Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Brexit’in kaderi: Yüksek Mahkeme oylaması Konuk: Işın Eliçin

[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/304420025″ params=”color=ff5500&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”166″ iframe=”true” /]

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba. İyi günler. Bugün, İngiltere Yüksek Mahkemesi, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılma süreciyle ilgili önemli bir karar verdi. Ve kararında, Theresa May hükümetinin, Birlik’ten çıkış sürecini başlatmak için parlamento onayına ihtiyacı olduğuna hükmetti. Şimdi, gazeteci Işın Eliçin ile Yüksek Mahkeme’nin verdiği bu kararı ve ne anlama geleceğini, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılma sürecini nasıl etkileyeceğini konuşacağız. Merhaba Işın.
Merhaba Zeynep.

Önce şununla başlamak istiyorum: Bize Yüksek Mahkeme’nin kararının arka-planını anlatabilir misin? Mahkeme bugün neyi onayladı?
Elbette Zeynep. Bu davanın konusu –bir kere başta, sonda söyleyeceğimi söyleyeyim– 23 Haziran’da İngiltere’de yapılan Avrupa Birliği’nden ayrılmaktan yana halkın oy kullandığı referandumla ilgili değil. Yani o referandum kararını bağlayan bir durum değil. 23 Haziran’daki bu referandumdan sonra, Avrupa Birliği’nden ayrılmaya karar verdi İngiltere ve Theresa May’in başbakanlığında yeni bir hükümet kuruldu, biliyorsun. Avrupa Birliği yasaları uyarınca da İngiltere’nin, Avrupa Birliği Lizbon Anlaşması’nın 50. maddesini yürürlüğe sokarak bu süreci başlatması gerek. Hükümet bunu parlamento olayı olmadan, eski bir yasaya dayanarak, yani kendi başına yapabileceğini düşünmüştü. Bunun için de bir takvim vardı; fakat halktan iki kişi, yani Avrupa Birliği’nde kalma yanlısı iki kişi Yüksek Mahkeme’ye başvurdular. Dediler ki: “Avrupa Birliği’ne girerken parlamento onayı gerekmişti, çıkarken de olması gerekir. Hükümet kendi başına bu süreci başlatamaz”. Mahkeme de –ilk başvuru yapılan mahkeme– bu maddeyi yani bu süreci başlatmak için hükümetin parlamentodan onay alması gerekir demişti. Hükümet buna itiraz etti işte. 80 gün kadar önce itiraz yapıldı ve bugün karara bağlandı. Bu artık en yüksek mercinin vermiş olduğu karar. Zaten hükümet de hemen bu kararın ardından kararı tanıdığını, mahkemenin kararına saygı duyduğunu açıkladı ve süreci ona göre değiştireceğini söyledi. Yani bu mahkeme kararı bu süreci başlatabilmek için –ki Theresa May Mart sonunda artık bu süreci başlatalım, 50. maddeyi Mart sonunda yürürlüğe sokalım istiyor– bunun için önce parlamentoya gitmesi gerekecek.

