Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

MHP İstanbul Milletvekili Atila Kaya anlattı: “Neden Erdoğan’a oy vermeyeceğim?”

Yayına hazırlayanlar: Şükran Şençekiçer & Gamze Elvan

 

Merhaba, iyi günler. Konuğumuz MHP İstanbul Milletvekili Atila Kaya. Atila Kaya, partide olmasına rağmen geçen gün attığı bir tweet’le ya da yaptığı bir açıklamayla, kendisinin önümüzdeki seçimde Recep Tayyip Erdoğan’a oy vermeyeceğini deklare etti. Kendisiyle neden böyle bir açıklama yaptığını konuşmak istiyoruz. Hoşgeldin Atila!

 

ATİLA KAYA: Teşekkür ederim, sağolun.

 

En son buraya geldiğinde, MHP Genel Merkezi’nin kararına karşı çıkarak referandumda “Hayır” diyeceğini söylemiştin — hatta bir grup eski Ülkü Ocakları başkanıyla beraber yaptığınız bir girişimdi o. Onu bilmeyenlere söyleyeyim, sen 1997-2003 arasında Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yaptın. Daha sonra…

 

Partiye geçtim Genel Başkan Yardımcısı olarak.

 

Milletvekilliği?

 

Milletvekili 2007 seçiminde.

 

Son referandumdaki tavrın nedeniyle genel başkan yardımcılığından da istifa ettin; ama partide çok kişi disiplin yoluyla atılmış olmasına rağmen, sana bir şey yapmadılar. Önce bir bunu sorayım.

 

Bir fotoğrafımızı MHP milletvekilleri listesinden çıkardılar, sonra tekrar koydular.

 

Efendim?

 

MHP’nin sitesinde milletvekillerinin isimleri ve fotoğrafları var. Bir ara medyada konu oldu bu. Gazeteci aradı, dedi ki: “Sizin fotoğrafınızı çıkarmışlar”. İki gün sonra, “Bir yanlışlık oldu” denilerek tekrar fotoğrafımız konuldu.

 

Şimdi, açıklamayı yaptın, ama tekrar bir özetler misin? Buradaki çıkışın nedir, ne yapmayı istiyorsun, neyi açıklıyorsun?

 

Az önce siz soruda ifade ettiniz, bu referandum süreci Türkiye’nin önüne geldiği zaman, yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedikleri sistem, hangi sebepten ve hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını, Türkiye’nin böyle bir sistem değişikliğine gitmesinin hangi acil ihtiyaçtan kaynaklandığını bir türlü izah edemeyen bir süreçten sonra, Türkiye’de biliyorsunuz bir referandumla anayasa değişikliği yaşandı. Ben bu süreçte referandumla getirilmek istenen sistemin her şeyden önce milliyetçi düşünceye ters bir sistem olduğunu söyledim; yani şöyle ana hatlarıyla özetleyecek olursak: Bilinen sistemler: başkanlık sistemi, yarı-başkanlık sistemi, parlamenter sistem. Bütün bu sistemlerdeki yürütmeye verilen yetkiler alıp paketin içine konuldu, ama yine bu sistemlerde olan denge denetleme, fren mekanizmalarının hepsinin dışarıda bırakıldığı bir paketle karşımıza çıkıyor. Bu kelimenin hakiki manasında, tek-adam rejimi, parti devleti, dengelenemeyen, denetlemeyen, Meclis’in önemli ölçüde denetleme yetkilerinin aşındırıldığı, ortadan kaldırıldığı bir sistem. Bizim Türkiye’nin 1876 Birinci Meclis-i Mebusan’dan beri sürüp gelen parlamenter sistem tecrübesini de dikkate aldığımızda, birdenbire böyle ani ve köklü bir sistem değişikliğine gidilmesinin, kuvvetler ayrılığı prensibinin ortadan kaldırılmasının, yargı bağımsızlığının, basın özgürlüğünün… Bütün bunların hepsinin ortadan kaldırıldığı ve aslında bunların olmadığı bir yönetim şekline demokrasi de denilemeyeceği gerçeğinden hareketle, milliyetçilik ile demokrasiyi yani birbirinin yol arkadaşı, ikiz kardeşi gibi gören bir anlayışın temsilcisi olarak bu sürece itiraz ettik, bu referandum sürecinde ve o dönemde “hayır” propagandasının bileşenlerinden birisi olduk geçmiş dönemde. Daha doğrusu 1980’den şu andaki Ocak Genel Başkanı’na kadar gelen süre içerisinde, Ocak Genel Başkanlığı yapmış arkadaşlarımızdan 10 tanesinin iştirakıyla, “Ülkücü tavır hayır platformu” adı altında bir oluşum gerçekleştirdik ve epey bir yeri dolaşarak görüşlerimizi arkadaşlarımız ülküdaşlarla paylaştık.

