Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

HDP’siz sıfır baraj ittifakı

Yayına hazırlayanlar: Şükran Şençekiçer & Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler. “Sıfır Baraj İttifakı” olarak tanımlanan yan yana geliş netleşti. Şu anda, AKP ve MHP’nin yer aldığı, BBP’nin de bir şekilde olacağı anlaşılan “Cumhur İttifakı’na karşı adı henüz netleşmemiş, ama içinde demokrasi kavramının geçeceği tahmin edilen bir ittifak oluştu. Burada CHP var, İYİ Parti var, Saadet Partisi var ve Demokrat Parti var. Özellikle İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’nin yüzde 10 barajına takılma ihtimalinin önüne geçmeyi hedeflediği için, baştan itibaren “Sıfır Baraj İttifakı” olarak tanımlanıyordu bu. Bu proje başında aslında tüm muhalefeti kapsayan bir projeydi. HDP de bunun içerisinde olacaktı, olması söz konusuydu. Ancak burada esas olarak İYİ Parti’den kaynaklanan bir direnç olduğu anlaşılıyor. Ve HDP bunun içerisinde yer almıyor. Sonuçta bu, başta hedeflenen hususun tam olarak gerçekleşmeyeceği anlamına geliyor.
Buradaki mesele sadece aritmetik meselesi değil. Yani bu partiler güçlerini birleştirdikleri zaman şu kadar daha fazla milletvekili çıkarabilirler olayının ötesinde, eğer HDP dahil olmuş olsaydı Türkiye’de bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kurduğu bir oyunu bozmayı da hayata geçirebilirdi muhalefet.
O oyun nedir? Daha önce “HDP faktörü” başlıklı yayında da söylediğim gibi HDP’yi bir tür kart olarak kullanıyor Erdoğan. HDP’yle yan yana duranları ânında şeytanîleştiriyor, kriminalize ediyor. Ama HDP şu anda muhalefetin en dinamik güçlerinden birisi. Dolayısıyla HDP’yle yan yan gelemeyen muhalefet hiçbir zaman tam anlamıyla Erdoğan’a meydan okuyabilecek bir güç oluşturamıyor. Halbuki biliyoruz ki Erdoğan zamanında, çözüm süreçleri zamanında HDP’yle pekâlâ yan yana geldi. Ve HDP milletvekilleriyle kendi bakanları, başbakan yardımcıları ortak deklarasyonlar bile okudular, her ne kadar o deklarasyonun okunmasından kısa bir süre sonra Erdoğan olayı tamamen değiştirmiş olsa bile. Dolayısıyla şu anda HDP kaygısı, endişesi yine bir şeyin yarım doğumuna neden oldu, onu görüyoruz.

HDP kartını Erdoğan’ın elinden almak

Burada CHP’nin HDP konusunda eskisi kadar ürkek olmadığını, ama özellikle İYİ Parti’den gelen direnç nedeniyle HDP’nin dışarıda kalmasına da razı olduğunu –ya da razı olmak zorunda kaldığını– duyuyoruz. Kulislerdeki bilgiler bu yönde. Saadet Partisi’nin HDP konusunda İYİ Parti kadar rezervli olmadığı zaten öteden beri biliniyor. Bu olsaydı ne olurdu? Çok daha güçlü bir ittifak ortaya çıkardı. Her şeyden önce demin de dediğim gibi o oyunu bozmuş olurdu. HDP’yle oluşabilecek her türlü inisiyatifin bozulmasında, devlet eliyle bozulmasında bir kart olarak kullanılmasını ortadan kaldırmış olurdu insanlar. Bir kere bir risk göze alıp bunu yapabilirlerdi. İkinci olarak da aritmetik olarak çok şey değişirdi.
Özellikle büyük şehirlerde; İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Mersin, Antep gibi yerlerde, özellikle Kürt seçmenin ağırlıklı olduğu, HDP’nin belli bir oy oranının üzerine çıktığı ve seçimlerde milletvekili çıkardığı yerlerde –aynı zamanda CHP’nin de, aynı zamanda İYİ Parti’nin de varlık gösterdiği yerler buralar ve de Saadet Partisi’nin tabii– çok daha yüksek oy oranları ve çok daha yüksek sayıda milletvekili çıkabilirdi.
Bir diğer husus da Güneydoğu’da AKP seçmeni olup da son dönemde yaşananlardan rahatsız olan, ama HDP’ye gitmeyi de çok fazla düşünmeyen seçmenler için Saadet Partisi’nin varlığı kolaylaştırıcı olabilirdi. O sefer de Güneydoğu’daki oy oranları, oy sayısı çok daha yükseğe çıkabilirdi.
Bir fırsat kaçırılmış oldu. Burada tabii ki İYİ Parti’nin hassasiyeti var. İYİ Parti’nin hassasiyeti derken, aslında bunu çok olumluluk atfederek söylemiyorum. İYİ Parti eğer yeni bir parti olacaksa, bu tür hassasiyetlerden, geçmişten gelen devletçi hassasiyetlerden arınabilmesi, en azından arınabileceğinin işaretlerini vermesi lazım. Şu âna kadar bunu verebilmiş değil. Vermeye çalıştığı da pek söylenemez. Özellikle HDP konusunda ve dolayısıyla Kürt meselesi konusunda İYİ Parti’nin duruşunun yenilik anlamında pek bir şey içermediği kanısındayım. Bir tür “Kürtler de bizim kardeşimiz” demenin ötesine çok fazla geçemiyorlar.

