Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Eskiden dindar olan erkekler anlatıyor (1): “Dinden uzaklaşmamla eşcinsel olmamın ilgisi yok, en radikal olduğum dönemlerde de cinsel yönelimimin farkındaydım”

Türkiye’de, özellikle genç nesilde kendini muhafazakâr/dindar olarak tanımlayanların oranının düştüğü, KONDA’nın “Biz Kimiz? Hayat Tarzları Araştırması” araştırmasıyla ortaya konuldu. Kadınlar, başörtülerini çıkardıklarını gösteren fotoğrafları #10YearsChallenge, #1YearChallenge etiketleriyle sosyal medya üzerinden bir akıma dönüştürdü ve bu muhafazakârlık tartışmasını kadın odağına çevirdi. Ancak bu değişim ve dönüşümü sadece kadınlar değil erkekler de yaşıyor. Medyascope’tan Büşra Cebeci, dindar mahalleden laik mahalleye geçen erkeklerle konuştu. İşte, “başörtüsünü çıkaran” erkekler.

Radikal İslamcılık’tan seküler mahalleye yolculuk

Ali (*), 35 yaşında. Bundan yaklaşık 10 yıl öncesine kadar radikal bir İslamcı olan Ali, artık ateist olduğunu söylüyor. Ali ile ilk olarak çocukluğunu ve yetiştiği ortamı konuşuyoruz. Bir İç Anadolu şehrinde büyüyen Ali’nin ailesi muhafazakâr. Ali, onların muhafazakârlığını “Anadolu İslamcılığı” olarak tanımlıyor, geleneklerden beslenen bir din anlayışları olduğunu söylüyor.

Ali, dindar olma yolundaki ilk adımlarını küçükken Kuran kurslarına giderek atıyor. Eğitimine imam-hatipte devam eden Ali, üniversitede dini bir vakfın öğrenci evinde kalıyor ve özellikle bu dönem radikalleşiyor. 28 Şubat’ın etkisini iyiden iyiye hissettirdiği bu dönemde Ali, kadınların başörtülü bir şekilde okula alınmamasını protesto etmek için eylemlere katılıyor, gizli bir şekilde okulda bildiriler dağıtıyor.

Ali’nin yaşadığı hayatı sorgulamaya başladığı ilk anı merak ediyorum. Ali neredeyse 10 yıl geçmesine rağmen o anı hiç unutmamış:

“Bir gün, her günkü gibi sabah namazına gidiyorduk. Kar vardı, hava çok soğuktu. O gün mutsuz olduğumu hatırlıyorum. Biz sabah namazına giderken, başka bir genç öğrenci grubu da muhtemelen gece eğlenmişler ve eve dönüyorlardı. En azından ben öyle tahmin ediyordum. İmrenmiştim bu kadar eğlenmelerine. O zaman şunu düşünmüştüm: ‘Ben Allah’ın evine gidiyorum, asıl benim mutlu olmam gerekirken ben neden mutlu değilim?”

Ali, bu genç arkadaş grubuna imreniyor fakat yaşam tarzını sorgulamasında daha etkili olan unsurun edebiyat olduğunu söylüyor. Okuduğu kitapların değiştiğini söyleyen Ali, Ali Şeriati, Musa Carullah’ın yanı sıra romanların, özellikle de Avrupa edebiyatının kendisine farklı bir pencere açtığını anlatıyor.

Ali, yaygın tabirle “mahalle” değiştirenlerden. Ona bu İslamcı mahalleden çıkıp, “seküler” tarafa geçişini, bu geçişin sancılı olup olmadığını soruyorum. Bu geçiş Ali için pek zor olmamış çünkü arkadaş çevresinde de bir dönüşüm yaşanmış. Ali, kendisi gibi dindar bir şekilde yetişen arkadaşlarıyla atlatmış bu süreci.

