Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Fehim Taştekin & Işın Eliçin ile Puslu Kıtalar (19): Sedat Peker’in açıklamalarının yankıları ve dış politika

Bu bölümde Sedat Peker videolarını dış politika açısından yorumladık ve dış politikadaki son gelişmeleri konuştuk.

PUSLU KITALAR ON DOKUZUNCU BÖLÜM

Sedat Peker’in açıklamalarının yankıları ve dış politika

IŞIN ELİÇİN: Puslu Kıtalar’a hoş geldiniz. Merhaba Fehim.

FEHİM TAŞTEKİN: Merhaba…

IŞIN ELİÇİN: Herkes epeydir, hele son hafta Pazar günkü yayından sonra 12 milyon tarafından izlenen Sedat Peker’in açıklamalarını konuştu. Biz de eksik kalmayalım istersen. Tabii biz dış politika zaviyesinden konuşacağız. Öncelikle sorayım, benim görebildiğim uluslararası basın da geçen haftadan itibaren yavaş yavaş topa girdi, haberler çıkmaya başladı. Aslında ilk önce New York Times yazmıştı, ondan sonra pek çok Amerikan ve İngiliz yayın kuruluşu haberleştirdiler. Ama hep temkinli bir haberleştirme, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Ne dersin? Senin izlenimlerin nasıl o yazıları okuduğunda? Ne düşünüyorsun?

FEHİM TAŞTEKİN: Hemen hemen paralel bir izlenim var bende de. Çok fazla erkenden bu işe girmediler. Yani üzerine atlamadılar. Verirken de sadece olayın çarpıcılığını öne çıkarıyorlar. Bizdeki gibi masa düzeni, kitaplar, bir mafya liderinin entelektüel görüntü çabası…

IŞIN ELİÇİN: Derinliği…

FEHİM TAŞTEKİN: Evet derinliği gibi işin vitrin boyutuna odaklanan yazılar var. YouTube’da fenomen olması, bir suç örgütü liderinin bu kadar fazla izlenmesi ilgi çekiyor. Bu temkinliliği neye bağlamak lazım? Elbette önce bir anlamaya çalışıyorlar. Bunun nereye varacağını, iktidara, Erdoğan’a neye mal olacağını, bunun arkasında ne ya da kim olduğunu görmek istiyorlar. Büyük laflar etmeden. New York Times diyor ki Erdoğan’ı zora sokan bir durum oluşuyor. Daha önce Türkiye’nin iç kamuoyundaki meselelere dışarıdan çok fazla ilgi olduğunda Erdoğan bunları çok ustaca kullandı. Türkiye’ye oyun oynanıyor, operasyon çekiliyor falan. Bunun Erdoğan’ın içeride elini çok güçlendirdiğini biliyorlar, Gezi olaylarından beri. Son zamanlarda bu konular daha dikkatliler. Bunun bir tercih olduğunu düşünüyorum. Arap basını da üzerine fazla aleni bir şekilde gitmedi. Uyuşturucu rotası mevzusuna biraz daha ilgi olduğunu görüyoruz. Sedat Peker de Türkiye’nin dış ilişkilerini ilgilendiren konulara henüz çok girmiş sayılmaz.

IŞIN ELİÇİN: Gerçi olaylar çok sayıda ülkede geçiyor, onları ima etti, bazılarından bahsetti. Ama dediğin gibi ülke içindeki bu yapıdan bahsederken dış politika ile ilişkisini doğrudan henüz kurmadı.

