Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ne olacak bu muhalefetin hali?

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler. Bugün, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener bir kez daha olağanüstü kurultayda aday olmayacağını açıkladı, net bir şekilde “kararım kesindir” dedi. Halbuki ilk açıklamasının ardından partinin üst düzey yetkilileri kendisini ikna edeceklerini, tek aday olarak onunla gireceklerini söylemişlerdi. Bugün tekrar Meral Akşener bir açıklama daha yaptı, parti yönetiminden tekrar kendisinin yeniden oybirliğiyle aday gösterileceği açıklaması yapıldı, ama daha sonra da öğleden sonra parti üst düzey yönetimi olağanüstü toplantıya girdi. İYİ Parti’de işler kötü gidiyor ; bunu açık bir şekilde görüyoruz. Daha önce Meral Akşener’in Afyon Sandıklı’daki toplantıda, çalıştayda dile getirilen eleştirilerden rahatsız olduğu ve orada istifayı dile getirdiği söylenmişti ; ama genellikle şu tür yorumlar yapıldı : « Bu bir çıkış, elini güçlendirme çıkışı ve elini güçlendirdikten sonra tekrar kararından vazgeçer herhalde » diye ; ama bugünkü açıklaması vazgeçmeme ısrarını gösteriyor, yani aday olmayacağını gösteriyor. Tabii yine de az da olsa bir ihtimal var ; ama artık Akşener’in aday olmama ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu görüyoruz, bunu söyleyebiliriz.

İYİ Parti kendi derdine düşmüş durumda

Meral Akşener’in siyasî kariyerine baktığımız zaman da zaten çok önemli anlarda siyasî tercih değiştirmiş olduğunu da biliyoruz. İlk Doğru Yol Partisi’yle başladı, AKP’nin kuruluşunda yer aldı, daha kuruluş resmen ilan edilmeden ayrılıp MHP’ye geçti, MHP’den de genel başkanı adayı olduğu için Devlet Bahçeli tarafından ayrılmaya zorlandı –öyle diyelim–, kendisi aslında MHP’de kalma konusunda ısrarlıydı, ayrılmaya zorlandı ve İYİ Parti’nin kuruluşuna liderlik etti ve İYİ Parti onun etrafında  şekillendi ; tam olarak siyasî çizgisi oturmamış bir partiydi, ama Akşener’in partisi olarak biliniyordu. Tabii seçimde Akşener cumhurbaşkanı adayı olarak partisinden az oy alınca işin rengi büyük ölçüde değişti.
Şu anda seçimlere Milet İttifakı olarak giren partilerin ikinci büyük partisinin çok ciddi bir kriz yaşadığını görüyoruz; bu krizden nasıl çıkacağı açıkçası belirsiz ve büyük bir ihtimalle de eğer Meral Akşener partinin başında olmazsa partiyi hiç de parlak bir gelecek beklemiyor, dağılması bile söz konusu olabilir, farklı farklı yerlere milletvekilleri yönelebilir, AKP’ye geçenler bile olabilir, MHP’ye dönenler olabilir, hatta CHP’ye yönelenler ya da bağımsız kalmayı tercih edenler olabilir. Ömrü kısa sürmüş bir parti olur, böyle bir riski taşıyor İYİ Parti. Her şey bir yana, İYİ Parti’nin şu anda tek meselesi 12 Ağustos olarak açıklanan kurultaya nasıl gireceği ve buradan ne çıkacağı olmuş durumda. Yani İYİ Parti, Türk siyasetinde kendi derdine düşmüş bir parti konumunda.

