Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Temel Karamollaoğlu olayı

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler! Cuma günü en son burada yaptığım yayında Saadet Partisi’ni ele almıştım. O günden bugüne baktığımda SP ve lideri Temel Karamollaoğlu’nun çok ciddi bir şekilde daha fazla gündemde olduğunu görüyoruz. Ortada siyaseten fazla bir tartışma yok, ittifak konusu üzerinde bir yoğunlaşma var; ama SP ve Temel Karamollaoğlu’na bir ilgi var. Bu ilgiyi, lehine konuşanlar ve aleyhine konuşanlar şeklinde görmek mümkün. Peş peşe siyasi iktidara yakın bilinen bazı gazetecilerin SP ve Temel Karamollaoğlu aleyhine yazdığı yazılar gördüm. Bunlardan birini Cumhurbaşkanı Başdanışmanı da olan İlnur Çevik yazmış. Çok sert bir yazı yazmış; bu hareketi tamamen bir komplo gibi göstermeye çalışıyor ve “Bulunmaz Hint kumaşı değil” diyor SP için. Bu “anahtar parti” tabirini geçen ben kullanmıştım, başkaları da kullanmış; bunun doğru olmadığını söylüyor İlnur Çevik. Bu konuda başka yazanlar da var; açıkçası yazılanlarda çok fazla bir derinlik yok, tamamen bir kızgınlık hali var; biraz da, hafif tertip panik hali var. Burada AKP’nin, ama esas olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısına bir proje olarak, bir son şans olarak SP’nin ve Temel Karamollaoğlu’nun çıkartılmak istendiği yolunda çalakalem yazılmış yazılar gördüm. Abdurrahman Dilipak’ın, yazısında Temel Karamollaoğlu’ndan “Temel Reis” diye bahsetmiş olması bile bu eleştirilerin seviyesini göstermekte yeterli.

Medya ilgisi

Bugün Karar’da Etyen Mahçupyan Temel Karamollaoğlu’nu yazmış ve onun özellikle sağduyulu, zeki ve yumuşak üslûp sahibi birisi olarak öne çıkmasının şaşırtıcı olmadığını söylüyor Mahçupyan da. Bir Karamollaoğlu ve SP dalgası var. Dün İsmail Küçükkaya’ya Fox TV’ye çıkmış, bu akşam da Fatih Altaylı’ya Teke Tek’e çıkacakmış Temel Bey. Biz kendisini burada geçen yıl Ocak ayında ağırlamıştık; önce Skype üzerinden genel merkezden bağlanmıştı, Mayıs ayında da şimdi gördüğünüz stüdyomuza gelmişti sağolsun. Yine kendisine bir davetimiz var; ancak kendisi şu anda “ana akım” tabir edilen merkez medyadaki davetleri yerine getiriyor. Bu ne kadar sürer? Açıkçası çok emin değilim, çünkü eğer AKP’nin ittifak teklifini net bir şekilde reddederse–ki henüz böyle bir netlik yok– ve muhalefetteki birtakım partilerle ittifaka, mesela İYİ Parti’yle, hele hele CHP’yle ittifaka girme eğilimi sergilerse, herhalde o merkez medyada fazla yer bulabilme şansı olmayacaktır diye tahmin ediyorum. Çünkü biliyoruz ki buralar kontrol altında; AKP iktidarı ve Erdoğan iktidarına yönelik ciddi tehditlerin olması durumunda bu şansı bulma ihtimali kalmıyor sözünü ettiğimiz kurumlarda. Hepsi olmasa bile, bir kısmında diyelim.

