Puslu Kıtalar’da bu hafta gazeteciler Işın Eliçin ve Fehim Taştekin Libya’da cephedeki son duruma bakarak, sahada değişen dengeleri, Mısır’dan gelen ateşkes çağrısını, Ruslar’ın hesaplarını ve yerel aktörleri konuştu.
Yayın metni:
(Video kurgu ve transkripsiyon: Akanda Taştekin)
IŞIN ELİÇİN: Fehim’e sahadaki son durumu soracağım sevgili izleyiciler ama öncesinde kısa bir girizgâh yapmak isterim. Ben girizgâhı yaparken de genç bir Libyalı doktor ve film çekme sevdalısı olan Siraceddin Arab’ın Şubat 2019’da çektiği Trablus görüntüleri gelecek ekrana. Benim gibi bu ülkeyi gidip görmemişler açısından başkentin dokusuna dair bir fikir vereceğini düşünüyorum. Siraceddin Arab ile Twitter üzerinden iletişim de kurdum. Görüntüleri drone ile insansız hava aracı ile çekmiş.
my beloved #Tripoli in a minute .
— SirajEddin Arrab | ⵙⵉⵔⴰⵊ ⴻⴷⴷⵉⵏ (@SirajuddinSArab) March 11, 2019
by #dji Mavic Air pic.twitter.com/znomvggQty
2011’de Muammer Kaddafi’nin NATO destekli bir operasyonla devrilmesinden sonra devam eden Libya iç savaşı 2014’te ülkenin ‘de facto’ olarak doğu ve batı olarak ikiye bölünmesiyle sonuçlandı. O günden bugüne devam ediyor savaş. Tabii başka ülkelerin taraflara askeri, mali ve siyasi destek vermesiyle bu savaş çetrefilleşti. Ülkenin doğusunu temsil eden Tobruk merkezli yönetimin liderliğine soyunan ve Türkiye’de ‘darbeci general’ olarak anılan Halife Hafter ve ona bağlı Libya Ulusal Ordusu var. Bunlar geçen yıl nisan ayında ülkenin tamamında kontrolü ele geçirmek üzere başkente taarruz başlatmıştı. Ve bayağı da başarılı olacak gibi görünüyorlardı ki Türkiye, Trablus güçlerine desteğini açıkladı. Zaten silah gönderiyordu. Daha fazla göndermeye başladı. Önce bu taarruzun önünü kesti ve sonra bu dengeler neredeyse Ulusal Mutabakat Hükümeti lehine değişmiş gözüküyor. Şimdi söz sende Fehim, sahadaki durum ne öncelikle onu bize anlat lütfen.
FEHİM TAŞTEKİN: Senin de belirttiğin gibi Hafter güçleri 4 Nisan 2019’da Trablus’u ele geçirmek üzere iddialı bir operasyon başlattı. Buna karşı Öfke Volkanı Operasyonu yani Trablus güçleri karşı hamlelerde bulundu. Özellikle Vatiyye üssü önemli bir hedefti. Ancak Hafter güçleri bu saldırıları defalarca püskürtü. Hatta püskürtmekle kalmayıp Trablus’un batısından Tunus sınırına kadar olan bölgeyi de ele geçirdi. Ancak Türkiye’nin artan askeri müdahalesiyle durum tersine döndü ve çöküş başladı. Rusya’nın gönderdiği Wagner güçlerinin Hafter’le anlaşamayıp cepheden çekilmesi de bu çekilmede etkiliydi. Bu süreçte başlayan Türk-Rus koordinasyonunun da bu çöküşte bir başka açıdan kolaylaştırıcı zemin hazırladığını görüyoruz. Gelinen noktada Trablus merkezli güçler başkenti güvenceye almakla kalmayıp 4 Nisan 2019 öncesindeki sınırlara geri dönüşü hedef olarak önlerine koydular. Eğer şartlar el verirse doğuya doğru kontrol alanlarını genişletecekler. Şu anda hedefe konulan yerlerin başında Sirte ve Cufra geliyor. Hafter’in ateşkes çağrısına rağmen operasyon devam ediyor. Bu arada şunu da belirtmek lazım: Bu çözüşü önlemek için Rusya’nın da bir süreden beri yürüttüğü bir çaba vardı. Bunun sonucunda Mısır’ın arabuluculuğunda Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ve Hafter Kahire’ye davet edildi. Orada bir ateşkes çağrısı yapıldı.
