Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Murat Kubilay: Türk Telekom’un özelleşmesiyle, Türk bankacılık sistemine Cumhuriyet tarihinin en büyük batık kredisi devredilmiş oldu

Lübnanlı Hariri ailesi ve Saudi Telecom şirketinin ortak olduğu OTAŞ’ın Türk Telekom hisselerini teminat göstererek aldıkları krediyi ödeyemeyememelerinin ardından Türk Telekom devredildi. İş Bankası, Akbank ve Garanti Bankası’nın çoğunluğunu sahip olduğu Türk Telekom’un hikayesini ekonomist Murat Kubilay, Twitter hesabından açıkladı.

Kubilay “Bir zamanlar ‘en başarılı’ özelleştirme olarak gösterilen Türk Telekom, yerli ve yabancı bankalara rehin düştü! Satıldığı ilk yıldan başlayarak içi boşaltılan, aşırı borçlandırılan ve nihayetinde posası kalmış halde devlete kakalanmaya çalışılan Türk Telekom’u gündeme taşıyalım” dedi ve şöyle devam etti:

“Öncelikle Türk Telekom’un borsada işlem gördüğünü; hakkında asılsız haber ve istihbaratlarla manipülasyon yapmanın suç teşkil edeceğini belirtelim. Analizimizde doğruluğu kanıtlanamayacak ilişkiler ve bunlar üzerine kurgulanmış komplo teorilerine kesinlikle yer verilmemiştir.

Bu bilgiselde yer alan tüm bilgiler kamuya açık kaynaklardan elde edilmiştir. Şirkete ait verilerin neredeyse tamamı Türk Telekom’un kendi yayınladığı finansal raporlardan derlenmiştir. Bu uyarılardan sonra şirketin kuruluşundan sonraki süreci kısaca hatırlatarak başlayalım.

Britanya, Almanya ve Fransa’daki örneklerde olduğu gibi maliyetli posta hizmetleri ile karlı telekomünikasyon hizmetleri özelleştirme öncesi birbirinden ayrılmış; PTT’ye ek olarak Türk Telekom şirketi 1995’te kurulmuştu. Çünkü özel sektörün gözü yalnızca telekomünikasyondaydı.

Türkiye’de neoliberalizmi temsil eden AKP, 2002 sonrasında tek başına iktidar olunca Türk Telekom’un özelleştirilmesi yeniden gündeme geldi. 2005’teki ihale sonucunda Ojer Telekom (OTAŞ) şirketin %55 oranında hissesini 6,550 milyar dolara satın aldı.

OTAŞ’ın ana ortağı Lübnanlı Hariri Ailesi’nin sahibi olduğu Oger Telekom. İkinci ortak ise Suudi Telekom şirketi idi. Geriye kalan %45 hisseyse Hazine’ye aitti. 2008’de Hazine’nin %15’lik payı halka arz edildi. 2017’de de Hazine elindeki payların %6,68’ini TVF’ye devretti.

İhalenin yapıldığı gün Türk Telekom ile Telekomünikasyon Kurumu (2008’de ismi BTK oldu) arasında imtiyaz sözleşmesi imzalandı. Buna göre devlete ait olan şebeke, teçhizat ve gayrimenkullerin kullanım hakkı 21 yıl 3 aylığına Türk Telekom şirketine devrediliyordu.

Özetle Türk Telekom özelleştirmesi bu imtiyaz hakkı üzerine kuruluydu ve SÜRELİYDİ. Tekel ve Erdemir gibi diğer özelleştirmelerden farklıydı. Sözleşme sonunda (2026) OTAŞ’ın kullandığı şebeke ve teçhizatı kullanılır halde ve şirketi BORÇSUZ bırakma yükümlülüğü vardı.

Bu ön bilgilerden sonra OTAŞ ve Türk Telekom’da neler döndüğünü aktarmaya başlayalım. OTAŞ ihale sonrasında önce peşinatı ve arkasından kalan 5 taksitin ilkini yatırmıştı. 2007’de kalan borcun tamamını tek seferde yatırmak istediğini beyan etti. İşler yolunda görünüyordu.

OTAŞ, hem Türk hem de uluslararası bankalardan büyük bir kredi çekip Hazine’ye olan borcunu peşin ödeyecekti. Bankalar Türk Telekom’un ipotek olarak gösterilmesini istemişti. Fakat Türk Telekom ile yapılan sözleşme gereği bu hisseler ipotek edilemezdi.