Neden ittifak geniş tutuldu?

Peki bu ittifak niye kuruluyor? Bu ittifakın kurulmasının en önemli nedeni tabii ki 24 Haziran’dan sonra başkanlık sistemine geçilecek olması. Başkan kim seçilirse seçilsin, Tayyip Erdoğan da seçilse, Meclis’te onu dengeleyebilmek gibi bir arayış var. Ne kadar dengeler? Meclis’in ne kadar etkisi olur? Bu konu çok tartışmalı. Muhalefet içerisinde Meclis’in önemini bence abartanların çok olduğu kanısındayım, öyle görüyorum. Yani Erdoğan seçilse bile Meclis’te muhalefet çoğunluğu oluşturursa Erdoğan’ın birçok icraatını engelleyebileceklerini iddia ediyorlar. Ama bu son anayasa değişikliğiyle beraber Başkan’a verilen acayip yetkilerle birlikte bu ne derece gerçekçi? Çok emin değilim. Ama her halükârda Meclis çoğunluğunu ele geçirmek gibi bir dert var. Bunun “Cumhur İttifakı”na yani Erdoğan liderliğindeki ittifaka bırakılmaması gibi bir kaygı var. Bu hedefleniyor.
Peki burada şöyle bir soru var: Zaten İYİ Parti’yle Saadet Partisi ittifak yapıyordu, hatta Demokrat Parti’yi de yanına alarak ittifak yapıyordu ve barajı da geçeceklerdi. Neden CHP’nin de katıldığı, CHP’nin bir şekilde lokomotif olduğu böyle bir şeye gidiliyor? Bu bence önemli bir soru.
Burada iki cevap var: Birinci cevap tabii ki ayrı ayrı girecek olan partilerin oyları ayrı ayrı olacağı için milletvekili sayılarını etkiler. Yani CHP diyelim ki %25 aldı, İYİ Parti ve Saadet Partisi ittifakı Demokrat Parti’yle beraber diyelim ki %12 aldı. Bunların ayrı ayrı girmeleri durumunda kazanacakları milletvekili sayısı ile, birlikte girmeleri durumunda alacakları milletvekilleri sayısında çok ciddi oynamalar olacak — D’Hont sistemi uygulanıyor. Bu D’Hont sisteminde rakamın, yani 25+12 diyelim ki varsayıyorum ya da 25+15’in toplam 40 olarak ortaya çıkmasıyla 100 milletvekili alıyorsa 110 milletvekili, 200 alıyorsa 220 milletvekili gibi –tamamen bu rakamları ilk aklıma gelenleri söylüyorum, bir şey bildiğimden değil– artacağı bir gerçek. Dolayısıyla ayrı girmek yerine bir ittifak halinde girmek daha akıl kârı ve aynı şekilde de AKP-MHP ittifakına karşı ittifak olarak durmak, daha gerekli görülüyor muhalefette.
Ama bir diğer husus –bence çok fazla dillendirilmiyor ama–, İYİ Parti-SP ittifakının %10 barajını rahatlıkla aşabileceği konusunun çok net olmadığı yolunda iddialar var. Bu da tabii her seçim öncesi yapılan kamuoyu araştırmaları hakkında çıkan tartışmalarla beraber çok ucu açık bir iddia; ama böyle bir iddia da pekâlâ gündemde olabilir. Şu haliyle artık İYİ Parti’nin, SP’nin ve DP’nin hiçbir şekilde baraj diye bir derdi olmayacak, kesinlikle gerçekten bu anlamda sıfır baraj olacak.

HDP barajı aşar mı?

