Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sedat Pişirici ile Ekonomi Tıkırında (112): Dostlar alışverişte görsün

MİGROS’un Kocaeli-Şekerpınar’daki deposunda çalışan işçiler, taşeron firma US-Grup tarafından işten çıkarıldılar. US-Grup’un patronu Veysel Cingöz, MİGROS mağazalarında örgütlü Tez-Koop-İş Sendikası’nın eski genel başkan yardımcısı! İşçiler haklarını aramak için MİGROS’un yönetim kurulu başkanı ve TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan’ın evinin önünde seslerini duyurmaya çalıştılar. Ama Erdoğan’ın hükümetinin İçişleri Bakanı’na bağlı Beykoz Kaymakamı, mahallede toplantı ve gösteriyi yasakladı. Erdoğan 22 yıl önce AKP’yi kurmak için yola çıkarken “dostum” dediği Özilhan ile yemek yemiş, o günden bu güne Özilhan’ın TÜSİAD toplantılarındaki eleştirileri yüzünden atıştıkları da olmuştu. Ama işçiler haklarını aramak için Özilhan’ın kapısına dayandığında eski “dost” tavrını Özilhan’dan yana koydu. Sedat Pişirici, Ekonomi Tıkırında’nın 112. yayınında, bu ibretlik süreci değerlendirdi.

Çocuktum, İstanbul-Fındıkzade’deki Cevdet Paşa Caddesi’nin, Çukurbostan’ı sağda bırakıp aşağı inerek Altımermer Caddesi ve Vezir Caddesi ile buluştuğu köşedeki Küçük Hamam’ın tam karşısındaki sokakta, Adalet Apartmanı’nda otururduk, mahalledeki adı ile “sütçünün apartmanı”nda. Çünkü apartmanı yaptıran, giriş katında oturan beş çocuklu sütçüydü. Apartmanın altındaki bodrumda da sütçünün küçük mandırası vardı. Sütçü, Adalet Partisi yandaşı ve Süleyman Demirel hayranıydı, o yüzden de apartmanın adını “Adalet” koymuştu.

Sokağımızın hemen girişinde, soldaki apartmanın altında, Günaydın Gazetesi’nin “Pay Kuponu” mağazası vardı. Gazetenin her gün yayınladığı kuponlarla bu mağazadan neredeyse her şey alınabiliyordu. Sarı teneke kutusu içinde Vita Yağı aldığımızı hatırlıyorum, bir de ambalajlı pirinç, bulgur, makarna, mercimek ve kurufasülye. Ama benim için en önemlisi ansiklopedilerdi. Pay Kuponu mağazasından aldığım, harita metod defteri büyüklüğündeki “İl İl Türkiye”, “Türkiye Coğrafyası”, “Dünya Coğrafyası”, “Uzay ve Gezegenler”, “Keşifler ve İcatlar”, “Bitkiler ve Hayvanlar”, “Nasıl Çalışır” vb., renkli fotoğraflar, çizimler ve haritalarla dolu ansiklopedileri, Ana Britannica ve Meydan Larous furyasına kadar kütüphanemde sakladım.

Bir gün mahallede bir haber patladı. Vezir Caddesi’nden Çapa’ya doğru giderken solda, içinde Zengin Sineması’nın da yer aldığı apartman blokunun sonunda, Pay Kuponu mağazasına benzeyen ama ondan çok daha büyük bir mağaza açılmıştı. Tabii biz de gittik annemle birlikte mağazayı görmeye. İnsan kaynıyordu. Önüne portakalları dağ gibi yığmışlardı. İçerisi ana baba günüydü. Giriş kapısının üzerinde büyük harflerle MİGROS yazıyordu. Annem bir daha Pay Kuponu mağazasından gıda maddesi almadı. Bütün kuponlar bana kaldı. Tabii Pay Kuponu mağazasındaki bütün ansiklopediler ve bütün defter ve kalemler de. Annem de memnundu ben de.       