FEHİM TAŞTEKİN: Burada iki temel şey var sanki. Birincisi Sedat Peker kendisini şöyle konumlandırıyor: Erdoğan’a karşı değilim, devlete karşı değilim, Erdoğan’ın çevresinde bazı insanlar var, onların temizlenmesi lazım. Erdoğan’ı biraz daha sıkıştırıp harekete geçirmek için dışarıda onu zora sokacak bazı dosyaları gösteriyor. Mesela yedinci videoda tabloda İran yazısı vardı. Onu nereye bağlayacağını bilmiyoruz. Suriye’ye işaret etti, uyuşturucu rotası anlamında, bir de Suriye’ye giden silahlar konusunda ifşaatta bulunabileceğini hissettirdi. Bunlar çok bilinmez şeyler değil ama işin içinde birisi, suç örgütü lideri olarak istihbarat, İHH gibi örgütler ya da hükümetle farklı ilişkileri ortaya koyan ifşaatta bulunursa Peker’in kendisini devletin koruyucusu gibi konuşlandırdığı imaja hem de Erdoğan’la yapmak istediği pazarlığa zarar verecektir. İşi bu noktaya getirmiyor ama gösteriyor. Bir de uluslararası hukuk çalıştığını söylemesi enteresan. Bunun kendi konumu için de yapıyor olabilir bir taraftan da Türkiye’yi hangi ifşaatlar ciddi anlamda sıkıntıya sokar her halde onları da tartmaya çalışıyor. Yani uyuşturucu mevzusu ile ilgili Venezüella bağlantısına dikkat çekti. Bu önemli. Şu açıdan önemli: Burada algıları yükselen yükse kuşkusuz ABD. Onun da nedeni yanı başında çok fazla gözetim altında tuttuğu bir ülke olması hem de Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi’nin kontrol-denetim yapamadığı bir ülke. Bir başka neden de Venezüella’ya uygulanan ambargonun Türkiye tarafından delinme girişimleri. Altın mevzusundan bahsediyorum. Venezüella’nın altınlarının Türkiye’de işlenmesi, bunun karşılığında gıda ürünlerinin satılması gibi bir al ver durumu oluştu. Amerikalılar bundan rahatsız. Çünkü İran örneği var. İran’a uygulanan yaptırımların Halk Bank üzerinden geliştirdikleri mekanizma ile delinmesi ABD’de zaten dava konusu. Amerikalılar Venezüella meselesine öyle yaklaştıkları için şimdi Peker’in birden bire Venezüella üzerinden Türkiye’ye kokain rotası oluşuyor demesi elbette not edilmiştir. Ama bunlar bilinmeyen şeyler değil. Rota meselesi Türkiye’de Emniyet’in kendi raporlarında da belirtilen bir realite. Türkiye’nin kokain rotasına dönüştüğü tespitini 2019 ve 2020 raporlarında da görüyoruz. Bunlar sır değil. Ben birini not almıştım, hemen okuyayım. 2019 raporunda şöyle diyor: “Ülkemiz Güney Amerika’dan gelen kokainin Avrupa’ya ve Asya’ya sevkinde transit/basamak konumdadır.” Bunu Emniyet’in kendisi söylemiş zaten. 2020 raporunda da şunları söylüyor:

“Özellikle Amerika ve Avrupa’daki yüklü yakalamaların kaçakçıları alternatif güzergâhlara sevk ettiği, bu yönde ülkemiz üzerinden, özellikle Avrupa hedefli kokain kaçakçılığı teşebbüslerinde de artışlar olduğu değerlendirilmektedir.”

Haliyle burada rotadan ziyade bağlantılara dikkat çekmesi daha da önemli. İşaret ettiği, bağlantı kurduğu çalıştığı, suçladığı kişiler var; onlarla olan savaşına ya da iktidar savaşına odaklanmak gerekecek.

