Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Çok yaşa Amiral: David Robinson

Amiral1NBA’in yapılanması gereği, bir takımın tarihini ve talihini değiştirebilmek adına üç temel imkanı vardır. Bunlardan ilki, serbest kalmış oyunculara sözleşme teklif ederek onları kadroya katmak, ikincisiyse takas yoluyla arzu ettiğiniz türden isimlere kavuşmaktır. NBA’in alamet-i farikası konumundaki üçüncü seçenek ise, her yıl istisnasız her takımı yeni heyecanlara sürükler; bu seçenek, Draft adı verilen sistemdir. Draft müessesesi uyarınca, NBA’de o sezon tüm takımlar, başarı elde edememiş olanlara iltimas geçilen bir kura sonucu belirlenecek bir sırayla, sonraki yıl için NBA’e dahil olmak isteyen oyuncular arasından seçim yaparlar. Kimi zaman olur, yetenek ve gelecek tüm takımlara ayan beyan gülümser; kimi zaman ise, istikbali çok derinlerde, görünmeyende aramak gerekir. Fakat NBA tarihinde bazı Draft seçimleri vardır ki, beklentilerin hakkını vermekle kalmayıp, kulüplerin ve ligin tarihini kökten değiştirmeyi ve tarih yazmayı da başarmıştır. İşte bugün konu edeceğimiz ismin baştan sona kariyerini harcadığı San Antonio Spurs kulübü de, iki tarihî 1. Tur 1. Sıra seçimi sayesinde, makus talihini ilelebet değiştirmeye nail olmuştur. Bu draft seçimlerinden ilki, NBA tarihinin gelmiş geçmiş en büyük pivotları arasında yer alan, “Amiral” David Robinson’dır…

Florida, Key West’te 6 Ağustos 1965 tarihinde, Ambrose ve Freda çiftinin ikinci evladı olarak dünyaya gelen David Maurice Robinson, babasının Deniz Kuvvetleri’ndeki görevi sebebiyle çocukluğunu ve ilk gençliğini adeta bir seferi halinde geçirir. Babasının ordudan emekli olmasının ardından ailesiyle Virginia eyaletine yerleşen David, hem okul hem de spor kariyeri açısından büyük gelecek vaat ederek büyür; lakin bu sporların arasında basketbol yoktur. Daha sonraları babasının yeni işine, yani Washington D.C. dolaylarına yakın bir okul olan Osbourn Park Lisesi’ne geçer. Lisedeki üçüncü yılında boyu 2 metreyi çoktan aşmıştır; fakat bu boyuna rağmen o yaşa dek hiç ciddi anlamda basketbol oynamamış, hatta bir basketbol kampına bile katılmamıştır. Gelgelelim, boyu ve kilosu sebebiyle takım koçu onu zorla basket takımına katar ve David’in yıllar sürecek şanlı basketbol macerası böylelikle başlamış olur. Bölge ve eyalet çapında başarılar kazanmasına karşın David, kolej basketbolundaki otoritelerin iştahını kabartmaz –bunun başlıca sebebi, David’in gelecek planlarında basketbola hiç ağırlık vermemesidir. Keza SAT sınavlarında kazandığı başarıyı sıradan bir koleje gitmek için değil, babasının izlerini takip edip Donanma’ya girmekten yana kullanır ve Amerikan Deniz Kuvvetleri Akademisi’ne (NAVY) matematik ana bilim dalında uzmanlaşmak için kaydolur.

