81 yaşındaki Avustralyalı James Harrison, ilk kan bağışı yaptığında 18 yaşındaydı, bundan 4 sene önce geçirdiği hastalık süresince 3 ay hastanede yatmış bir akciğerini kaybetmişti ve kendisine 13 torba kan bağışı yapılmıştı. Bu iyiliği unutmayan Harrison, 18 yaşına basıp kan vermeye hak kazandıktan sonra düzenli olarak kan vermeye başladı.
O dönemde Avustralya’da birçok kadın düşük yapmakta ve bebeklerini kaybetmekteydi. Bu doktorların anlam vermediği vakalara 1960’ların ortasında Rhesus hastalığı teşhisi konuldu.
Rhesus, annenin bağışıklık sisteminin doğmamış cenin hücrelerini düşman olarak algılaması ve anne vücudunu korumak için bunlara saldırmasına sebep olan bir hastalık. Düşük yapmaya ve ciddi sakatlıklara sebep oluyor. Hastalığı tetikleyen hamile kadınların kanında Rhesus negatif (Rh-) faktörü bulunabilmesi. Rhesus hastalığı bebek için ölümcül ve annenin psikolojisi için çok zararlı, zira kendi vücudundaki antikorlar cenine saldırıyor.
Avustralya’da ailelerin yüzde 17’sini etkileyen bu hastalığa James Harrison ve kanı derman olacaktı. Avustralya’nın kan veritabanında uygun bir donör arayan doktorlar James’in çok özel biri olduğunu fark ettiler. Ender görülen bir antikordan yapılmış plazmanın bebeklerin hayatını kurtarabileceği fikrini geliştiren bilim insanları, Harrison’a ulaştı. Çünkü muhtemelen gençken farklı insanlardan yapılan kan nakilleri sonucunda Harrison’ın kanında Rhesus’un antikoru bulunuyordu.
1967’de doktorlar Harrison’dan yardım isteyip, binlerce ailenin onun kanına ihtiyacı olduğunu söylediklerinde ise Harrison 10 seneyi aşkındır kan bağışı yapan bir hayırseverdi ve programa katılmayı seve seve kabul etti. Hayırseverliğini övenlere ise “hayatta tek yeteneğim değerli bir kanımın olması” diyerek, hep mütevazı kaldı.