Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Türklerin kaygıları, Kürtlerin haysiyeti

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Dün Cumhuriyet Halk Partisi’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce Diyarbakır’daydı. Çok önemli bir miting gerçekleştirdi. Daha önce CHP’nin burada yaptığı bazı mitingler vardı — bir tanesini izlediğimi hatırlıyorum, Kılıçdaroğlu’nun mitingini. Onun çok ötesinde bir miting gerçekleştirdi, büyük bir ilgi vardı. Sadece miting değil; eşi de Selahattin Demirtaş’ın eşini ziyaret etti. Kendisi de zaten Edirne’de Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmişti. Orada izleyenlerin yorumları –özellikle Medyascope’tan arkadaşlarımız gitti–, onların yorumlarına da baktığımız zaman bu mitingin bir karşılık bulduğu, daha doğrusu Muharrem İnce’nin bir karşılık bulduğunu gördük. Bu karşılık bulma ilk turda milletvekili seçimlerinde CHP’ye ve cumhurbaşkanlığı seçiminde Muharrem İnce’ye çok oy gideceği anlamına gelmeyebilir. Ama ikinci tura kalırsa ve ikinci tura da Muharrem İnce kalırsa ona Güneydoğu’da Kürtler’den, HDP seçmeninden ciddi bir oy gelebileceğinin –zaten bunun çok işareti vardı– bir kanıtı olarak kayda geçti.

Erdoğan’ın Diyarbakır mitingleri

Daha önce Diyarbakır’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı mitingle kıyasladığımızda –ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisi bölgede HDP’den sonra, bazı yerlerde önce, ama Diyarbakır gibi önemli yerlerde HDP’den sonra ikinci parti ve bayağı bir oyu da, kitle desteği de var– bu kitle desteği büyük ölçüde geçmişin Milli Görüş hareketinden devralınmış bir destek. Ama son mitinginde Erdoğan’ın çok da etkili olamadığını gördük ki daha önce de 7 Haziran seçimlerinde gittiğinde de –ki o zaman ben yerinde izlemiştim Erdoğan’ın mitingini, gerçekten çok sönük geçmişti– 7 Haziran öncesi mitinginden önce Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı mitinglerin hemen hemen hepsini, bir tanesi eksik, hepsini özel olarak gidip izlemişliğim vardır. Ve onun Diyarbakır mitinglerindeki ilginin adım adım nasıl gerilemekte olduğunu bizzat yerinde görmüştüm. En son mitinge gitmedim. Ama 7 Haziran öncesi mitingden daha iyi olmadığını net bir şekilde söyleyebiliriz.
Çünkü Erdoğan’ın artık Kürt sorunu konusunda söyleyebileceği hiçbir şey yok. Hatta söylediği şeylerin ezici bir çoğunluğunun Kürtleri çok ciddi bir şekilde rahatsız ettiği ortada. Zaten ne dedi? “Kürt sorununu çözdük” dedi. Halbuki böyle bir sorun çözülmüş falan değil. Muharrem İnce’nin farkı bu noktada çıkıyor. O, sorunun adını “Kürt sorunu” olarak koydu. Varlığını kabul etti. Bunun üzerinden konuştu. Sunduğu çözüm kendisine meraktan ya da destek göstermek için gelenleri tam anlamıyla tatmin etmemiş olabilir. Ama kendisine bir kredi verildiğini de görüyoruz. Zaten bu kredi verilmesinin Erdoğan’da bir rahatsızlık yarattığı da belli. Bugün yaptığı konuşmada, “İstihbarat kaynaklarından aldığım bilgiye göre bu toplananlar HDP’liler” dedi — ki bunun için istihbarat kaynağına falan gerek yok; zaten birazcık bölge siyasetini bilenler bunu kestirebilir.