 

Bayağı da sorun yaşadınız değil mi?

 

Zaman zaman daha çok mülki idare amirlerinden, valilerden ya da gittiğimiz yerlerdeki kaymakamlıktan yer iptali vs. şeklinde sorunlar yaşadık; ama kırabildiğimiz kadarıyla, en azından referandum sonuçlarının bize gösterdiği –bizim camiamız açısından konuşuyorum– bizim bu girişimimizin, bizim bu hareketimizin insanlarımızın hislerine tercüman olduğunu da bu vesileyle tespit etmiş olduk.

 

Siz ona karşı çıktınız, ama geçti ve bir sistem oluşturuluyor ve o sistemin seçimine gidiyoruz ve burada da senin dahil olduğun bir parti stratejik bir tercih yaptı, gene seçimleri ayrı tutuyorum, başkanlık seçiminde de aday göstermeyip Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklediğini söyledi; ama sen ve anladığım kadarıyla geçen sefer birlikte hareket ettiğiniz önemli bir kısmı partinin bu kararına da karşı çıkıyorsunuz. Bunun özel nedeni ne? Yani şimdi bir şekilde sisteme itirazlarınızın bir anlamı kalmadı çünkü geçti. Erdoğan tercihine niye karşı çıkıyorsunuz?

 

Şundan dolayı karşı çıkıyoruz: Bir kere basında bizim buradaki karşı çıkışımız, referandumdaki aldığımız tavırla uyum içerisinde, ona paralel bir tavır olduğunu düşünüyorum. Yani nasıl? Şimdi bu şahıslarla ilgili değil, ifade ettiğiniz gibi sistemle ilgili bir mesele. Böyle bütün yetkilerin tekelde toplandığı bir sistemde, şahsen bir birey olarak yaşamak istemiyorum, ona itirazım var, bu itirazımı dile getirdim; yoksa şahıslarla alâkalı bir iş değil. İkincisi, Türk milliyetçiliğini fikir sistemi ve onun siyasî temsilciliğini yürüten MHP, Türkiye’nin en köklü bir ideolojik hareketi ve siyasi partilerinden birisi. Türkiye’de önemli bir sistem değişikliğinin gerçekleştiği bir süreçte o kadar tarihsel kökleri olan, yetişmiş kadrosu olan, birikimli insanları olan bir hareket, kendi düşüncesiyle taban tabana zıt diye nitelendirebileceğim siyasal İslamcı bir şahsı getirip bize cumhurbaşkanı adayı olarak önümüze koyuyor. Buna itiraz ediyoruz. Diyoruz ki, yani belki referandumda, o anayasa değişikliğindeki tavırların bir izahı olabilir; ama bana göre bunun izahı yok, yani bir siyasi parti ülkenin sorunlarına çözüm getirmek, ülkeyi yönetmeye talip olmak için örgütlenir; yani onun için var siyasi partiler; yani düşünceleri doğrultusunda ülkenin var olan sorunlarını nasıl çözeceğini, onları çözme iddiasını ortaya koyan insanların oluşturduğu bir yapıdır. Şimdi bir sistem değişikliği var, başbakanlık ortadan kalkıyor; yani yürütmenin başı cumhurbaşkanı oluyor. Biz ülke yönetmeye talip değiliz. Öyle bir çelişik durumla karşı karşıya kalıyoruz.

 

Yani MHP’nin kendi adayını çıkartması mı gerekiyor?

 

Evet, hiç olmazsa bu süreçte.

 

En azından ilk turda.

 

Evet, bizim ülkücü kimliğiyle bizim bir adayımızın.. Aslında MHP bu yola girince biz şahsen öyle bir düşünce içerisine girdik, dedik ki: Sonbaharda bir erken seçim olacağını tahmin ediyorduk, bu önümüzdeki süreci değerlendirerek hiç olmaza 100 bin imzayla ülkücü kimliğiyle bilinen bir cumhurbaşkanı adayı çıkaralım.

 

Bunu düşündünüz yani?

 

Evet, bunu düşündük.

 

İsim belli mi?

