Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Türkiye’de petrol: Gerçekler, söylemler ve şehir efsaneleri

Türkiye, 2020 yılında 3,1 milyon ton (günde ortalama 60 bin 845 varil) petrol üretti. Aynı dönemde Türkiye’de tüketilen petrol ise yaklaşık 50 milyon ton. Türkiye, petrol ihtiyacının yalnızca yüzde 8’ini üretebiliyor. Dünyada petrol üretimi sıralamasında 58’inci olan Türkiye, petrol tüketiminde 22’nci sırada.

Türkiye’de üretilebilir nitelikteki petrol rezervi 209,9 milyon ton. Bu rezervin 161,8 milyon tonu halihazırda üretilmiş olduğu için kalan petrol rezervinin miktarı 48,1 milyon ton. Türkiye, rezerv açısından dünyada 53’üncü sırada. Türkiye’nin petrol rezervleri, ülkenin bir yıllık petrol tüketimini karşılayabilecek kadar.

Türkiye’deki ilk petrol kuyusu, 1934 yılında Batman’da açılan Raman-1 kuyusu idi. Bu kuyudan, 11 ton petrol çıkarıldı fakat ilerleyen zamanda su çıkmaya başlayınca kuyu kapatıldı. Batman’da açılan sonraki altı “Raman” isimli kuyunun da kaderi aynı oldu. 1945 yılında delinen Raman-8 kuyusunda ise ilk petrol üretimi yapıldı. 1945 yılından bu yana Türkiye’de, 5 bin 45 kuyu açıldı. En fazla petrol üretimi yapılan kuyular Batman’da bulunuyor.

Petrol ve Türkiye siyaseti: Müjdeler ve söylemler

Petrol zengini bir bölgenin ortasında konumlandığı için Türkiye’de petrol, iç siyasetin devamlı bir parçası. Petrol üretiminin, tüketimine olan oranı yalnızca yüzde 8 olan Türkiye’de petrol, siyasetin sürekli gündeminde. Türkiye uluslararası açıdan, ithal ettiği petrol ve doğalgaz kaynakları ile Rusya-Azerbaycan enerji kaynaklarının dağıtımında rol oynuyor. İç siyasette ise petrolün ardından çoğunlukla şu kelime geliyor: “Müjde”

“Müjdeler rezerv, rezervler petrol anlamına gelmiyor”

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk “petrol müjdesi” 3 Mayıs 1940 tarihinde, Cumhuriyet gazetesinin manşetine, “Başvekilin müjdesi: Raman dağındaki vaziyet bir petrol sahasının tezahürüdür!” diye yansıdı. Haberin konusu olan Raman-1 kuyusu, 11 ton petrol ürettikten sonra 1945 yılında kapatıldı.

Türkiye’nin yakın tarihinde doğalgaz veya petrol müjdeleri, iktidarın ve medyanın gündeminde sürekli yer alıyor. Sözcü gazetesi yazarı Deniz Zeyrek, 2003 – 2020 yılları arasında en az 30 kez doğalgaz veya petrol keşfinin müjdelendiğini haberleştirdi. Journo internet sitesi, “Haberlerde kalan keşifler” başlığı altında son yıllarda müjdelenen 10 adet enerji keşfini derledi. Bu derlemelerde, söz konusu müjdelerden bazılarında, “Türkiye’nin 40 yıllık enerji ihtiyacını karşılayacak” petrol keşiflerinden bahsedildiği yer alıyor. Yalçın Doğan, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) döneminde verilen 31 müjdeyi sayıyor ve bu petrol müjdelerinin zamanlamasına da dikkat çekiyor: “Tesadüfe bakın ki o müjdelerin bazıları tam da yerel ya da genel seçimlerin hemen öncesine rastlıyor.”