Danıştay’ın itirazına rağmen usulsüz bir şekilde ipotek verilmesine göz yumuldu. İşte bu noktadan sonra Türk Telekom’un içini boşaltma operasyonu başladı. Bu aşamadan sonra okuduklarınızın kamuya açık ve tümüyle gerçek bilgiler olduğunu tekrar vurgulamak istiyorum.

OTAŞ uluslararası bir konsorsiyumdan krediyi almıştı; fakat bu krediyi ödeyecek başka bir geliri bulunmuyordu. Bu nedenle Türk Telekom’un içindeki nakde ve taşınmazlara göz dikildi. Türk Telekom, sürpriz bir şekilde yatırımcısına yüksek kâr payı (temettü) ödemeye başladı.

Öyle ki şirket Borsa İstanbul’da en yüksek temettü veren şirketler listesinde her yıl en üst sıralarda yer alıyordu. Her yıl kârın neredeyse tamamı yatırımcılara dağıtılıyordu.

Şaşırtıcı olan ise Türk Telekom’un sektöründe rekabetçi kalabilmesi için sürekli yatırım yapma zorunluluğunun bulunmasıydı. Ek olarak 2006’da TIM’den Avea’nın %40 hissesi (500 milyon dolar), 2015’te ise İş Bankası’ndan kalan %20 hissesi (340 milyon dolar) satın alınmıştı.

Tüm nakit ve oluşan kâr; temettü ödemesi ve sürekli zarar eden Avea satın almasına gidince, mecburi yatırımlar için Türk Telekom bankaların kapısını çalmak durumunda kaldı. Kasasında yaklaşık 2 milyar dolar nakitle devredilen Türk Telekom bankalara muhtaç duruma düşmüştü.

Bankalardan alınabilen kredi sınırına dayanıldığında 2014 yılında daha fazla borç için uluslararası yatırımcılara 1 milyar dolar ederinde dolar cinsi tahvil (borç senedi) satıldı. Artık Türk Telekom yurt içinde ve dışında birçok yatırımcıya borçlu duruma düşmüştü.

Aşağıdaki görselde Türk Telekom borçluluk oranları bulunuyor. 2007’den 2016’ya toplam borçların özkaynaklara oranı neredeyse 6 kat artmış. Ticari kredileri çıkarıp yalnızca finansal kredilere baktığımızda durum daha da feci. Borçluluk oranı 12 kattan daha fazla artmış.

İşin enteresan yanı alınan milyar dolarlık borç da temettü olarak şirketten çıkarılıyor, kurumsal yönetimden sorumlu SPK ise adeta uyuyordu. Dolar kuru yükselince, şirketin borçlanma giderleri yükselmeye başladı. Sonunda Türk Telekom zarar eden bir şirket haline dönmüştü.

Aşağıdaki görselde Türk Telekom’un yıllara ilişkin performansını bulabilirsiniz. Mavi çizgiler şirketin toplam satışlarını gösteriyor. 9 yılda satışlar %78 artmış. Bu artış bırakın büyüme rakamlarını 9 yıllık birikimli enflasyonun (%104) bile altında.

Yeşil çizgi ise FAVÖK verilerini gösteriyor. Kısaca şirketin operasyonel kârlılığı olarak tanımlanabilecek FAVÖK’teki artış ise çok daha düşük, yalnızca %46. Buradan anlıyoruz ki şirket operasyonel anlamda da başarısız olmuş.

Asıl çarpıcı olan ise şirket net kârını ifade eden kırmızı çizgiler. Önceki yıllarda düzenli kâr eden şirket 2016’da 724 milyon TL zarar eder hale getirilmiş. Bu zararın nedeni ise alınan dolar cinsi kredinin bedelinin dolar kuru patlayınca artması.

Özetle şirket 2006’dan beri kötü yönetildiği gibi sahip olduğu birçok gayrimenkul de satılmış ve oluşan tüm nakit olağanüstü oranlarda temettü ödenerek boşaltılmış. Yetmemiş şirket büyük oranda dolar cinsi borçlandırılmış ve dolar kuru patlayınca zarar kaçınılmaz olmuş.

