Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Süleymancılık nedir? Ne değildir?

[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/295597869″ params=”color=ff5500&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”166″ iframe=”true” /]

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba iyi günler. Dün gece Adana’dan gelen acı haber, bir kız öğrenci yurdunda yangın sonucu 11 kız çocuğunun, öğrencinin hayatını kaybetmesi, bir de görevlinin hayatını kaybetmesi, Türkiye’yi derin bir acıya boğdu, haklı olarak. Bununla birlikte tekrar, Türkiye’de ne zamandır adı anılmayan bir İslamî grup, Süleymancılar, bu olayla beraber tekrar gündeme geldi; çünkü söz konusu olan yurt, Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği’ne bağlı bir yurt. Bu dernek ise Süleymancılar olarak bilinen İslamî grubun, cemaatin bir uzantısı. Ve bununla beraber de Süleymancılık üzerine birtakım iddialar ortaya atılmaya başlandı. Hakkında bir şeyler konuşulmaya başlandı. Ancak bunların çok tatminkâr olduğunu düşünmüyorum. Bunun çok nedeni var.
Öncelikle şunu söyleyeyim: Süleymancılık Türkiye’nin, Cumhuriyet tarihinin en önemli İslamî yapılarından biri olmasına rağmen son yıllarda özellikle geri planda kaldı. Bunun bir kısmı kendi iradesiyle, ama esas önemli olanı da özellikle Fethullah Gülen Cemaati başta olmak üzere diğer gruplar karşısında etkisini büyük ölçüde yitirmesindendir. Yani bazılarının sandığı gibi Süleymancılık Fethullah Gülen Cemaati’nin –ya da şimdiki tabirle FETÖ’nün– boşalttığı alanı doldurmaya aday yeni bir hareket falan değil. Tam tersine Fethullah Gülen Cemaati Süleymancılığın çok sonrasında ortaya çıkmıştır. Ve onun gerilediği yerde, onun bıraktığı boşluğu dolduran bir harekettir.
Yani Süleymancılık çok daha eski bir hareket. Kurucusu olan Süleyman Hilmi Tunahan 1888 doğumlu, Balkanlar’da doğmuş ve genç yaştan itibaren dinî eğitim konusunda uzmanlaşmış. Ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında Kur’an eğitiminin ihmal edildiğini, hatta yasaklandığını iddia ederek Kur’an okuma öğretimine dayalı bir cemaatleşmeye gidiyor. Tabii ki buradaki hedef kitlesi gençler, öğrenciler, çocuklar. Ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında Süleymancılık birtakım iş adamlarının destekleriyle genellikle “yeraltı”nda Kur’an eğitimi üzerine yoğunlaşan bir cemaat. Ve bu Kur’an eğitimi halkaları, özellikle ülkenin Batı bölgelerinde, Akdeniz’de, Ege’de çok etkili bir şekilde yayılan bu halkalarla birlikte Süleymancılık Türkiye’de kısa bir süre içerisinde güçlü bir hareket oldu. O tarihte, aynı tarihlerde ortaya çıkan Said Nursi’nin Nurculuğuyla paralel bir şekilde Türkiye’de eski tarikat yapılarından farklı, tarikatlardan gelmiş, kökeni tarikatlar olmakla birlikte tarikatların uygulamalarından farklı uygulamalarla ortaya çıkmış iki İslamî cemaat.
Cumhuriyet döneminde ortaya çıkmış iki yeni İslamî ekol söz konusu: Süleymancılık ve Nurculuk. Bunların ikisi de adlarını kurucularından alıyorlar, ama bunları tarikat diye adlandırmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü tarikatlarda varolan birçok ritüel, bir çok mekanizma burada yok. Burada çok daha farklı, yeni mekanizmalar var. Modern mekanizmalar var. Gelenekselden ziyade modern yapılar.