Amiral2David her ne kadar tercihleriyle basketboldan uzaklaşsa da, basketbol onun peşini hiç bırakmayacaktır; 2.06’ya varan boyu sebebiyle Donanma’nın basketbol takımında görevlendirilmeye başlar ve doğuştan Tanrı’nın bahşettiği olağanüstü atletizmiyle zaman içerisinde müsabakaların altını üstüne getirir. Forma numarası olarak da, yeni yeni ilgi duymaya başladığı basketbolun yükselen süper yıldızlarından idol bellediği Ralph Samspon’a atfen 50’yi seçer. Basketbolun temelleri yönünden eksik kaldığı için takımdaki ilk yılında adeta bir pota direği muamelesi görür; fakat devamında boyu 2.12’ye kadar uzar ve doğal olarak takımın iskeletindeki en önemli parça haline gelir. Ana silahı olan hız, çeviklik ve atletizm sayesinde maç başına 34 dakika oynayarak 23.5 sayı 11.5 ribaunt ve 4 blokluk ortalamalar tutturup, o güne dek kolej basketbolunda hiçbir iddiası olmamış Donanma takımını bir şampiyonluk adayı haline getiren David, 1985-86 senesinde maç başına 23 sayı 13 ribaunt 6 blokluk performansıyla Donanma’yı NCAA’de son 8’e kadar taşır. Burada Duke’a yenilip elenmeleri mühim değildir, çünkü David ülke bazında All-American takımına seçilecek ölçüde muazzam bir performans ortaya koymuştur. Sahne ışıkları, başarının hiç beklenmediği bahriyelilere, en başta da David’in üzerine çevrilmiştir artık…

Amiral3Popülerliği ve takımına sınıf atlatan performansı, David’in 1986 Dünya Şampiyonası’nda mücadele edecek ABD milli takımı kadrosuna seçilmesini sağlar. İşte burada David, Sovyetler karşısında (Sabonis ile olan eşleşmesinde hezimete uğrasa bile) güç bela altın madalyaya uzanan takımın belkemiği olur. Muggsy Bogues, Kenny Smith, Charles Smith, Brian Shaw, Tom Hammonds, Steve Kerr, Rony Seikely, Derrick McKey, Armen Gilliam ve (ileride uzun yıllar boyu David’in takım arkadaşı olacak) Sean Elliot’lı kadronun taşıyıcı gücüdür David Robinson; fakat asıl önemli nokta, koç Lute Olson ve teknik ekibin binlerce saat David ile özel olarak çalışması ve David’in basketbola çok geç başladığı için fundamental açıdan yaşadığı eksiklikleri kapatmaya uğraşmasıdır. 86 yazında David’in safi fiziksel bir “numune” olmaktan çıkıp, oyunun temellerini anlayan, takıma liderlik edebilen ve sahanın her iki yanında da komutanlık yapabilen komple bir oyuncu haline gelmesinin kerameti, işte bu özel antrenmanlardır. O güne dek mantık sınırlarını zorlayacak kadar yükseğe zıplayıp alley-oopları tamamlamak ve boş pozisyonları smaçla bitirmek dışında bir hücum silahı bulunmayan David, 86 yazı sonrasında orta ve uzak mesafe şutunu, topla penetrelerini ve takipçiliğini de cephaneliğine katar.

Kolejdeki son senesinde 28 sayı 11 ribaunt 4.5 blokluk mantık dışı rakamlarla oynayan David, NCAA’lerin en prestijli üç ödülünden ikisini, yani John Wooden ve Naismith ödüllerini toplayıp, ülkede Yılın Oyuncusu ve (yine) All-American seçilmesine karşın, halen daha basketbolda bir kariyer sahibi olmayı düşünmemektedir. Onun amacı, babası gibi Donanma Kuvvetleri’ne hizmet etmektir. Lakin bu hedefini değiştiren, boyunun, aktif donanma görevini sürdüremeyecek kadar uzaması ve yönetmeliklerde belirtilen yasal sınırı aşması gerçeği olur; NBA ve profesyonel basketbol ancak bu noktadan sonra ilgisini çekmeyi başarır. 1987 senesindeki Draft’e katılmayı seçen David, askerlik görevi gereği Donanma Okulu’ndan mezun olduktan sonra 2 yıllık zorunlu hizmet ifa edeceği için bir “süper silah projesi” muamelesi görmeyi sürdürür. Üsteğmen ‘Amiral’ Robinson, iki yıllık zorunlu hizmeti süresince basketboldaki istikbaline ağırlık vermeye başlar. ABD parlamentosunun bile dahil olduğu yoğun ısrarlar sonucu 1987’de Pan-Amerikan Oyunları’nda gümüş madalya alan ekibin ve büyük hayal kırıklığı yaratarak bronz madalyada kalan Mitch Richmond’lı, Danny Manning’li, Hersey Hawkins’li, Dan Majarle’li 1988 Olimpiyat takımının içinde yer almakla kalmayıp en büyük yıldızı da olan Robinson, boşta geçirdiği iki sene boyunca paslanmadığını cümle aleme ispatlar. Zorunlu hizmeti bittikten sonra, artık sıra NBA’e gelecektir. Askerlik görevi sebebiyle, 1987 Drafti’nde kendisini seçen San Antonio Spurs ile kontrat imzalayamayan Robinson, esasında dilediği her takımla sıfırdan kontrat yapma veya icabında tekrardan Draft’e girme hakkına sahip olmasına karşın,Amiral8 Spurs’e sadık kalmayı seçerek bir süper yıldız maaşı karşılığında Teksas ekibine imzayı atar. İşte tam bu noktada, NBA’in ve tüm Amerikan otoritelerinin kendisinden beklediği “Asker, örnek vatandaş, halkın adamı, sadık, barış yanlısı, mütevazi, aile babası” imajlarına tamı tamına uyacağını kanıtlamıştır. Böylelikle, Donanma basketbol tarihinin 33 adet rekorunu kırdıktan sonra, Amiral soluğu Teksas’ta alır.