Enerji kaynağı müjdelerinin, yurttaşın hayatına yansımaması ise petrol keşfi açıklamalarının yanlış yapılmasından kaynaklanıyor. Medyascope’a konuşan petrol jeoloğu Dr. Sezgin Aytuna, “Petrol kuyusu açılmadan önce sismik araştırmalar yapılır. Rezerv hesabı yapılır, etraftaki kuyulardan gelen bilgilerinden faydalanır. Hesaplar yapılır, muhtemel rezerv rakamı ortaya çıkar. Bu rakamlar açıklandığı zaman o miktar alınacak sanılıyor. Genelde üretilebilecek petrol rezerv rakamının yüzde 25-30’undan faydalanılır, yüzde 70’i yer altında kalmaya mahkûm. Bunun doğru açıklanması lazım” dedi. Aytuna, kuyular açılıp üretime başladıktan sonra elde edilen bilgilerle rezerv hesaplarının gözden geçirilerek güncellendiğini de söyledi.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2020 yılının Haziran ayında, yeni enerji kaynaklarını müjdelemesinin ardından DW Türkçe’ye konuşan enerji uzmanı Arif Aktürk, “Müjdeli açıklamaların faturalara yansımadığını BOTAŞ’ın açıklamalarından da gördük. Bir petrol şirketi, sondaj çalışması yapılan yerde her şey kesinlik kazandıktan sonra ancak oraya yatırım yapabilir ki biz bunun Karadeniz’de kısa sürede gerçekleşmesini mümkün görmüyoruz. Çünkü yapılan sondajların rezerve dönüşünü henüz bilimsel olarak kanıtlayamadık. Yeni müjdeler için beklemekte fayda var” dedi. Aynı haberde, petrol mühendisi ve enerji uzmanı Necdet Pamir’in, “Müjde olsa seviniriz, rezerv de olsa seviniriz ancak şu an itibariyle açıklananlar bulgudan öteye geçmiyor” sözleri de yer aldı.

27 Mayıs 2021 tarihinde AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda açıklamalarda bulunan Erdoğan, Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) eleştirdiği konuşmasında üç kuyuda petrol keşfedildiğini dile getirdi. Erdoğan, “Karadeniz’de bulduğumuz doğalgazın ardından kara alanındaki çalışmaların sonucunu almaya başladık. Daha önce petrol yok diye üzerine beton dökülen kuyularda petrol bulduk. Bir ayda üç kuyuda petrol keşfettik” diye konuştu.

Çıkarıl(a)mayan petrol hakkındaki iddialar, şehir efsaneleri ve gerçekler

“Her kuyu çimentolanır ama petrolü gizlemek için değil”

Erdoğan’ın, “Üzerine beton dökülen kuyular” ifadesi TRT Haber sitesinde yer alan haberde, bir bölge sakininin ağzından şu şekilde dile getirildi: “Bölge halkı olarak bizler çok mutlu ve heyecanlıyız. Çünkü bu kuyularla birlikte yeni kuyular da bulunacaktır. Geçmişte birçok kuyunun üstü kapatıldı.”

Petrol kuyularının beton ya da cıva dökülerek kapatıldığına ilişkin söylemler Türkiye’de, yaygın olarak dile getirilen iddialardan. Enerji uzmanı ve eski Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) yöneticilerinden Necdet Pamir, bu iddiaların doğruyu yansıtmadığını ancak mevzuat gereği bazı kuyulara uygulanan çimento tapalama uygulamasının konuyu bilmeyen kişiler tarafından yanlış algılandığını belirtiyor. Pamir, ekonomik olarak kâr edilemeyecek petrol kuyularının, güvenlik ve koruma sebebiyle yüzeysel olarak çimento ile kaplandığını söylüyor.

