Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sedat Pişirici ile Ekonomi Tıkırında (140): Kabahat kimde TÜSİAD?

“Ekonomi Tıkırında”nın 140. yayınında Sedat Pişirici, Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) önde gelen isimleri ve yetkililerinin, mevcut ekonomik sıkıntılardan neden şikayet etmemesi gerektiği sorusunu, geçmişten örnekler vererek cevapladı.

Bundan yaklaşık ikibuçuk yıl önce bu programda “Krizin faturasını kim ödeyecek” diye sormuş ve TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan ile AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki gerilimden hareket ile bir cevap bulmaya çalışmıştım.

Daha ortalıkta koronavirüs salgınının “s”si yokken, o tarihte neye “kriz” demişim bakalım. Nisan 2019 enflasyonu üretici fiyatlarında %30, tüketici fiyatlarında %20, gıda fiyatlarında %32 imiş. Şubat 2019 işsizlik oranı %14,7, işsiz sayısı 4 milyon 730 binmiş. Kişi başı yıllık gelir 10 bin doların altındaymış. İç borç 600 milyar liradan fazla, dış borç 446 milyar dolarmış. Akaryakıtın litresi 7 liraymış. Dolar 6 lira, euro 6 lira 71 kuruşmuş. Bankalardaki mevduatın yarısı dövizmiş. Türkiye’nin risk primi 490’mış. AKP iktidarı, 2008 yılında kaldırdığı kambiyo vergisini geri getirmiş. Paraya sıkışan hükümet, döviz satışından vergi almaya karar vermiş.

Bu tabloya “kriz” demişim. Tablo bu iken de TÜSİAD ile Erdoğan arasında bir gerilim baş göstermiş. TÜSİAD Yönetim Kurulu, 1 Mayıs’ta, İşçi Bayramı günü, Ankara’ya giderek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etmiş. Bu ziyaretten 14 gün sonra, 15 Mayıs 2019’da da TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi İstanbul’da toplanmış. Konseyin başkanı Tuncay Özilhan’ın orada yaptığı konuşma Erdoğan’ı rahatsız etmiş. O da 16 Mayıs 2019 akşamı İstanbul’da polis ve jandarmaya verdiği iftar yemeğinde TÜSİAD’a vermiş veriştirmiş. Demiş ki Erdoğan, “Ben sizin 17 yıl önceki durumunuzu biliyorum. Bugünkü durumunuzu da biliyorum. Yeri gelirse bunları teşhir ederim. Ama şunu bilin ki Türkiye’yi dışarıdan vuranlar vurmaya çalışıyor, içeriden vuranlara bunun hesabını da sormasını da bilirim. Zira biz TÜSİAD’ın kasıtlı olarak Türkiye’yi alt sıralarda gösteren istatistiklerin illüzyonuna sığınmak yerine, mesela başlattığımız 2,5 milyonluk istihdam seferberliğine niçin destek vermiyor da bunu kendilerine hatırlatırım.’’ Erdoğan TÜSİAD’ın 1 Mayıs’taki ziyaretine de değinmiş ve demiş ki: “Sizlerle biz neleri konuştuk o gün, bir hafta geçmeden yaptıkları açıklamalarla bak.’’

Erdoğan 2019’da neye kızmış, Tuncay Özilhan’ın konuşmasında paylaştığı istatistiklere. Neymiş o istatistikler? Özilhan şöyle sıralamış: “Küresel Rekabet Endeksi’ne göre 140 ülke arasında makroekonomik ortam açısından 116. sıradayız; enflasyonda 121., işgücü piyasası verimliliğinde 111. sıradayız;  yargının bağımsızlığında 111, kamu düzenlemelerine karşı yargıda hak aramada 109, basın özgürlüğünde 129. sıradayız; öğretimde, eleştirel düşünmede 133, mesleki eğitim kalitesinde 132, dijital becerilerde 118, beceri sahibi çalışan bulma kolaylığında 117. sıradayız.’’