Ali, bu süreçte tek başına olsaydı onun için her şey daha zor olur muydu? Bu dönüşümü tek başına olsa daha zor atlatacağını kabul ediyor fakat erkek olduğu için yine de kadınlar kadar zorlanmayacağını söylüyor:

“Dışarıdan baktığınızda benim ne olduğumu, ne düşündüğümü, nasıl yaşadığımı ya da büyüdüğümü anlayabileceğiniz bir şey yok. Gidip bir barda alkol alsam gelip kimse bana ‘Sen nasıl Müslümansın’ demez. Kadın için böyle değil, bir defa başörtüsü var, üzerine pek çok dini ve siyasi anlam yüklenmiş bir nesne taşıyor kadın başında. O sebepten benim uyum sürecim sancısız oldu, tek başıma olsam yine bir kadın kadar zorlanmazdım diye düşünüyorum. Ayrıca internet diye bir şey var, artık bilgiye de, kendin gibi düşünen, yaşamak isteyen insanlara da ulaşmak çok kolay. Yalnız olsaydım bile en azından bu şekilde kendimi yalnız hissetmemek için bir alan yaratırdım kendime. Başka insanlarla o şekilde irtibatlanarak o dünyayı yine tanır, yine adapte olurdum diye düşünüyorum.”

Ali, ailesiyle bu konuları tartışmadığını çünkü olası bir tartışmanın onlara da kendisine de fayda sağlamayacağını düşünüyor. Ailesine bunca yıl inandığı her şeyin yalan veya yanlış olduğunu ispatlamaya çalışmanın, onlara iyilik değil kötülük olacağını savunuyor.

En radikal İslamcı dönemlerimde de cinsel yönelimimin farkındaydım”

Ya cinsellik? Muhafazakâr camianın belki de en çetrefilli meselelerinden biri cinsellik. Kadınlar için ayrı erkekler için ayrı zor bu konuyu aşmak. Evlilik dışı cinsel ilişki yaşamanın büyük bir günah olduğunu öğrenerek büyüyen Ali, bunu nasıl aştı ya da aştı mı?

Ali, benimle görüşmeye erkek bir arkadaşı ile gelmişti. Sorduğum bu soru karşısında Ali, başta bana arkadaşı olarak tanıttığı kişinin aslında sevgilisi olduğunu açıkladı. Daha önce Ali ile bu röportaj için bir kez telefonda görüştük, sonra da randevulaşıp buluştuk. Ali, cinsel kimliğini bana o esnada açıkladığı için kafamdaki soruların bir kısmı değişirken, bu sorulara yenileri eklendi. Örneğin Ali, cinsel yöneliminin farkına ne zaman varmıştı?

Ali, başta bu konuyla ilgili söylediklerinin kayıtdışı olmasını istedi. Bunun sebebi cinsel kimliği ile ilgili konuşmaktan çekinmesi değil, röportajın bağlamından kopması endişesi ve “Zaten eşcinselmiş, neden böyle olduğu belli” gibi yorumlar yapılmasının önüne geçmek. Zira Ali’nin ne mahalle değiştirmesinde ne de ateist olmasında cinsel yöneliminin etkisi var.

Ergenliğe girdiğinden beri cinsel kimliğinin farkında olan Ali, dindar ve radikal İslamcı biri olarak geçirdiği zamanlarda da bunun farkındaydı ve ilk cinsel deneyimini henüz lisedeyken, kendisiyle yaşıt biriyle yaşamıştı.

Bunun ardından çok kez tövbe eden, dua eden ve 15 yıl boyunca bir ilişki yaşamayan Ali için, bu durum büyük bir travmaya sebep olmamış.

Ali’nin cinsel kimliğini şu an yakın çevresi ve annesi biliyor. Ali, annesine açıldığında onun “Allah’tan gelen bir derttir, ne yapalım” dediğini hatırlıyor. Ali, bunu dert olarak görmüyor elbette ama annesiyle bu sebepten bir tartışmaya da girmiyor.

“Hayatı bir yolculuk olarak görüyorum ve bulunduğum duraktan memnunum”

Ali’ye tüm bu geçirdiği süreçlerin ardından yer yer kendisine “10-15 yıl önce neredeydim, şimdi neredeyim?” diye sorup sormadığını, bu durumu garipseyip garipsemediğini soruyorum. Ali’nin cevabı ise çok net. “Ben hayatı yolculuk olarak görüyorum ve her yolculuğun durakları vardır” diyor ve bugünkü durağının onu daha mutlu hissettirdiğini söylüyor.

Bu mutluluğun sebebini konuşmaya başlıyoruz. Sonuçta Ali dindar bir hayat sürerken de buna zorlanmadı ve kendi tercihiydi. Neden o günlerden daha mutlu bugün?