MİGROS, aslında İsviçreli bir perakende şirketi ve süpermarket zinciriydi. 1925’te faaliyete başladığında, bizdeki çerçilerden farkı yoktu. Zürihli “Gottlieb Duttweiler”in kamyonları köy köy dolaşıp kahve, pirinç, şeker, makarna, sabun satıyordu. Sonra işler büyüdü ve MİGROS’un 1954’te Türkiye’de, Demokrat Parti iktidarının daveti ile İstanbul’da, İstanbul Belediyesi işbirliği ile faaliyete geçmesine kadar vardı. MİGROS’un İstanbul’a gelmesindeki sebep, düşmeyen enflasyon, düşürülemeyen gıda fiyatlarıydı. Tabii o zamanlar netice olarak enflasyonun sebebinin faiz olduğu bilinmediğinden, İsviçreliler’in yöntemi ile enflasyonun, özellikle de gıda fiyatları enflasyonunun geriletileceği umuluyordu.   

Yeri gelmişken bir parantez açalım, geçen hafta 1 Nisan, 1954’te kurulan MİGROS’un 67. doğum günüydü. Bu 67 yılda memleket 47 hükümet, İstanbul 28 belediye başkanı gördü ama ne memleket ne de İstanbul yüksek enflasyondan kurtulabildi. Geçen hafta Ticaret Odası’nın açıkladığına göre İstanbul’un Mart 2021 enflasyonu %16,37 idi. Bugün Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığına göre ise Türkiye’nin tüketici fiyatları enflasyonu %16,19, gıda fiyatları enflasyonu %17,44.   

Dönelim MİGROS’a. İstanbul’daki MİGROS da başlangıçta tıpkı İsviçre’deki gibi kamyonlarla mahalle mahalle geziyordu. Çerçi şehre gelmişti. Ama at, eşek ya da katırla değil, 45 tane kamyonla dolaşıyordu. Mağazalar üç yıl sonra açıldı. İlk açılan da 16 Aralık 1957’de Beyoğlu’nda Balık Pazarı’ndaki MİGROS oldu. Onu Bakırköy, Koska, Aksaray, Teşvikiye ve Eminönü mağazaları izledi.

Gelgelelim belediyenin elinde zarar eden MİGROS, 1975’te Koç Holding’e satıldı. Koç’un elinde büyüyen MİGROS’un hisseleri 1991’de halka açıldı, 2008 yılında da Koç Holding, MİGROS’taki hissesini, merkezi Londra’da bulunan yatırım fonu BC Partners’a sattı. Bundan yedi yıl sonra 2015’te de Anadolu Grubu, MİGROS’a ortak oldu. Neden? Alkollü içki satışını elinden geldiği kadar zorlaştıran bir iktidarın yönettiği ülkede, grup şirketi Anadolu Efes’in ürettiği birayı satabilecek bir organizasyon lazımdı da ondan.

Bugün MİGROS’un kontrolü Anadolu Grubu’nda. Anadolu Grubu’nun ve MİGROS’ta hissedar olan şirketi Anadolu Endüstri Holding’in ve dahi bira şirketi Anadolu Efes’in yönetim kurulu başkanı Tuncay Özilhan. Özilhan aynı zamanda Türk Sanayicileri ve İşinsanları Derneği TÜSİAD’ın eski yönetim kurulu başkanı, şimdiki yüksek istişare konseyi başkanı.

Sizlere bu programda, 20 Mayıs 2019’da anlattıklarımı hatırlatayım. Halen AKP Genel Başkanı ve 12. Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan, 1994’te Refah Partisi’nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Daha sonra Siirt’teki konuşması nedeniyle yargılandı, 10 ay hapis cezasına çarptırıldı, 26 Mart 1999’da cezaevine girdi, 4 ay 10 gün kaldıktan sonra, 24 Temmuz 1999’da tahliye edildi. Tahliyeden sonra artık belediye başkanı değildi.

Hürriyet Gazetesi’nin 28 Ekim 1999 tarihli haberine göre, tahliyesinden üç ay sonra, dönemin TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Bülent Eczacıbaşı, Yeniköy’deki evinde, Erdoğan’a bir yemek verdi. Hürriyet’in haberine göre buluşma teklifi Erdoğan’dan gelmiş, Av. Münci İnci ile Cüneyt Zapsu da aracılık etmişti. Sofrada oturanlar, Recep Tayyip Erdoğan, Cüneyt Zapsu, Münci İnci, Bülent Eczacıbaşı, Eczacıbaşı’nın genel koordinatörü Sezgin Bayraktar, Erdoğan’ı destekleyen işadamı Can Paker, Vehbi Koç’un damadı Erdoğan Gönül, ilaç fabrikatörü Kaya Turgut ve Tuncay Özilhan’dı.