Çekirdekten Milli Görüşçü

Peki, geçen Cuma günü bıraktığımız yerden, tekrarlamadan birkaç hususun altını çizmek istiyorum; özellikle Temel Karamollaoğlu’yla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum: Çok ilginç bir profili var Temel Karamollaoğlu’nun, pek bilinmiyor; ama mesela şu anda 77 yaşında, Maraş’ta doğmuş, ama biz hep onu Sivaslı olarak biliyoruz. Sivas’ta milletvekili oldu, Sivas’ta belediye başkanlığı yaptı. Kendisi Kayseri Lisesi’ni bitirdikten sonra Sümerbank tarafından burslu bir şekilde İngiltere’ye Manchester’a yollanıyor ve orada tekstil teknolojisi lisans eğitimi alıyor, ardından lisansüstü eğitimini de orada yapıyor; yani uzun süre İngiltere’de yaşamış, üniversite öğrenciliği orada geçmiş; dolayısıyla İngilizce’ye ve Batı dünyasına bayağı hâkim birisi. Evliliğini de oradan yaptı. Türkiye’ye geldikten kısa bir süre sonra Sümerbank’ta ve Altınyıldız’da –yanılmıyorsam– çalıştıktan sonra, genç yaşta Milli Selamet Partisi’ne girip orada hemen, 1977 yılında milletvekili oluyor ve MSP’nin Genel İdare Kurulu’na giriyor — ki genç yaşta gerçekten Erbakan’ın gözdeleri arasında yer alıyor, çekirdekten Milli Görüşçü diyebiliriz. Kendisinin Erbakan gibi zamanında Nakşibendiliğin İskenderpaşa kolu olan İstanbul’daki Mehmed Zahid Kotku’ya bağlı olduğu söyleniyor.
Temel Karamollaoğlu, 12 Eylül’den sonra yasaklıydı, yasağı kalktıktan sonra 1989-95 arasında Sivas’ta belediye başkanı oldu, Sivas Katliamı onun belediye başkanlığı sırasında olmuştu ve orada bir fotoğraftaki kişi kendisine benzetildiği için katliamda aktif bir şekilde yer aldığı iddiaları birkaç gün dolaşmıştı, ama o kişinin başka bir kişi olduğu saptandı. Ben o tarihte serbest gazeteci olarak Milliyet gazetesi adına katliamın ardından Sivas’a gitmiştim. Temel Karamollaoğlu’yla tanışmamız o zamandandır, yani 1993 yılından beri tanışıyoruz. O zaman kendisiyle katliamla ilgili yaptığım röportajın Milliyet gazetesinde tam sayfa yayınlandığını çok iyi hatırlıyorum; o röportajın tamamını isteyen, benim kişisel web sitemde de olduğu gibi bulabilir. O zamandan beri bildiğim kadarıyla Temel Karamollaoğlu, Milli Görüş ekibi içerisinde Oğuzhan Asiltürk, Şevket Kazan, Recai Kutan gibi Erbakan’ın en yakınındaki isimlerin bir altında yer alan bir isimdi ve genellikle de hep serinkanlı, Etyen Mahçupyan’ın söylediği gibi sağduyulu bir duruşla kendini gösterdi.
En son, Erbakan’ın vefatından sonra Saadet Partisi’nin başına Prof. Kamalak geldi, ama yapamadı; o net bir şekilde ortaya çıktı. Daha sonra, istememesine rağmen genel başkanlığın Temel Karamollaoğlu’nun üzerine kaldığını biliyoruz; kendisiyle yaptığımız yayında dolaylı olarak doğrulamıştı. Dolayısıyla burada hırslı bir siyasetçi profili yok; ister beğenin ister beğenmeyin, ama bir dava insanı var, çok genç yaştan beri girdiği bir hareketin içerisinde bir şekilde görev üstlenen birisi var. Bu yönünün çok farklı olduğunu özellikle vurgulamak lazım. Zaten AKP’nin bu kadar güçlü, giderek daha da güçlü olduğu bir yerde Saadet Partisi’nde kalabilmek, başlı başına incelenmesi gereken bir olay. Bu anlamda az sayıda insan kaldı; kimileri arada HAS Parti’ye geçti, HAS Parti’den AKP’ye katıldı; az sayıda insan kaldı ve bunların içerisinde, yaşı 77 olmasına rağmen hâlâ dinamik bir durumda olan Karamollaoğlu genel başkanlığı üstlendi. Dolayısıyla karşımızda tabii ki kişisel özellikleri var, ama aynı zamanda da Milli Görüş Hareketi diye adlandırdığımız hareketin kendisi var.