 

Hayır, isimler üzerinden de arkadaşlarımızla istişareler yapacaktık; ama bu süreç birdenbire hızlandırılınca, daha doğrusu baskın seçim gündeme gelince bunu hayata geçiremedik. Dolayısıyla ilk turda hiç olmazsa benim şahsen beklediğim, MHP ülkücü kimliğiyle, MHP’nin kurumsal yapısıyla iddiasını ortaya koyan bir cumhurbaşkanı adayıyla seçmenin karşısına çıkmalıydı. Ondan sonra ikinci turda, yani ülkenin şartlarına ve dengelere göre bir tercihte bulunulabilirdi; ama şimdi, birinci turda bütün ömrü boyunca yetiştiği zihniyet itibariyle milliyetçilik düşüncesini, milliyetçiliği küfür olarak kabul eden bir siyasal zihniyetten gelen ve geçmişte birtakım söylemleriyle “Milliyetçilik ayaklarımın altında” diye nitelendiren bir insanın bizim adayımız olmasını benim gibi çok sayıda ülküdaşımızın kabullenemediğini görüyoruz.

 

Ama şöyle bir versiyon var, biliyorsun, MHP Genel Merkezi’nin savunduğu: “Erdoğan bizim çizgimize geldi” diyorlar. Bu kabul edilebilir bir analiz değil mi?

 

Değil, böyle yaklaşılırsa, burada esas olan zihniyet meselesi, ben sayın Erdoğan’ın zihniyetinin değiştiğini zannetmiyorum; yani geçmişte çözüm sürecine yoluna girdiği zaman PKK’nın çizgisine mi gelmişti? Ya da başkalarıyla işbirliği yaptığı zaman onların mı? Bir liberalle, bir dönem başkalarıyla işbirlikleri yapmıştı. Onların mı çizgisine gelmişti? Hayır gelmemişti. Konjonktürel olarak kiminle yol yürüyebileceğini, bu süreçte kimden fayda sağlayabileceğini gördüğü zaman bu noktalarda çok pragmatist davranabilen bir insan. Dolayısıyla bu süreçte de biraz Türkiye’deki ve etrafımızdaki olayların neticesinde, gelişimlerin sonucunda yükselen bir milliyetçi dalga olduğunu da dikkate aldığımızda, işte bundan da faydalanmak için MHP’yle böyle bir yola girmiş oldu; yoksa zihniyetinde esas itibariyle bir değişme olduğunu ben hiçbir zaman düşünmüyorum.

 

Peki, şunu soracağım: Geçen sefer Ülkü Ocakları başkanlığı yapmış on kişiyle bir inisiyatif başlattınız. Benim bildiğim onlardan en aşağı iki tanesi İYİ Parti’de kuruluşundan itibaren bayağı aktif bir şekilde yer aldı. Ama geri kalanları MHP’den kopmadı. Ama İYİ Parti’de olanlar tabii ki rakip bir partide oldukları için onların değerlendirmeleri farklıdır, siz hem MHP’de kalıp hem de MHP’nin en temel stratejik tercihlerini eleştiren insanlar olarak, MHP tabanında hâlâ tercihini MHP’den yana yapan, yani İYİ Parti’ye geçmemiş kesimler tarafından nasıl karşılanıyorsunuz?

 

Şöyle diyeyim: Ben bu son açıklamayı yaparken bu dönemde milletvekilliğine adaylığımı da koymadığım için, yeniden aday olmadığım için, hem seçmenlerim hem de ülküdaşlarıma bir hâl beyanında bulunmak istedim. Şimdi aslında bizim tavrımız, MHP’nin 2015 seçimlerine giderken gerek Haziran, gerek Kasım seçimleri olsun, MHP’nin seçim beyannamesi, parti programlarıyla çelişen bir tavır değildi. Yani bizim tavrımız seçim beyannamemizle, parti programımızla uyumlu bir tavırdı. Onu yansıtan, onu savunan bir tavırdı. Dolayısıyla parti programıyla çatışan, çelişen, onunla ters düşen biz değiliz. Bizim tavrımız çok açık. Seçim beyannamemiz, parti programımız çok açık ve net. Parlamenter sistemi savunuyoruz. Dolayısıyla zaten bizim referandumdaki ortaya koymuş olduğumuz tavrın neticesinde de ülküdaşlarımızın önemli bir kısmının da bizim gibi düşündüğünü gördük sonuçlar itibariyle. Yani taraflı tarafsız bütün kamuoyu araştırmalarında üçte iki oranında, daha fazla oranda bir “Hayır” oyu kullanıldığı tespit edildi. Dolayısıyla bizim bu ortaya koymuş olduğumuz tavrın, diyelim ki MHP’nin programıyla, ülkücülüğümüzle çatışan bir tavır olmadığı çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte de o tavrımızın bir devamı olarak, biraz önce ifade ettiğim gerekçelerle biz yine MHP’nin –ben açıklamamda da ifade ettim– tarihsel misyonuna sadık kaldığımızı, bağlı olduğumuzu, ülkemizin çok ağır, birikmiş sorunlarını, MHP’nin kurumsal yapısı ve ülkücü bakış açısıyla çözülebileceğine olan inancımızı hâlâ muhafaza ettiğimizi ifade ettik. Hatta şunu da söyledim: Kendimizi tanımaya başladığımız günden itibaren, oy kullanmaya başladığımız tarihten itibaren üç hilale vurmuş olduğumuz mührü oradan kaldırıp başka bir şahsa, başka bir yere vurmaya ne vicdanımız el verir, ne gücümüz yeter diye de bunu çok açık net bir şekilde ifade ettik.