Ali, o sürecin ardından hayata döndüğünü düşünüyor, bunun sebebiyse dindarken dünyadan fazla kopuk yaşaması ve öldükten sonraki dünyaya odaklanması:

“Dünyada birçok haksızlık var. Evet, Müslüman olarak onlarla da mücadele ediyorsun ama bir yere kadar. Bir yerden sonra haklı olanın hakkını öldükten sonra alacağını düşündüğün için mücadeleyi bırakıyorsun. Bu durum birçok eylemi, tepkiyi, mücadeleyi gösteriden ibaret kılabiliyor. Örneğin bir süre önce İslamcı STK’ler bir eylem yaptılar, eylemde doğrudan iktidara baskı yapılması gerekirdi, somut bir çözüm için o eylemin yapılıyor olması gerekirdi fakat öyle olmadı. Bir sürü insan toplandı, sloganlar atıldı, insanlar dağıldı ve bu iş bitti! Çünkü onlar üstlerine düşeni yaptılar, bir haksızlığa tepki gösterdiler, bu iç rahatlığı onlara yetiyor. Bu da pek çok olayı göstermelik bir şeye dönüştürüyor. Karşılığı, çözüm önerisi, argümanı yok yani.”

Artık kendini ateist olarak tanımlayan Ali, mutlu olabileceği tek bir dünya olduğunu düşünüyor ve bunun için mücadele ettiğini anlatıyor.

28 Şubat’ta İslamcı erkekler başörtüsüne mi başörtülü kadınlara mı özgürlük istiyordu?

Ali’nin, her iki dönemde de toplumsal cinsiyet eşitliğine bakışını merak ediyorum. Dindar olduğu dönem kadına, kadın hareketine bakışı nasıldı, şu an nasıl?

Ali, “Bu kadar eşitlikçi yaklaşıyor muydum?” diye kısacık bir süre düşünüyor ve şu an, geçmişe nispeten daha eşitlikçi olduğunu söylüyor. Şu an feminist okumalar da yaptığını söyleyen Ali’yi yeniden 28 Şubat sürecine götürüyorum.

Daha önce yaptığım birkaç söyleşide, 28 Şubat döneminde protestolara katılmış kadınlarla sohbetlerimde İslamcı erkekler sıkça eleştirilmişti. Bu eleştiriyi Ali’ye de yönelterek fikrini alıyorum, o dönem İslamcı erkeklerin de katıldığı protestolarda özgürlük, başörtülü kadınlara mıydı yoksa başörtüsüne mi?

Ali, bu sorumun üzerine de bir süre sesli şekilde düşünüyor ve kendinden de yola çıkarak, o dönem kadının bireysel özgürlüğünü çok da düşünmediğini, kimsenin böyle düşünmediğini söylüyor.

“Ben üniversitedeyken başörtülü öğrencileri okula almıyorlardı. O dönem ‘kadın özgürlüğü nedir, onun için mi çabalıyoruz’ pek düşünülmüyordu. Düşünülmediği şuradan belli, bugün pek çok İslamcı STK, İstanbul Sözleşmesi’nin karşısında yer alıyor. Buradan bile, başörtülü kadın için değil başörtüsü için talep edilen bir özgürlük olduğunu söyleyebiliriz.”

Eski bir İslamcı erkek olan Ali’ye bunun sebebinin ne olabileceğini soruyorum. Erkekler İstanbul Sözleşmesi’ne neden bu kadar tepkili?

Ali, en basitinden en entelektüeline kadar İslamcı erkeklerin birçoğunun İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olduğunu söylüyor ve bunun sebebinin “kutsal aile” kavramı olduğunu düşünüyor. Kadın ve erkeğe biçilen roller, sorunların aile içinde çözülmesi gerekliliği, psikolojik şiddetin şiddet olarak görülmemesi, erkeklerin bu sözleşmeye karşı olmalarının temel sebepleri.

İstanbul Sözleşmesi tartışması Ali’nin radikal olduğu dönemlere denk gelseydi, Ali hangi tarafta yer alırdı?

“İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasına karşı çıkardım herhalde ama tabii şöyle bir şey de var, ben cinsel kimliğim sebebiyle ötekiyim, kadın da devlet politikaları yönünden öteki. O sebepten bir ortaklık kurabilirdim diye düşünüyorum. Heteroseksüel bir İslamcı olsaydım karşı çıkardım belki ama şu an gerçekten empati kuramıyorum.”

* İsimler değiştirilmiştir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.