Peki, bu karar nasıl değiştirdi bu süreci? Yani parlamentoya gidip ne yapması gerekecek? Benim anladığım kadarıyla, müzakere etmesi mi gerekecek diğer partilerle?
Şöyle. Bugün açıkladı David Davis, İngiltere’nin Brexit’ten, Avrupa Birliği’nden ayrılma sürecinden sorumlu bakanı –şu anda da devam ediyor sanıyorum parlamentodaki konuşması, milletvekillerinin sorularına cevap veriyor– net olarak açıkladı. Bir yasa hazırladılar. Hazırlamışlar zaten, bu kararın böyle çıkacağı belliydi ilk kararın ardından. Bu yasa çok kısa olacak,… bu yasayı parlamentonun önüne getirecekler. “Şimdi milletvekilleri ne yapacak?” diye soracaksınız. Evet, süreci uzatabilecek bazı adımlar atabilirler. Nedir bunlar? Bu yasa taslağının üzerine değişiklik yapılsın isteyebilirler. Tabii İngiltere hükümeti böyle yapılmasını istemiyor. 31 Mart’tan itibaren bu sürecin başlamasını gerçekten istiyor. Bu yasayı, sözünü ettiğim yasa önerisini parlamentonun önüne, yarın ya da en geç bu hafta içinde getirmeleri bekleniyor. İşte, bundan sonraki süreçte de, “Hayır, Avrupa Birliği’nde kalalım” diyenler parlamentoda nasıl tavır alacak, bu bekleniyor. Fakat ana muhalefetteki İşçi Partisi dedi ki: “Biz bu süreci tamamen durdurmaya yönelik ya da çok aksatacak adımlar atmak istemiyoruz”. Böyle demek de zorundalar, çünkü halk gerçekten tepki duyuyor. Yani “Madem halkın kararı referandumda hayır oldu, biz Avrupa Birliği’nden çıkalım yönünde oldu, niçin uzatmaya, zorlaştırmaya çalışılıyor” diye büyük bir kamuoyu tepkisi var. Bu anlamda İşçi Partisi de, bu kamuoyu tepkisini göz önünde bulundurarak birkaç değişiklik yapmak istediğini söylüyor…. İskoçya özerk yönetimi Avrupa Birliği’nden çıkmaya karşı olan bir yönetim. Hem halkının çoğunluğu çıkmayalım şeklinde oy kullanmıştı referandumda. Bu mahkeme kararında onların durumu da sorulmuştu. Yani, “Hükümet bu süreci yürütürken, İskoçya’nın, Galler’in ve Kuzey İrlanda’nın, özerk yönetimlerine başvurmak zorunda mı? Onların parlamentolarıyla da dayanışmak zorunda mı? Yani, her seferinde onlardan onay almak zorunda mı?” diye bir soru da vardı. Mahkeme, “Hayır, onlardan böyle bir onay almak zorunda değil” dedi. Şimdi İskoçya İngiliz Parlamentosu’nda temsil ediliyor. Milletvekilleri, İskoçya Ulusal Partisi’nin milletvekilleri diyorlar ki: “Biz 50 tane değişiklik önergesi vereceğiz”. Belki bu tür bir direnç süreci uzatabilir. Ama yine de, yüzde yüz emin olmasa da hükümet bu takvime uyabileceğini düşünüyor.

Peki, şimdi daha iyi anlamak için soruyorum. Şu anda, senin de söylediğin gibi yarın ya da ondan sonraki gün, parlamentonun önüne çıkacak olan şey, Lizbon Anlaşması’nın 50. maddesinin yürürlüğe konulmasıyla mı ilgili, yoksa bütün İngiltere’nin AB’den ayrılışını düzenleyen daha büyük bir öneri mi? Tam olarak neyi sunacaklar parlamentoya?
Tam olarak, “Biz hükümet olarak –tabii sözleri tam bilemem ama– biz hükümet olarak parlamentodan Avrupa Birliği’nin 50. maddesini yürürlüğe sokmak için onay istiyoruz” gibi çok basit bir şey hazırlamış olduklarını tahmin ediyoruz. Bu yönde de açıklama yaptı zaten bakan. Ama dediğim gibi, işi zora sokacak olan ne? Tabii gelip parlamentoda onaylanacak ya, partilerden temsilciler, milletvekilleri diyecekler ki: “Bir dakika, biz buna şöyle bir ek… eğer ortak pazardan çıkmayacaksak”. Bu tartışılacak mesela. Bu tür değişiklik önergeleri olabilir; ama bu işin özü, yani hükümetin sunacağı, soracağı şey, yapacağı yasa, hükümete bu yetkiyi vermesini isteyecek parlamentodan. Böyle bir yasa… Hükümet yetkilidir gibi bir cümle olacak mesela.

Peki. Az önce de bahsettin, bazı küçük şeyler eklemek isteyebilir muhalefetteki partiler diye. Nedir böyle daha tartışmalı olan konular, ne tür değişiklikler yapmak isteyebilirler?
Birazdan belki o kısma da geçeriz. Bu Brexit süreci, Avrupa Birliği’nden ayrılık süreci, nasıl yürütülecek? Bu da bir mesele. Çünkü 50. maddeyi hayata geçirmekle iş sadece başlamış oluyor. O hayata geçtikten sonra da iki yıl Avrupa Birliği’yle İngiltere müzakere edecek. 40 küsur yıldır beraberlikleri var, bir sürü ortak yasa var, bir sürü ilişkileri var. Bunlar nasıl ayrılacak? Bu konuda müzakere edilecek. Keza, İngiltere’de yaşayan Avrupa Birliği vatandaşları var; Avrupa Birliği’nde çeşitli ülkelerde yaşayan İngiliz vatandaşları var. Bunların hakları, hukukları ne olacak? Bütün bu süreçler müzakere edilecek. O müzakere sürecine ilişkin, İngiltere’nin bu iki yılın sonunda nasıl bir ayrılık istediğine dair geçen hafta Başbakan Theresa May bir konuşma yaptı. 12 maddelik bir plan açıkladı. Çok detaylı bir plan değil, ama ana hatlarıyla ne istediğini dile getirdi. İşte bunlardan bir tanesi mesela: “Biz bu sürecin sonunda Ortak Pazar’da kalamayız. Yani Avrupa Birliği’nden hem ayrılıp hem Ortak Pazar üyesi olamayız” dedi mesela.