 

Ama herhalde büyük ihtimalle MHP Genel Merkezi ve Genel Merkez’e yakın çevreler sizi İYİ Parti yolcusu olarak görüyordu.

 

Daha önce basında bu tip şeyler oldu. Ama bizim çok açık ve net tavrımız belli. Burada şey de yapmak istemiyorum, İYİ Parti’deki arkadaşlardan bu konuda çok yoğun talepler de oldu. Hâlen daha, tabanı itibariyle diyorum, bizi orada görmek isteyen insanlar var. Ama biraz önce ifade ettiğim gibi, biz ülkenin sorunlarının çözümünün milliyetçi, ülkücü bakışla, MHP’nin kurumsal kimliği içerisinde çözülebileceğine inanıyoruz. Mücadelemizi de MHP içinde bu anlamda yürüteceğiz.

 

Tabii izin verilirse. O çünkü MHP bu konuda eleştiriye çok tahammüllü değil…

 

Bu Türk siyasetinin bir hastalığı aslında, sadece MHP’yle sınırlayamayız.

 

Tabii.

 

Diğer partilerdeki kongre süreçlerine bakın. CHP kısmen bunun biraz dışında kalıyor ama, iktidar partisinin kongrelerine bakın, tek adaylı. İkinci bir adayın çıkmasına dahi izin verilmiyor. Bu Türk siyasetine maalesef…

 

Peki Atila, geçen sefer bir ekip olarak çıktınız, on kişiydiniz. Şimdi onlardan iki tanesi İYİ Parti’de, ama geri kalanlarla… Sen şimdi milletvekili olarak bu açıklamayı yapman için hâl beyanı dedin. Ama anladığım kadarıyla yalnız değilsin.

 

Değiliz.

 

Şimdi yine bir kırk gün mü ne kaldı. Bu süreçte yine sizden bir hareket çıkacak mı?

 

Şöyle: Zaten bizim o platformumuz devam ediyor. Geçtiğimiz 3 Mayıs Türkçüler Günü’nde Ankara’da arkadaşlarımızla tekrar bir araya geldik. Hem Türkçüler gününü anma, hem de bu meseleleri konuşma imkânımız oldu. Orada benim yaptığım açıklamayı arkadaşlarımla da paylaştım zaten. Böyle bir açıklama yapacağımı kendilerine ifade ettim. Arkadaşlarım benim bu fikirlerimle, daha doğrusu bu ortaya koymuş olduğumuz referandumdan beri süregelen o tavrımızın bir devamı olan bu fikirlerimizle hemfikir olduklarını zaten ifade ettiler. Önümüzdeki günlerde imkânlarımız ölçüsünde bu görüşlerimizin hayata geçirilmesi anlamında elbette ki faaliyetlerimiz olacak.

 

Yani geçen seferki gibi Anadolu’ya gidip konuşmalar, toplantılar falan düşünüyor musunuz?

 

Düşünüyoruz evet.

 

Orada İYİ Partililer yer almayacak anladığım kadarıyla?