Hürriyet’in haberine göre, yemek sonrası Erdoğan “Daha önceden tanıştığım dostlarımla birlikte olduk, ülkenin son zamanlarda yaşadığı gelişmeleri beraberce tahlil ettik. Bu verimli toplantıda asgari müştereklerimizin oluştuğunu gördüm, çok mutlu oldum” demiş ve eklemiş: “Türkiye’nin bütün bu gerginliklerinden kurtuluşunun, Türkiye’nin bütününü kucaklayacak geniş tabanlı bir anlayışın oluşması ile mümkün olacağını söyledim.”

Bu yemekten 20 yıl sonra, 1 Mayıs 2019’da TÜSİAD Yönetim Kurulu, Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret etti. Bu ziyaretten 14 gün sonra da (15 Mayıs 2019) TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Konseyi İstanbul’da toplandı. O toplantıda konsey başkanı Özilhan, Küresel Rekabet Endeksi’ne göre Türkiye’nin 140 ülke içindeki yerini anlattı ki durum hiç de iç açıcı değildi. Şu değerlendirme de Özilhan’a ait: “Göstergelerdeki kötüleşme bir alandan diğerine giderek ekonominin tamamına yayılıyor. İç ve dış borç göstergeleri kötüleşiyor. Bütçe dengeleri bozuluyor. İhracat artışı duraklıyor. İşsiz sayısı artıyor, sanayi üretimi durağanlaşıyor. Dolar cinsinden kişi başı gayrisafi yurtiçi hasıla rakamları geriliyor, rezervler eriyor, enflasyon yükseliyor, halkın alım gücü düşüyor, faiz oranları artıyor, Türk vatandaşı Türk Lirası’ndan kaçıyor. Uluslararası ilişkilerdeki gerilimler Türk Lirası’nın değerinde sert düşüşlere neden oluyor, bu sert düşüş reel sektörde maliyet artışına yol açıyor, üretim ve yatırım kararlarını bozuyor, şirketleri mali olarak zayıflatıyor, iflaslara yol açıyor.”

Özilhan o konuşmada İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaline de değiniyor ve “Unutmayalım, hukukun üstünlüğü ve demokrasi olmadan hiçbir şey olmaz, ne ekonomi olur ne de başka bir şey” diyordu.

20 yıl önceki dostu Özilhan’ın eleştirileri, Erdoğan’ı çok rahatsız etti. O da hemen ertesi gün, 16 Mayıs 2019 akşamı, İstanbul’da polis ve jandarmaya verdiği iftar yemeğinde, TÜSİAD’a verdi veriştirdi. Önce TÜSİAD’ın 1 Mayıs’taki ziyaretini hatırlatıp “Sizlerle biz neleri konuştuk o gün, bir hafta geçmeden yaptıkları açıklamalarla bak’’ diye yakınan Erdoğan, “Ben sizin 17 yıl önceki durumunuzu biliyorum. Bugünkü durumunuzu da biliyorum. Yeri gelirse bunları teşhir ederim. Ama şunu bilin ki Türkiye’yi dışarıdan vuranlar vurmaya çalışıyor, içeriden vuranlara bunun hesabını sormasını da bilirim. Zira biz TÜSİAD’ın kasıtlı olarak Türkiye’yi alt sıralarda gösteren istatistiklerin illüzyonuna sığınmak yerine, mesela başlattığımız 2,5 milyonluk istihdam seferberliğine niçin destek vermiyor, bunu kendilerine hatırlatırım’’ dedi.

Dönelim bugüne. Malumunuz AKP Genel Başkanı ve 12. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümeti, 1 Mart 2021’de “kontrollü normalleşme” diyerek koronavirüs salgınına karşı alınmış tedbirleri gevşetti. Aynı Erdoğan, 29 Mart 2021’deki kabine toplantısının ardından da eski tedbirleri yeniden yürürlüğe koydu. Çünkü Türkiye’de koronavirüs salgını patlamış, risk haritası kıpkırmızı olmuş, günlük vaka sayısı 30 bini aşmış, 2661 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı koronavirüs nedeni ile hayatını kaybetmişti. Ama aynı iki tarih arasında da AKP ile koalisyon ortağı MHP, büyük kongrelerini yapmış, Erdoğan ile Devlet Bahçeli tek aday olarak girdikleri genel başkanlık seçimlerini kazanarak büyük bir başarıya imza atmışlardı.