O gelmeden evvel Spurs’ün hali perperişandır; George Gervin–Artis Gilmore’lu ABA yıllarından sonra, yani NBA’e geçiş yaptığından beridir dibe demir atan San Antonio ekibi, diğer tüm ABA takımları gibi NBA’e ayak uydurmakta çok zorlanmaktadır. Amiral gelene dek 20 galibiyet alabildiğine şükrettiği sezonlar yaşayan Spurs, 88-89 sezonunda NCAA takımlarından Kansas’ın efsanevi koçu Larry Brown’ı takımın başına geçirmesine karşın eldeki malzemeyle yine 21 galibiyetten ötesine geçememiştir. Donanma tarihinin gelmiş geçmiş en büyük basketbolcusu Amiral Robinson’ın her halükarda bu takımı ayağa kaldıracak “franchise oyuncusu” olduğuna hemen herkes hemfikirdir; nitekim daha ligdeki ilk yılında Amiral sayesinde San Antonio o güne dek NBA’in gördüğü en büyük atılımı gerçekleştirir ve bir önceki sezona göre 35 maç fazla kazanıp rekor kırar! 56 galibiyet toplayarak konferansını lider bitiren ve Konferans Yarı Finali’nde müstakbel finalist Portland’a elenen Spurs’ün başarısında, 24.3 sayı 12 ribaunt 2 asist 4 blok 1.7 top çalma ortalamalarıyla oynayıp oy birliğiyle Yılın Çaylağı seçilen, bunun yanı sıra daha çaylak sezonunda All-Star’a, ligin en iyi 3. beşine ve en iyi 2. savunma beşine alınan Amiral’in payı tartışılmazdır…

Amiral5Robinson NBA’e geldiğinde, uzunların dönemi başlamıştır. Ralph Sampson, Kevin McHale, Charles Barkley, Robert Parish, Patrick Ewing, Hakeem Olajuwon, Karl Malone, Tom Chambers ve Moses Malone gibi büyük uzunlar ligi domine etmektedir. Lakin söz konusu pivotların veya 4 numaraların hiçbirisi fiziken Amiral kadar mükemmel değildir; Amiral, Charles Barkley’nin tabiriyle “Bir guardın hızına, çabukluğuna, çevikliğine; bir forvetin atletizmine, patlayıcılığına ve bir pivotun fiziksel gücüne sahip” kusursuz bir oyuncudur. Tanrı vergisi kas yapısı sayesinde sessiz ve derinden oynayarak hem hücumda hem de savunmada sezilmeden büyük işler başarır. Basketbolun temellerine ve zamanlamaya ilişkin eksikliklerini işte bu insanüstü atletizmiyle ve santrale benzer enerjisiyle örten Amiral, baş etmesi çok güç bir pota altı canavarına evirilmiştir. Yazları onunla idman yapma imkanı bulan Tom Chambers ve Moses, yıldırım hızıyla smaç yapan ve zıplama kabiliyeti sayesinde istisnasız herkesin üzerinden smaç vurabilen Amiral’e övgüler düzmektedirler. En büyük rakiplerinden Hakeem Olajuwon, “David’i savunurken hep tetikte olmak zorundasınızdır; o kadar çabuktur ki, bir an bile gözünüzü kırparsanız yanınızdan uçar gider” diye tasvir eder Amiral’i.

