Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Bir ilahiyat öğrencisi anlatıyor: “Müslümanları sorguladım, dinden uzaklaştım”

Türkiye’de son dönem dindar ailelerinin çocuklarının dinden uzaklaşması konusu tartışılıyor. İlahiyat profesörleri ateist başörtülü gençlerden bahsediyor, dindarlıklarıyla öne çıkan kurumlar çalıştaylar yapıyor. Deist, ateist gençlik tartışması siyasetin gündemine dahi girdi.

İmam Hatip Lisesi’nde iken çevresindeki müslümanları sorgulamaya başlayan şimdi İlahiyat Fakültesi son sınıfta okuyan genç Zeynep kendisini agnostik (bilinemezci) olarak tanımlıyor. Din öğretmeni adayı Zeynep, evde başı kapalı dışarıda açık ikili bir hayat yaşıyor.

İlahiyat Fakültesi’nden bu yıl mezun olacak Zeynep “Önce Müslümanları sorguladım. Söyledikleriyle yaptıkları aynı olmayan insanlar vardı çevremde” diyor.

 

Güvenlik gerekçesiyle gerçek ismini gizlediğimiz Zeynep imam hatip lisesinin son yılında ise yaratıcıyı sorgulamaya başlamış: “Kafamdaki soruları öğretmenlerime sorunca ‘küfre gidersin, günaha girersin’ dediler. Şimdi agnostiğim, inanmıyorum.”

Zeynep, Anadolu’da bir kentte büyümüş, ailesinin isteği ile yaşadığı şehirdeki imam hatip lisesini bitirdikten sonra yine ailesinin yönlendirmesiyle, başka bir kentteki ilahiyat fakültesine gitmiş.

İmam hatip lisesinin son senesinde başladığı din ve yaratıcı sorgulamalarını taşındığı şehirde sonlandırdığını söyleyen Zeynep orada başörtüsünü çıkarmış ve inanmamaya başlamış.

Ancak ailesinin habersiz bir ziyareti Zeynep’in zor günlerinin başlangıcı olmuş. İlahiyat öğrencisi, bu ziyaretle birlikte başını açık ve makyajlı gören ailesinin, “Bu işin tutarı yok, okulu bırakıp yanımıza geleceksin” dediklerini hatırlıyor. Sonrası ise zorlu bir sürece dönmüş.

Ailesi Zeynep’i okuldan almış. “Eve götürdüler ve ev hapsine aldılar” diyor. Tekrar başımı kapattığını söyleyen Zeynep, ailesi tarafından psikolojik ve fiziksel şiddetlere maruz kaldığını anımsıyor. “Beni hocalara götürdüler, tövbeler verildi” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor: “Kaçarım diye kimliklerimi bile aldılar.”

“Beni anlamak yerine eski halime döndürmeye çalıştılar”

Eve kapatılan Zeynep’in ailesi ile iletişimi yazı üzerinden olmuş. “Konuşmak yerine yazmaya başladım. Onlar okusun diye yazıyordum. Ben yazdıkça onlar daha çok alevlendi. Kabul edemediler” diyen Zeynep artık inanmadığını, onların olmasını istediği kişi olmayacağını yazmış, ama ailesini onu eskiye döndürmeye gayret etmiş ve bu çabaları hâlâ sürüyormuş.

Zeynep’in ailesi durumunu hâlâ kabul edemese de, annesinin ısrarını kıramayarak komşu kentteki daha muhafazakâr bir ilahiyat fakültesine kaydını aldıran genç öğrenci başka bir dünya ile karşılaşmış.

Ailesinin düşündüğünün aksine, Zeynep bu ilahiyat fakültesinde önceki okuluna göre kendi gibi düşünen daha fazla insanla tanışmış. Ateizm, deizm, agnostiklik üzerine tartışma grupları oluşturmuşlar.

Zeynep bu sene okulunu bitirecek ve din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olacak. “Öğretmen olduktan sonra ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum” diyor. Son sınıf öğrencisi, ateist, deist imam hatip lisesi ve ilahiyat öğrencileri tartışmaları nedeniyle atama öncesi mülakat yapılacağını duymuş. “Ben kesin geçemem o mülakattan” diye endişe ediyor.

“Bir yaratım varsa denetlemek niye yok?”

Zeynep, söyledikleri ile yaptıkları birbirine uymayan Müslümanları sorguladıktan sonra kendisini soyutlanmaya çalıştığını anlatıyor. Lise dönemlerinde bu tarz davranışların İslam’da olduğunu düşünmediğini anımsıyor ve “Kendi kendime hep Allah’ı sorgulamanın doğru olmadığını beni küfre götüreceğini söyledim” diyor, ama lise yıllarının sonunda yaratıcıyı da sorgulamaya başlamış.

O yıllarda yaratıcıya karşı kızgınlık dönemine girdiğini ve “Bir yaratım varsa denetlemek niye yok?” sorusunu sorduğunu hatırlıyor.

“Kader sorgulamam çok yoğundu. Kendi kendime en çok ‘Yaratıcı, insanların düşmesinden memnun mu oluyordu?’ sorusunu soruyordum” diyor. İlahiyat öğrencisi ardından “kötülük problemi” üzerine düşünmeye başlamış ve adalet ve eşitlik arasındaki o ince çizgideki durumu algılamaya çalışarak bazı kararlar almış: Bu durumu, “Bundan sonra ben artık tamamıyla teslim olan bir insan olamayacağım” şeklinde ifade ediyor.