Kabine toplantısının ertesi günü, 30 Mart 2021’de TÜSİAD İstanbul’da seçimli olağan genel kurul toplantısını gerçekleştirdi. Tuncay Özilhan yeniden yüksek istişare konseyi başkanı, Simone Kaslowski yeniden yönetim kurulu başkanı seçildi. Genel kurul açılışında konuşan Tuncay Özilhan, ekonomik duruma ilişkin karışık sinyallerin olduğu bir dönemde toplandıklarına işaret ederek, son aylarda arka arkaya gelen beklenmedik gelişmeleri anlamaya, yorumlamaya, geleceği kestirmeye çalıştıklarını vurguladı. “Geleceği kestirememekten” yakınan Özilhan, “Ortalığın toz duman olduğu, yetki ve sorumlulukların sınırlarının bulanıklaştığı durumlarda karar nasıl alınır? Nereye gittiğimiz konusunda kafamızda bir cevap yoksa plan nasıl yapılır? Kurumsal yapıların öngörüldüğü gibi çalışacağı varsayımı olmadan, yarın ne olacağı nasıl bilinir? İlan edilmiş olan kurallar yarın değişebilirse, yarına ilişkin kararlar nasıl alınır?” diye soruyordu.

Özilhan’ın konuşması uzun. Arasından cımbızla çektiklerim şunlar:

“Salgının yol açtığı ekonomik zorluklar zaten mevcut olan yapısal sorunların üzerine ekleniyor. Ekonominin canlılığını sağlama ile ekonomik istikrarı koruma amaçlarını aynı anda yerine getirme gerekliliği, bizi, adeta iki yanı uçurum olan ince ve keskin virajlı bir yol üzerinde hareket etmeye mecbur bırakıyor. Yolun bir yanı istikrarsızlık, diğer yanı ekonomik daralma, işsizlik ve geçim sıkıntısı.”

“Ülke olarak hepimiz bu zorlu yolda seyir halindeki arabanın içindeyiz. Menzilimize ulaşmak için iş dünyası, çalışanlar ve diğer toplumsal kesimler, siyaset ve bürokrasi olarak birbirimize güvenmeli ve neyi, nasıl yapacağımızı konuşarak, istişare içinde belirlemeliyiz. Kavga döğüşle olmuyor. Kendi aramızda kavga ettikçe herkes kaybediyor. Muhakkak birleştirici olmak lazım.”

“Onca reform programlarına, verilen tüm teşviklere rağmen bir türlü halledilemeyen bir başka sorun da yüksek işsizlik.” 

“Neredeyse tüm iktisadi tarihimiz boyunca yaşadığımız sorunlara bugün yenileri de eklenmiş durumda. Bunların başında toplumun fakirleşmesi geliyor. Salgının iş kaybına yol açtığı sektörlerde işçilerin, kendi hesabına çalışanların ve esnafın gelirleri azaldı, refah düzeyleri geriledi.” 

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, her zamanki gibi, hem nalına hem mıhına bir konuşma ile memleket meselelerini isabetle tespit edip değerlendirmiş. Ayrıca bu yıl 50 yaşına basan TÜSİAD’ın varlık sebebini de hedeflerini de açıkça ifade etmiş. İmkanınız olursa girin TÜSİAD’ın web sitesine, okuyun konuşmanın tamamını, neyin ne olduğunu bizzat görün. 

Hayatta ve ayakta kalabilmesi için vatandaşın alışverişine muhtaç olan MİGROS’un yönetim kurulu başkanı Tuncay Özilhan, “yüksek istişare konseyi başkanı” sıfatıyla konuştuğu TÜSİAD Genel Kurulu’nda “işsizlik ve geçim sıkıntısı”ndan, “yüksek işsizlik sorunu”ndan, “toplumun fakirleşmesi”nden, “işçilerin, kendi hesabına çalışanların ve esnafın gelirlerinin azalmasından, refah düzeylerinin gerilemesinden” söz eder, “geleceği öngörememekten” yakınırken, mağazalarında Tez-Koop-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu MİGROS’un Kocaeli-Şekerpınar’daki deposunda çalışan işçilerin bir bölümü, Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası’na (DGD-Sen) üye olduktan, salgına karşı yeterli tedbir alınmadığı için koronavirüse yakalanmalarından taşeron firmayı sorumlu tuttuktan sonra önce ücretsiz izne çıkarılıyor, sonra da işten çıkarılıyordu.