Bir CHP geleneği

CHP’nin de bu anlamda İYİ Parti’den hiç de iyi bir durumda olduğu söylenemez; hatta çok daha kötü durumda olduğunu da söylemek mümkün. Tabii CHP’nin şöyle bir avantajı var, çok daha eski bir parti ve parti içi meseleler zaten CHP’nin geleneğinde hep olan mesele, kavgalar dövüşler, klikler, fraksiyonlar, her türlü delege oyunları vs. Ve şu anda CHP, bunu yoğun bir şekilde yaşıyor. Muharrem İnce’nin başını çektiği, genel merkeze muhalif olan kesim, olağanüstü kurultay için imza topluyor ve ilginç bir şekilde yeterli imzayı topladıklarını ilan ettiler ; ancak bu ilanı genel merkez doğrulamıyor. Şu anda iki taraftan birisinin doğruyu söylemediği çok ilginç ve acı bir durum var CHP açısından. Birisi, “Evet, topladık” derken, diğeri, “Hayır, toplamadılar, kanıtlasınlar” diyor ; birbirlerini ikna etmiyorlar, belki de ikisi birden tam olarak bize, kamuoyuna kendi partilerinin gerçeğinin söylemiyorlar. Böyle bir durumdan sonra şu yaşanan süreçte baktığımız zaman, bir haftadır yaşanan imza toplama olayına baktığımız zaman, zaten CHP’nin ne kadar kötü bir durumda olduğunu görüyoruz, bu süreci bile ne genel merkez ne de muhalefet tam anlamıyla yönetebilmiş değil. Gelen her haber CHP’nin aleyhine yazıyor. Kılıçdaroğlu’nun kurultay olmadan parti içerisinde, parti yönetiminde birtakım değişiklikler yapacağı söyleniyor; ama bu değişikliklerin sınırı belli, Parti Meclisi belli, en fazla MYK’da bazı isimleri çıkarıp Parti Meclisi’nden başka isimleri getirecektir, ama orada da çok fazla seçeneğin olduğu söylenemez.
Ama en önemlisi şu: Şu anda Türkiye’de olup bitenlere yönelik olarak CHP’nin söyleyebileceği bir şey yok, kendi derdine düşmüş olmanın dışında. Bir diğer husus da Enis Berberoğlu’nun tutukluluğunu iptal ettirememiş olması, Yargıtay’ın bu konuda Anayasa’ya aykırı bir şekilde Enis Berberoğlu’nun dokunulmazlığının bu sefer işletilmesine izin vermemesi olayı var. bugün Kılıçdaroğlu onu Meclis Başkanı Binali Yıldırım’la da görüştü, böyle de bir sorunu var. Eski milletvekili Eren Erdem’in de tutukluluğu gibi bir mesele var. Yani şu anda CHP bir anlamda hukukî meselelerle uğraşıyor, ama esas olarak kendi meselesiyle uğraşıyor ve Türkiye’de olup bitenler, özellikle ekonomide yaşananlar, terörle mücadele adı altında OHAL’in bir şekilde kurumsallaştırılması söz konusu, sürekli yeni yeni atamalar yapılıyor, devlet yeniden şekilleniyor, bütün bunlarda muhalefetin en önemli aktörü olan CHP’nin tamamen seyirci konumunda olduğunu görüyoruz ya da durum tespiti yapıyor, eleştiriyor, tamam. Eleştirinin ötesinde bir politika geliştirme ve kendi parti tabanını ve toplumu harekete geçirebilme noktasının çok çok uzağında.

HDP’nin zor durumu

Millet İttifakı’nın en küçük ortağı olan Saadet Partisi’nin de hâlâ seçimdeki yaşadığı hayal kırıklığının şokunu atlatabilmiş olduğu söylenemez. Seçim döneminde SP’ye ve lideri Temel Karamollaoğlu’na yönelik belli bir ilgi vardı, o ilginin de büyük ölçüde azalmış olduğunu görüyoruz ve Millet İttifakı böyle bir durumda. Geriye muhalefette HDP kalıyor. HDP de tam bir kıskaca alınmış durumda. En son Meclis’te Ahmet Şık’ın kürsüdeyken başına gelenlere tanık olduk; bu da HDP’nin, siyasî iktidarın bileşenleri tarafından, AKP ve MHP tarafından gerçekten tam anlamıyla dar bir alana sıkıştırılmak istendiğini görüyoruz ve HDP’nin de bunu aşabilmek için çok fazla imkânı olmadığını, buna yönelik birtakım politikalar geliştirmekten de kendisine yönelik engeller ve baskılarla uğraşmaktan buna zaman ayıramadığını ya da  enerji ayıramadığını görüyoruz. Böyle baskılar ve engeller olmasa HDP bir şey yapabilir miydi? En azından CHP’nin ve İYİ Parti’nin ve hatta SP’nin yaşadığı hayal kırıklığını, şokları ve iç meseleleri pek yaşamadığı için HDP’nin bu anlamda biraz daha avantajlı olduğunu söylemek mümkün; ama HDP’nin hâlâ var olan Kürt partisi imajı nedeniyle yapacağı açılımların belli bir karşılığı olmama ihtimali çok ciddi bir şekilde var.

“Her an her şey olabilir” rejimi

Sonuç olarak baktığımızda, aklıma bu yayına başlamadan önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimden sonra yaptığı ilk değerlendirme geldi, orada ne demişti Kılıçdaroğlu? “Seçimin mağlubu AKP” demişti. Şimdi baktığımız zaman AKP’nin oyları ciddi oranda düştü ve bu anlamda bir başarısızlık olduğu kesin; ama MHP’nin de katkısıyla Meclis’te çoğunluğu sağlayabildi ve Erdoğan’ı ilk turda seçtirebildi. Sonuç olarak oylarında azalma olsa da –aslında çok ciddi oranda olsa da–, AKP bir kriz yaşıyor olsa da, bir şekilde bu krizini halledebilme, geçiştirebilme yoluna gidebildi — MHP’nin sayesinde diyelim, en azından o bir veri. Ama öte tarafta AKP’nin MHP’yle olan ilişkisi hâlâ sürüyor, bir koalisyon olarak sürüyor. Öte yandan, muhalefetin bir blok oluşturamadığını, sadece geçici bir seçim ittifakı oluşturabildiğini, seçimden bir iki gün sonra gördük. Önce İYİ Parti, ardından da SP, bunun bir seçim ittifakı olduğunu bize deklare ettiler ve sonuçta bir muhalefet bloku olmadığını gördük. CHP’nin HDP’yle yan yana durmama hassasiyeti de büyük ölçüde sürdüğü için, şu anda yeni bir sistemi adım adım inşa eden bir siyasî iktidar var, Erdoğan rejimi var.
Erdoğan bugün nasıl tarif etti? “Her an her şey olabilir, atanan kişiler her an görevlerinden alınabilir”. Türkiye böyle bir rejime giriyor; bu rejimin altyapısı oluşturuluyor, sistemin altyapısı oluşturuluyor, her gün yeni yeni kararnamelerle yeni yeni birimlerin oluşturulduğunu, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde –aslında Başkanlık demek daha doğru olur– birtakım atamaların yapıldığını görüyoruz ve iktidar sürekli istediği yasayı Meclis’ten de hiç zorlanmadan geçiriyor. Tabii birtakım gerginlikler oluyor; ama sonuçta her yasayı rahatlıkla geçiriyor. Belki yarın öbür gün bazı yasalarda özellikle MHP dışında da özellikle İYİ Parti’den bazı milletvekillerinin ya da tamamının, tüm İYİ Parti grubunun desteğini de alabilir, bunu da görüyoruz. İYİ Parti’nin şu anda yaşadığı bunalımın sonucunda siyasî iktidara yanaşma ihtimalinin daha arttığını da görüyoruz. Böyle bir durumda Türkiye çok ciddi bir muhalefet krizi yaşamakta ve bu muhalefet krizi tam da Türkiye’de çok önemli değişikliklerin yaşandığı bir anda oluyor.