 

Doğal olarak yer almazlar. Biz diğer arkadaşlarımızla beraber biraz önce ifade ettiğim gibi imkânlar –hangi ölçüde bu imkânı bulabileceğiz tabii– çerçevesinde bu faaliyetlerimizi… Daha doğrusu büyük bir talep var. Çünkü bizim partimizin, genel merkezimizin mevcut yönetiminin ortaya koymuş olduğu bu siyaset, tabanda yeterince karşılık bulmuyor gerçekte. Ve insanlarımızın bu yönüyle kafalarında soru işaretleri var. Her gün Türkiye’nin değişik yerlerinden beni ve diğer arkadaşlarımızı arayıp bu konudaki tavrımızın ne olması gerektiği konusunda istişare etmek isteyen, soru soran arkadaşlarımız var. Bir anlamda bizim bu açıklamamız da, bu faaliyetlerimiz de ülke genelinde arkadaşlarımızdan gelen bu taleplere bir cevap niteliğinde oldu. Önümüzdeki süreçte de imkânlar ölçüsünde illere giderek arkadaşlarımızla yüz yüze de bu görüşlerimizi paylaşmayı şahsen düşünüyoruz.

 

Son olarak şunu sormak istiyorum, doğrudan bu olayla ilgili değil ama, seçim döneminde dile getirilmiş bir husus olarak, Devlet Bahçeli Alaattin Çakıcı ve Kürşat Yılmaz’ın adlarını vererek onlara af talebini dile getirdi. Gerçekten ülkücü camiada Çakıcı, Kürşat Yılmaz gibi insanların affına yönelik büyük bir heyecan, bekleyiş var mı? Nedir bu?

 

Hayır yahu. Benim okuduğum kadarıyla o af çağrısı daha çok belli suçları kapsam dışı tutarak kader mahkûmları diye nitelendirilen insanlara yönelik bir çağrıydı. Yoksa şahıslara yönelik bir çağrı değildi. Şimdi o cumhurbaşkanlığı adaylığı noktasında bir kıyaslama.

 

Evet, Selahattin Demirtaş’a yönelik.

 

Şimdi, af meselesi şöyle: Ben aynı zamanda İnsan Hakları Komisyonu’nda, Cezaevleri Alt Komisyonu üyesiyim.

 

Tabii, on bir yıl yatmış birisi olarak…

 

O tecrübemiz de var tabii. Gittiğimiz cezaevlerinde gördüğümüz manzara hakikaten içler acısı. Bir kere kapasitenin çok çok üzerinde tutuklu ve hükümlü var. Biraz da geçmişle mukayese ettiğimizde, mevcut daha ağır bir infaz sistemi var. Dolayısıyla bütün bunlar bir araya geldiği zaman cezaevlerinde çok ciddi sıkıntıların olduğunu biz komisyon olarak da zaten tespit ediyorduk. Şimdi bir de cezaevindeki insanların psikolojisini dikkate aldığımızda, bu af meselesi son derece önemli bir mesele. Sadece onlarla ilgili değil, bir de karşı taraf var. Bunların mağdur ettiği insanlar var. Böyle baktığımızda bu üzerinde çok hassasiyetle durulması gereken bir mesele. İçerideki insanların psikolojisi, beklentileri, böyle bir psikoloji, böyle bir beklenti içerisine girildiği zaman cezaevi şeyiyle söyleyecek olursak, orada yatmak çok zorlaşır, ağırlaşır.

 

İşkence hâline gelir.

 

İşkence hâline gelir. Dolayısıyla bence bu konuda, eğer gerçekten bir şey yapılacaksa hemen karar alınıp yapılması lazım. Yoksa bu meselenin tartışması, uzaması, cezaevlerinde istenmeyen birtakım olayların da yaşanmasına sebebiyet verir.

 

Peki bu namlı Kürşat Yılmaz, Alaattin Çakıcı gibi isimlerin bu bağlamda değil de, ama zikredilmiş olması anlamında, gerçekten bunlar ülkücü hareketin sahiplendiği kişiler mi?

 

Bu, şahıslara göre değişir. Benimseyen insan da vardır, karşı çıkan insanlar da vardır. Ama yani kurumsal olarak böyle bir şeyin doğru olmadığını düşünüyorum ben.

 

Evet Atila, çok teşekkürler. Kolay gelsin. MHP içerisinde bu görüşleri dile getirme imkânı bulabilecek misiniz? Onu da takip edeceğiz. Ama bu değişik bir şey oldu. Daha doğrusu referandumda başlayan çizgiyi sürdürüyor olmanız ilginç. Ortak bir inisiyatif hayata geçerse –ki geçeceğini söylüyorsun–, o zaman diğer arkadaşlarınızı da imkânlarımız ölçüsünde burada…

 

Önümüzdeki günlerde yine arkadaşlarla bir araya geleceğiz, diğer bir önceki toplantıda aldığımız karar doğrultusunda. Ondan sonra tekrar çağırırsanız gelip burada konuşuruz.

 

Evet, MHP İstanbul milletvekili Atila Kaya’ya çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizleri izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

 

 

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.