Moses Amiral’den bahsederken (0.50 vd)

Bir defasında boyalı alandan sıçrayarak rakiplerden Pete Chilcutt’ın üç sayılık şutunu bloklamayı başaracak kadar üstün olan atletizmine çabukluk, estetiklik, takipçilik ve zeka eklemesi sayesinde hem hücumda hem de savunmada korkutucu, durdurulamaz bir güç teşkil eder Robinson. Fakat onun esas kuvveti, askeri eğitimle geliştirdiği disiplini ve “hep kendinden daha büyük bir şeyin parçası olma” arzusudur. Blok meziyetinin yanı sıra, solak olması da rakiplerine korkunç derecede eziyet vermektedir. En kaba tabiriyle, Bill Russell gibi kedi çevikliğinde bireysel müdafaa ve takım savunması yapan, Wilt Chamberlain gibi atletizmle, Artis Gilmore gibi güçle, Robert Parish gibi “takımıyla” oynayan büyülü bir karışımdır Amiral Robinson. Öyle ya; havada 360 derece dönüp süzülerek smaç yapabilen başka kaç pivot görülmüştür ki tarihte?

Amiral derlemesi

Amiral6Gelmiş geçmiş en atletik pivotlar arasında başı çeken Robinson önderliğinde Spurs, 90’lı yıllarda şampiyonluk yolundaki en ümitli ve iddialı ekiplerden birisi haline gelir. Larry Brown’ın tedrisatında basketbola dair çok şey öğrenen ve post hareketlerini geliştiren Robinson’ın sürüklediği Spurs, 90-91’de 55 galibiyet alarak play-off’a kalır, hatta Amiral ligin ribaunt kralı bile olup ligin en iyi beşine bile seçilir; fakat bu defa da Don Nelson’ın “Run TMC” sistemini ekolleştirdiği Mitch Richmond’lı, Tim Hardaway’li, Chris Mullin’li, Sarunas Marciulionis’li Golden State Warriors karşısında ilk turda elenip büyük bir hayal kırıklığı yaratırlar. Ertesi sezon, sonlara doğru sakatlık yaşayan Amiral’in yokluğunda Spurs yine play-off ilk turunda, bu defa Suns’a elenir. Amiral esasen yine ligin en iyi beşine ve en iyi savunma beşine girip, Yılın Savunmacısı ödülünü kazanmış, üstüne blok kralı da olmuştur, fakat 1992, Robinson için bir başka önem taşıyacaktır; Barcelona Olimpiyatları için oluşturulan orijinal Dream Team’e Amiral de davet edilir ve ortalığın tozunu dumana katarak şampiyon olan destansı ekipteki yerini alır.

Amiral’in quadruple – double’ı

Altın madalyanın devamındaki süreçte Spurs takımı bir başka NCAA efsanesi (UNLV yıllarında motion offense ve tam saha baskı savunmasının öncülüğünü yapmış olan) Jerry Tarkanian’a emanet etmiştir. Kadroya ve Vinny Del Negro’nun yanı sıra, Tarkanian’ın sokak basketbolu ekolüne düşkünlüğü hasebiyle, eski öğrencilerinden (ligimizden de tanıdığımız asi adam) Lloyd “Sweet Pea” Daniels gibi takviyeler yapılır, fakat işler ters gidince daha 20 maç sonunda Tarkanian görevden alınır. O sezon Amiral, takımını en fazla Amiral7Konferans Yarı Finali’ne taşıyabilir. Burada Barkley’nin final oynayacak Suns’ına elenerek yaza yine erkenden ‘merhaba’ derler. Amiral’in tesellisi ise, ligin en iyi üçüncü beşine ve en iyi ikinci savunma beşine alınmaktır… 1993-94 sezonu, Amiral’in hayatında bir zirve noktasıdır; Jordan’ın erken emeklilik kararı alması sonucu, meydan yine uzunlara, yani Robinson, Ewing, Hakeem, Karl Malone, Barkley gibi isimlere ve ligin yeni süper yıldız adayı Shaq’e kalmıştır. Takıma ribaunt canavarı hırçın adam Dennis Rodman’ın alınmasıyla birlikte Amiral, bu sezonu muhteşem geçirir; önce Şubat ayında Detroit karşısında 34 sayı 10 ribaunt 10 asist ve 10 blok üretip, NBA tarihinde resmi bir quadruple-double kaydetmeyi başaran 4. oyuncu olur. Bu olağanüstü başarının ardından, sezonun sonundaki Clippers maçında 71 sayı üretip hem Jordan’ın 69 sayılık kariyer rekorunu, hem de George Gervin’in 61 sayılık franchise rekorunu aşar ve bu sayede en büyük rakiplerinden Shaquille O’Neal’ı geride bırakarak sezonun sayı kralı olur. Buna karşın yeni koçları John Lucas’ın sistemi, play-offların daha ilk turunda Utah karşısında çöker. Spurs’ün boynu bir kez daha bükülmüştür.


