Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

HDP’nin sorunu

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler. 24 Haziran sonrası kriz yaşayan muhalefet partilerine en son HDP de eklendi. CHP’nin krizi yatışmışa benziyor, ama sorunları çözülmüş değil; İYİ Parti de bayağı bir çalkalandı, ama yaptığı olağanüstü kongreyle birazcık toparlanmış gibi; ama ne CHP ne İYİ Parti’nin şu anda çok büyük bir dinamizm yaratabilecek güce sahip olduğunu söyleyebiliriz. Saadet Partisi de zaten 24 Haziran’dan sonra iyice sessizliğe gömüldü. Geriye bir tek HDP kalıyordu. HDP de kendi içerisinde bir tartışma yaşamaya başladı; tartışma sert gelişti, şimdi yatışır gibi oldu. Bakalım nereye doğru evrilecek?

Öncelikle usul rahatsızlığı

Tartışmanın çıkış noktası Selahattin Demirtaş’ın –en son HDP’nin cumhurbaşkanı adayı– içeriden yolladığı ve yayımlanan, özellikle internet sitelerinde dolaşıma giren, benim gördüğüm kadarıyla üç buçuk sayfalık bir mektubu. Manifesto gibi bir şey aslında bu. Baktığımız zaman; HDP’ye yönelik eleştiriler var ve bu eleştiriler çok sert. İlginç bir şekilde bu yayınlanır yayınlanmaz bir tartışma kopmadı; ama birkaç gün sonrasında HDP’nin sözcüleri ve eşbaşkanlarından Sezai Temelli, bu konuda birtakım çıkışlar yaptılar; belli ki Selahattin Demirtaş’ın bu açıklamalarından ciddi bir şekilde rahatsız olmuşlar.
Öğrendiğim kadarıyla rahatsızlığın temelinde Selahattin Demirtaş’ın bu açıklamaları doğrudan parti yönetimine değil de medyaya yollamış olması var; yani anladığım kadarıyla öncelikle usûl rahatsızlığı var. Bunun doğrudan medya üzerinden yapılmasından –ki metni birazdan değerlendirdiğimizde göreceğiz–, HDP’ye yönelik çok sert eleştirilerin doğrudan medya üzerinden yapılmasından çok ciddi bir şekilde rahatsız olmuşlar; bunu zaten bir şekilde söylediler. Özellikle Demirtaş’ın söylediği, aynen okuyorum: “HDP’den halka açık bir şekilde yeterli ve tatmin edici bir özeleştirinin verilmemiş olması da büyük bir eksikliktir. En basitinden sandıklara neden sahip çıkılmadığı, oyların çalınmasının neden önlenemediği ve son üç seçimdir problemsiz çalışan partinin merkezi bilgisayar sisteminin neden seçim akşamı çalışmadığı ve çöktüğü hâlâ izah edilmiş değildir”. Bu kısmın özel olarak rahatsızlık yarattığı anlaşılıyor. Sezai Temelli de burada, bir televizyon kanalında bir soru üzerine, “Özeleştiri vermeyeceğiz” şeklinde cevap verdi; daha sonra –birkaç saat önce– yaptığı bir yazılı açıklamayla yanlış anlaşıldığını, her zaman özeleştiri yapan hareket olduklarını, ama bunun yerinin hareketin kendi iç bünyesi olduğunu söyledi.

