Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yaşamın İzleri (36): İlker Küçükparlak ile “Hakikatle yüzleşmek”

Kamera: Leyla Özkaynak 
Kurgu: Sercan Öztürk & Recep Berber

Yaşamın İzleri’nin 36. bölümünde İrem Afşin, konuğu psikiyatr Dr. İlker Küçükparlak ile toplumsal psikoloji açısından gündeme ve ruh sağlığımıza etkisine bakıyor. 

Dr. İlker Küçükparlak kendi özel hayatına dair detayları ustaca sosyal medyadan gizlemeyi tercih ederken programda çocukluğuna dair anılarını anlattı, sokakta uçan broşürler dahil olmak üzere, çocukken eline geçirdiği her şeyi okuduğundan bahsetti. Nispeten sakin ama içine kapanık bir çocukluk geçirdiğini anlatan Küçükparlak için, 1994-2000 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde gördüğü psikiyatri lisans eğitimi oldukça bilinçli bir tercih: “Benim kendi öykümü anlamaya, kendimi çözmeye ihtiyacım vardı, bu nedenle bilinçli olarak bu merakla psikiyatriye yöneldim. İnsanın kendisiyle bir derdi yoksa psikoloji sıkıcı olabilir, ancak kendisiyle derdi olan başka derdi olanlara da yardımcı olabilir. Yaralı şifacı arketipi boşuna oluşmadı.”

Bir dağ köyünde pratisyen hekim olarak geçen iki yıl

Uzmanlığını Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 2005-2011 yılları arasında 7. Psikiyatri Kliniği’nde yapan Dr. İlker Küçükparlak’ın uzmanlık tezi ise “Sosyal anksiyete bozukluğu olan olgularda zihin kuramı işlevleri ve bağlanma biçemleri”. Zorunlu hizmetini ise Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı Hastanesi, Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’nde 2011-2013 yılları arasında yapan Küçükparlak, iki yıl boyunca pratisyen hekim olarak çalıştığı dağ köyünde yaşadığı zoruklar ve edindiği tecrübe için “Unutulmaz ve çok gerekli” diyor.

“Gezi sonrasında toplumun ruh sağlığında bir erezyon yaşanıyor”

Başasistanlığını Erenköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi AMATEM Kliniği’nde 2014 yılına kadar sürdüren Küçükparlak, o günden bu yana serbest hekim olarak çalışıyor. Ağırlıklı olarak evrimsel psikoloji ve sosyal psikoloji alanlarına yoğunlaşan Küçükparlak’ın sosyal medya üzerinden geniş kitleler tarafından tanınmaya başlaması ise Gezi Direnişi süreciyle başlıyor. Küçükparlak Gezi sürecini altı yıl sonra değerlendirirken, “Gezi sonrasında toplum ruh sağlığında bir erezyon olduğunu söylemek mümkün. Savaş sürecinin kendisi bile kutuplaşmayı bir anda perçinledi. Gezi’deki birliktelik duygusunun bir miktar çözüldüğünü söylemek yanlış olmaz. Gezi’de insanlar amaçladıkları şeyler için bir araya gelmenin ve gerekirse bedel ödemenin mümkün olduğunu gördü. Ortak bir kimlik için isyan edilen, ama en azından bir araya gelebildiğimizi gördüğümüz tek örnektir Gezi.” diyor. 

“Toplumsal ruh sağlığı için hakikatlerle yüzleşmek gerekiyor”

Toplumsal ruh sağlığına kavuşmak için hakikatlerle yüzleşmek gerektiğini vurgulayan Küçükparlak açısından, “Biz eskiden böyle değildik, ne ara böyle olduk?” demek, hakikatten kaçmak demek. “İnsanların Kürt veya Alevi olduğunu söylemeye çekindiği dönemdeki ağır baskıyı düşünün. Şu anda en azından hakikate daha yakın bir durumdayız” diye Küçükparlak, toplumda yoğun olarak hissedilen çaresizlik duygusuyla başa çıkmak için önerilerini şöyle sıralıyor: “Çaresiz hissetmeye karşı en iyi yöntem, hakikatle yüzleşmek. Her konuyla ilgili, geçmiş ve mevcut travmalar ile yüzleşmek gerekiyor. İkincisi ise, bir aradalık duygusu. Üçüncü olarak ise sonuçta hepimizin bir kapasitesi olduğunu es geçmemek lazım. Meslek profesyonelleri dahil, herkes tükenmişlik yaşayabilir. Çok fazla acı var ve dünyadaki bütün acılara dair aynı anda firesiz empati beklentisi kendimize gaddarca haksızlık etmek olur.”

