Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yaşamın İzleri (44): Selen Uçer ile “Herkes kendi hayatının kahramanı”

Yaşamın İzleri’nin 44. bölümünde İrem Afşin konuğu oyuncu Selen Uçer ile tiyatro sahnesinden sinema perdesine, kadın hareketinden eşitlik meselesine geniş bir yelpazede hayatı konuşuyor.
İstanbul’da doğup büyüyen Selen Uçer programda, Beyoğlu’nda geçen çocukluğundan anımsadıklarını ve okulu Sankt Georg Avusturya Lisesi’nin kendisi için ifade ettiklerini paylaşıyor: “Biz Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi’nin trafiğe açık olduğu yıllarda büyüdük. Karaköy’deki okuldan Tünel ile İstiklal’e çıkar, cadde boyunca yürürdük. Avusturya Lisesi’ni ne çok sever ne de nefret ederdim, ikisi de değil ama Tezer Özlü’nün okulunda olduğumu düşünmek hoşuma giderdi.” 

Kimya üzeri tiyatro ve şan eğitimi” 

“Ortaokuldan beri oyuncu olacağımı biliyordum” diyen Selen Uçer, Boğaziçi Üniversitesi’nde kimya okumasının nedenlerini şöyle anlatıyor: “Bizim okullardan sanat dalı seçilmesine pek sık rastlanmaz. Ailem de kimyacı, tabii ki etkisi olmuştur. Öte yandan Boğaziçi’nde okumak istiyordum, kimya kaydımı yaptırdığım gün Boğaziçi Oyuncuları’na da kaydoldum. Ben biraz kendi müfredatımı oluşturdum diyebilirim, üniversiteye giderken yarı zamanlı konservatuvarda şan da okudum.”

 
Artık farklı bir alanda üniversite okunmuş olsa bile yüksek lisansı sanat üzerine okumanın ülkemizde de mümkün olduğunu anlatan Uçer, “Kimya üzerine gidip Amerika’da oyunculuk üzerine yüksek lisans yaptım. Amerika’ya kariyer için değil, öğrenmeye gittim. Sanat kariyerinin öncelikli olarak insanın kendi dilinde olabileceğini, sonra dünyaya açılabileceğinizi düşünürüm. Bu anlamda Haluk Bilginer bir örnek. Amerika’dan bana en çok kalan şey, yeni işler oluşturabilmek ve umut” diyor.  

En heyecanlandığım yer sinema”

Sinema ve tiyatro arasında bir seçim yapmadığını ifade eden Selen Uçer, “Benim en heyecanlandığım yer sinema, ama tiyatro bence oyuncunun ofisi, atölyesi. O yüzden tiyatroyu hiç bırakmadım, tiyatroyla hikaye anlatmayı seviyorum. Televizyonu da seviyorum ama keşke dizilerin süresi daha insani olsa…” diye konuşuyor. “Kendi olduğumdan daha farklı kadın karakterleri oynamayı severim” diyen Uçer, örnek olarak Sundance Film Festivali Jüri Özel ödüllü “Can” filmini veriyor: “Can’daki ‘Ayşe’ karakterini severim, anneliğe başka türlü bakış açısını, kadınlık meselesini anlatmayı.”

Hayat bazen kendi cevabını veriyor” 

Tiyatro ve sinemadaki farklı rolleriyle çok sayıda ödül alan Selen Uçer, en son Altın Portakal Film Festivali’nde kazandığı “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü, “Aşk, Büyü vs.” filmini ve 12 yıl sonra tekrar birlikte çalıştığı yönetmen Ümit Ünal ile paylaştıklarını şöyle aktarıyor: “12 yıl önce bana ilk başrolümü ‘Ara’ filminde vermişti Ümit Ünal, ama 2007’de birtakım talihsizlikler nedeniyle Antalya’ya gidemedik. 12 yıl sonra ‘Reyhan’ rolü için bana güvendi. Hayat bazen cevap veriyor, bu yıl Antalya’da öyle olduğunu hissettim.” 

Ödül törenindeki sıra dışı teşekkür konuşması ile dikkat çeken Selen Uçer, “Ya kazanırsam” diyerek hazırlandığını vurguluyor: “Aslında bir birikmişlik vardı konuşmamda. Bizim için ilk ödül Antalya’da ilk gösterimde seyircinin coşması, çok beğenmesiydi. Ümit de hep söyler, aykırı bir hikayeydi ama Ümit izleyiciye o hissi geçirdi demek ki, yine de o müthiş tepkiyi hiç beklemiyorduk doğrusu. Sonrasında ödülü alabileceğim konuşuluyordu, söylemek istediklerimi yazdım, iki yakın arkadaşım ve yeni oyunumun yazarı Firuze Engin’le paylaştım. Aslında ben pek beceremem kalabalığa konuşmayı. Firuze de bunu bildiği için ‘Okumayıp konuşacaksan biraz çalış bari’ dedi, hayatla ve filmle ilgili söylemek istediklerimi paylaştım. Bana göre biz sadece işimizi yaptık.”


“Beni en heyecanlandıran varlıklar çocuklar” 

Ödülü neden çocuklara ithaf ettiğini de şöyle anlatıyor: “Beni en heyecanlandıran varlıklar çocuklar. Kız ve erkek çocukları yola birlikte ve eşit devam etsinler isterim, farklılıkları ile yola devam eden, eşit şartlarda büyüyecek kız ve erkek çocuklarına ithaf etmek istedim ödülü…” 

Uçer, DasDas İstanbul’da sahnelenen son oyunu “Güle Güle Diva”dan bahsederken yazar-yönetmen Firuze Engin’i daha tanımadan oyunlarından sevdiğini, her ikisi için de farklı bir dönemde oyunu çalıştıklarını anlatıyor: “Günseli çok tatlı bir karakter, toplamda yedi farklı kadın var oyunda. Benim için değişiklikler dönemiydi oyunu hazırladığımız dönem, o yüzden bu oyunun yeri hep ayrı olacak.”

“Güle Güle Diva”yı 17 Aralık’ta DasDas İstanbul’da, 26 Aralık’ta ise Kadıköy’de yeni açılan Koma Sahnesi’nde oynayacak olan Selen Uçer, sadece turnelerle sınırlı kalmak istemiyor: “Bu oyun başka dillerde de yıllarca oynamak istediğim bir oyun, İngilizce hatta Almanca oynayabilirim.” 

“Hayata eşitlikçi bakan biriyim”

Programın sonunda Uçer, kadın sanatçı olmanın sektördeki zorluklarından ve genel olarak Türkiye’de kadın olmanın zorluğundan bahsediyor: “Bu coğrafyada kadın olmak iki-üç kat daha zor. Bu meslek kadın için ‘Kötü yola mı düşeceksin?’ şakasıyla başlanan bir meslek. Kadın rollerinin derinleşmesi, şablonların dışında olmasıyla ilgileniyorum. Daha çok pozitif ayrımcılık değil, daha eşitlikçi bakan biriyim. Son dönemde sadece ülkemde değil dünya genelinde kadın hareketi yükseliyor.  #SusmaBitsin hareketine yakın duruyorum, kadına şiddetin açığa çıkmasını, kadın mücadelesinin ortaya çıkmasını ve konuşulmasını önemli buluyorum.”

Kamera: Leyla ÖzkaynakKurgu: Sercan Öztürk & İrem Afşin

***Çekim mekanı için Vault34 Yeşilçam Sineması’na, “Güle Güle Diva” oyun görüntüleri için Das Das İstanbul’a teşekkür ederiz. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.