Peki o zaman geriye ne kalıyor? HDP kalıyor. HDP ne yapacak? HDP’liler %10 barajını aşacaklarından eminler ve bu anlamda anladığım kadarıyla bu “Sıfır Baraj İttifakı”nın dışına konulmaktan çok da fazla şikâyetçi değiller. Memnun olmadıkları kesin, ama çok da fazla şikâyetçi değiller gördüğüm kadarıyla. Yalnız bu OHAL şartları ve HDP’ye şu âna kadar devlet tarafından uygulanan baskılar ve bundan sonra uygulanabilecekler –medya ambargosu gibi– bütün hususlar bir araya getirildiğinde, HDP’nin %10 meselesinin son âna kadar hep soru işaretiyle beraber konulacağını söyleyebiliriz. HDP’nin barajı aşamaması durumunda, herhalde HDP’nin hak ettiği milletvekillerinin ezici bir çoğunluğu “Cumhur İttifakı”na gidecektir — özellikle Güneydoğu’daki milletvekillikleri. Orada CHP-İYİ Parti hiç varlık gösteremediği için, hiçe yakın bir varlık gösterdiği için –SP’nin geleneksel olarak bir gücü var, ama rakamsal olarak son dönemde çok güçlü değil–, dolayısıyla böyle bir şey olabilir.
Olayın bir siyasî yönü daha var ki bence bu çok önemli, benim çok önemsediğim bir husus; o da şu: CHP, AKPye ve Erdoğan’a karşı mücadelede İYİ Parti’yle bir tür kader birliği etmişe benziyor; daha doğrusu SP’yle çok iyi ilişkileri var, Kılıçdaroğlu ve Temel Karamollaoğlu’nun birlikte verdikleri fotoğraflar daha samimi, ama SP’nin gücü sınırlı olduğu için İYİ Parti’yle CHP’nin yan yana durduğunu görüyoruz; ama bu yan yana duruş, cumhurbaşkanlığı seçiminde gerçekleşmedi. İYİ Parti, Meral Akşener ısrarıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nun kafasındaki Abdullah Gül çatı adayı projesini yıktı. Bu anlamda baştan orada CHP’nin 15 milletvekili vererek yaptığı jeste karşılık olarak İYİ Parti’den “Biz adayımızı açıklamıştık” denerek geri adım atılmadığını gördük.
Şimdi, CHP yine bir jest yapıyor bence, İYİ Parti’yi “Sıfır Baraj İttifakı”na alıyor, çok daha rahat hareket etmesini sağlıyor; muhtemelen buradan İYİ Parti grubu çıkacaktır Meclis’te; ama bu bana geçmişte CHP’nin MHP’yle kurmuş olduğu, Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurmuş olduğu ittifakı çağrıştırıyor bazen. Tabii ki hiçbir şey birebir aynı değildir; ama o tarihlerdeki CHP’lileri, Kılıçdaroğlu’nun ve o tarihteki MHP’yi ve Bahçeli’yi hatırlarsanız, bu böyle bir ömür boyu sürecek, Erdoğan’ı devirecek bir ittifakmış gibi duruyordu; ama sonuçta neler yaşadığımızı görüyoruz.
Şu anda İYİ Parti’yle CHP’nin yan yana duruyor olması, Erdoğan’a ve AKP’ye ve onun kurduğu “Cumhur İttifakı”na karşı mücadele için bir şartmış gibi gözükebilir; ancak önümüzdeki dönemde, 24 Haziran sonrası dönemde CHP’yle İYİ Parti arasında çok ciddi bir rekabete tanık olacağımız kanısındayım. Hele cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tur olursa, ikinci tura kalacak olan kişi CHP’nin hâlâ açıklamadığı aday değil de Meral Akşener olursa, İYİ Parti CHP’nin çok önüne geçmiş olacak, en azından moral olarak önüne geçmiş olacak, yerel seçimlere de o moral motivasyonla gelecek ve dolayısıyla CHP’nin özellikle de büyükşehirlerdeki merkez seçmenini kazanmayı MHP seçmenini kazanmanın önüne koyabilecek.
Tabii bunlar 24 Haziran sonrasının meseleleri; ancak nasıl MHP’yle ittifak yapıldığı zaman bu iş bozulmazmış gibi gözüküyorsa, şu andaki İYİ Parti-CHP ittifakını da bir zorunluluk, başka bir yolu olmayan ve kalıcı bir ittifak gibi görmenin çok inandırıcı olduğu kanısında değilim. İYİ Parti’nin şu âna kadar sergilediği siyasî çıkışlara baktığımızda, özellikle demin de söylediğim Kürt meselesindeki duruşuna ya da durmayışına baktığımız zaman, CHP’nin İYİ Parti’yle yana yana durması, CHP’nin gücünden yemesi anlamına gelecek gibi geliyor. Ama burada tabii yine muhalefet, Erdoğan-karşıtlığı üzerinden, esas motivasyonu Erdoğan-karşıtlığı olan bir strateji çiziyor; temel ilkeler etrafında birleşmek, bir demokratikleşme programı etrafında birleşmek yerine bir tepki hareketi olarak çıkıyor, proaktif yerine reaktif bir hareket olarak çıkıyor ve bunun da lideri CHP gözüktüğü için CHP buradan da, geçmişte nasıl Ekmeleddin İhsanoğlu olayında olduysa buradan da, en çok yara alan parti olarak çıkma ihtimali bence kuvvetle yüksek.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.