IŞIN ELİÇİN: Diplomasi ayağına girerken şunu sormak istiyorum. Mısır işler Hafter aleyhine dönmüşken ateşkes çağrısı yaptı. Basit bir bakışla “Ha zora düştüler ve aman diliyorlar” gibi okunabilir. Tabii ki bunu böyle okumamak lazım. Sen küçük küçük ipuçları vermeye başladın. Arkada başka nedenler var, soracağım onları ama birkaç başka nedeni de ben vurgulamak istiyorum. Şunu bilmek zorundayız, burası Ortadoğu, dengeler her an değişebilir. Arkada sebepler ya da çıkarlar ne olursa olsun bunlar bir anda öteki tarafa geçebilir. Ateşkes çağrısı yapanlar da bir anda silahlara sarılıp taarruza başlayabilir. Nisan 2019’dan önce de ateşkes girişimleri vardı, Hafter dinlemeyip devam etti. Şimdi sunu analiz etmeni isteyeceğim. Abdülfettah el Sisi ateşkes planını açıklarken yanında bir tek Hafter yoktu. Biz başkaları yokmuş gibi hep Hafter’den bahsediyoruz. BM’nin de tanıdığı Tobruk’taki Temsilciler Meclisi’nin başkanı Akile Salih’ten söz ediyoruz. Yanında o da vardı. Salih’e yapılan vurgu ile sanki Hafter için tenzili rütbe gibiydi. Sisi’nin açıkladığı planın ana hatlarını zaten Salih nisan ayında açıklamıştı. Birleşmiş Milletler’in de desteği vardı. Bunun üzerine Hafter çok sinirlenip “Ülkenin tek yöneticisi benim” diyerek kendi çapında yine bir darbe yapmaya çalışmıştı. Ama tutmadı, yürümedi. Yani Sisi’nin bu planı yeni bir plan değildi. Söz sende.
FEHİM TAŞTEKİN: BM Güvenlik Konseyi, Süheyrat Anlaşması’na onay verip kurulacak Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni desteklerken yasama organı olarak da Tobruk’taki Temsilciler Meclisi’ni tanımıştı. İşin bu boyutu Türkiye’de fazla konuşulmaz. Türkiye’de sadece tanınmış hükümet olarak Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne vurgu yapılır. Temsilciler Meclisi’nin BM’den onaylı meşruiyeti Hafter için de önemli. Çünkü Hafter’in Libya Ulusal Ordusu’nun komutanı olarak görevlendiren ve buna yasal kılıf sunan da bu parlamento. Fakat şöyle bir durum oluştu: Görüldü ki Türkiye’nin müdahalesinden sonra Trablus düşmeyecek. Hafter’in aldığı desteği sürdürmesindeki en büyük iddia Trablus’u düşürmek ve buradaki İslamcı güçleri tamamen elimine etmekti. Rusya Trablus’un düşmeyeceğini görünce en azından başkenti baskı altında tutacak pozisyondayken müzakerelere geçilmesini istedi. Pragmatik bir yaklaşım sergiledi. Rusya’nın stratejisine de son derece uygun bir manevra. Bir taraftan Hafter’i askeri olarak desteklerken diğer taraftan Fayiz Serrac hükümeti (Ulusal Mutabakat Hükümeti) ile petrol ve doğalgaz ortaklığını sürdürmeye çalışıyor ve onu da siyaseten muhatap alıyor. Rusya böylesine ikili bir siyaset izledi. Rus genel stratejisi açısından anlaşılır bir durum. Ancak Hafter müzakereye yanaşmadı. Bu sefer Ruslar siyaseten meşruiyeti de olan Temsilciler Meclisi’ni öne çıkardı. Bu noktada Akile Salih devreye giriyor. Salih nisanda Ruslar’ın yönlendirmesiyle bir yol haritası açıkladı. Bu harita Libya’nın üç tarihi bölgesi Trablus, Sirenayka (Berka) ve Fizan’ı temsilen üç kişilik başkanlık konseyinin oluşturulması, yeni bir mutabakat hükümetinin kurulması, silahlı güçlerin Libya Ulusal Ordusu’na katılmasını içeriyordu. Tabii Salih, Hafter gibi çok güçlü değil, kendi mobilizasyon kapasitesi olan biri değil. Hatta yol haritasını açıkladığında oluşan çatlak üzerine kendi kabilesi Ubeydat, Hafter’in en önemli destekçisi.