Faşizmle örtülü uzlaşma

Sorun yatışmışa benzemiyor, kolay kolay yatışacağa da benzemiyor; bence şu haliyle, bir yumuşama var. Anladığım kadarıyla yine usûlle ilgili bir sorun. Selahattin Demirtaş’ın metnine baktığımız zaman Demirtaş şöyle söylüyor: “HDP yönetiminin birtakım değerlendirmeler yaptığını varsayıyoruz” diyor. Zaten HDP toplantılar yaptı, bunları konuştu etti; ama anlaşılan buradan çıkan özeleştiri metni ya da değerlendirme metni Selahattin Demirtaş’a iletilmemiş, çünkü Selahattin Demirtaş varsayımlar üzerine konuşuyor, HDP yönetiminin doğrudan 24 Haziran değerlendirmesiyle ilgili herhangi bir metnin kendisine gelmediği anlaşılıyor. Anladığım, birkaç gün içerisinde bu da kendisine iletilecek galiba, öyle gözüküyor.
Ama, metne baktığımız zaman gerçekten çok sert laflar var, çıkışlar var, “HDP’nin bir an önce tatil havasından çıkıp sahaya inmesinde fayda var” cümlesi, “kendini korumacı yaklaşımlarla faşizmle örtülü uzlaşma arayışıyla halka öncülük yapılamaz”. Burada neyi kastediyor tam olarak anlamadım; ama bir örtülü uzlaşma arayışından, devletle örtülü uzlaşma arayışından bahsetmesi önemli. “Bedel ödemeyi göze almadan da kimsenin bedel ödemesini bekleyemezsiniz”. Yani “Partiyi yönetenler kendileri bedel ödemeyi göze alacaklar ki tabanını da bu konuda harekete geçirebilsin” şeklinde faşizm tespiti, şu anda ülkede faşizm olduğunu ve buna karşı HDP’nin sürekli mitingler, yürüyüşler, forumlar vb. her türlü yöntemle sürekli sokaklarda olması gerektiğini, Meclis’e takılıp kalmaması gerektiğini söylüyor ve bayağı radikal birtakım öneriler ve eleştiriler getiriyor. Bir diğer husus da –bunu da bir not olarak düşmek lazım– HDP’den seçilen iki milletvekilinin başka partiye, İşçi Partisi’ne geçme ihtimalinden çok ciddi rahatsızlık duymuş Demirtaş. Bunun da yanlış olduğunu söylüyor — ki bu parti içerisinde başkaları tarafından da dile getirilmişti.

Kürt-Türk gerilimi değil

HDP’nin çok genel bir sorunu var. Bazıları bunu sadece HDP’de Kürt hareketinin unsurlarıyla, yani Kürt hareketine bağlı kişilerle ve kitlelerle Türk solundan gelme kadrolar arasındaki uyum ya da uyumsuzluk üzerinden açıklamaya çalışılıyor. Bunun önemli bir olay olduğunun farkındayım, zaten değişik vesilelerle yıllardır bu konuyu dile getirdim, getirmeye de devam edeceğim; hatta seçim öncesi de bunu söylemiştim, bence HDP listelerinde seçilebilecek yerlerde Türk solundan çok fazla aday göstermişti ve bunların önemli bir kısmı seçildi — bence abartmıştı.
Bu önemli bir husus, ama bunun ötesinde bir mesele var: Bu olay HDP içerisinde Kürtlerle Türklerin gerginliği falan gibi algılanamaz — böyle düşünmeye eğilimli insanlar var, farkındayım ve bunu özellikle sosyal medyada böyleymiş gibi göstermeye çalışanlar var; ama gördüğüm kadarıyla Selahattin Demirtaş’ın söylediklerine destek veren, Kürt olmayan HDP’liler de var ya da Selahattin Demirtaş’ın bu söylediklerinden rahatsız olan Kürt olan HDP’liler de var.

Radikalizmin zemini

Buradaki sorun ne? Buradaki sorun, aslında doğası gereği radikal olan bir hareketin –ki HDP böyle bir hareket–, radikalizme çok elverişli olan bir altyapıda pasif kalması, pasif kalmanın ötesine gidememesi. Bu garip bir durum, bunun nedeninin sadece HDP’den kaynaklı olduğunu düşünmüyorum. Türkiye garip bir süreçten geçiyor, bu süreçte siyasetin iyice öldüğünü görüyoruz, siyasî aktörlerin iyice pasifleştiğini görüyoruz, umutsuzlaştıklarını görüyoruz. Bu aslında çok ilginç bir şekilde ülkeyi yönetenlerde de var; yani AKP içerisinde de, AKP kadrolarında da böyle bir şey var, ama onlar tabii ki devletin imkânlarından, nimetlerinden faydalanarak bir anlamda buna razılar; ama bunun karşılığında dışlanan, baskı gören, ötekileştirilen, muhalefete yakın kadrolarda bir yılgınlık havası var, bu öteden beri var ve şimdi 24 Haziran’dan sonra daha da artmış durumda.
Dolayısıyla radikal bir hareket, radikalizme çok elverişli… üzerinden radikal çıkışlar yapmaya imkân sağlayan çok şey yaşanıyor; en azından son yaşanan ekonomik sıkıntılar ve sorunlar mesela. Başlı başına bunun üzerinden geliştirilebilecek radikal söylemler de var; ama altyapı buna müsaitken –solcu argümanla konuşacak olursak– üstyapı buna müsait değil, üstyapı giderek bundan uzaklaşıyor, HDP de buna eklemleniyor.