71 sayılık meşhur maç

94-95 sezonu, Amiral’in yeni bir doruğudur; el değiştiren ve yeni bir stada kavuşan, bunun yanı sıra yeni bir koçla yola çıkan ve Sean Elliott’ın dönüşü ve Moses Malone takviyeleriyle iyice şahlanan Spurs’ü Amiral8Batı’da lider yapıp, 28 sayı 11 ribaunt 3 asist 3.2 blokluk rakamlarıyla MVP ödülünü kapan Amiral, buna karşın, mental ve fundamental yönlerden ne denli eksik olduğunu Konferans Finalleri’nde acı bir şekilde görür. Play-offlar’a 6. sıradan girip sürprizler yapan müstakbel şampiyon Houston Rockets ile oynadıkları seride, en büyük rakiplerinden Hakeem “The Dream” Olajuwon karşısında açıkça rezil olan Amiral, MVP ödülünün tadını bile çıkartamadan binlerce eleştiri okunun hedefi haline gelir. Artık ABD basını, örnek bir rol model olan Robinson’ın asla şampiyonluk adayı bir takımın pivotu olamayacağını (ve Avery Johnson’ın da böyle bir takımın oyun kurucusu olacak kaliteyi taşımadığını) söylerler. Bu sesleri bastırmak için, takımda esaslı bir revizyon yapmak kadar, Amiral’in komutanlık becerilerini ilerletmesi de farzdır artık.

Spurs, bir sonraki yıl da koç Bob Hill yönetiminde fırtına gibi başlar. Amiral de üst üste 7. kez All-Star seçilir ve yine ligin en iyi beşlerinde kendisine yer bulur. Yine Batı’yı zirvede bitirmelerine karşın bu defa da Konferans Yarı Finalleri’nde Utah’a boyun eğerler. Senaryoda değişen tek nokta, 1996’daki Atlanta Olimpiyatları’na, yani Dream Team III’e katılan Amiral’in sezonu bir altın madalya ile noktalayabilmesidir. 96-97 sezonu, Robinson için pek çok bakımdan felaketlere gebedir; önce sırt sakatlığı, ardından da bacağının kırılması yüzünden neredeyse tüm sezonu sakatlar listesinde geçiren Amiral, oyununa temel teşkil eden atletizmini büyük oranda yitirerek büyük yara alacaktır. Tesellisi, ligde henüz 8. yılını oynamasına rağmen, 1997 All-Star’ında açıklanan NBA Tarihinin Gelmiş Geçmiş En Büyük 50 Oyuncusu listesine dahil edilmektir. Fakat bu sakatlık ve Spurs’ün onsuz ligin dibine demir atması, Amiral’e hayallerinin de ötesinde bir armağan bahşedecektir…