Akile Salih bu yol haritasıyla Hafter’in önünü kesmeye çalıştı, önemli bir hamleydi. Hafter bu hamleyi gördü ve “Halk karar versin” dedi. Yani bir şekilde kabileleri harekete geçirdi. Ubeydat kabilesi de Hafter’e destek çıktı. Ardından Hafter kendisinin halk tarafından yegâne lider olarak görevlendirildiğini ve Süheyrat Anlaşması’nı tanımadığı açıkladı. Bu anlaşmayı zaten kimse kabul etmemişti. Fakat bu anlaşmanın önemi şu: Taraflar imzalarını çektiği halde, yani ortada kaldığı halde, BM Güvenlik Konseyi’nde İngilizler’in el çabukluğu ile hazırlanan tasarıyla bu anlaşmaya destek verildi. Bu anlaşmaya göre kurulacak Ulusal Mutabakat Hükümeti peşinen tanınmış oldu. Fakat anlaşma yasal süreçlerden geçmedi, yani onaylanmadı. Serrac hükümeti de onay makamı olan Temsilciler Meclisi’nden onay almadı. Yani ucube bir hukuki durum ortaya çıktı. İslamcı güçler anlaşmaya burun kıvırdı, hatta Serrac’ı da desteklemediler. Ama sonradan baktılar ki bu anlaşma kendilerine BM’de meşruiyet kazandırıyor, hemen Serrac’ın yanında yer aldılar. Anlaşma Trablus için kıymete bindi, doğu tarafı ise zaten hiçbir zaman bunu kabul etmemişti. Hafter’in karşı hamlesi Ruslar’ı rahatsız etti. Fakat sonuçta Hafter Vatiyye üssü ve Tarhune kenti dahil ciddi kayıplar yaşayınca Akile Salih “Ben haklıydım, gördünüz” dedi ve Ruslar’ın yönlendirmesiyle yeniden sahneye çıktı. Ruslar’ın oyun planı şu: Hafter’i bırakmıyorlar çünkü onu bırakmak doğu güçlerinin tamamen çöküşü anlamına gelir. Ama Hafter’in başına buyruk halini sınırlıyorlar ve Ruslar’ın oyun planına dönmesini sağlıyorlar. Burada Akile Salih, Ruslar’ın öne sürdüğü önemli bir karttır. Mısır da bunu kabullenmek durumunda kaldı. Hakeza Hafter’i sağından solundan destekleyen bütün kolonlar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Rusya ve Ürdün de bu durumu kabul ettiler. Çünkü ateşkes ve Cenevre sürecinin başlaması onlar için yeniden toparlanma anlamına gelecek. Bu ateşkesin savaşı bitireceği kanaatinde değilim. Çok fazla aktör, kavga ve çıkar savaşı var burada. Ne Türkiye ne de başka birine öyle kolay kolay rahat bir oyun alanı bırakmayacaklar.
