’daki hareketten çıkarabileceğimiz bir ders şudur: Bir tarafta devletin sunduğu şey –baskı, şiddet vs. değil, o başka bir konu-, yani seçimler, diğer tarafta ise hareketin kaderi ve hareketten çıkan yeni fikirler. Harekette vizyona sahip olma ile ilgili güçlük meselesine burada geri dönüyoruz.

Hareketin kendisinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Aslında bu türden sorular ilginç, çünkü hareketin içinde çok aktif ve çok pasif olan bir şeyler var. Devam etme fikri örneğin. Ancak neden ve ne için?
Genelde devam kararı çıkar, çünkü durum iyidir, hoştur, bundan zevk duyulur. Tüm bunlar tamam, hatta bunlar gerekli şeyler. Ancak bana göre bu yeni bir sorun. Çünkü klasik devrimci durumda, tüm devrimci durumlarda, hareketler iktidarı ele geçirme üzerine kuruluydu. Dolayısıyla temel mesele iktidarı ele geçirecek gücü örgütlemekti. Buna Leninist bir vizyon demek mümkün. Böyle bir durumda güçlü bir örgüte sahip olmak gerekiyordu. Askeri biçimde bir örgütlenme ve hiyerarşi şarttı. Bununla birlikte devletin içinde olabilirdik. Devletin içinde değilseniz, hareketin gücü çokluğun birliğinden kaynaklanır. Yeni bir alan, yeni bir durum yaratmadır bu. Yeni mesele dediğim şey bundan ibaret.

Eğer zaman şimdi ayaklanmaya hazırlık zamanıysa, bu zaman tam olarak nasıl açıklanabilir? Bugün zaman meselesinin pasifliği gibi bir durum var. Nihayetinde herkes bir şeylerin devletten gelmesini bekliyor: Mesela seçim önerisi ya da askeri baskı. Ancak bu zamanın bir anlamda pasif olduğunu söyleyebiliriz. “Mübarek’e hayır”, yeni bir durum yaratmak değildir. Bu sembolik olarak olumsuz bir yargıdır. Peki bizim zamanla ilgili önerimiz nedir?
Aslında bekliyoruz. Evet, bekliyoruz. Burada, Fransa’da bile küçük durumlar olduğunu biliyorum. Örneğin Paris’te iş kanununa karşı olan hareket, geçtiğimiz yıl bizim hareket, bunlar hep sorun olarak kabul edildi. Ancak asıl sorun, tüm bu hareketlerin Macron’un iktidara gelmesiyle seçimlerde erimesi oldu. Hareket bir anlamda pasif kaldı, özellikle kendi sonu ile ilgili kararda. Çünkü hareketin sonunun gelmesi içeriden değil dışarıdan gelmiş oldu. Eğer bu tür sorunları çözmezsek, kısır döngüye girme riskimiz var.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.