“Tanrı’ya kimi zaman bir şeyin gerçekleşmesi için, size bir şeyleri versin diye olanca gücünüzle dua eder, Amiral9yalvarırsınız. İşte benim tüm dualarım, onun Spurs’e gelebilmesi içindi”. Bu sözler, Amiral tarafından, 1997 Draft’inde 1. sırada Spurs tarafından seçilen “Mr. Fundamental” Tim Duncan için zikredilmiştir. Wake Forest Üniversitesi ile ortalığı titreten ve tarihin en iyi uzunlarından birisi olacağı söylenen Duncan, şanssız bir sakatlık yaşayan Robinson’ın kariyerinin sekteye uğramasını engelleyecektir. Talihin bir cilvesi sonucu 1. sıra seçim hakkına kavuşan Spurs ve çiçeği burnundaki koçları (Larry Brown’ın eski asistanı) Gregg Popovich, kendilerine bir hanedan bahşedecek yıldızı gözlerini kırpmadan seçerler. O vakte dek takımın bir numaralı yıldızı olan Amiral, ordu disiplini ve mantığı uyarınca en doğru hareketi yapar ve sahneyi Duncan’a bırakarak yardımcı rolü üstlenmeyi kabul eder (ve sırf bu tercihi yüzünden, yıldızının hiç barışmadığı rakiplerinden Shaq bile Amiral’e takdirlerini sunar). Ayrıca yeni süper star adayını lige hazırlamak adına her an her dakikasını onunla idman yapıp özel olarak ilgilenmeye ayırır. Play-offlar’da müstakbel finalist Utah Jazz’e yenilmeleri bile artık mühim değildir, çünkü Yılın Çaylağı ödülünü kazanan Duncan, beklentileri sonuna dek karşılayacak gibi görünmektedir.

Duncan’dan önce Robinson’ın diğer pota altı eşlikçileri biraz uyumsuz kişilerdir. Cummings hırssız, asi Rodman ise “Asker” Robinson’ın aksine söz dinlemeyen, isyankâr, zapt edilemez birisidir ve San Antonio’daki basmakalıp, düz, sakin hayata alışamamıştır. Oysa Amiral, tam da böylesi bir şehrin insanıdır. İkinci ‘İkiz Kuleler’, yani Duncan–Amiral ikilisi de, temelde karakter olarak birbirlerine pek benzememektedir; Amiral çok konuşkan, böbürlenmeyi seven biriyken, Duncan da bir o kadar mütevazı, sakin ve içine kapanıktır. Amiral’in coast-to-coast (sahanın bir ucundan diğerine çabucak geçecek kadar hızlı ve dayanıklı) oyununa elverişli, ilahlara layık bir fitness harikası fiziği vardır, oysa Duncan bir yüzücüdür ve kas yapısı ona kuvvetten önce denge, istikrar ve dayanıklılık bahşetmektedir. Fakat Duncan’ın öyle bir meziyeti vardır ki, Amiral ile kusursuz bir uyum yakalamasını sağlar: disiplin, çalışkanlık ve gelişime ve kazanmaya olan açlık. İşte bu sayede Amiral mental açıdan kuvvetlenirken, zaten ilk andan itibaren şampiyon gibi oynayan Duncan da Amiral’in akıl hocalığında lige kolayca alışmıştır.

Amiral1098-99 sezonu, lokavt sebebiyle 50 maça kadar daralmıştı. Fakat bu daralma, Spurs’e yarayacaktı. Henüz ligdeki ikinci yılında olmasına karşın olgun oyunuyla herkesin takdirini kazanan Duncan, verilen tüm görevleri ve liderliği layıkıyla yerine getiriyor, Robinson da komple bir pivot ve komutan olmanın tadını çıkarıyordu. Avery Johnson, Elliott, Del Negro, Jaren Jackson, JR Reid, Mario Elie, Antonio Daniels, Steve Kerr, Jerome Kersey ve Malik Rose gibi oyuncuların varlığı ve koç Popovich’in devrim niteliğindeki motion defense anlayışı ile Spurs, Ortabatı Grubu’nu zirvede tamamladıktan sonra Minnesota, Lakers ve Portland’ı neredeyse kayıpsız geçip ipe diziyor ve NBA Finali’ne yürüyordu. Finalde rakip, play-offlarda en kıymetli oyuncusunu, yani Patrick Ewing’i sakatlığa kurban veren ve Latrell Spewell–Allan Houston ikilisiyle iddiasını sürdürmeye çalışan New York Knicks’ti. Ewing’in yokluğunda Knicks’in nefesi, ikiz kulelerin kudretine yetmeyecek ve Spurs, finali 4-1 ile kazanıp, tarihinin ilk şampiyonluğuna ulaşacaktı. Amiral böylelikle, koleksiyonundaki tek eksik parçayı da tamamlamıştı. Bir diğer deyişle, 10 yıl arayla seçilen 2 adet 1. Tur 1. Sıra seçimi, bir takımın makus talihini tümden değiştirmiş ve tarih yazmıştı ve Spurs, NBA’de şampiyonluk yaşayan ilk (ve bugüne dek de tek) ABA kökenli takım olmayı başarmıştı..