IŞIN ELİÇİN: Libya’da çok fazla uluslararası aktör ve farklı çıkarlar var. Bunun üzerinde duruyoruz. Peki Libyalılar kimi destekliyor, pozisyonları neler, bunu çok konuşamıyoruz. Bunu soracağım ama öncesinde Akile Salih ve Serrac hakkında bazı profil bilgileri vermek istiyorum: Hafter Türkiye’de çok konuşuluyor biliyorsun, işte CIA ajanlığı, Amerikan vatandaşlığı, Kaddafi’nin eski komutanı olması ve aralarındaki sorunlar; çok konuşuldu. Ama Akile Salih ve Serrac hakkında çok konuşulmadı. Akile Salih, tam adı Akile Salih el İsa el Ubeydi, 76 yaşındaki Hafter’den iki ay küçük. O da yaşlı kuşaktan. Derne bölgesinden, El Kuba kentinden. 2014’te savaş ortamında katılımın yüzde 18 oranında çok düşük kaldığı seçimde meclise giriyor ve başkan seçiliyor. Temsilciler Meclis’in önemli bölümü Trablus değil Tobruk’ta toplanıyor. Aynı zamanda ülkede doğu ve batı güçleri olarak bölünme de başlıyor. Akile Salih ve diğerleri Tobruk’ta törenle yemin edip göreve başlıyor. İslamcılar ve Mısratalılar katılmıyor. Bu Mısratalıları da sana soracağım. Akile Salih hukukçu imiş ve Kaddafi döneminde yargı içinde çeşitli görevler almış birisi. Feyiz el Serrac bana ilginç geldi; 60 yaşında, daha genç kuşaktan. Trablus doğumlu, toprak sahibi varlıklı bir ailenin çocuğu. Hatta babası Kral İdris döneminde de görevler almış birisi. Kendisi de mimarlık okumuş. Kaddafi döneminde birtakım mimarlık projelerine danışmanlık vermiş. Yani elit bir aileden geliyor. 2014 seçimine Trablus’tan bağımsız aday olarak katılıyor. Hani sen bahsettin ya arkasında fazla destek yok, arkasında büyük kabileler bulunmuyor diye, daha şehirli bir aile. Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne başkan seçilmesi de biraz tesadüfi olmuş. O dönemde taraflar arasında çekişme var. Rakip gruplar arasında başkan kim olacak diye. Dönemin BM Özel Temsilcisi Bernardino Leon biraz uzlaştırma formülü olarak Serrac’ı öne sürmüş. Uluslararası toplumla ilişkisini göstermesi açısından ilk icraatı da IŞİD Sirte’ye girince çıkarılması için uluslararası destek istiyor. Hemen arkasından ABD de bu çağrıya karşılık vererek Sirte ve diğer bölgelerde IŞİD militanlarını bombalıyor. Bunlar bana ilginç geldi. Şimdi sana soracağım. Batı tarafını kim destekliyor? Halk içinde durum ne? Libyalılar nasıl ayrışıyorlar, çok sıkışmış durumdalar ve hayatta kalmak için taraf seçmeye mecbur kalıyorlar.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
FEHİM TAŞTEKİN: Libyalılar ve Libya’daki vekâlet savaşının arkasındakiler var. Saflaşmada içerdeki dinamikler kadar dışardaki aktörlerin etkisi de önemli. Libya’ya müdahale olduğu zaman ilk başta Türkiye NATO müdahalesine karşı çıktı, burada 18-19 milyar dolarlık iş hacmi olduğu için Kaddafi’yi gözden çıkardı. O zaman NATO’nun yanı sıra, Körfez’deki Amerikan müttefikleri de bu işin içerisindeydi. Katar çok fazlasıyla silah taşıyan aktör olarak öne çıktı. 2012’de ayrışmalar başladı. O zaman 18 aylık görev süresiyle Ulusal Genel Kongre seçildi. Siyasal İslamcılar, özellikle Müslüman Kardeşler’in uzantısı Adalet ve İnşa Partisi ve Selefi gruplar çoğunluğu elde etti. Bu, Türkiye ve Katar’ın arzu ettiği bir sonuçtu. Müslüman Kardeşler kanalıyla her iki ülke de yakın çalışıyordu. Bölge geneline baktığımızda, Müslüman Kardeşler Mısır ve Tunus’ta iktidara gelmiş, siyasal İslamcı projeyi tehdit olarak görenler de karşı hamleye geçmişti. Bu çerçevede Mısır’da 2013’te darbe geldi. Bu kavga Libya’ya da taşındı. Diğer taraf (BAE, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün vs.) rakip güçleri desteklemeye başladılar. Hafter’in