Bu en önemli konulardan biri değil mi? Ortak Pazar meselesi…
Çok tabii! En önemlisi… Zaten Avrupa Birliği’nin belki en büyük başarısı olarak da kabul ediliyor. Çünkü Ortak Pazar ne demek? Malların, paranın, hizmetlerin ve insanların serbest dolaşımı anlamına da geliyor. Mesela İşçi Partisi “Hayır, biz Ortak Pazar’dan çıkmak istemiyoruz” diyorlar. Belki bu yönde zorlayacaklar hükümeti, ama çok uzun vadeli zorlayacaklarını sanmıyorum. Yine işçi haklarını garanti etmesini isteyecekler; ama bugün parlamentodaki konuşmalardan ben anladım ki, İşçi Partisi’nin tavrı daha çok şöyle olacak. Çünkü dediğim gibi kamuoyu tepkisinden de çekindiği için engellemek de istemiyor. Yani bu işi tamamen yokuşa süren taraf olmak istemiyor. Şöyle bir şey talep edecekler büyük ihtimalle: “Tamam, biz bu yasayı onaylayalım, sizin şimdi getirdiğiniz 50. Madde için size yetki verelim, ama siz de Theresa May’in irticalen konuşarak dile getirdiği bu 12 maddeyi daha detaylandırarak yine bir tür hükümet taahhüdü olarak yine parlamentoya getirin. Onu da tartışalım”, gibi bir talepte bulunacak. Bu arada, sayıları az olduğu için çok büyük etkisi olmaz ama yine de süreci uzatabilir, İskoç Ulusal Partisi diyor ki: “Ben 50 tane değişiklik isteyeceğim”. Yani onların içeriğini şu anda bilmiyoruz. Liberal Demokratlar var, onlar da diyorlar ki: “Hayır, biz bu oylamada tamamen hayır oyu vereceğiz” diyorlar. Bir kere zaten İngiltere’de, şu anda partilerin içinde, yani mecliste de temsil edilen partiler içinde, net bir şekilde bu sürece hayır oyu kullanacağını, yani bu sürece, Avrupa Birliği’nden ayrılık sürecine tümüyle karşı olduğunu savunan tek parti Liberal Demokratlar. Onlar da yine azınlık, sayı olarak çok değiller. Böyle bir süreç olacak yani.

May ve İşçi Partisi, iki grup da tamam derse onaylanmış oluyor mu parlamentoda?
Parlamentodan geçecek, çünkü hükümetin yeter sayıda milletvekili onayı var. Geçmemesi gibi bir şey söz konusu değil, ama tam olarak biraz önce de altını çizdiğim gibi, muhalefette olanlar, Avrupa Birliği’nden yana oy kullanmış olanlar dahi, referandumda halk “Biz Avrupa Birliği’nden ayrılacağız” diye bir karar aldıktan sonra bu süreci yokuşa sürmek istemiyor. Onların savunabildikleri tek şey, bu süreci germeden, İngiliz halkının çıkarına olup olmadığını denetleme noktasında. Yani bundan sonra referandum kararının geri dönmesi çok çok küçük bir olasılık. Neden küçük bir olasılık diyorum? Çünkü açılmış olan iki tane daha dava var. Aslında İrlanda Cumhuriyeti ile ilgili bir dava. Oradan açılmış bir dava. İngiltere geri dönmezse, bu süreçle ilgili… Hadi onu bırakalım. Bir de mesela Londra’da bir dava var. Şubat’ta görülecek sanırım. “Avrupa Birliği’nden ayrılmak –yani halkın referandumda almış olduğu karar– otomatik olarak Ortak Pazar’dan ayrılmak anlamına gelir mi, gelmez mi?” gibisinden bir dava bu. Yani bu süreçler işleri biraz yokuşa sürebilir ama, eğer İngiltere halkının önüne, önümüzdeki iki yıl içerisinde –pek mümkün de gözükmemekte birlikte– bir referandum daha gelmez ise –ve bu referandumda evet kararı çıkması da lazım tabii ki, yani Avrupa Birliği’nde kalalım kararı çıkması lazım yani– bu süreçten dönüş yok. İngiltere yüzde doksan ihtimalle iki senenin sonunda, belki iki senede olur, üç senede olur …