Şimdi 1980 ortalarında baktığımız zaman, Süleymancılar’ın Türkiye çapında 1000’i aşkın Kur’an kursu binası ve pansiyonu var. Ve 1986 yılı itibariyle, özellikle Almanya başta olmak üzere Avrupa’da 215 tane İslam Kültür Merkezi var. Avrupa’da Süleymancılık Diyanet’ten çok daha güçlüydü bir zamanlar. Avrupa’da Süleymancılık çok ciddi bir örgütlenmeye gitmişti. Özellikle buradan elde edilen maddi imkânlarla beraber Türkiye’deki Kur’an kursu ve pansiyon faaliyetleri öne çıkarılıyordu. Süleymancılık denince akla önce Kur’an eğitimi, Kur’an kursları, ama bir diğeri de pansiyon gelir. Süleymancılar kendileri okul açmak yerine okullara giden yoksul çocuklara pansiyon imkânı tanımalarıyla bilinirdi. Dün gece Adana’da yaşanan da bunun günümüzde devam ettiğinin çok açık bir örneği. Fethullah Gülen bunun ötesinde doğrudan okul açtı. Süleymancılar’ın okul açma imkânı ya da vizyonu yoktu. Sadece öğrencilere, yoksul öğrencilere pansiyon imkânı sağlıyordu Anadolu’da. Fethullahçılar ise tam tersine daha fazla ileri götürerek okullaşmaya gittiler. Ve okullaşmaya giderek Süleymancılar’ı geri planda bıraktılar.
Zaten devletin Kur’an eğitimini İmam-Hatip liseleriyle beraber bizzat üstlenmesi, Diyanet’in iyice güçlenmesiyle beraber, Süleymancılığın Kur’an eğitimi fonksiyonu, yani Kur’an kursları etkisini büyük ölçüde kaybetmişti. Dolayısıyla pansiyonlar okul öğrencilerine; ortaokul, lise ve üniversite öğrencilerine pansiyon faaliyetleri öne çıkmıştı.
Genel olarak baktığımız zaman Süleymancılar’a öğrenciler iki yolla geliyordu. Bir: Zaten cemaatle ilişkisi olan aileler çocuklarını buranın kurslarına ya da pansiyonlarına yolluyordu. Bir de yoksul aile çocukları — ki bunların çoğu da dindar aile çocukları. Ama illâki ailelerin çok dindar olması gerekmiyor. Dün Adana’da örneğini gördüğümüz gibi bazı yerlerde yoksul ailelerin çocuklarını yollayabilecekleri başka alternatif olmadığı için, çok alâkaları olmamakla birlikte, hatta hoşlanmamakla birlikte, mecburen Süleymancıların yurtlarına, pansiyonlarına çocuklarını yolladığını tarih boyunca biliyoruz. Bugüne kadar yüz binlerce öğrenci Süleymancıların yurtlarında kalmıştır. Ama bunların hepsi daha sonra yollarına Süleymancı olarak, yani cemaatin içerisinde devam etmediler. Ama buralarda yetişenlerin önemli bir kısmının cemaatin etki alanında olduğunu varsayabiliriz.
Bu çok kapalı bir cemaat. Gazeteciliğe ilk başladığım yıllarda, Nokta dergisinde 1985 yılında İslamî cemaatleri çalışırken, o dönemde Fethullahçılar tamamen kayıptı zaten. Adları duyuluyordu ama kendileri yoktu. Süleymancılar biliniyordu, kurumları vardı. Ama Süleymancılar’a ulaşmak imkânsızdı. Ulaştığınızı sanıyordunuz, ama hiçbir şey öğrenemiyordunuz. Çok kapalı-kutulardı. Dışarıya tamamen kapalılardı. Ama öte yandan, bir bakıyordunuz, Süleymancılar’ın kurdukları derneklerin, federasyonların genel kurullarına baktığınız zaman çok disiplinli, çok modern bir yapı karşınıza çıkıyor.
Süleymancılar’ın öteden beri bende bıraktığı izlenim şudur: Kendini açık gibi gösteren, ama tamamen kapalı bir yapı. Dışarıya karşı çok kapalı, içeride kendi ritüelleri olan, belli bir sır mekanizmaları olan bir yapı. Ve özellikle de çocukların, oraya gelen, onların pansiyonunda kalan ve daha sonra da cemaatle bir şekilde ilişkilerini sürdüren çocuk ve gençlerin dış etkilere kapanmasını temel amaç edinmiş olan bir yapı söz konusu.
