Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Işın Eliçin’le Dünyanın Gidişi (71): Kovid-19’la küresel savaş – Yeni Zelanda hastalığı nasıl “elimine” etti?

Yayın metni:

Merhaba. Bugün 30 Nisan 2020 Perşembe. Dünya genelinde Kovid-19 oldukları doğrulanmış insanların sayısı 3,5 milyona doğru yaklaşıyor. İçlerinden 250 bine yakını da bu son dört ay içinde hayatlarını kaybetti. Türkiye’de ise hastalığa yakalandığı test ile doğrulanan ilk vakanın kamuoyuna duyurulmasından bu yana 50 gün geçti. Toplam doğrulanmış vaka sayımız 117 bin 589, hayatını kaybetmiş bulunanların sayısı 3081.

Yeni tip koronavirüs Türkiye’de ve dünyada insandan insana bulaşmaya, Kovid-19 pandemisi hayatlarımızı etkilemeye devam ediyor. Pasifik Okyanusu’nda küçük bir ada ülkesi olan Yeni Zelanda’dan ise hafta başında, 27 Nisan Pazartesi günü müjdeli haber geldi. “Biz ülkemizde bu virüsün bulaş zincirini kırmayı, Kovid-19’u elimine etmeyi başardık” diye duyurdular. Aynı gün ben de Medyascope’ta Yeni Zelanda’da başarıyla uygulanan stratejinin mimarlarından, ülkenin dünya çapında tanınmış epidemiyoloğu ve Otago Üniversitesi’nden halk sağlığı profesörü Michael Baker’la bir mülakat yaptım.

27 Nisan 2020’de Yeni Zelanda’nın eski başbakanlarından Helen Clark ve epidemiyolog Michael Baker ile ülkenin Kovid-19’la mücadele stratejisini ele aldık.

Baker’la birlikte Yeni Zelanda’nın 1999-2008 yılları arasında dokuz yıl başbakanı olarak görev yapmış olan, daha sonra da Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın ilk kadın yöneticisi ünvanını elde eden Helen Clark’ı da ağırlamıştım. Clark’la daha çok ülkenin Kovid-19’la başarılı mücadelesinin arkasındaki siyasi iradeye ve dünya genelinde bu salgının yol açtığı ekonomik zararların giderilmesine odaklanmıştık. Onu bir başka sefere anlatmayı umuyorum. Bu yayında ise Yeni Zelanda’nın Kovid-19 pandemisiyle mücadele için halk sağlığı açısından seçtiği yönteme ve Profesör Baker’ın anlattıklarına odaklanacağım.

Yeni Zelanda beş milyon nüfuslu zengin bir ada ülkesi olduğu için, elbette seçtikleri yöntemi, başka ülkelerin de aynı ölçüde başarıyla uygulaması kolay olmayabilir. Baker’ın anlattıklarından çıkarılabilecek dersler var:

Kovid-19 pandemisiyle mücadele için dünya genelinde ülkelerin çoğunun başvurduğu iki temel yöntem var: Biri, salgın etkisini azaltma, yatıştırma ya da hafifletme stratejisi (mitigation), diğeri salgını baskılama stratejisi (suppression).

Etki azaltmada hedef, hastalığın toplum içinde yayılmasını engellemek değil; salgının yayılmasını zamana yaymak. Alınan önlemler en büyük zararı görmesi muhtemel riskli grupları korumaya alarak, sağlık sistemi üzerinde onu çökertecek kadar büyük baskı oluşmasını engellemeye dönük büyük ölçüde. Türkiye ve Batılı ülkelerin neredeyse tamamı bu yolu seçti. Çünkü bu aslında 1918’de büyük can kaybına yol açan influenza tipi virüslerin yol açabileceği grip salgınları için, hemen her ülkenin zaten hazırda tuttuğu pandemi eylem planlarında yer alan yöntem. Türkiye de 2006’da Dünya Sağlık Örgütü’nün teşvikiyle influenza için pandemi eylem planını hazırlayıp hatta resmi gazetede bile yayımlamıştı.  

Fakat koronavirüs influenza değil. Yeni tip koronavirüsün yol açtığı hastalık çok daha hızlı ve belirti göstermeden bulaşıp yayılıyor. Nitekim bir başka tip koronavirüsün yol açtığı SARS salgını deneyimi bulunan Çin, Güney Kore, Singapur gibi ülkeler, etki azaltmayı değil, salgını baskılama stratejisini yürürlüğe soktular. Bu stratejideki hedef salgın durdurulamasa dahi, hastalığın toplumdaki yayılma hızını ciddi bir şekilde yavaşlatmak ve yeni vaka sayılarını çok çok düşük tutarak, aşı bulunana dek salgını kontrol altında tutmak. Stratejiyi uygulamak için agresif yöntemlere başvurmalarına şaşmamalı.