Başka ne demiş Tuncay Özilhan? “Göstergelerdeki kötüleşme bir alandan diğerine giderek ekonominin tamamına yayılıyor. İç ve dış borç göstergeleri kötüleşiyor. Bütçe dengeleri bozuluyor. İhracat artışı duraklıyor. İşsiz sayısı artıyor, sanayi üretimi durağanlaşıyor. Dolar cinsinden kişi başı gayrisafi yurtiçi hasıla rakamları geriliyor, rezervler eriyor, enflasyon yükseliyor, halkın alım gücü düşüyor, faiz oranları artıyor, Türk vatandaşı Türk Lirası’ndan kaçıyor. Uluslararası ilişkilerdeki gerilimler Türk Lirası’nın değerinde sert düşüşlere neden oluyor, bu sert düşüş reel sektörde maliyet artışına yol açıyor, üretim ve yatırım kararlarını bozuyor, şirketleri mali olarak zayıflatıyor, iflaslara yol açıyor.” 

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı’na göre, o tarihte, 2019’da bu sıkıntılar yeni de değil: Diyor ki Özilhan, “Makroekonomik dengelerde uzun süredir devam eden bir bozulma var. Bu bozulma 2007’de başlıyor, küresel kriz derinleşiyor sonra kısa bir toparlanma ardından tekrar bozulma. Üretim alanında başlayan bozulma finansal alana geliyor, oradan kamu maliyesini etkiliyor ve dönüp tekrar reel sektöre geri geliyor. Türkiye 2002-2007 dönemindeki parlak günlerine bir türlü dönemiyor.”

O tarihte, AKP’nin kaybedip CHP’nin kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri de iptal edilip yenilenmesine karar verilmiş. Özilhan ona da değiniyor: “Unutmayalım, hukukun üstünlüğü ve demokrasi olmadan hiçbir şey olmaz. Ne ekonomi olur? Ne de başka bir şey.”

Bundan ikibuçuk yıl önce ben de sormuşum ve söylemişim: “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar mı? Şimdi, bunları söyleyene ‘Patrondur, TÜSİAD’çıdır’ diye kızacak mıyız? Hadi biz kızdık diyelim, Erdoğan’ın kızmaya hakkı var mı? Bence yok. Hadi ekonomik kriz nedeniyle biz vatandaşlar sızlanıyoruz diyelim, TÜSİAD’ın Erdoğan’a sızlanmayı hakkı var mıdır? Bence o da yok. Neden mi? Bakınız, Erdoğan 1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi, sonra Siirt’te yaptığı konuşma nedeniyle yargılandı, 10 ay hapis cezasına çarptırıldı, 26 Mart 1999’da cezaevine girdi, 4 ay 10 gün kaldıktan sonra, 24 Temmuz 1999’da tahliye edildi. Tahliyeden sonra artık o bir beldiye başkanı değildi. Bu tahliyeden üç ay sonra Hürriyet Gazetesi’nin 28 Ekim 1999 tarihli haberine göre, dönemin TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Bülent Eczacıbaşı, Yeniköy’deki evinde Erdoğan’a bir yemek verdi. Hürriyet Gazetesi’nin haberi diyor ki “Tamamı TÜSİAD üyesi olan sekiz işadamı ile gerçekleşen yemekle ilgili ilk teklif birkaç ay önce Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi. Erdoğan’a bu yemek için Münci İnci ile Cüneyt Zapsu aracılık etti. Eczacıbaşı özellikle Zapsu’nun çok ısrar etmesi üzerine bu daveti gerçekleştirmeye karar verdi. Erdoğan önceki akşam aralarında Can Paker, Tuncay Özilhan, Cüneyt Zapsu, Erdoğan Gönül, Kaya Turgut, Sezgin Bayraktar ve Avukat Münci İnci’nin bulunduğu işadamları ile bir araya gelerek yepyeni bir Tayyip Erdoğan’a destek çağrısında bulundu. Bu yemeğe katılanlara bakalım, kim kimdir? Dediğim gibi Bülent Eczacıbaşı yemeğin ev sahibi ve dönemin TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı. Cüneyt Zapsu, AKP kurucusu. Avukat Münci İnci, Tayyip Erdoğan’ın avukatı. Can Paker öteden beri Tayyip Erdoğan’ı destekleyen bir işadamı. Erdoğan Gönül, Vehbi Koç’un damadı. Kaya Turgut, Fako İlaç’ın şimdi Turgut İlaç’ın patronu. Sezgin Bayraktar, Eczacıbaşı Genel Koordinatörü. Tuncay Özilhan, şu andaki TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı. Habere göre, ev sahibi Bülent Eczacıbaşı yemek sonrası yaptığı açıklamada, ‘Recep Tayyip Erdoğan bize görüşlerini açıklamak istedi, bu görüşme kendisine bir destek anlamına gelmiyor’ demiş. Tayyip Erdoğan da ‘Daha önceden tanıştığım dostlarımla birlikte olduk, ülkenin son zamanlarda yaşadığı gelişmeleri beraberce tahlil ettik. Bu verimli toplantıda asgari müştereklerimizin oluştuğunu gördüm. Çok mutlu oldum’ demiş. Soru sormuş gazeteciler, cevap vermiş Erdoğan: “Türkiye’nin bütün bu gerginliklerinden kurtuluşunun, Türkiye’nin bütününü kucaklayacak geniş tabanlı bir anlayışın oluşması ile mümkün olacağını söyledim” demiş. Kime söylemiş? İşadamlarına söylemiş.”