Bu kadar kapalı bir yapı; ama diğer yandan, Türkiye’deki İslamî cemaatlerin büyük bir kısmının aksine Süleymancılık siyasetle hep içli dışlı olmuştur. Çok ilginçtir. Süleyman Hilmi Tunahan’ın ardından yerine geçen damadı Kemal Kacar. Uzun bir süre milletvekili olarak görev yaptı. Demokrat Parti’den, Adalet Partisi’nden milletvekili olarak görev yaptı; ama Avrupa Konseyi’ndeki Türk parlamenterler grubu içerisinde de görev yaptı. Siyasette çok aktif birisiydi, milletvekiliydi. Ama çok ilginç bir şekilde cemaati kapalıydı. Cemaatin lideri milletvekili, Avrupa’da bile Türkiye’yi temsil edecek kadar siyasetle içli dışlı, ama cemaatin bireyleri tamamen bu işe kapalı. Daha sonra, Kemal Kacar’ın ölümünden sonra Süleyman Hilmi Tunahan’ın torunu Ahmet Arif Denizolgun cemaati devraldı. Ve Ahmet Arif Denizolgun da cemaatle çok içli dışlıydı. Milletvekili oldu ve bağımsız olarak Ulaştırma Bakanlığı yapmışlığı var. Yakın zamanda vefat etti kendisi. İlginç olan, Ahmet Arif Denizolgun’un kardeşi Beyazıt Denizolgun da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kuruluşunda yer aldı. Kurucularından birisidir. Milletvekilliği yaptı. Şu anda milletvekili değil, ama ilk dönem ve yanılmıyorsam bir sonraki dönem de milletvekilliği yaptı. Ağabeyiyle yolları ayrılmıştı.
Daha sonra, ANAP’ın tasfiyesinden ya da yok olmasından sonra, Süleymancılar Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ilk yıllarında AKP’ye açık bir şekilde tavır aldılar. Ve Doğru Yol Partisi’nin içerisinde aktif bir şekilde siyaset yaptılar. Mehmet Ağar’ın genel başkan olduğu dönemde örneğin, Süleymancılar çok aktifti. Unutmuyorum bir seçim kampanyasında, Mehmet Ağar’ın İstanbul’da, Çağlayan’da yaptığı mitingin kalabalığının –ki çok kalabalık değildi– büyük bir kısmını Süleymancılar oluşturuyordu. Ve Süleymancılar’ın o dönemde AKP iktidarıyla ciddi bir sorunu vardı. İstanbul’da binalarının AKP’li belediye tarafından yıkılmasını protesto ediyorlardı. Kasımpaşa’da olması lazım o binanın. Onun protestosu mesela Doğru Yol Partisi’nin o seçim mitinginde ciddi bir şekilde öne çıkan bir konu olmuştu. Şimdi sanılıyor ki Süleymancılar AKP hükümetiyle çok içli dışlı. Benim bildiğim, böyle bir şey yok. Hatta yakın zamanda tekrar Süleymancılar’ı yakından tanıdığını düşündüğüm haber kaynaklarımla konuştuğumda, Süleymancılar’ın şu anda siyaseten belirsiz bir konumda olduklarını öğrendim — ki bu şaşırtıcı değil.
Şu anda cemaatin başında, Ahmet Arif Denizolgun’un ölümünden sonra, 40 yaşına basmamış –yanılmıyorsam 34 ya da 37 yaşında olması gerek– Alihan Kuriş, –gerçek adının Ali Erhan olduğu söyleniyor ama– Alihan Kuriş isimli bir yüksek mimar var. Alihan Kuriş de Süleyman Hilmi Tunahan’ın bir kız torununun oğlu. Yani aile sürdürüyor. Bu anlamda baktığımız zaman tarikat yapılarını andıran bir olay görüyoruz; damatlar, torunlar, torunların çocuğu üzerinden giden. Genç ve çok da tecrübeli olmayan bir yeni cemaat lideri söz konusu.