1999 Finali’inin 5. Maçından görüntüler

2000 yılındaki free agent pazarında Duncan’ın Orlando’nun teklifini kabul edeceğini öğrenen Amiral, derhal telefona sarılıp Duncan’ı ikna turlarına geçmiş ve başarılı olmuştu. İkiz kuleler, kariyerlerine San Antonio formasıyla devam edecekti. Önce Manu Ginobili, sonra da Tony Parker’ı draftten “çalan” Spurs, yine iddiasını sürdürecekti. 2000-2002 arasında Lakers’ın önlenemez yükselişi karşısında ne Duncan ne Amiral11de 35’ine gelen Robinson direnemiyordu; fakat Speedy Claxton ve Stephen Jackson gibi yetenekleri, Bruce Bowen gibi “çirkef” bir savunmacıyı ve Danny Ferry, Steve Smith ve Kevin Willis gibi kalburüstü veteranları ekledikten sonra, 2003’te sıra bir kez daha Spurs’e gelecekti. Daha sezon başlamadan Amiral, 2002-03 yılının sonunda emekliye ayrılacağını açıklıyordu. Mental üstünlüğünü fiziksel oyununun son demleriyle birleştiren Amiral, o sezon ligin MVP’si seçilen Duncan ile yine eşsiz bir uyum yakalamıştı; fakat bu defa koç Popovich, gençleşip yenilenen kadroya daha ofansif bir sistem biçmişti ve savunmada tüm sorumluluğu, günden güne hareketliliği azalan Amiral’e ve Duncan’a yıkmıştı. Gittikçe çetinleşen Batı Konferansı play-offları’nda önce Phoenix’i, ardından da 3-peat yapmış Lakers’ı ve Nash-Finley-Nowitzki’li Dallas’ı aşıp bir kez daha NBA Finali’ne yükselen Spurs, bu defa karşısında bir önceki yılın da finalisti olan Jason Kidd’li New Jersey Nets’i bulacaktı. Nets pota altına her maçta devasa bir üstünlük kuran ikiz kuleler, seriyi zahmetsizce 3-1’e taşımayı başarmışlardı. Artık sıra, son darbeyi vurmaya gelmişti. Son maçında 13 sayı 17 ribaunt 2 blok ile oynayan Amiral, neredeyse bir quadruple-double’a imza atacak olan Duncan ile birlikte takımına savunması sayesinde şampiyonluğu da getiriyor ve zirvedeyken bırakıp, şampiyon payesiyle, “En İyi” unvanıyla noktayı koyuyordu.

14 yıllık bir maceranın sonunda emekli olduğu vakit, ardında, 20.790 sayı (maç başına 21.1), 10.497 ribaunt (maç başına 10.6), 2954 blok (maç başına 3 – tüm zamanlarda  ), 1388 top çalma (maç başına 1.4), %52’lik bir saha içi isabet yüzdesi, 2 şampiyonluk, 1 normal sezon MVP’si, 1 Yılın Çaylağı, 1 adet de Yılın Savunmacısı ödülü, 10 defa All-Star’a, 4 kez ligin en iyi beşine, 2 kez ikinci en iyi beşine, 4 kez üçüncü en iyi beşine, 4 kez en iyi savunma beşine, 4 kez ikinci en iyi savunma beşine ve gelmiş geçmiş en iyi 50 oyuncu arasına seçilme başarısı, 2 Olimpiyat altını, 1 Olimpiyat bronzu, 1 Dünya Şampiyonluğu, orijinal Dream Team üyeliği; 1 sayı, 1 ribaunt, 1 de blok krallığı bulunan bir karne ve Spurs tarafından emekliye ayrılacak 50 numaralı formasını bırakıyordu. 2009 yılında Hall of Fame’e (Şöhretler Müzesi) seçilmesi de, haliyle, kimseyi şaşırtmadı…