bulunduğu tarafta kimler var? Bunun içinde daha ulusalcı, milliyetçi yapılar, daha seküler gruplar var. İçlerinde Medhali gibi Selefi gruplar da var. Libya’nın dağılan ordusundaki askerler, eski rejim unsurları da Hafter’i destekledi. Kısmen hala Kaddafi’nin izinden gidenler de destek oldu. Bunun dışında kabileler var. Bu kabileler iki nedenle destekliyorlar: Bingazi’de bir araya gelen İslamcılar, Ensar el Şeria, Libya Savaş Grubu gibi geçmişi El Kaide’ye dayanan örgütler, Batı’dan Bingazi’ye gelmiş Mısratalı gruplar oradaki yerel kabileleri rahatsız etti. Kendi hâkimiyet alanlarında yeni bir aktörü kabul etmek istemediler. Bunun dışında güvenlik ve ekonomik vaatler sözkonusu. Siz bazı vaatlerde bulunur ve kabilelerin kendi alanlarını kontrol etmesini sağlayacak bir esneklik sunarsanız saf değiştirirler. Çok geniş bir coğrafyayı savaşmadan hızlı bir şekilde Hafter kendi saflarına çekti. Burada elbette Mısır’ın da büyük katkısı oldu. BAE’nin para ve silah katkısı, Fransızlar’ın yönlendirici pozisyonu, sonra Ruslar’ın ağırlıklı olarak 2015’ten sonra devreye girmesiyle oluşan bu güç kümülasyonu safların değişmesini kolaylaştırdı. İnsanlar istikrarsızlıktan bıkmış, artık düzen istiyor. Kimse Hafter’in tek adamlığı ya da diktatörlüğüyle ilgilenmiyordu. Herkes kendi bulunduğu bölgede derebeyliğini kurmuş durumda. Bu gruplardan kurtulup bir düzene kavuşmanın yolunu Hafter’de gördüler. Hafter çok büyük savaşlar vermeden büyük bir coğrafyayı kontrol eder hale geldi. Diğer tarafta kimler var? İslamcı yapılar, özellikle Müslüman Kardeşler suyun başını tutuyor. Serrac bir vitrindir. Kendi başına tabanı ve kapasitesi olan biri değil, değildi. Hatta Trablus’taki güçler Serrac seçildiğinde ona burun kıvırdılar, onlar için bir şey ifade etmiyordu. Trablus’ta Bingazi gibi doğu kentlerinden de gelmiş olanlarla birlikte 34-35 tane silahlı grup var. Bunu İçişleri Bakanı Fethi Başağa da söylüyor. Bu milis güçleri para ve silah için hükümeti kabullendiler. Her birinin kendi etki alanı ve bölgesi var. Burada Merkez Bankası çok önemli ve Müslüman Kardeşler’in kontrolünde. Petrol gelirlerini kontrol eden ve yönlendiren bir yapı. Serrac’dan daha önemlisi Merkez Bankası’nın kimin kontrol ettiğidir. Libya’daki denge bunun üzerine dönüyor. Az önce “Bazı Selefiler, Medhaliler Hafter’den yana” dedim. Ama Trablus’taki Medhaliler hükümetin yanında. Caydırıcı Güç olarak örgütlenmişlerdi ve Suudi Arabistan ve BAE’den destek alıyorlardı. Sonradan durum değişti. Müslüman Kardeşler bağlantısında Katar öne çıkıyordu ama artık ağırlık Türkiye’ye kaydı. Bir de burada başka önemli bir aktör daha var: Mısratalılar. Kim bunlar ve neden Türkiye ile birlikte hareket ediyorlar? Mısratalılar, Trabluslular kültür olarak diğer bölgelerden ayrışıyorlar. Burada bir Türk unsuru karşımıza çıkıyor. Etnik olarak hepsi Türk kökenli değil. İçlerinde diğer Arap bölgelerinden gelen Araplar, Arnavutlar, Kafkasyalılar da var. Niye kendilerini Türk olarak niteliyorlar? Kuloğlu ya da Köroğlu dediğimiz bir ailenin uzantısından bahsediyoruz. Bugün 13 kabileye dağılmış durumdalar. Bunlar Osmanlı askerleri, bu askerlerin evlilikler yoluyla genişleyen ailelerinden oluşuyor. Bunlarla ilgili bir sorun var. Hepsi Türkiye’nin politikasını desteklemiyor. Bunlar içinden Türkiye’nin çalıştığı isimler Müslüman Kardeşler’le bağlantılı olanlar. Ben onlardan bazıları ile konuşmuştum, “Eğer Müslüman Kardeşler’in uzantısı değilsek Türkiye bizimle çalışmıyor, bize değer vermiyor” dediler. Bunu yüksek sesle de tartışamıyorlar, çünkü silahlar konuşuyor.