Zeynep, fırsatını buldukça kafasındaki soruları lisede öğretmenlerine sormaya çalışmış, ancak aldığı yanıt “Küfre girersin, harama girersin böyle sorular sorma” olmuş. Her iki ilahiyat fakültesinde de az sayıda da olsa öğretim üyelerine açılmış ama onlar da sadece dinlemekle yetinmişler.

İçini döktüğü bir öğretim üyesi sınıfın ortasında “Sen niye din öğretmeni olmak istiyorsun, ne işin var burada” diye bağırmış. Bir gün aklındakilerini dökeceği bir sınav sorusu karşısına gelince Zeynep kafasındaki tüm soruları ve bulduğu yanıtları yazmış. Sınavdan sıfır almanın ötesinde bir de uyarı gelmiş öğretim üyesinden: “Disipline gitmek istemiyorsan bir daha böyle şeyler yazma, boş bırak soruları.”

“Kendimi agnostik olarak tanımlıyorum”

Zeynep ilk sorgulamalarının başladığı imam hatip lisesinde çifte standartları ve inancındaki değişimi hatırlıyor. İmam hatipte öğrenciler kopya çekti, sigara içti diye okuldan atılmazdı ama biz kızlara “erkeklerde gözü var, erkeklerle konuştu, sevgilisi var ahlaki kurallara uymadı” diye cezalar verilirdi.

Tüm bu gördüklerim beni buralara getirdi” diyen Zeynep, kendisini şu an agnostik yani Tanrı’nın varlığının ya da yokluğunun bilinmesinin veya kanıtlanmasının imkânsız olduğunu savunan görüşte olarak tanımlıyor.

Dini inancı olmayan ilahiyat öğrencisi “Aslında keşke inanabilsem” şeklinde ifade ediyor kendini ve ekliyor: “Çok istiyorum gerçekten; insanın ruhi olarak bağlanması bir sığınmadır aslında. Benim gibi şüpheye düşen insanlarda şu var: Tarafsız olarak bakamıyorsun kızgınlığın var, kırgınlığın var; gerek yaratıcıya gerek insanlara ‘ben bunu yapmak zorunda değilim’ deme isteği var, özgürlük isteği var.”

Zeynep şu an ailesi ile yaşıyor. Onlarla birlikteyken başını örtüyor. İlahiyat fakültesi son sınıf öğrencisine göre ailesi hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyor ve çevresine de öyle gösteriyor. Zeynep ise ikili bir hayat yaşadığını söylüyor ve kişilik karmaşası yaşamasından yakınıyor.

Berrin Sönmez: Gençlerin din ile ilgili soru sorması kıymetli

İslamcı dünyayı yakından tanıyan Başkent Kadın Platformu Derneği üyesi Berrin Sönmez, geleneksel din söylemiyle gençlerin barışmadığı görüşünde. Sönmez’e göre dindar ailelerin çocukları kendilerini özgürce ifade edememe sıkıntısı yaşıyor.

Sönmez, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı ile birlikte dindar orta sınıfın geliştiğini çocuklarının eğitimine önem vermeye başladıkları tespitini yapıyor ekliyor: “İslam dini öğretimi bünyesinde ailede inanç sorguları engellendiği için bu gençler kendilerini İslam dışı inanç ve felsefi görüşlerle tanımlamayı seçiyorlar.”

Sönmez, gençlerin din ile ilgili soru sormasını kıymetli buluyor Ve bundan kaçınmama taraftarı. Başkent Kadın Platformu üyesine göre gençleri proje nesiller olarak yetiştirmekten vazgeçilmeli, özgür tartışma ortamı yaratılmalı, çünkü gençler sorularına cevap bulamadıkları, siyasete itiraz edemedikleri zaman inançlarını sorgulamaya başlıyorlar.

Hayri Kırbaşoğlu: Dindarlık namaz ve oruca indirgenmiş halde

Türkiye’de gençlerin dinden uzaklaştığına dair ilahiyat ve eğitim camiasından ciddi sesler yükseliyor. Hatta bu konuda Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün desteğiyle 4 Mart 2018’de düzenlenen “Gençlik ve İnanç” konulu çalıştayın sonuç bildirgesinin ilk maddesi, “İtikadî anlamda sorunları olan gençlerde özellikle deizm – yani Allah’ın hayata müdahalesini reddetmek – inancı ön plana çıkmakta, ateizm bu bağlamda daha geride kalmaktadır” denmişti.

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu yeni nesillerin tepkisini normal karşılıyor. Kırbaşoğlu’na göre, Türkiye’de din araçsallaştırılıyor ve içeriği boşaltılıyor. Yeni nesiller de buna tepki veriyor.

Kırbaşoğlu, dindar geçinen kesimlerin ahlaki bakımdan sergiledikleri durumu da içler acısı olarak tanımlıyor. İlahiyat profesörü, özünde sevgi bulunan din, yasakçı tarafı ağır basan, hayatın meydan okumalarına cevap veremeyen, tüketim toplumu ile yüzleşemeyen bir halde ve dindarlık namaz kılmaya ve oruç tutmaya indirgenmiş halde ifadesini kullanıyor.

Kırbaşoğlu, gençlerin itirazlarına şaşıranlara şaşırdığını belirtiyor ve ekliyor: “Bile bile lades durumu var. Gidişat ortada, dinin sadece adı var. Yeni nesillerin buna tepki vermesi gayet normal.

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.