Kürt sorununda roller değişiyor

Buradaki mesele şu: Neden bu insanlar böyle bir ilgi gösteriyorlar İnce’ye? Ya da neden aynı insanlar merak edip kendi mitingine gitmediler? Burada çok ciddi bir ayrılık görüyoruz. AKP ile CHP arasında, Kürt meselesine bakışta. Halbuki geçmiş dönemde roller büyük ölçüde tersiydi. AKP Kürt sorununu çözme iddiasındaydı. Çok ciddi adımlar atıyordu. HDP ile, hatta PKK’yla, hatta Öcalan’la temas kurarak bunu çözme konusunda birtakım adımlar atıyordu. Ve bu süreç içerisinde de CHP olaya bayağı mesafeli ve eleştirel yaklaşıyordu. Şimdi CHP’nin HDP ile bir teması olduğu gözüküyor. HDP tabanı ile bir teması olduğu gözüküyor. Zamanında AKP’nin dile getirdiğinden çok daha mütevazı şeyler söylediği görülüyor. Ama AKP bir zamanlardaki noktasından hayli uzakta.
Ek olarak şunu da söylemek lazım: Daha önce Diyarbakır’a Saadet Partisi Genel Başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu da gitti ve orada partisinin Kürt raporunu açıkladı. O Kürt raporu da bugün AKP’nin bu konuyla ilgili pozisyonunun çok çok ötesinde bir rapor. Ve her ne kadar birtakım eleştiriler aldıysa da, bence bugünün koşullarında, özellikle siyasî iktidarın pozisyonuyla kıyaslandığında, çok ileri bir rapor olduğunu kabul etmek lazım. Yani şu anda rollerin tamamen değişmiş olduğunu görüyoruz. Ve aslında bu çok da şaşırtıcı değil. Şundan şaşırtıcı değil: Açılım dönemlerinde, çözüm süreci dönemlerinde bölgeye değişik vesilelerle gitmiş bir gazeteci olarak, o tarihlerde de Avrupa’da ve hatta Ortadoğu’daki gördüğüm kişilerde –Kürt hareketinin temsilcileri ya da taraftarları ya da sempatizanlarında– AKP ile sürdürülen bir çözüm süreci ya da açılım varken bile AKP’ye kuşkuyla yaklaştıklarını ve gözlerinin hep CHP’de olduğunu görmüştük — hepsinde olmasa bile önemli bir bölümünde. Şimdi o beklentilerin bir ölçüde karşılanmakta olduğunun işaretlerini alıyoruz.

Kürtleri onore etmek

Muharrem İnce’nin dünkü konuşmasında özellikle bir bölüm dikkatimi çekti. Türklerin kaygılarını gözetmek ve Kürtleri onore etmek tespiti. Bunu da bir meslektaşım bana hatırlattı. 2010 yılında, yani 8 yıl önce, 10 Mayıs 2010’da Vatan gazetesinde çalışırken yazdığım bir yazıyı bana hatırlattı. O yazının başlığı da “Türklerin kaygıları, Kürtlerin haysiyeti”ydi — böyle bir yazı yazmıştım. Yazının yazılma nedeni Diyarbakır’daki bir toplantı, Basın Enstitüsü Derneği ile Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nin ortak düzenlediği bir toplantıydı, çalıştaydı. Çalıştayda normalde Ertuğrul Özkök’ten konuşma yapmasını istemişlerdi; ama Ertuğrul Özkök şaşırtıcı olmayan bir şekilde son anda gelmemişti. Zaten orada olan birisi olarak benden rica ettiler ve ben Çalıştay’da bir açılış konuşması yapmıştım, “Medya, empati, barış” başlıklığıyla. Oradan hareketle yazdım. Çok kötü, zor günler yaşanıyordu o tarihte. Şöyle ki: Bir açılım vardı, ama açılım Habur olayından sonra birdenbire kapanmıştı. Tam onun arkasından yapılmış bir konuşma ve onun gazeteye aktarılmış hâli. Orada, Türkiye’de iki farklı kamuoyunun oluştuğunu, kabaca Türk ve Kürt kamuoylarının oluştuğunu ve bulunacak formülün bu iki kamuoyunu birtakım ortak noktalarda birleştirecek bir formül olması gerektiğini söylemiştim — ki o günden bugüne hâlâ aynı formülün geçerli olduğu kanısındayım. Ama o günden bugüne işlerin çok daha fazla zorlaşmış olduğunu söylemek lazım. Bu “Türklerin kaygıları, Kürtlerin haysiyeti” meselesi, saptaması da bir arkadaşımın, İslamî hareket içerisinden gelen ve hâlâ orada olma iddiasındaki Osman Bostan’ın bir tespitidir. Kendisiyle o dönemde yaptığımız bir tartışmada böyle bir tespit yapmış, ben de bunu benimseyerek not etmiştim. Sonra da yazının başlığına çıkarttım.