IŞIN ELİÇİN: Peki ben güncel bir konuya şöyle geçiş yapacağım: aslından sormak istediğim şey yine Sedat Peker’den, üçüncü videodaydı galiba, bir ara Fas’a gitmiş, kendisini getirtmek için Fas’a İHA hibe edildiğine dair açıklaması vardı. Sözü İHA’lara/ SİHA’lara getirdim. SİHA’lar şu anda önemli bir gündem maddesi olarak Polonya Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyaretinde tekrar konu oldu. Polonya AB üyesi ve aynı zamanda NATO üyesi bir ülke, Türkiye bu özelliklere haiz bir ülkeye SİHA satışı yaptı. Bu tabi sadece İHA satmak meselesi değil, Polonya’nın durumunu sen anlatacaksın, NATO zirvesi yaklaşıyor ki 14 Haziran’da zirve sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD Başkanı Joe Biden ile bir araya gelecek; Türkiye’nin NATO içindeki yeri ile ilgili olarak belki uluslararası topluma, özellikle Amerika’ya, Batı’ya mesaj taşıyor olsa gerek. Sen ne dersin? İHA’lar önemli -ben nereye İHA’lar oraya diyordu Peker- İHA’ları çok kullanıyoruz dış politikada.

FEHİM TAŞTEKİN: Bir milisler iki İHA’lar ve SİHA’lar dış politikanın yeni enstrümanları. Fakat bunu Türkiye’den başka bu şekilde kullanan da sanırım yok. Sedat Peker örneğinde gördük ki SİHA’ları rüşvet aracı olarak masaya koyuyorlar. Diğer taraftan yakın çevresinde, periferisinde, Karabağ savaşında olduğu gibi dengeleri değiştirecek şekilde, tabi Türkiye’nin oturduğu coğrafyada kendi dengesini de etkileyecek bir müdahalede kullandı bunları. Libya’da da kullandığını biliyoruz. Bu savaşlar tabii ki birer vitrin. Erdoğan daha fazla SİHA satmak istiyor. İnşattan sonra savunma sanayii kritik bir sektör olarak öne çıktı. Erdoğan gittiği her yerde size insansız hava aracı satalım diyor. Afrika’da bunu konuşmadığı hiçbir ikili ilişki yok. İllaki bunu gündeme getiriyor. Hatırlarsanız Rusya Ukrayna’ya SİHA satışı ile ilgili çok rahatsız olduğunda “Size de satalım” dediler. Çok ilginç, Türkiye’nin SİHA üretiminde Türkiye’nin dördüncü ülke konumuna geldiği söyleniyor. Ve Erdoğan’ın damadı da bu işin bir tarafında, bir tarafında değil tam merkezinde. Bayraktar TB2’leri onlar üretiyorlar. Bir anlamda bir aile işi de sayılabilir. Fakat bu aile işi ancak Ukrayna’ya şimdi de Polonya’ya satmaya geldiğinde denklemin karşısında Rusya var. Rusya bunu çok ciddiye aldı. Çünkü Karabağ’da gördü durumu nasıl değiştirdiğini, Ukrayna’da da 2019’dan beri böylesine bir alışveriş var. Bu araçların motorunu ortak üretme projesi gelişiyor. Ancak Kırım ve Doğu Ukrayna’daki ayrılıkçı bölgelere ilişkin olarak geliştirildiği için bu ortaklık Ruslar ciddi olarak tehdit saydılar. Tam bu olaylar olurken (Rusya Dışişleri Bakanı Sergey) Lavrov çok sert bir açıklama yaptı. Polonya Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’yi ziyaretinden önce onlara 24 adet SİHA satılacağı biliniyordu; Ukrayna’da satılmış, Donbas üzerinde ve Kırım yakınlarında Türk insansız araçları uçuşlara başlamış, böylesi bir ortamda Lavrov şu acıkmayı yapıyor: “Türk meslektaşlarımıza, durumu itinalı bir biçimde analiz etmelerini, Ukrayna’nın militarist düşüncelerini desteklemeyi bırakmalarını her düzeyde tavsiye ediyoruz.” Daha da önemlisi, devamı çok ilginç, bu kadar net söylemiyorlardı, sadece Rus medyasında dinlendiriyorlardı. Ama şimdi Lavrov diyor ki; Ukrayna’nın Kırım konusundaki agresif girişimlerini cesaretlendirmenin, Rusya’nın toprak bütünlüğüne kastetmek ile eşdeğer olduğu görüşümüzü onlara (Türk meslektaşlarımıza) son derece açık bir biçimde iletiyoruz.”
Ne derler, kıyametin koptuğu yer burası. Türkiye bir taraftan silah satıyor, diğer taraftan Kiev’in Kırım Platformu’na ortaklık sunuyor. Bu ortaklık Rusya’nın tehdidinin ciddiyete binmesini sağlayacak bir gelişme olarak görebiliriz bunu. Polonya’ya gelelim. Polonya Cumhurbaşkanı, dünyaya bakış açısıyla Erdoğan’ı çok andıran birisi. Polonya ülke olarak NATO’da önemli bir yere sahip. ABD’nin de bir süredir Rusya’ya karşı Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne atfettiği önem büyük. NATO üzerinden Rusya’yı bir anlamda bloke edecek askeri konuşlanmayı, konsepti bu iki ülke üzerinden kurmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanı Duda da bazı icraatlarıyla dikkat çekti. Bunlardan biri 2018’de Polonya’yı ya da Polonyalıları Holocaust ile ilişkilendirmeyi yasadışı sayan bir saya çıkardılar. Buna benzer yaklaşımlarıyla birazcık Erdoğan’ın politik duruşuna yakın. Daha milliyetçi, daha muhafazakâr karaktere sahip. Eşcinsel haklarına karşı çıkmış ve tartışmalara yol açmıştı. NATO çerçevesinde Türkiye ile ortaklığa ne kadar önem verdiğini Ankara’ya geldiğinde de dillendirdi. Bükreş Dokuzlusu’na atıfta da bulundu. Burada Polonya ve Romanya başı çekiyor. Ve bunun da karşı cephesinde Rusya var. Ukrayna’dan sonra Rus karşıtı başka bir cepheye de yatırım yapması biraz sıkıntılı bir durum.