Tüm bu düzeneğin neticesinde Türk Telekom’un sahibi OTAŞ milyarlarca doları Türkiye’den kaçırmış. Hikâyenin burada bittiğini ve tüm bu yaşananların tipik bir şirketin içinin boşaltması olduğunu söylemek isterdim, ancak olay bir hortumlamadan beter.

2013 yılına dönelim. OTAŞ o yıla kadar milyonlarca doları Türk Telekom’dan çekmişti ve bunun sonucunda bankalara olan borcunu ödemiş olduğu sanılıyordu. Ne de olsa OTAŞ Türkiye’de halka açık bir şirket değildi ve düzenli bilgilendirme yapmasına gerek yoktu.

Mayıs 2013’te OTAŞ’tan sürpriz bir açıklama geldi. Şirket Türk Telekom’u satın alabilmek için kullandığı krediyi yapılandırmak durumunda kalmış. Daha açık bir ifadeyle, Türk Telekom’dan çıkarılan paralarla kredi borcunu ödememiş, paralar buharlaşmış.

Milyar dolarların esrarengiz bir şekilde kaybolması sonrası Oger Telekom’un diğer işleri mercek altına alınmak istendi fakat şeffaflık olmaması sonucu bu paranın nereye uçtuğu bulunamadı. Kesin olan tek şey ise Türk Telekom’un bankalara hala ipotekli olmasıydı.

OTAŞ’ın kredi yapılandırması Türkiye’de bankacılık sisteminin en büyük yapılandırması oldu. Yerli ve yabancı 29 banka 4,478 milyar dolar ve 212 milyon avro ederinde krediyi gönülsüzce yapılandırmak zorunda kaldılar. Ancak kâbus bununla da bitmiyordu.

OTAŞ yeni borçların da taksitini Eylül 2016’da ödememeye başladı. Haber bankacılık sektöründe soğuk duş etkisi yarattı. Akbank’ın 1,7 milyar dolar, Garanti Bankası’nın 1 milyar dolar ve İş Bankası’nın ise 500 milyon dolar kadar kredisi batacak gibiydi.

Bu noktada ‘bu bankalar özel sektörün, bize ne kredilerinin batıp bankaların zarar etmesinden’ diyerek yaygın liberal hatanın yapılmaması gerektiğini belirtmek isterim. Çünkü ödenmeyen krediler 2001 krizinde olduğu gibi nihayetinde devlete, yani vatandaşın sırtına kalır.

Küçük bir hesap yapalım. Türk Telekom devredildiğinde kasasında 2 milyar dolar nakit bulunmaktaydı. 2006’dan 2016’ya kadar olan süre içinde şirket 3,5 milyar dolar net borç içine düşmüştü. Yalnızca OTAŞ’a bu süre boyunca 7 milyar dolar temettü ödenmişti.

Ödenen 7 milyar dolara rağmen OTAŞ borcunun çok azını ödemişti. Ağırlıklı olarak borç Türkiye merkezli bankalara yıkılmıştı. Şirket borçlulukla birlikte zarar bile eder hale gelmişti. Şirketin %30’unun Hazine’nin yani vatandaşın olduğunu belirtelim.

Peki tüm bu süreç boyunca şirketin hissedarlarından Hazine ne yaptı? Maalesef hiçbir şey! Borçlandırılıp temettü vermeye zorlanan şirket için herhangi bir SPK uyarısı oldu mu? Tabi ki hayır! Peki batmasına ramak kalan kredi için BDDK ne yaptı?

BDDK Başkanı Akben: “Biz bankalara dedik ki siz bunları takibe almayın. Hazine ya kendisi alacak ya da Suudi Telekom ya da diğerlerine satacak. Bu krediler default’a (iflas) düşmeyecek”.

Daha açık bir ifadeyle BDDK Başkanı’nın mesajı şuydu: Cumhuriyet tarihinin en büyük batık kredisinin duyulmasını istemiyoruz, şimdilik hasır altı edin, nihayetinde bir alıcı bulur paranızı alırsınız.

Ancak Akben’in öngörüsü tutmadı. İmtiyaz süresinin bitmesine 10 yıl kalmış ve şirketin içi boşaltılıp borçlu hale düşürüldüğü için ciddi bir alıcı çıkmadı. Nihayetinde alacaklı bankalar Türk Telekom’un rehin düştüğünü belirten başvuruda bulundular.