AKP’nin alternatifi

Milli Görüş Hareketi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi vs., o tarihlerde hep ülkede hâkim olan laik bakış açısının karşısında hareketler olarak, özellikle medya tarafından hep bir şekilde olumsuzluklarıyla çok fazla öne çıkarılmış, ele alınmış ve bir anlamda şeytanileştirilmişti; ama şimdi Türkiye’de ilginç bir durum var: Yine aynı kökenden gelen AKP’nin ülkeyi uzun bir süre yönetiyor olması ve bunun yarattığı yorgunluk ve kimi kesimlerdeki bıkkınlık ve mesafenin ardından, MGH ve SP, farklılıklarıyla öne çıkıyor. Yani İslamcılık adına söylenebilecek –karşı taraf açısından söylüyorum– şeylerin, olumsuz şeylerin hepsi artık AKP’ye ve Erdoğan’a yıkılıyor ve geride SP bir anlamda tercih edilebilir bir parti olarak görünüyor. Bu yönü çok önemli. Bir diğer yönü, SP’nin aslında görüşlerini hemen hemen hiç değiştirmemiş olması, bir istikrar sergiliyor olması. Bunların neler olduğunu üç aşağı beş yukarı biliyoruz; ama SP’nin AKP döneminde, özellikle AKP’nin son yıllarında çok ciddi bir şekilde gündeme gelen “adalet” kavramının içinin boşaltılması karşısındaki duruşu önemli. SP’nin gerek Temel Karamollaoğlu gibi sözcülerinin, gerekse mesela Antalya’da avukat Ali Aktaş gibi partili birtakım isimlerin özellikle 15 Temmuz sonrası ByLock gibi olaylarda gösterdikleri mücadele, izledikleri tutum, yani haksızlıklara, mağduriyetlere, haksız mağduriyetlere yönelik olarak aldıkları pozisyonların da önemli olduğunu düşünüyorum.

AKP ile ittifak hâlâ mümkün

Buradan ne çıkar? Anahtar parti olma özelliğini koruyor, SP’ye “anahtar parti” dediğimizde, dikkatleri üzerine çekiyor dediğimizde, bunu bir komplo olarak ya da abartı olarak değerlendiren özellikle siyasî iktidar yanlılarına şunu söylemek lazım: Öyle bir önemi yoksa niye o zaman SP’yle ciddi ciddi pazarlıklar yürütülüyor? Sembolik bir önemi varsa, abartılıyorsa, niye ona çok büyük önem atfediliyor? Bir diğer husus tabii şu anda iktidar yanlıları SP’nin karşısına MHP’yi çıkartamıyorlar, BBP çıkartılıyor. Demin sözünü ettiğim yazıların birçoğunda SP ve lideri Karamollaoğlu eleştirilirken, BBP ve genel başkanı Destici göklere çıkarılıyor. Ama şunu çok net bir şekilde söyleyebiliriz: SP’yle BBP kıyaslanabilecek iki parti değil. Kıyaslansa kıyaslansa MHP’yle kıyaslanır; ama ilginç bir şekilde SP’nin karşısına MHP çıkarılmıyor. Orada belki MHP’nin aldığı aldığı oy oranıyla ilgili olabilir; ama gerçekten Türkiye’de SP’nin beraber değerlendirilebileceği partiler varsa, bu anlamda ilk akla gelenlerden birisi MHP’dir.
Buradan hâlâ SP’nin AKP’yle kesinlikle ittifak yapmayacağı noktasında değiliz, pekâlâ bu olabilir, pekâlâ birtakım pazarlıklar olabilir, tartışmalar olabilir; ancak şu âna kadar SP’nin tartışmaları daha çok ilkeler üzerinden yürütüyor olmasından hareketle, bunun çok daha zor olduğunu söylemek mümkün. Muhakkak aracılar vardır; özellikle son dönemde AKP’ye katılan Milli Görüş kökenli isimlerin bu konuda çok ciddi bir şekilde çalışıyor olmaları gerekiyor; ancak yer yer bir doku uyuşmazlığının olduğunu görmek lazım. Her ne kadar İlnur Çevik’in yazdığı gibi Temel Karamollaoğlu ve diğerlerinin Erdoğan’dan nefret ettiği iddiası, bence doğru değil; böyle bir nefret… gerçekten İlnur Bey’in abarttığı bir durum olduğunu sanıyorum. Bir nefret olduğunu sanmıyorum, ama bir mesafe var. Bu mesafe kapanmayacak bir mesafe değil; ama burada şöyle bir husus var, işte sorun da oradan çıkıyor: Bu mesafenin kapanması için atılacak adımların SP’den gelmesi isteniyor, ama SP de tam tersine karşı taraftan özellikle birtakım ilkeler konusunda adımlar atması beklentisi içerisinde, dolayısıyla zor bir durum. İYİ Parti’yle yakınlaşması, birlikte hareket etmesi ihtimalinin hâlâ çok ciddi bir şekilde gündemde olabileceğini düşünüyorum. Bu arada geçen söylediğim, HDP’yle SP’nin de pekâlâ ittifak yapabileceği konusunda bu söylediklerime çok itiraz edenler oldu. Bence bu bir ihtimaldir, böyle bir ihtimal var; ama olacağını sanmıyorum. Sanmıyorum, ama yanılabilirim, böyle bir ihtimal var. “Kesinlikle olmaz” denebilecek bir formül değil SP’yle HDP’nin birlikte hareket etmesi; ama olacağını sanmıyorum. Muhtemelen İYİ Parti’yle ittifak çok daha güçlü bir ihtimal olacaktır; ancak tekrar vurgulayayım: AKP’yle bir ittifakın da %0 olmadığını vurgulamak lazım.