IŞIN ELİÇİN: Dış politika bir dönüşüm çabası içerisinde. ABD ile ilişkilerini tamir çabası içerisinde. Ama öyle bir pozisyona gelmişiz ki bir tarafı tamir ederken diğer tarafla giderek bozuyoruz. Devam et lütfen…

FEHİM TAŞTEKİN: Ben de buna vurgu yapacaktım. Erdoğan, Biden ile ilk görüşmesine hazırlanıyor. Dezavantajlı bir pozisyonda. Bir takım ciddi dosyalarda Biden, Erdoğan’ı memnun etmek istemiyor. Suriye’de Kürtlere, S-400, Halk Bank meselesi, vesaire. Bunlar konusunda Erdoğan’ı memnun etmek istemiyor. Ama Erdoğan onu NATO ile memnun etmek için hazırlık yapıyor. Ukrayna konusunda Rus karşıtlığının Türkiye üzerinden şekilleniyor olması Amerikalıların dikkatini çekiyor. Erdoğan son dönemde NATO platformlarında Türkiye’nin ittifaka katkısını ve bağlılığını sürekli vurguladı. Halbuki bir önceki sahnede NATO’dan kopmayı tartışan bir duruş vardı vs. Mavi Vatan’la öylesine sular köpürtüldü ki artık NATO-MATO hak getire pozisyonundayken şimdi NATO’nun vazgeçilmez ortağı Türkiye… Bu imajı Biden’a sunacak ve oradan bir tutunma noktası yakalayacak, bunun üzerine bir şeyler inşa etmeye çalışacak. Bir taraftan da herkes Peker’in videolarını izliyor, Erdoğan ne kadar zayıfladı diye bakıyor. İçerde bu kadar zayıflamış, dışarıda çok sıkıştığı için Mısır’la, Suudi Arabistan’la, Birleşik Arap Emirlikleri ile yoluna koymak için gardını düşürmüş, yelkenleri indirmiş bir Türkiye var. İçerde de zayıflamaya devam ediyorsa muhataplarının gözünde farklı bir yerde olacaktır. Bu noktadan sonra Erdoğan kükreyerek gidemeyecektir NATO’daki zirveye, daha zayıf gidecektir.