İnce Demirtaş’ı ziyaret ederken Erdoğan idam etmekten söz ediyor

Muharrem İnce’nin çıkışı, bu konuda zaten ilk Edirne’den başlaması, adaylıktan sonra Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmesi, sonra Diyarbakır’da bu yaşananlar ve özellikle de bir tarafın kaygıları, öteki tarafın da haysiyeti ya da onurunu gözetmeyi temel perspektif olarak alması gerçekten insanı umutlandırıyor, heyecanlandırıyor. Tabii ki Kürt meselesinde ağzımız çok kötü yandı. Yaşananlar, kapanan açılımlar, iptal edilen süreçler vs.’den. Ama bu sorunu Türkiye’nin çözmesi boynunun borcu. Bunu çözmemesi hâlinde Türkiye’nin bir adım ileriye gitme imkânı yok. Bu anlamda Muharrem İnce’nin bu seçim kampanyasındaki bence en pozitif yönlerinden birisi, bu olay yokmuş gibi yapmamak. Bu olayın adını koymak ve bu olayla ilgili olarak da en azından hem Türklerin kaygılarını gözeten, hem de Türklerin haysiyetini gözeten birtakım çıkışlar yapması.
Tabii ki siyasî iktidar çevreleri bunu onun aleyhine bir malzemeye dönüştürmek için uğraşıyorlar. Ama gördüğüm kadarıyla bu konuda çok dikkatli; böyle, ellerine koz verecek çıkışlar da yapmıyor. Zaten insanlar da, Diyarbakır’da onu dinlemeye gidenler, ya da başka yerlerde ona kulak kabartanlar da bu konuda anlayışlı davranıyorlar. Yani buradan birileri –tabii yapmak isteyen yine yapar ama– bir terör övücülüğü vs. gibi spekülasyonlara, karalamalara, dezenformasyonlara imkân sağlayacak bir çıkış yapmadığını görüyoruz. Bu anlamda Muharrem İnce’nin kampanyada Kürt sorunuyla ilgili duruşunun gerçekten çok önemli olduğunu, çok artı bir duruş olduğunu, ona artı getiren bir duruş olduğunu, sadece ikinci tura kalması durumunda HDP oylarını almak değil, HDP’ye mesafeli olan, Kürt sorunu konusunda daha devletçi pozisyona yakın olan ancak bunun bir şekilde çözülmesinin de şart olduğunu düşünen kesimlerin de dikkate alacağı bir çıkış olduğunu düşünüyorum.
Çünkü şu anda baktığımızda siyasî iktidar ve onun Cumhur İttifakı, Kürt sorunu konusunda idamdan başka bir şey söylemiyor. Sürekli güvenlik politikaları, operasyonlar, vs.’ler, idam tehditleriyle yürüyor. Mesela Recep Tayyip Erdoğan en son Selahattin Demirtaş’ın asılmasını bile telaffuz edebiliyor. Ama öte yandan görüyoruz, Muharrem İnce Selahattin Demirtaş’ı ziyaret ediyor. Eşi, Demirtaş’ın eşini ziyaret ediyor. Temel Karamollaoğlu Diyarbakır’da önemli bir sivil toplum kuruluşunda çok sayıda kanaat önderiyle kıran kırana Kürt sorunu tartışabiliyor. Burada bir ayrışma var.

İyi Parti’nin Kürt sorunu ürkekliği

Tabii burada bu ayrışmayı bozan tek unsur İYİ Parti. Millet İttifakı içinde yer almasına rağmen İYİ Parti’nin açık bir pozisyon almadığını, bu olayı geçiştirmek gibi bir yaklaşım içerisinde olduğunu görüyorum. Ve bence de İYİ Parti’ye atfedilen o büyük çıkışın, heyecanın zamanla sanki dinmiş gibi gözükmesinde de bu konuda –başka konular da olmak üzere– ama demokratikleşmeyle ilgili konularda ve özellikle de Kürt sorunu konusundaki en azından pasif hâllerinin etkili olduğunu düşünüyorum. Bu olay, Kürt sorunu konusundaki pozisyonu, buradaki duruşu Muharrem İnce’nin Türkiye’nin gerçek sorunlarına gerçekçi bir şekilde, sahici bir şekilde sahip çıkması ve bunları çözüm perspektifini en azından ana hatlarıyla sunması hâlinde kampanyada bir yükseliş içerisinde olabileceğinin bir kanıtı olarak görüyorum. Keşke diğer konularda da bu konuda gösterdiği hassasiyeti ve özeni gösterebilse. Ama bu bile başlı başına Türkiye için olumlu.
Dediğim gibi sadece Muharrem İnce için değil; tabii öncelikle Muharrem İnce, ama aynı zamanda Saadet Partisi. Ve unutmamak lazım HDP’nin bu süreçte, çözüm sürecindeki tutumunun da, içlerinde bazı çatlak sesler çıkmakla birlikte genel olarak çok pozitif olduğunu, çözüme yönelik olduğunu, rasyonel, akılcı olduğunu vurgulamak lazım. Kim ki, bu benim öteden beri dile getirdiğim bir şeydir, kim ki Kürtleri kazanır, kalbini ve beynini kazanır; o zaman Türkiye’yi kazanabilir. Kim ki Kürtleri kazanmayı dert edinmez ve hatta onu karşısına alır, onun ya da onların kazanma ihtimali bence yok. Kısa vadede kazanıyor gözükseler bile orta ve uzun vadede kaybederler. Bu bence Türkiye’nin realitesi. Biliyorum bu konuya yaptığım vurgu nedeniyle birçok kişiyi rahatsız ediyorum. Olsun, rahatsız olsunlar. Tekrar tekrar söylemekte yarar var. Türkiye’deki tüm sorunların anası Kürt sorunudur. Ve Kürt sorununu çözme iddiası olmayan hiç kimse, Türkiye’nin iyiliğini sağlama iddiasını dile getiremez. Bu benim görüşüm.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.