Epidemiyolog ve halk sağlığı profesörü Michael Baker, Yeni Zelanda’nın da aslında başlangıçta “mitigasyon” yani salgının etkisini azaltma stratejisini uygulamaya dönük planlarını yürürlüğe soktuğunu anlattı. Sınır kontrolleri ve kapatmalar, pozitif vakaların izolasyonu, temaslı ve şüpheli vakaların karantinaya alınması, test test test… Aslında bunların hepsi Türkiye de dahil bütün ülkelerin pandemi planlarında var ve Kovid-19 için de uygulandıklarına tanık olduk, oluyoruz. Bazı ülkeler işi en başından itibaren çok sıkı tuttu, bazıları gevşek davrandı. Türkiye örneğin hacdan dönenler konusunda zamanında tedbir almamakla eleştiriliyor. Yahut İstanbul Kapalıçarşı’nın kapatılmasında geç kalındığı söyleniyor. İzlanda ise pandemi planını harfiyen uygulayanlardan. Dolayısıyla Çin’den uçuşlar derhal durdurulmuş, pozitif vakalarla temaslı kişiler derhal bulunmuş, ilgili karantina önlemleri vakit kaybedilmeksizin alınmış vs. vs. Fakat Michael Baker ve ülkenin diğer bazı önde gelen bilim insanları, SARS’ın baskılanıp başarıyla elimine edildiğinden yola çıkarak, Yeni Zelanda’nın yöntem değiştirmesi gerektiğini öngörmüşler. Ve seslerini hükümete, Başbakan Jacinda Ardern’e duyurmayı da başarmışlar.

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern 23 Mart’ta, ülkesinin Kovid-19’u “elimine” etmeye dönük stratejiyi hayata geçireceğini duyurdu. Hükümet, ülke çapında bir buçuk aylık kitlesel ev karantinasını etkili bir şekilde hayata geçirerek salgının yayılmasını durdurmayı başardı.

İşte Yeni Zelanda için, eliminasyon stratejisinin dört aşamalı bir alarm sistemiyle beraber yürürürlüğe sokulduğu 23 Mart tarihi de dönüm noktası olmuş. O gün ülkede 102 doğrulanmış vaka vardı, dört buçuk hafta ülke çapında uygulanan sokağa çıkma yasağı ve karantina uygulamasından sonra Kovid-19’u elimine ettiklerini duyurduklarında, 19’u ölümlü 1500’den az vaka bulunuyordu ülkede.

Eliminasyonla kastedilen ne olduğunu da açıklamalıyım: Bu Yeni Zelanda’da bir daha hiç Kovid-19 vakası görülmeyecek anlamına gelmiyor. Bu hastalığın toplum içinde yayılmasının engellendiği ve yeni bir vaka çıkması halinde enfeksiyon kaynağının bilineceği ve dolayısıyla virüsün başkalarına bulaşıp hastalığın yayılmasına fırsat tanınmayacağı anlamına geliyor. Kızamık, örneğin Türkiye ve dünyanın pek çok ülkesinde elimine edilmiş bir hastalık. Tabii kızamığın aşısı var ama Kovid-19’un henüz yok. Dolayısıyla Yeni Zelanda’da Kovid-19 elimine edildi diye hayat normale, pandemi öncesine dönmedi. Alarm seviyesi en yüksek seviye olan 4’ten 3’e indirildi. Bu ne demek? Profesör Baker’a sorduğumda şöyle izah etti: “İnfluenza pandemisi için hazırlanan planlarda alarm seviyesi en alt düzeyden başlar, giderek yükseltirsiniz. Eliminasyon stratejisinde ise en üst seviyeden başlayıp, önlemleri aşamalı olarak gevşetirsiniz. Dolayısıyla temel hizmetler için çalışma zorunluluğu bulunanlar dışında tüm nüfus için geçerli olan dört buçuk haftalık evde karantina uygulamasından sonra, şimdi üçüncü seviyeye geçtik ama sadece kısmi bir gevşeme var kurallarda. Evden çalışabilenler yine evlerinde kalmaya devam edecek ama inşaat sektöründe çalışanlar işe dönebilecek, hiç temassız iş yapabilecek işletmeler, örneğin bu tür hizmet sunabilen kafe ve restoranlar açılacak. Keza okullar da fiziksel mesafe kurallarına uymak koşuluyla eğitime geri dönecek.

Profesör Baker, yayında çok önemli bir şey daha söyledi. Dedi ki, “Bu virüsün yayılmasını önlemek ve pandemiye dönüşmeden elimine etmek için fırsat vardı ama kaçırıldı.” Çin’in virüsün genom sekans verisini ocak ayı başında dünya ile paylaştığını hatırlatan Baker, Dünya Sağlık Örgütü’nün ise doğru ve yeterli risk değerlendirmesi yapmadığını söyledi. Baker, “Dünya Sağlık Örgütü ocak ayında, Çin’e yönelik seyahat kısıtlamalarını uygunsuz bulduğunu söylemek yerine, aksine seyahat kısıtlamalarına odaklanan bir planlama yapsaydı bugün herşey çok farklı olabilirdi. Virüsü kontrol ve hatta küresel çapta elimine etmek o sırada mümkündü” dedi. Yeni Zelandalı bilim insanı ABD, İngiltere ve Avrupa’nın kamu sağlığından sorumlu kurumlarını önce pandemiyi hafife aldıkları, sonra da tabiri caizse “her koyun kendi bacağından asılır” moduna geçip kibirlerinden Asya deneyimini görmezden geldikleri için eleştirdi. Baker “Asya’dan çok şey öğrenebilir, bu hastalıkla çok daha iyi başa çıkabilirdik” dedi.

Mülakatın sonunda Helen Clark ve Michael Baker’a, Yeni Zelanda hükümetinin “Kovid-19’a karşı birlik” olarak isimlendirdiği iletişim kampanyasının “iyilik ve nezaket” çağrısı yapan tanıtım broşürüyle teşekkür ettim.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.