İnce’nin tweetleri

Şimdi muhalefetin yeni lider adayı Muharrem İnce’nin son günlerde peş peşe attığı tweet’lere baktığımızda, onun da Türkiye’yi harekete geçirebilecek, muhalefeti harekete geçirebilecek bir siyasî perspektiften büyük ölçüde mahrum olduğunu görüyoruz. Bana çok anlamsız gelen, aydınlara yönelik, sivil toplum kuruluşlarına yönelik birtakım suçlamaları oldu. Sanki öyle bir şey var ki, Muharrem İnce ve arkadaşları çok ciddi bir muhalefet kavgası yürütüyorlar da, birtakım aydınlar, sivil toplum kuruluşları korkularından onların yanında yer almıyormuş gibi bir havada açıklamalar yaptı. Bu açıklamalarla muhalefeti örgütlemenin ve siyasî iktidara meydan okuyabilmenin ve Türkiye’de yaşanan bu köklü değişikliklere alternatif üretebilmenin, daha ileri giderek bunları engelleyebilmenin imkânı da pek gözükmüyor.
Sonuç olarak baktığımız zaman, her geçen gün daha da kötürümleşen, tamamem felç haline gelen bir muhalefet ve siyasî iktidarın önünün siyaseten alabildiğine açık olduğu bir durum yaşıyoruz. Ama burada şöyle bir husus var: Siyasî iktidarın kendisi ve bu yeni düzen, yeni sistemin kendisi, birçok kriz öğesini bünyesinde taşıyor; özellikle de ekonomide çok ciddi kırılganlıklar var. Bu anlamda aslında siyasî iktidarın işinin de çok rahat olduğu söylenemez, ama buradaki en büyük avantajları, kendi yaşadıkları bu krizi aleyhlerine kullanabilecek ve buradan bir toplumsal muhalefet, siyasî muhalefet örgütleyebilecek aktörlerin olmaması. Böyle bir olayın lüksünü yaşıyor siyasî iktidar diyelim. Halbuki normal şartlarda zaten bir dizi krizle dolu olan bu yapının, siyasî iktidarın özellikle bu kadar büyük, köklü değişiklikleri yapma sürecinde işinin çok zor olması gerekirken, muhalefetin yetersizliği ve kendi derdine düşmüş olması onların daha bir rahat hareket edebilmesine yol açıyor.

Muhalefetsizlik

Bu rahat hareket edebilme, muhalefetin eleştiri ve denetleme görevini tam olarak yapamamasının Türkiye’ye çok ağır bedelleri olacağını söylemek bence hiç abartılı olmayacaktır. Şu haliyle muhalefetin etkili bir şekilde karşılarına çıkmaması nedeniyle siyasî iktidar –Erdoğan özellikle, zaten iktidar denince sadece Erdoğan geliyor akla artık, birçok bakanın adını daha öğrenemedik ve öğreneceğimizi de sanmıyorum, böyle bir ihtiyaç bile hissetmeyeceğiz belki de–, muhalefetin bu etkisizliği nedeniyle çok daha büyük, çok daha kalıcı tahribatlara yol açan hatalar yapabilirler. Muhalefetin illaki bir şeyleri hemen değiştirmesi, iktidarı değiştirmesi gerekmez; ama en önemli fonksiyonlarından birisi, siyasî iktidarın hatalar yapmasının önüne geçme gibi bir fonksiyonları olabilirdi. Şu haliyle Türkiye’de muhalefetin önde gelen aktörlerinin bunu yapabilecek bir gücü yok ve kalkıp bu büyük sorumluluğu elleri kolları iyice bağlı olan aydınlara, STK’lara vs.’lere yüklemeye çalışmak da hiç inandırıcı olmuyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.