IŞIN ELİÇİN: Birleşik Arap Emirlikleri’nin rolüne ilişkin bir sorum var: Dışardan müdahalelere eleştirel yaklaşan Libyalı Emadeddin Badi gibi; Yörük Işık gibi bazı uzmanlar diyor ki bu adamlarda çok büyük para var, sadece Libya’nın geleceği ve çıkarları değil ideolojik bir savaş da var. BAE bunun bir tarafında yer alıyor. Özellikle Müslüman Kardeşler’e karşı savaş. Nitekim BAE’nin parasıyla Mısır’da Muhammed Mursi devrilip Sisi seçilmişti. Badi diyor ki, uluslararası toplum burada bir anlaşma sağlamak istiyorsa BAE’yi dizginlemesi lazım. Keza Işık diyor ki, BAE istemezse bu savaş bitmez. Ne düşünüyorsun bu yorumlar hakkında?
FEHİM TAŞTEKİN: BAE’nin parası bu savaşı izah etmeye yetmez. İçeride de çelişkiler büyük. Önce bu savaşan tarafları masaya ikna edecek uluslararası bir konsensüs oluşması lazım. Bu yok. Başka bir çelişkili durum şu: BAE ABD’nin bölgedeki ortaklarından birisi. Siyasal İslamcı hareketleri boğmak üzere bir dış politika yürütüyor. Müslüman Kardeşler’le özdeşleyen bu yapıya Mısır’da müdahale ettiler, Tunus’ta hâlâ çok sıkıştırıyorlar. Hatta Yemen’de Suudi Arabistan’la ortak olmalarına rağmen Emirlikler Müslüman Kardeşler’e karşı güneyli grupları destekledi ve ülkenin yeniden bölünmesinin yolunu açtı. Libya’daki savaşta da aynı saikler geçerli. Mısır’da Müslüman Kardeşler’i devirmeye dönük bir süreç yaşanırken Türkiye ve Katar, Libya’daki İslamcılara silah taşıyordu. Türkiye’den giden silahların kendini ele verdiği olay Ocak 2013’te yaşandı. Karşı taraf da Hafter’i öne çıkardı. Ocak 2013’ten itibaren artan oranda giden silahlar Müslüman Kardeşler etrafında yaşanan vekâlet savaşının Libya sahnesine net yansımasıdır. 2014’te İslamcılar seçimi kaybetti ve yeni parlamentoyu kabul etmediler. Böylece ülkede iki parlamentolu ve iki hükümetli yapıyı ortaya çıkardı. Mısır’da darbe alanlar Libya’yı da kaybetmemek için fiili bir durum yarattı. Karşı taraf da Müslüman Kardeşler Libya’da iktidara gelirse Mısır’ı da yeniden etkisi altına alacağını düşünüyorlar. O yüzden BAE, Mısır ve Suudi Arabistan bu konuda çok kararlı. Bunların kolay kolay çekilmeleri zor. ABD’yi de etkiliyorlar mı, etkiliyorlar. Avrupa’nın bir kanadını da etkiliyorlar. Ayrıca bir başka faktörü eklemezsek eksik kalır: Libya’da başka bir karşı cephe oluştu. Türkiye Libya’ya müdahalesini kamuoyuna kabul ettirmek ve Doğu Akdeniz’deki enerji kavgasında elini güçlendirmek için kasımda Libya ile deniz yetki alanlarını sınırlayan bir anlaşma imzaladılar. Bunun karşısında büyük bir blok oluştu: Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti, Mısır, İsrail, dışarıdan Fransa. Buna Lübnan’ı da katabilirsiniz. Bu blok Libya’daki savaşı bundan aynı görmüyorlar. Yani bu sadece bir BAE meselesi değil. BAE’nin çekilmesi için de daha büyük bir baskı oluşması gerekiyor. Bu baskı şu anda yok. ABD’nin yeni bir hassasiyetinden bahsedebiliriz. O da şu: ABD epey zaman Libya’da sessiz kaldı ama Rusya’nın etkisini artırmasıyla alarma geçtiler ve Türkiye’ni pozisyonuna destek açıkladılar. Ama pozisyon değişikliği BAE’ye bir baskıya dönüşmedi. Aynı şey Katar için de sözkonusu. Katar’a da karışmadılar. Amerikan siyaseti Libya konusunda çuvalladı. Elçileri Bingazi’de İslamcılar tarafından öldürüldü, ondan beri Libya dosyasına dönmek istemediler.