Ve zaten Ahmet Arif Denizolgun’un zamanında Süleymancılık çok ciddi bir kriz yaşıyordu. Bu krizin bir nedeni: Etkisi eskisi kadar değildi. İkinci nedeni AKP’yle girmiş oldukları kavga ve o kavgadan yenik çıkmış olmalarıydı. Çok fazla büyümedi bu kavga, ama AKP’ye başından beri angaje olmadılar. Angaje olmuş olsalardı durum belki bugün farklı olabilirdi. Zaten bir de diğer taraftan AKP’ye karşı Doğru Yol Partisi’ne oynadılar. Ama Doğru Yol Partisi diye bir parti kalmadı. Şu anda gidecek yerleri yok. Değişik seçimlerde MHP’ye, hatta CHP’ye bile oy verdirdiği söyleniyor Süleymancılar’ın, AKP karşıtlığı nedeniyle. Ama anladığım kadarıyla bu son dönemde cemaatin AKP ve daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan’a yakın durmaktan başka bir seçeneği pek yok.
Ancak şu aşamada bugün itibariyle Süleymancılar’ı AKP ve Erdoğan çizgisinde bir yapı, bir cemaat olarak düşünmek doğru değil. Belki yakında olur. Önümüzdeki süreçte our. Ama geçmişte aralarında çok büyük farklar ve çekişmeler yaşanmış olduğu için bunun kolay kolay gerçekleşebileceğini sanmıyorum. Dolayısıyla AKP hükümetinin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fethullah Gülen Cemaati’nden boşalan yerleri doldurmada Süleymancılar’a başvurduğu ya da başvuracağı önermesi çok gerçekçi gözükmüyor. Bunun bir nedeni zaten bu cemaatin arasının hükümetle, siyasi iktidarla açık olması.
Ama daha önemlisi, Süleymancılık, 2000’li yıllardan itibaren diyelim, değişen koşullara ayak uydurmak konusunda çok büyük bir başarısızlık gösterdi. Çok eski tip kaldı. Zamanın Türkiye’deki ruhuna ayak uydurmakta zorluk çekti. Ama çok köklü bir yapı olduğu için ve o pansiyonlardan, yurtlardan, Kur’an kurslarından yüz binlerce genç yetişmiş olduğu için ve bunların en azından bir bölümünün hâlâ cemaatle bir gönül bağı ve bir kısmının da tabii organik bağı olduğu için kolay kolay yok olabilecek bir yapı değil bu. Ama Türkiye’nin önümüzdeki dönemlerine etkili bir şekilde damga vurabilecek bir yapı olduğunu hiç sanmıyorum.
Bu Adana’da yaşanan olay da –ki daha önce cemaatin Konya’daki bir yerinde farklı türden bir facia yaşanmıştı– tabii ki bunların hepsi, Süleymancıların zaten parlak olmayan durumunu daha da kötüleştiren şeyler. Ancak şunu özellikle vurgulamak lazım: Hükümet, siyasî iktidar, bu olayı vesile edip Süleymancılığı köşeye mi sıkıştıracak? Yoksa bu olayı vesile edip Süleymancılar’ın hükümete daha da yakınlaşması, bir nevi biat etmesi için onlara biat mı dayatacak? Önemli olan bu.
Ama şunu kişisel olarak söyleyebilirim ki Süleymancılık artık Türkiye’nin geleceğinde etkili olabilecek bir yapı değil. Yeni lider Alihan Kuriş olağanüstü yenilikler getirip bu yapıyı bambaşka bir yerlere taşırsa, ki çok ihtimal vermiyorum, belki durum değişir. Ama Süleymancılık 2000’li yıllarla beraber içine girmiş olduğu sönme, erime ve etkisizleşme sürecini devam ettirecek bir yapı gibi geliyor bana.
Tekrar hayatını kaybeden kızlarımıza, öğrencilere çok rahmet diliyorum. Çok üzücü bir olaydı. Bunun sorumluları, tabii ki öncelikle pansiyonu işletenler, nereye kadar gidebilirse, ama devlet yöneticileri, yerel yöneticiler, mülki amirler, hepsinin ortak payının olduğu bir facia bu. Bunların hepsinin sorumlularının bulunup cezalandırılmasını temenni ediyoruz. Ama bunun olabileceği konusunda daha önceki örneklere baktığımızda maalesef pek ümitli olamıyoruz. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.