“Gezi’dekiler düşman gösteriliyor, ama Gezi benim mesela!”

Toplumda son yıllarda giderek artan oradan yaşanan kutuplaşma ile ilgili olarak “Kutuplaşmanın kendisi başlı başına rahatsız edici” diyen Küçükparlak, “Daha yeni Kürtçe konuşan gencin linç edilerek öldürülmesi, anadili Kürtçe olan bir insanın kendi dilini konuşması nasıl ve neden bir tehdit olabilir ki?” diye soruyor. Kutuplaşmada siyasetin ve medya organlarının etkisinin tartışılamayacağını belirten Dr. İlker Küçükparlak, kutuplaşmadan kurtulmanın yolunun da yüzleşmekten geçtiğini savunuyor: “Burada başka bir hakikat var demenin yolu, ajitasyon yaratmadan, size karşı olanlarla yüzleşmek ve mümkün olduğunca konuşmak bence. Gezi’dekiler düşman gösteriliyor, ama Gezi benim mesela!”

“Şiddetin meşru görülmesi ve kimin tarafından tanımlandığı şiddeti artırıyor”

Toplumda şiddetin giderek artması ve özellikle kadınlara yönelik erkek şiddetinin artışı ile ilgili görüşlerini de dile getiren Küçükparlak’a göre; “Şiddetin meşru görülmesi ve şiddetin kimin tarafından tanımlandığı şiddeti artırıyor. Şiddeti kişinin bir davranış biçimi olarak yanlış gördüğü durumlarda kişisel engellemeler mümkün.” Erkek şiddeti için ise Küçükparlak, erkeklerin eğitlmesi gerektiğini düşünüyor: “Toplumsal cinsiyet açısından erkeklik algısı erkeklere ciddi bir baskı yaratıyor. Erkekliklerini kaybedeceklerinden korkup ‘erkeksi’ şiddetle kadınlara zarar veriyorlar, erkekliğin bu olmadığını erkeklere anlatmak gerekiyor.”

“Savaş dersen vataçn hainisin, barış ise zaten başlı başına sorunlu bir kelime”

İçinden geçilen dönemde tanık olunan savaş psikolojisi ile ilgili olarak da Dr. İlker Küçükparlak, “Savaş psikolojisine bakarken, bizde dil kullanımında kelime seçimi bile suç: Savaş dersen vatan hainisin, barış ise zaten başlı başına sorunlu bir kelime. Savaş karşıtlığının susturulması gereken bir şey olduğu devlet yetkilileri tarafından söylenince, vatandaşın durumu bir suç gibi algılaması ve şikayet etmesi aslında gayet normal” diyor. 

Sosyal medyadaki aktif varlığı ile tanınan Dr. İlker Küçükparlak neden ve nasıl sosyal medya kullandığı sorusuna şu karşılığı veriyor: “Sosyal medya benim gibi aslında göz önünde olmamayı tercih eden biri için tehlikeli. Ama psikiyatr kimliğimle bir şeyler söylenmesine ihtiyaç var, bu sorumlulukla görünür kimliğimle sosyal medyadayım, öğrenirken eğleniyorum.”

“Siyaset gölge etmiyor olsa çok ciddi bir değişim gelebilir”

Kendi durduğu noktadan “Türkiye’nin şu andaki en büyük sorunu”nun “siyaset” olduğunu belirten Dr. İlker Küçükparlak, yine de değişimden yana ümitli: “Bence Türkiye’nin şu andaki en büyük sorunu siyaset. Bu kadar baskıya rağmen hâlâ biraz konuşabiliyorsak, buna da şükür. Siyaset gölge etmiyor olsa çok ciddi bir değişim gelebilir diye düşünüyorum. Gençlerin önünü kesmek mümkün değil, artık küçülen bir dünyada yaşıyoruz, baskıcı idarelerle bu durum değiştirilmesi mümkün bir şey değil. Eninde sonunda hakikatlerle yüzleşmek gerekecek, çok sancılı olsa da… Yüzleşmek önce zorlar, ama sonra yeni bir öykü oluşturulur. Zamanın ruhuyla ilgili bence artık bu dönüşüm her zamankinden daha mümkün.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.