Acı olan şu ki sadece Kocaeli-Şekerpınar deposunda değil MİGROS’un tamamında iş yapan taşeron firma US-Grup’un patronu Veysel Cingöz, 1987-1989 Migros grevlerinin işçi önderi, 1988-1992 yıllarında Tez-Koop-İş’in Migros Şube Başkanı, 1992-1995 yılları arasında ise Tez-Koop-İş Genel Başkan Yardımcısı’ydı. Tam da “Ağaca balta vurmuşlar, ‘Sapı bendendir’ demiş” hesabı!

Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası üyesi MİGROS Kocaeli-Şekerpınar deposu işçileri aylardır haklarını almaya, işlerine dönmeye, dönebilirlerse de insana yaraşır koşullarda çalışmaya, bunun için de dertlerini kamuoyuna anlatmaya çabalıyor. Önce depo önünde beklediler, sonra MİGROS mağazalarında dert anlatmayı denediler, Anadolu Grubu binası önünde direniş çadırı kurmaya kalkıştılar, en sonunda da Erdoğan’ın kabinesini topladığı 29 Mart 2021 Pazartesi günü, Tuncay Özilhan’ın İstanbul-Beykoz’daki evinin önünde taleplerini dile getirdiler. Tuncay Özilhan o sırada evde miydi, taşeronunun işsiz bıraktığı, bu nedenle gelir kaybına uğrayan, belki de bu nedenle MİGROS’tan alışveriş yapamayacak olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sesini duydu mu bilemem ama polis duydu, eyleme müdahale edip işçilerin 17’sini gözaltına aldı. İşçiler aynı günün gecesi serbest bırakıldı. Lakin Beykoz Kaymakamlığı, Özilhan’ın evinin bulunduğu Çubuklu Mahallesi’nde gösteri, yürüyüş ve basın açıklamasını 15 gün süreyle yasakladı. Açıkça bir duyuru, resmi bir açıklama olmamakla birlikte, Beykoz Emniyet Müdürlüğü polisleri, Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası Başkanı Murat Bostancı’yı arayarak kaymakamlığın kararını bildirdi. Görünmeyen yasağa itibar etmeyip ertesi gün yeniden Özilhan’ın evinin önüne gitmek isteyen işçi ve sendikacıları çok sayıda polis karşıladı. Bu gelişme Medyascope’un özel haberiydi ve şu ana kadar ne Beykoz Kaymakamlığı, ne Beykoz Emniyet Müdürlüğü, ne İstanbul Valiliği ne de İçişleri Bakanlığı tarafından yalanlandı. 

Dün İçişleri Bakanlığı’nın, İstanbul Valiliği’nin, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün ve Beykoz Kaymakamlığı’nın web sitesine girenler, cumartesi gecesi kamuoyuna mal olan 103 emekli amiralin açıklamasına gösterilen şu bir örnek tepki ile karşılaştılar: “Devletimize, milletimize, demokrasiye ve hükümetimize sonuna kadar sadık ve bağlıyız. Sebepsiz bahane ve hezeyanlar üzerinden yapılan açıklama tam manasıyla geçmişte taşıdıkları sıfatların, devletin ve milletin verdiği şerefin farkında olmayanların demokrasiye, hukuka, devletimize ve milletimize karşı yaptıkları edepsizliktir.”

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 103 emekli amiral, hükümetin olası bir tasarrufuna karşı görüşünü bildiriyor, milletin 103 ferdinin hizmetkarı olması gereken kamu kurumları, hem de millete bağlı olduklarını açıkça beyan edip, milletin 103 ferdini edepsizlikle suçluyor.

Yine millete, demokrasiye sadık ve bağlı bu kamu kurumları, MİGROS depo işçileri MİGROS Yönetim Kurulu Başkanı’nın evinin önünde derdini anlatmaya kalkıştığında, “bizim sadık ve bağlı olduğumuz demokrasinin ve gözettiğimiz hukukun size verdiği haktır” demeden, milletin onlarca ferdinin anayasal hakkı olan toplantı ve gösterisini engelliyor, yasaklıyor. Kim için? Milletin başka bir adet ferdi için!

Sizin anlayacağınız, 22 yıl önce Özilhan’la yemek, 22 yıl sonra Özilhan’a destek, arada da dostlar alışverişte görsün.

Ama işten atılan MİGROS depo işçisi Fatma Yiğit’in soruları hala cevap bekliyor:

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.