Bir kez daha tekrar edebilir misin son söylediğin şeyi? Eninde sonunda çıkacak İngiltere galiba değil mi?
Evet. Yani takvimde bir uzama olabilir, ama eninde sonunda, muhtemelen de iki-üç yıl içerisinde İngiltere Avrupa Birliği’nden çıkacak. Böyle gözüküyor. Yani öngörebileceğimiz veriler, bugünden bakabileceğimiz elimizdeki doneler bunu gösteriyor.

Peki, sen biraz önce de bahsettin. Geçen hafta Theresa May bir konuşma yaptı ve hükümetinin nasıl bir çıkış planı öngördüğünü açıkladı kamuoyuna. Bundan da biraz kısaca bahsedebilir misin? Bu süreçteki kilit konular, noktalar neler olacak?
Şimdi bu süreçte kilit noktalardan bir tanesi; nasıl bir ticari… –Ortak Pazar meselesi diyeyim–, Theresa May “Biz Ortak Pazar’da kalmak istemiyoruz, bunun yerine Avrupa Birliği’yle bir serbest ticaret anlaşması yapmak istiyoruz”, dedi. “Bu anlaşmada, mevcut Ortak Pazar düzenlemelerinin bazı maddeleri böyle bir anlaşmanın içinde olabilir ama Ortak Pazar’dan çıkacağız”, dedi. Sonra, “Gümrük Birliği’nin bazı öğelerini, yani ortak dış gümrük ücretlerini biz de uygulamayalım”, dedi. Yani yeni bir gümrük anlaşması yapılmasından yana. Sonra şunu söyledi: “Avrupa Birliği’ne yakın, müttefik olarak ilişkilerimizi sürdürmek istiyoruz, ama bazı konularda kendimiz karar vermek istiyoruz. Ekonomik modelimizi Ortak Pazar’dan çıkınca değiştirebiliriz. Vergiler açısından, diğer konular açısından daha farklı, daha cazip bir ülke olmaya çalışabiliriz”, açıklaması yaptı. Tabii en önemli konulardan bir tanesi, İngiltere’de yaşayan Avrupa Birliği vatandaşlarının ve diğer AB ülkelerinde yaşayan İngiliz vatandaşlarının durumuydu. “Biz onları güvence altına almak istiyoruz” dedi; ama işte bu konu, sıkıntılı bir konu. Çünkü İngiltere diyor ki: “Benim ülkemdeki çoğu Polonyalı olmak üzere, 3 milyon Avrupa Birliği vatandaşının haklarını güvence altına alabilmek için, önce Avrupa Birliği’nin de onların topraklarında bulunan, bir buçuk milyona yakın İngiliz vatandaşının haklarını güvence altına almış olmasını istiyorum”, diyor. Karşı taraf da aynısını diyor. Burada bir belirsizlik var. Bu, sorunlu bir süreç. Nasıl aşılacak şu anda bilemiyoruz. Tabii biliyorsun, Avrupa’da da değişiklik olacak. Hükümetler değişecek. Mesela en çok karşı çıkan ya da İngiltere’yi zorlayabilecek olan Fransa gibi gözüküyor; ama eğer Fransa’da Marine Le Pen gelecek yıl başkan olursa, belki durumlar değişebilir. Çünkü onun da Avrupa Birliği’ne sıcak bakmayan bir lider olduğunu biliyoruz. Almanya daha ılımlı yaklaştı Theresa May’in açıklamasına. İngiliz halkı içinse, İngiltere’deki muhalefet partileri içinse, Theresa May’in ana hatlarıyla söylediği bu planı bir taahhüt olarak yapmadığı zaman, “Bak yapmadın, şurasını atladın” diyerek, veyahut onların fikirlerini alarak hazırlanmasını sağlamak. Bunu talep edecekler Theresa May’den, hükümetten.