Tüm bu sürecin sonunda Türk Telekom’un içi boşaltılmış, büyük ölçüde borçlandırılmış, zarar eder hale getirilmiş durumdaydı. OTAŞ’ın sahipleri isi milyarlarca doları buharlaştırmıştı. Kalan borç ise Türkiye merkezli bankaların sırtına kalmıştı. Yeni bir alıcı ise ortada yoktu.

Bu yaşananlar esnasında “özerk” kurumlar SPK ve BDDK herhangi bir uyarıda bulunma, takibe geçme ve soruşturma açma eylemlerinde bulunmamışlardı. Ancak en enteresanı şirketin %30 hissesini bulunduran Hazine’nin eylemsizliği idi.

Şirket yönetim kuruluna atamalarda bulunan Hazine, tüm bu süreç boyunca temsilcisi olduğu vatandaşların hakkını koruyamamıştı. Peki bu dönemde Türk Telekom Yönetim Kurulu’nda hangi isimler yer almıştı.

İlk isim TBMM Başkanlığı ve AKP hükumetlerinde Ulaştırma, Savunma ve Milli Eğitim Bakanlığı yapmış olan İsmet Yılmaz’dı. Yılmaz, Türk Telekom’daki görevinin neticesinde siyasi kariyerinde en üst mevkilere çıkmıştı.

Bir diğer isimse Efkan Ala. Ala, bu görevi esnasında aynı zamanda başbakanlık müsteşarı idi. Kısa süre sonra İçişleri Bakanı oldu.

Fahri Kasırga da uzun süre Türk Telekom Yönetim Kurulu’nda yer aldı. Kasırga, adalet bakanlığı, başbakanlık müsteşarlığı ve cumhurbaşkanlığı genel sekreterliği görevlerinde de bulundu.

Listedeki en popüler isim ise Yiğit Bulut. Bulut, cumhurbaşkanı başdanışmanı ve Türkiye Varlık Fonu (TVF) yönetim kurulu üyesi.

Yönetim kurulu üyelerinin ücretlerini aşağıda bulabilirsiniz. Miktarlar milyar dolarlık şirket için yüksek olmasa da bu ücreti alanların baştan sonra başarısız olduğu bir gerçek.

Peki tüm olanlar gerçekten yalnızca başarısızlık mı? Yoksa ihmal mi? Ya da kasıtlı göz yumarak yolsuzluğun bir parçası olmak mı? Bu konuda yorumu okuyuculara bırakıyorum. Peki bu süre boyunca ilgili tüm kurumlar; SPK, BDDK ve Hazine’den sorumlu kişi kimdi?

Ali Babacan! Dolayısıyla Babacan da bu skandalı en başından beri ayrıntılarıyla biliyordu. Elbette yönetim kurulunda çalışmış kişilere kabinesinde yer verecek kadar beğenen ve güvenen dönemin başbakanı ve bugünün Cumhurbaşkanı Erdoğan da.

Peki şimdi ne olacak? Konuya vakıf olmayan birçok kişi Türk Telekom’un yeniden kamulaştırılması için bir fırsat oluştuğu görüşünde. Ancak atlanan gerçek şu: Türk Telekom zaten 2026’da tek kuruş ödenmeksizin çalışır halde ve borçsuz geri devredilecekti.

Dolayısıyla devletin geri satın alması OTAŞ’ın Türk bankacılık sistemine bıraktığı yıkımın üstlenilmesi demek. Şirket bankalara kalırsa tüm yönetim stratejisi borç ödemek üstüne olacak ve gittikçe gerileyecek. Şirketin mevcut halde borcu neredeyse 17,5 milyar TL.

Özetle Türk Telekom’un göz göre göre içine düşürüldüğü durumdan kolayca kurtulması ve buharlaşan milyarlarca doların bulunması mümkün gözükmüyor. Sıradan vatandaş ise geçen 12 yıl içerisinde şirketin bir dünya markası olduğunu sanıyor”.

Murat Kubilay ile Türk Telekom’un özelleştirilmesi sürecini ve şu an yaşanan yüklü miktardaki borçlanmanın sebeplerini konuştuk.

 

 

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.

İlgili içerikler