Kandil’in muğlak politikaları

HDP’nin buna eklemlenmesinin bence en önemli noktalarından birisi, daha önce yaşadığımız, o Haziran ve Kasım seçimleri arasındaki süreçte yaşadığımız “hendek savaşları” denen süreçte radikalizmin olabildiği kadar kentlerde, ülke içerisinde alabildiğine tırmandırılması ve oradan tam anlamıyla hüsranla çıkılmış olmasıydı. Orada, büyük ölçüde bu partinin ve bu hareketin Türkiye içerisindeki radikalizm potansiyelinin tüketilmiş olduğu kanısındayım, böyle bir husus var ve bu anlamda Türkiye’de hâlâ o dönemde yaşananların ne derece önemli olduğu, Kürt hareketi açısından ne derece önemli olduğu ve tabii ki dolayısıyla Türkiye açısından ne derece önemli olduğu yeterince bence tartışılmadı. HDP bunun faturasını şimdi ciddi bir şekilde ödemekte.
Şunu söylemek istiyorum: Selahattin Demirtaş’ın burada söylediği argümanların büyük bir kısmına HDP tabanında itiraz eden olmayacaktır; ama öte yandan burada çizdiği perspektifi HDP’nin hayata geçirebilme imkânı olmadığını da bu insanlar açıkça olmasa bile kendilerine itiraf edeceklerdir. Yani şöyle de söyleyebiliriz: Selahattin Demirtaş bugün dışarı olsaydı ve partinin başında olsaydı, eskiden olduğu gibi burada söylediklerinin ne kadarını gerçekleştirebilirdi? Açıkçası emin değilim, yani söylediklerinin parti tabanında, parti kadrolarında onay bulma ihtimali çok yüksek, ama teorik olarak verilecek olan bu onayın pratiğe nasıl yansıyacağı konusunda açıkçası çok ciddi şüphelerim var.
Bunun bir diğer boyutu da tabii Kandil’in son dönemde izlediği politikanın alabildiğine muğlak olması, tam anlaşılamıyor olması ve ağırlığın büyük ölçüde Suriye’ye ve bir ölçüde de Şengal’e yani Irak’ta Şengal bölgesine kaymış olması ve Türkiye’nin bir anlamda geri plana itilmiş olmasının da çok ciddi bir etkisi olduğunu düşünüyorum — ama o ayrı bir tartışma söz konusu. Şu anda HDP’nin kendisi her türlü radikalizme imkân sağlayan bir zeminde, kendisi de radikal olan, kadroları da radikal olan bir hareket olmasına rağmen, Türkiye’de yaşanan apolitikleşmenin ya da siyasetten uzaklaşmanın çok ciddi bir şekilde etkisinde kalmış bir hareket.

İktidar kendi krizini muhalefete taşıyor

Buradan toparlanma imkânı olur mu? Demirtaş bugün cezaevinden çıksa ve partide tekrar etkili olsa bunu değiştirebilir mi? Açıkçası çok emin değilim. Tabii Selahattin Demirtaş’ın siyasetçi olarak Türkiye’de çizdiği profilin düşmüş olduğunu da düşünmüyorum; hâlâ Türkiye’de şu anda lider profiline sahip olan az sayıdaki siyasetçiden birisi olduğu muhakkak; ama şu koşullarda onun da çok etkili birtakım çıkışlar yapabileceğini açıkçası düşünmüyorum.
Bunu HDP nasıl aşar? Türkiye’nin bunu nasıl aşacağıyla da ilgili bir sorun bu. Türkiye’de şu anda, birkaç gündür gördüğümüz, diğer muhalif unsurların, partilerin ve tek tek bireylerin ya da çevrelerin tamamen bir atalete kapılmış olması, hiçbir konuda durum tespitinin ötesine geçebilecek hiçbir çıkış yapamamaları, olayın gerçekten çok vahim olduğunu gösteriyor; ama muhalefetin bu krizinin siyasî iktidarın gücünden kaynaklandığını da söylemek mümkün değil, garip bir şekilde siyasî iktidar kendi krizini muhalefete taşıyarak kendi varlığını uzatabiliyor. Bunu kırabilecek olan ender hareketlerden birisi HDP’ydi, ama son yaşananlar HDP’nin de en azından şu aşamada bunu yapamayacağını bize gösteriyor.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.