IŞIN ELİÇİN: Bence zaten Libya dosyasına dönmek istemezler. Orada bilmediğimiz çok karışık şeyler var, Suriye savaşıyla ilgisi var o süreçlerin. Dolayısıyla gerçeklerin ortaya çıkması için bekleyeceğiz. Karanlık bir sürü husus açıklanamadı. Önemli bir şey söyledin; dengelerin Ulusal Mutabakat Hükümeti lehine değişmesinde sadece Türkiye’nin katkısı değil Türk-Rus koordinasyonundan bahsettin. Wagner’in bölgeden çekilmesi gibi. Türkiye ile Rusya’nın sanki farklı tarafları tutuyor gibi görünüp ama belki kendi çıkarları için gerektiğinde de pozisyonlarını koordinasyon için kullanabildikleri bir durum bu. Libya’da Suriye’dekine benzer bir süreç mi ilerliyor? Ya da farklı bir süreç mi var?
FEHİM TAŞTEKİN: Suriye’de çok önemli bir tecrübe edindiler. İkisi karşı tarafları destekleyen pozisyonda. Ama öyle bir ortam yakaladılar ki Amerika’yı bloke etmek için Türkiye’yle işbirliği yapmak Rusya’nın işine geliyor. Türkiye’nin desteklediği grupları sınırlandırmak için Türkiye’ye alan açıyor. Bu tecrübeyi şimdi Libya’ya taşımayı deniyorlar. Çünkü Libya’da da Rusya tek başına her şeyi halledemez. Karşı taraftan muhatap olması lazım. Ve bu muhatapların da az olması lazım. Türkiye’nin muhataplığı Rusya açısından diğer oyuncuların ekarte edilmesi anlamına geliyor. Haliyle yönetilebilir, idare edilebilir bir ortaklık var ama çatışma içerisinde bir ortaklık. Bu bir danışıklı dövüş değil. Doğu güçlerinin kazanmasına oynayan bir Rusya var, Türkiye de tam tersi. Daha doğrusu Libya’da iki güç çatışıyor, Suriye’de çatıştıkları gibi. Doğrudan kendi askerleri değil ama desteklediği taraflar üzerinden çatışıyor. Bu çatışma içerisinde bir işbirliği alanı oluştu. Bu ABD ve Avrupa’nın istediği bir şey değil. Hatta Türkiye’nin pozisyonunu destekleyen İtalyanlar da bunu istemez. Çünkü pasta bu sefer Rusya ve Türkiye arasında bölüşülecek. İtalyanlar, Fransızlar, Norveçliler’in enerji ortaklıkları var. Bu güçler Türkiye ve Rusya’yı bloke edecek adımlar atacaklardır. Türkiye İngilizler ya da İtalyanlar’ın desteğine çok da fazla güvenemez. Onlar da Türkiye’ye bir denge unsuru olarak bakıyorlar. Türkiye gelsin ve Libya’da her şeyi kontrol etsin demeyeceklerdir, bunu istemeyeceklerdir. Mesela Türkiye Vatiyye’ye kendi üssüne çevirirse Kuzey Afrika’daki dengeler altüst olacak, bunu istemeyecekler ve engellemeye çalışacaklar, komşu ülkeler üzerinde çalışmaya başlayacaklar. Fransa şimdiden Tunus’u yakın plana aldı. Cezayir’de ilginç değişikliler var. Türkiye’nin varlığına göre komşuların da pozisyon aldıklarını görüyoruz.