IŞIN ELİÇİN: Evet, bu elini zayıflatan nokta da, tabi bunlar hallolur müzakerelerle pazarlıklarla ama tam Peker krizi patlak verdiğinde Filistin’de Kudüs provokasyonu, Gazze’ye saldırılar, Gazze’den karşılık derken Türkiye yine orada da en sert çıkışları yaptı. Tam Arap coğrafyası ile ilişkileri düzeltmek, hattâ bir aşamada İsrail’le ilişkileri düzeltmek, Amerika ile ilişkileri düzeltmek isterken, bütün bunların adımları atılırken bu krizin ortaya çıkması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok sert açıklamalar yapması, İsrail’i devlet terörü ile suçlayıp Biden’ı da buna katması tepki çekti. ABD’den de “bir dakika kullandığınız dil antisemitizme giriyor” diye tepki geldi. Bu kabul edilemez olarak nitelendirildi. Bir de işin bu boyutu var. Hallolur belki ama eli güçlü değil hiç, durum böyle olduktan sonra.

FEHİM TAŞTEKİN: Evet bunlar tepki çekti. Aslında Erdoğan ilk kez antisemitik bir dil kullanmakla suçlandı. Ama bir de Erdoğan zaten böyle, alıştığımız bir durum da diyebilirler. Bir parantez daha açayım bunla ilgili; Biden yönetimi bir taraftan İsrail’e her türlü desteği sunarken bu son savaşta İsrail’i onlar da sıkıştırdılar. Ateşkesin sağlanmasında Biden yönetiminin baskılarının etkisi var. Burada üzerinde durulması gereken başka bir şey var. Erdoğan ABD ile ilişkileri düzeltmeye çalışırken Mısır’ın Gazze savaşındaki tutumu ve hızlı arabuluculuk nedeniyle Abdulfettah Sisi, Biden ile ilişkilerini kurmuş oldu. Böylece Erdoğan’ın önüne geçti. Bunu bir yarış olarak algılamıyoruz da dengeler şöyle şekilleniyor: Mısır ateşkesi sağladıktan sonra hemen öncesinde Biden Sisi’yi aradı, teşekkür etti. Oyunu Mısır üzerinden kurmaya çalışıyor. Mısır ateşkesi kalıcı hale getirmek için sahaya, hem Gazze hem İsrail’e heyetler gönderdi. İkincisi bu kalıcı ateşkesi Mısır’ın Gazze üzerinde nüfuzunu artıracak, eski rolünü yeniden kazanmasını sağlayacak, Hamas’ı dizginleyecek şekilde Kahire’nin rolünü öne çıkarmaya çalışıyorlar. Mısır Gazze’nin yeniden inşa sürecinde 500 milyon dolarlık yardım vadetti. Mısır Hamas’ı neredeyse terör örgütü olarak görüyor, Refah kapısını kapalı tutuyor, bir şekilde Gazze’yi cezalandırıyor ama Mısır da ABD de şunu fark etti: Biz Gazze’de oyuna girmezsek Katar geliyor tek başına finansör olarak binaları inşa ediyor ve Hamas’ı güçlendiriyor. Ama bunu Mısır üzerinden yaparsak Hamas’ın tek başına oyunu belirleyen örgüt olmasını da yavaş yavaş önlemiş oluruz diyorlar. Bu ne anlama geliyor? Mısır, ABD ve İsrail üçgeninde yeni bir ortaklık şekilleniyor; elbette bu Mısır’ın Hamas’la ilişkilerini de ısıtacaktır ama bu denklemde Erdoğan’a yer yok. O yüzden ilişkileri düzeltmek için ısrarla NATO üzerinden ABD’ye yaklaşıyor. Bunu Rusya ile ilişkileri yeniden türbülansa sokma pahasına yapıyor. Bir taraftan da Rusya’yı teskin etmek için Moskova’ya heyet gönderiyor. Heyetin Moskova’ya gitmesinin nedeni bir şeyleri garanti etmek. Rusya da siz NATO ile böyle bir oyun oynayacaksanız bir durun, önce bir komşuluk ilişkilerimizi sağlama alalım diyerek ön alıyor. Durum son derece kritik. Zirve öncesi bu gelişmeler bize ansızın gerilimlerle karşı karşıya bırakabilir mi, bırakabilir.

