Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yaşamın İzleri (29): Saadet Özen ve Seda Özen ile “Şehri Yaşayarak Korumak”

Yaşamın İzleri’nin 29. bölümünde İrem Afşin, konukları şehir tarihçisi, rehber ve çevirmen Saadet Özen ve mimar, restoratör Seda Özen ile kendi hayat hikayelerinin ışığında bir şehrin mimari kimliği ile tarihini içinde yaşarken nasıl koruyabileceğimizi konuşuyor. 

Saadet Özen ve Seda Özen iki kız kardeş, üçüncü kız kardeşleri Sema Özen ile birlikte çocuklukları İstanbul Gültepe’de geçiyor. Öğretmen bir anne ve ahşap oyma uzmanı inşaat mühendisi bir babanın çocukları olarak büyüyen üç kardeşin okumakla arası hep iyi olmuş. Saadet Özen durumu “Okuldayken öğretmen çocuğu olduğumuz için bize hiç ders çalış, oku denilmedi” diye özetlerken, Seda Özen “Ailemizin kitap sevgisi aşılamasının başarımızda etkisi büyük” diyor. 

En büyük kardeş olan Saadet Özen, Notre Dame de Sion’un ardından İstanbul Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümünden mezun olurken, ortanca kardeş Seda Özen Nişantaşı Kız Lisesi ve Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümünü bitiriyor. Saadet Özen tek bir mesleği olmadığını, sevdiği işleri yaparak ilerlediğini anlatırken Seda Özen için mimarlık severek yaptığı bir meslek. Seda Özen Mimar Sinan mezunu olmasını ise işin araştırma yönü açısından önemli buluyor. 

Bir şehrin mimarisi dendiğinde akla sadece binaların gelmemesi gerektiğini ifade eden Seda Özen, “Bir şehri tanımak için hem tarihini okumak hem gezmek gerekir. Yanı başımızda bilmediğimiz neler var” diye açıklıyor. 

Şehrin kimliğini oluşturan bütünlüğünün bozulmasını, “Bir şehrin kimliğini siyaset ve tutarsızlık bozar” diye özetleyen Saadet Özen, her şehrin zaman içinde değişmesinin normal olduğunu, her yerin müze gibi saklanmasının da doğru olmadığını düşünüyor ve “Benim için şehrin bozulması kullanılabilir yapıların yerine yıkıp yenilerini koymak. Binaların hikayesi sürmüyor, devam edebilecek hayat kesintiye uğruyor” diyor.

“İstanbul’un delinmeyecek bir imar planına ihtiyacı var” diyen Seda Özen, imar planına sürekli karışılmasının sıkıntı yarattığına inanıyor: “Mahalle kurdum demekle mahalle var olmuyor. Yapılaşmanın bir ritmi vardır, İstanbul’da ise kakafoni var, orkestrasyon bozuk. Hikayesi yok, senaryo eksik.” 

Saadet Özen şehrin kimliğinin bozulması konusunda “Plan yapılırken insanların neye ihtiyacı var diye düşünülmüyor.  Neden kültür sanat eğlence sadece belli bölgelerle sınırlı?” diyerek Beyoğlu’nu örnek gösteriyor. Beyoğlu’nun artık içinde yaşanılan bir yer olmaktan çıkıp gidilip dönülen dolayısıyla tüketilen bir yer haline geldiğini ifade eden Saadet Özen için Beyoğlu artık bir getto. Ancak yine de Beyoğlu’nun toparlanacağına inanan Özen “Beyoğlu o kadar kıymetli bir bina stokuna sahip ki eninde sonunda değişir ve kendini toparlar. Maalesef binalar çok bakımsız, sadece ana cadde değil, ara sokaklara da özen gösterilmesi, binaların bakımlarının yapılması gerekiyor, sokaklar bir şehrin kılcal damarlarıdır.” diye açıklıyor. 

Çarpık yapılaşma ile ilgili olarak Seda Özen, “Belediyelerin biraz dik durması, rant için her şeye izin verilmemesi gerekiyor.” diye vurguluyor. 

Son zamanlarda çok tartışılan restorasyon konusunda ise işin çok katmanlı olduğunu ifade eden Seda Özen, “En düşük fiyatı verene restorasyon ihalesi verilirse düzgün restorasyon çıkması çok zor. Restorasyon çok katmanlı bir iş, her şeyi ince ince araştırıp keşfetmek gerekiyor, bu da zaman kısıtlaması ile olmaz.” diye açıklıyor. İyi restorasyon örneği olarak  “dünya çapında” dediği Topkapı Sarayı’nı, son dönemin en kötü restorasyon örneklerinden biri olarak ise Gebze Demirciler Konağı’nı anlatan Seda Özen, ayrıca Kastamonu eski evlerinin yağmalandığından bahsediyor. 
Sosyal medya sayesinde restorasyonların daha kamusal sahiplenildiğinden bahseden Saadet Özen, “Sosyal medyada restorasyonların sahiplenilmesi mimarların da dilini değiştirdi, daha anlaşılır günlük dille konuşulur oldu. Bilinirlikle beraber bence herkesin sorumluluğu arttı. Sokak sadece devlet kurumlarının sorumluluğu değil, sokaklar evimiz değil ortak yaşam alanımız, şehir bilincine sahip çıkan vatandaş tek bir binanın peşine düşer.” diye vurguluyor.

Sosyal medyada onbinlerce kişilik takipçileriyle düzenli olarak mimari, şehir tarihi, yapıların hikayeleri veya görülmemiş eski şehir hayatı filmleri paylaşan iki kardeşin Twitter’da yarattıkları şehir bilinci ve farkındalık ortak bir kazanım. “Ablamı Twitter’a ben bulaştırdım” diyen Seda Özen “Mimari dil bizim gündelik hayatımızda silinmiş, insan bilmediği bir şeyi sorup ister mi? Sosyal medyadaki ilgi insanların bilmediği bir şeyi öğrenmesi ve paylaşılması yüzünden oldu.” diyor. 

Bulmacalar, sorular, hikayeler ve eski şehir filmleri ile takipçileri ile sıkı bir etkileşim içinde olan Saadet Özen ise, programın sonunda yeni bir proje müjdesi veriyor: “Ben öğretmeyi değil, daha çok paylaşmayı seviyorum. Sosyal medya paylaşımcı ve yeni bir dil yarattı. Bilgi yayıldıkça çoğalıyor, bu dili kullanmak lazım. Çocuklarla şehri tanımaya yönelik bir hazine avı oyunu hazırlamayı ve bunun için de sosyal medyayı kullanmayı planlıyorum.” 

Kamera: Melike Ceyhan & Nâzım Özgün İpek 

Kurgu: Sercan Öztürk 

Çekim mekanı: Özen Mimarlık 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.