IŞIN ELİÇİN: Madem Türkiye ile Rusya arasında nüfuz alanlarının oluşmasının, ülkenin doğu ve batı olarak fiilen ikiye bölünmesinin altını çizecek bir organizasyona gitmeleri olası, bu durumda Sirte midir sınır? Çünkü Sirte çok konuşuluyor. Ulusal Mutabakat Hükümeti, “Hayır Sirte bizim olacak” diyor. Öteki taraf da Sirte’yi bırakmak istemiyor. Bazıları da Rusya’nın da Suriye’deki gibi Libya’da denize açılan üssü olacaksa orası Sirte’dir diyor. Sence Sirte midir sınır?
FEHİM TAŞTEKİN: Çok enteresan bir pazarlığın döndüğünü düşünüyorum. 4 Haziran’da Trablus’un temsilcileri Moskova’daydı. Serrac’ın da Ankara’daki temaslar ve Trablus’taki görüşmelerin ardından Moskova’ya gittiği söyleniyor. Rusya, Türkiye ile Nisan 2019 sınırlarına dönülsün ve müzakere masası kurulsun diye uzlaştıysa burada iki farklı durum ortaya çıkıyor. Sirte Nisan 2019’dan sonra Hafter’in eline geçti. Wagner güçlerinin çekildikten sonra yeniden üslendiği Cufra ise yanılmıyorsam 2017’de el değiştirdi. Haliyle Cufra bu anlaşmaya dahil değil. Tabii anlaşma diyoruz ama tahminen söylüyoruz, gerçeğini bilmiyoruz. Sirte bu anlaşmada var mı yok mu? Anladığım kadarıyla masa kuruluncaya kadar Trablus güçleri en gidilebilecek yerlerden birisi Sirte olduğu için buraya yükleniyorlar. Ruslar artık Kahire’den gelen bir ateşkes çağrısı var, durun diyor. Cufra’da Wagner var, orada Ruslar’ın tepkisi ne olur bilmiyoruz. Diğer taraf da karşı hamleyle yanıt verebilir.
IŞIN ELİÇİN: ABD’de Trump olmasaydı, ülke bu kadar altüst hale gelmeseydi eminim Rusya ve Türkiye arasında bölüşüm işi bu kadar rahat konuşulmazdı, ABD dengeleri altüst edecek çıkışlarda bulunurdu, Türkiye’den yana daha net dururdu sanırım. Ama öyle bir durumda değiller. Bakalım ABD ne olacak? Geçen haftaki konumuz buydu Puslu Kıtalar’da. Daha da konuşacak gibiyiz. Veda edelim mi?
FEHİM TAŞTEKİN: Çok teşekkür ederim, dinleyenlere, katılanlara ve sana.
IŞIN ELİÇİN: Ben de teşekkür ederim. Sevgili izleyiciler gelecek hafta görüşünceye dek hoşçakalın.
Puslu Kıtalar’ın ilk bölümünde Eliçin ve Taştekin, ABD’de George Floyd adlı siyah vatandaşın beyaz bir polis tarafından öldürülmesi ardından başlayan protestoları ele almıştı.