IŞIN ELİÇİN: Evet bırakabilir. Libya için de süreç hızlandı; Biden yönetimi Libya Misyon Şefi Richard Norland’ı, Libya Özel Temsilcisi olarak atayınca oradaki devam eden barış sürecine, ateşkesin hayata geçirilmesi ve seçimlerle taçlandırılması sürecine daha fazla yatırım yapıyor. O noktada Türkiye’nin Libya’da taviz vermesiyle, belki askeri varlığını tamamen çekerek değil ama özellikle Suriyeli savaşçılarla ilgili taviz vermesiyle, Mısır’la ilişkilerini iyileştirerek o yalnızlığının kırılmasında ABD, Türkiye’ye etki etmeye çalışıyor. Demek istediğim bu sadece NATO ile sınırlı olmayabilir. NATO’da kendini gösteriyor ama oralarda da yalnızlığını kırmak için ne kadar taviz verecek bilemiyoruz ama böyle adımlar gelebilir. Ama dediğim gibi eli zayıf Türkiye’nin.


FEHİM TAŞTEKİN: Ne kadar hızlı hareket edebilir ya da manevra yapabilir bundan emin değilim. Çünkü ABD son zamanlarda Türkiye’ye buradan yavaş yavaş askeri birliklerini çek diyor. Mısır’la normalleşmenin bir koşulu da oradaki milislerin bilahare de Türkiye’nin kendi askerlerinin çekilmesi. ABD de daha önce Libya ile fazla ilgilenmiyordu ama ilgilenmeye başladığında da kuşkusuz dengeleyici bir faktör olacaktır. Sanırım Erdoğan seçimlere kadar çekilme görüntüsü vermek istemiyor; seçimler olur yeni meclis ve hükümet belirlenir, ona göre daha hızlı ve rahat manevra alanı oluşabilir. Milisleri çekebilirler, onları zaten bir pazarlık unsuru olarak ellerinde tutuyorlar, orada bir etkisi olduğu için değil. Tamam, ben milisleri çekeceğim ama sen bana ne vereceksin, bir pazarlık noktası yakaladığında milisleri birkaç gün içerisinde çekebilirler.

IŞIN ELİCİN: İstersen burada kapatalım. İki hafta sonra bir araya geleceğiz yine. O zaman Biden ile Erdoğan’ın zirveye nasıl hazırlanacağı daha da netleşmiş olur. Bu arada Sedat Peker’in yeni videolarıyla, bilmiyorum, nasıl ilerleyecek bu süreç ama göreceğiz yani, belki yine konuşmak durumunda kalırız eğer dış politikaya girerse. Ama ben sanmıyorum, buralarda bir yerde Erdoğan devreye girecek diye düşünüyorum, ne dersin?

FEHİM TAŞTEKİN: Belki Türkiye’nin iç politikası başka bir yere de gidebilir. Nasıl bir iç ve dış politika tablosu olacağını kestirmek zor. O zaman bir sonraki programda görüşmek üzere diyelim.

IŞIN ELİÇİN: Çok teşekkürler sevgili izleyiciler bu akşam bize eşlik ettiğiniz için. Fehim Taştekin’le Puslu Kıtalar’da yeniden görüşünceye dek hoşça kalın.

(Transkripsiyon: Akanda Taştekin)

  • Puslu Kıtalar programı, Friedrich-Ebert-Stiftung (FES) Derneği Türkiye Temsilciliği’nin katkıları ile hazırlanmıştır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.