Pamir, Independent Türkçe’ye verdiği demeçte konuyu şöyle açıklıyor: “Bir kuyuyu deldiğinizde petrole, doğalgaza da rastlayabilirsiniz ya da bir şey de bulamayabilirsiniz. Bazen binlerce metre derine inersiniz. Petrol ve doğalgaz bulsanız dahi önce petrolün o günkü fiyatlarına, petrolün ne kadar derinde olduğuna, verimliliğine bakarsınız. Bunun için testlerini, karotlarını yaparak o günkü şartlarda bu kuyudan üretim yapmak verimli mi, değil mi diye bakarsınız. Şayet yeterli verimliliği yok ise veya o günkü şartlarda o petrolü çıkarmanın maliyeti üretiminden elde edilecek gelirden daha fazla ise Petrol Kanunu ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün mevzuatı gereği gelecek yıllarda değerlendirmek amacıyla kuyunun sadece giriş kısmına çimento tapa yaparsınız. Çünkü açık bırakılırsa içine düşen canlılar olabilir ya da kuyudan sonradan ekonomik değeri olmayan kısa süreli akış olarak çevre kirliliğine yol açabilir. Çevrede yaşayan insanlar, kimi zaman tanık oldukları çimento tapalamanın ne olduğunu teknik olarak bilmediklerinden bunu farklı bir iş yapılıyormuş gibi algılayabiliyorlar.”

Aynı konu, TPAO Yurtdışı Projeler Daire Başkan Yardımcısı Taylan Efeoğlu’nun Jeofizik Bülteni’nde yer alan “Petrol Efsaneleri” başlıklı yazısında da benzer şekilde cevaplanıyor. Efeoğlu, kuyuların çökmemesi için yapılan çimento uygulamasını şöyle anlatıyor: “Sondaj sırasında kuyunun çökmemesi istenir. Bunun için de muhafaza borusu dediğimiz boru, çimento ile kuyu çeperine sabitlenerek yerleştirilir. Yani her kuyu çimentolanır ama keşif yapılan petrolü gizlemek için değil.” 

Efeoğlu, işlenmesi ekonomik olarak fayda sağlamayacak kuyuların gerek görüldüğü takdirde tekrar açılabilecek şekilde yüzeysel olarak çimento ile kaplandığını belirtiyor: “Kontrol edilemeyen kuyu daha büyük felaketlere neden olabileceğinden amaç kuyudan gelişi durdurarak tehlikeyi savuşturmaktır. Eğer kuyudan, ekonomik miktarda bir petrol veya gaz gelişi olduğu tespit edilirse kuyunun civarında arama faaliyetlerine devam edilir. Uygun sondaj yeri bulunduğunda, yeraltındaki yüksek basınca uygun bir sondaj programı ile hedefe yeniden ulaşılır.” 

Necdet Pamir de çimento tapa yaparak kaplanan kuyuların, ekonomik koşullardaki değişiklikler öngörülerek yeniden açılabilecek şekilde kapatıldığını vurguluyor: “Petrolün varilinin 10-15 ve 110 dolar olduğu dönemler de görüldü. Diyelim ki bir kuyu açtığınızda o günkü koşullarda petrolün varili 10-15 dolar. Bu durumda petrolü çıkarmak daha maliyetli. O zaman çimento tapayla girişini kapatırsınız ancak petrolün varili 70-80 dolara geldiğinde basit bir sondaj işlemiyle yeniden açıp üretime başlayabilirsiniz.”

Petrol sektöründe uzun yıllar çalışan petrol jeoloğu Dr. Sezgin Aytuna, “beton kaplı kuyular” ifadesinin tamamıyla yanlış olduğunu belirtiyor: “Beton kelimesini kesinlikle kullanmayın, yanlış bir tabir. Açılan kuyudaki petrol o günkü fiyatlarda çıkarmaya değmez ise tapa çimento yapıyorsunuz. Yani 10 metre kalınlığında bir çimento dökülüyor en dibe ve bin metre aralıklarla. Çimento tapa uygulaması teknik veya ekonomik sebeplerle yapılabilir.”

“Petrolün bittiği yerde Türkiye’nin sınırları başlar”

Ortadoğu’daki petrol sahalarını ve günlük üretim miktarlarını gösteren harita

Dünya petrol üreticisi ülkeler listesinde 58’inci sırada olan Türkiye’nin, güneydoğu komşuları aynı listede yukarı sıralarda yer alıyor. Irak (6.) ve İran (7.) başta olmak üzere petrol zengini komşularında bulunan geniş rezervlerin Türkiye’de bulunmaması hem soruları hem de komplo teorilerini beraberinde getiriyor.