Buradan son olarak Türkiye ile ilgili bir soru soracağım. Sanırım bu hafta sonu Theresa May Türkiye’yi ziyarete gelecek. Sanırım değil, gelecek. Bütün bu İngiltere’nin AB’den çıkış sürecinin sence Türkiye ve İngiltere ilişkisinde nasıl bir etkisi olacak? Bundan da bahsedebilir misin?
Öyle görünüyor ki daha güçlendirecek. Çünkü zaten İngiltere, Türkiye’nin AB üyeliği sürecini destekleyen bir ülke olmakla birlikte, iyi de bir ticaret ortağıydı. Şu anda mesela, 2015 yılında iki ülke arasındaki karşılıklı ticaretin hacmi 11,5 milyar sterlin civarında. Theresa May, Cuma günü Donald Trump’ı göreve geldikten sonra gören ilk dünya lideri olacak. Hemen ertesinde Türkiye’ye geliyor. Savunma, ticaret ve güvenlik alanlarında görüşmeler yapacak. Yani hem Cumhurbaşkanı Erdoğan ile hem Başbakan Yıldırım ile. Şimdi bu önemli, çünkü İngiltere bundan sonra, bu Avrupa Birliği’nden ayrılık sürecinde, tek tek kendisi için önemli ülkelerle ikili anlaşmalara giderek ekonomisini güçlendirmek istiyor, ya da kendisini bu anlamda güvenceye almak istiyor. Türkiye’yi bu anlamda önemli bir partner olarak gördüğünü düşünebiliriz. Tabii sadece ticaretle sınırlı değil, ama önemli bir ayağı. Şunu da söyleyeyim: Geçen hafta burada bir rapor yayınlandı. Türkiye, İngiltere’nin silah satışı yaptığı en önemli pazarlardan biri haline gelmiş. Epeydir bu böyleydi, ama bu hacmin gittikçe yükseldiğini görüyoruz. Hemen elimdeki rakamları söylüyorum: Temmuz’daki darbe girişiminden bu yana 50 milyon sterlinlik silah satın almış Türkiye İngiltere’den. Bir fikir versin diye söylüyorum, 2010 yılında örneğin, Türkiye’nin İngiltere’den aldığı silah, bütün 2010 yılı boyunca aldığı silahların miktarı, fiyatı 48 milyon sterlinmiş. Yani düşünün aradaki 6 ay içinde bu alışverişi yapmış. Yine 2015 yılından bu yana Türkiye, 330 milyon sterlinlik silah almış. Silah ve mühimmat benzeri malzemeleri satın almış İngiltere’den. Dolayısıyla, mesela silah ticareti İngiltere için Türkiye ile arasındaki ticaretin çok önemli bir ayağı, belki bunu daha da geliştirmek isteyecek. Bu ayağı koruyarak, yani silah ticareti üzerinden, NATO ayağını düşünelim. Türkiye’de NATO’ya karşı sesler yeniden yükselmeye başladı hükümet çevrelerinde bir dönemde. Türkiye’yi NATO’da tutabilecek bir arabulucu diyelim, Amerika’yla da ilişkisi, yeni başkanla da ilişkisi iyi bir ülke olarak, İngiltere’nin arabulucu olabilecek bir ülke olduğunu da unutmayalım. Tabii Türkiye’de, terörle mücadele, IŞİD’le mücadele konuları da gündeme gelecek; ama Türkiye’nin demokratikleşme süreci ya da Türkiye’de şu son dönemdeki uygulamalar, anti-demokratik uygulamaların çok gündeme gelmesini beklemeyelim diyelim. Çünkü İngiltere için bu ikili ilişkiler, ikili ticaret bundan sonraki süreçte, özellikle Avrupa Birliği’nden ayrılış sürecinde demokrasi ve yine Avrupa Birliği’nin diğer değerlerine göre daha ön planda olacak. Bunlar geri plana atılmış görünüyor Zeynep.

Peki çok teşekkürler Işın.
Kolay gelsin.

Bize bağlandığın için çok sağol. Evet, bugün Işın Eliçin ile İngiltere Yüksek Mahkemesi’nin aldığı kararı konuştuk. Ve bundan sonra İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkış sürecinin nasıl ilerleyeceğini ve bunun Türkiye için olası sonuçlarını… Bizi izlediğiniz için teşekkürler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.