Karamollaoğlu’nun seviyesi

Temel Karamollaoğlu’yla bitirelim: Temel Bey gerçekten farklı bir şey yapıyor, sakin bir şekilde eleştirilerini sakınmadan –herkesin milliyetçilik yarışına girdiği bir dönemde– Afrin Harekâtı’nı da çok serinkanlı bir şekilde eleştirebiliyor, sakin bir şekilde lafını esirgemeden, ama kırıp dökmeden, hakaret etmeden siyaset yapıyor, bir muhalefet sergiliyor. Onun muhalefetine karşı çıkan seslerin seviyesi Temel Karamollaoğlu’nun seviyesiyle asla kıyaslanabilecek bir seviye değil. Tabii ki Temel Karamollaoğlu’nun seviyesi bütün SP’ye denk gelmeyebilir; ancak genel başkan olarak onu seçmiş olduklarını kabul edersek, gerçekten şu anda Temel Karamollaoğlu’nun çizdiği profil SP’ye olan ilgiyi daha fazla artırıyor.
Son bir husus şu: “Bu partide başka isim yok mu?” diye itirazlar var gördüğüm — özellikle SP’nin bu gördüğü ilgiden rahatsız olanların. Çünkü şu var: Başka isimler muhakkak var, başka isimler de çıkıp konuşabilir; ancak şu anda Temel Karamollaoğlu’yla bir ilgi yakalamış durumda, bir söylem tutturmuş durumda. Başka çok kişinin girmesi durumunda bunda birtakım aşınmalar olabilir; dolayısıyla bence SP böyle bir tanıtım stratejisiyle, halkla ilişkiler stratejisiyle, yani Karamollaoğlu’nu öne çıkartan stratejiyle bence akıllıca bir şey yapıyor. İşte bunu bozmak için de başkalarının girmesi çağrısı yapılıyor. Sanki AKP’de Erdoğan dışında başka bir ses varmış gibi. Mahir Ünal’ın ve Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklamaların sadece sözcülük anlamında çok kısa açıklamalar olduğunu biliyoruz. AKP’nin Erdoğan’la başlayıp Erdoğan’la bittiğini biliyoruz. SP, Temel Karamollaoğlu’yla başlayıp Temel Karamollaoğlu’yla bitmiyor, kolektif bir hareket var; ama o bu hareketin sözcüsü gibi çıkmış durumda; genel başkanı, ama aynı zamanda sözcüsü gibi çıkmış durumda ve bayağı da bir ilgiyi, negatif ve pozitif anlamda ilgiyi kendisine çekiyor. Anladığım kadarıyla daha bir süre de Saadet Partisi’ni konuşacağa benzeriz; siyasî iktidar bunu engellemek konusunda bir şeyler yapmak isteyebilir, ancak bu geri tepebilir, SP başka partilere, CHP’ye, HDP’ye benzemeyecektir. Hatta şu âna kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İYİ Parti’yi bile hiçbir şekilde telaffuz etmediği hatırlanırsa, akılda tutulursa, bir ihtimal SP’yi açıkça karşılarına alan çıkışları kendileri yapmayacaktır, ama alttan alta bu gördüğümüz, sözünü ettiğimiz yazılar gibi yazılarla SP’ye yönelik birtakım tepkiler dile getirilebilir.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler!

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.