Bu sorunun bilimsel ve tarihsel olmak üzere iç içe geçmiş iki cevabı var. Bilimsel cevap, Türkiye’nin jeolojik yapısının güneydoğusundaki komşularından farklı olması ile ilgili. TPAO Yurt Dışı Projeler Daire Başkan Yardımcısı Taylan Efeoğlu farkı şöyle özetliyor: “Gerçekten de tektonik olarak kıvrılmış ve kırılmış olan Güneydoğu Anadolu’da rezervuarlar parçalanmış. Zamanında petrol içeren yapıların daha genç yer hareketleri ile parçalanarak korunaksız hale gelen yapı odaları içerisindeki petrol kaçmıştır. Sonuç olarak petrol içeren yapılar parçalanarak hacimsel olarak daha küçük hale gelmiştir. Bu küçük yapılar aramacılığı daha riskli hale getirmektedir. Dolayısı ile bu rezervuarlar Türkiye’de hem hacim olarak küçük miktarda petrol içermekte hem de üretim maliyeti yüksek olmaktadır”. Bu saptama, Türkiye’nin sahip olduğu topraklarda işlenebilir petrol rezervinin, komşu ülkelere göre çok daha az miktarda olmasını açıklıyor.

Güneydoğu sınırlarının bu “petrol zengini” coğrafyayı, Türkiye topraklarının dışında bırakması ise tarihsel olaylara dayanıyor. Efeoğlu, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra güneydoğu sınırının çizilmesinde İngiliz jeologların etkili olduğunu yazıyor. Dr. Sezgin Aytuna da 20. yüzyıl başlarında İngiltere’nin, arkeolog adı altında jeologları Ortadoğu’da görevlendirdiğini, bu kişilerin de yüzey jeolojisi teknikleri ile rezervleri tahmin edebildiğini belirtti. Aytuna, Türkiye’nin güneydoğu sınırlarının çizilmesinde petrol kaynaklarının önemli bir etmen olduğunu söyledi.

Türkiye sınırlarının belirlenmesinde enerji kaynaklarının rol oynadığını eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel şöyle dile getirmişti: “Türkiye’nin sınırları, siyasetçilerden çok jeologlar tarafından çizilmiştir. Yani petrolün bittiği yerde Türkiye’nin sınırları başlar.”

Lozan Antlaşması’nın gizli maddeleri ve petrolün çıkarılmasını engelleyen “dış mihraklar”

Türkiye’de petrol üretiminin az miktarda olmasının arkasında “olağan şüpheli” olarak dış mihrakları işaret eden söylemler de var. Bu iddiaya göre, “Lozan Antlaşması’nın gizli maddeleri” kapsamında Türkiye’nin petrol başta olmak üzere çeşitli doğal kaynaklarından yararlanması yasak. Ekonomist Mahfi Eğilmez, bu iddiayı şöyle özetliyor: “Lozan Antlaşması 100 yıl süreli yapılmıştır. Antlaşmaya ekli gizli maddelerde, Türkiye’nin bor ve petrol başta olmak üzere madenlerini çıkarması yasaklandığı için biz bunlardan yararlanamıyoruz. Antlaşmanın süresi 2023 yılında dolacak. Dolayısıyla 2023’ten itibaren madenlerimizi yer üstüne çıkarıp kullanarak ve ihraç ederek hızla gelişmiş ülke statüsüne geçeceğiz.”

Eğilmez, Lozan Antlaşması’nın 100 yıllık bir bitiş tarihi olmadığı gibi Türkiye’nin de halihazırda maden çalışmaları yürütebildiğini gösteriyor ve yazısını, “Bu iddianın sadece bir şehir efsanesinden ibaret olduğunu kanıtlamış ve tarihin çöplüğüne atmış olduk” diyerek sonlandırıyor. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.