Amiral’in son maçı

Amiral’in en büyük rakipleri arasında Hakeem gibi sanatkârlar, Patrick Ewing gibi özverili dinamolar ve en başta da, hiç geçinemediği Shaq gibi bir canavar vardı. Shaq ile Amiral arasındaki fiziksel mücadelenin türünü esasen bizler daha geçen sene, Sofoklis Schortsanitis ile Galatasaraylı Patric Young arasında Amiral12seyrettik. Young gibi Amiral’in de 2.12 boyuna karşın kusursuz bir fiziği, Sofo’nun ise Shaq gibi insanlık sınırını zorlayan pehlivanımsı bir fiziği varken, yerinden oynatılamayan, beli ve bacakları inanılmaz derecede kuvvetli Shaq ekolünün, üst vücudu güçlü, alt vücudu ise atletik Robinson ekolünü silip süpürmesi kaçınılmazdı. Shaq de defalarca fiziksel mücadelede Amiral’i perişan etmişti; fakat Amiral de atletizmi, kararlılığı, enerjisi ve yılmaması sayesinde Shaq’in arkasında hemen herkesten daha iyi durmuş ve bu insan azmanını yavaşlatmayı başarmıştı. Hücumda ise Shaq’in savunamayacağı kadar çabuk ve atletik olmasının yanı sıra, orta mesafe şutu sayesinde teraziyi dengeleyebiliyordu. Ewing’e karşı çabukluğunu, Hakeem’e karşı ise dayanıklılığını, hızını ve gücünü kullanan Amiral’i aslında bugünün şartlarıyla tarif etmek çok kolay; o, kafasında kazanma ve şampiyonluk hırsı besleyen, Amar’e Stoudamire’ın şimşek hızındaki ilk adımına sahip bir Dwight Howard prototipiydi. Fakat guard–forvet–pivot ekollerinin tümünün mükemmel ve komple bir bileşimi olan fiziği sayesinde, sahanın her iki ucuna da hükmedebildiği için hem Dwight’ten hem de Amar’e’den çok daha dominanttı.

Amiral13Amiral, NBA’in bugüne dek son quadruple-double’ını gerçekleştirdi; Kobe 81 sayı atana dek, o’nun 71 sayısını geçen olmadı (ki kendisi, NBA tarihinde bir maçta 70 sayıyı aşabilen 5 oyuncudan birisidir). Kareem’den sonra, ligin hem sayı, hem ribaunt hem de blok kralı olmayı başaran, tarihteki ikinci oyuncu oldu. Jordan ile beraber, lig tarihinde MVP, Yılın Çaylağı ve Yılın Savunmacısı ödüllerinin hepsini kazanmayı başaran iki oyuncudan birisiydi; ve bu son iki cümlede yer alan tüm ödülleri sadece o kariyerinde birleştirebildi. Ayrıca lig tarihinde bir sezonda ribaunt, blok ve top çalma kategorilerinin hepsinde ilk beşe girebilen tek oyuncuydu; yine aynı sezonda beş ayrı kategoride ligin ilk 7 oyuncusu arasına girmeyi başaran tarihteki tek isimdi Amiral. Savunması, hücumu, takım oyunu, estetikliği, her şeyi üst düzeydeydi. Yağ oranı çok düşük fiziğiyle, NBA’de oynamış pivotlar arasında tartışmasız en atletik kişiydi. Herkes Shaq’in çok erken yaşta En İyi 50 Oyuncu listesine alındığından dem vursa da, Amiral de Shaq’ten sadece 3 yıl daha kıdemli olmasına karşın (yani henüz 8. sezonundayken) aynı onura layık görülmüştü. Üstelik sadece 3. senesinde hakiki Dream Team’e sorgusuz sualsiz seçilecek kadar ligi ve basketbolseverleri etkilemeyi başarmıştı. Bizler de, NBA tarihinin en büyük pivotlarından biri olan Amiral’e saygıyla selam duruyor, kendisine “Sen çok yaşa!” diyoruz…

Amiral14

BONUS:

Amiral vs Shaq

Amiral vs Patrick Ewing

Amiral vs Hakeem

Shaq Amiral’i överken (5.30 ve sonrası)

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.