Bunlar 1999’da olmuş. Bendeniz de 2019’daki analizimde o tarihten 20 yıl önceki bu buluşmayı ve 20 yıl sonraki gerilimi şöyle değerlendirmişim: “Aslında olan biten apaçık ortada. 20 yıl önce, iktidar yürüyüşüne başlamadan TÜSİAD’a görüşlerini anlatmak isteyen Erdoğan, iktidara kavuştuktan 20 yıl sonra, o yemekteki dostlarından Tuncay Özilhan görüşlerini açıklayınca küplere biniyor. Ya da 20 yıl önce Erdoğan’ı dinleyip ikna olan, ona destek verip önünü açan TÜSİAD, 20 yıl sonra memleket otobüsünü ekonomik kriz virajında deviren Erdoğan’a, usturubunca ‘Direksiyonu bırak’ diyor. Öyle ya da böyle, 20 yıl önce yenen yemeğin faturası masaya şimdi geliyor. Şimdi soru şu: Erdoğan bu faturayı öder mi? Asıl soru da şu: TÜSİAD’ı bile yıldıran bu ekonomik krizin faturasını kim ödeyecek?”

Erdoğan, faturayı kısmen ödedi? Eczacıbaşı İlaç ile Fako İlaç’ın Levent’teki fabrikalarının arazileri üzerinde daha sonra birer AVM, rezidans, iş merkezi, kule yükseldi. Ama iktidara uzanan köprüyü geçtikten sonra ise kendine “beton” gibi sağlam yeni dostlar edindi. Ekonomik krizin faturası ödendi mi? Orası biraz karışık! Türkiye ekonomik krize yuvarlanmış ama iktidar krizi perdelemeye çalışırken, koronavirüs salgını patlak verdi. Salgın önlemleri nedeni ile kriz daha da derinleşti. 2019’daki tablo bugün şöyle:

Eylül 2021 enflasyonu üretici fiyatlarında %43,96, tüketici fiyatlarında %19,58, gıda fiyatlarında %28,79; Nisan 2019 enflasyonu ile üç aşağı beş yukarı aynı. Ağustos 2021’de işsizlik oranı %12,1, işsiz sayısı 3 milyon 965 bin; Şubat 2019’dan bir miktar aşağıda. Kişi başı yıllık gelir 9 bin 500 dolar: 2019’da 9 bin 200 dolardı. İç borç 1 trilyon 135 milyar lira; neredeyse 2019’un iki katı. Dış borç 446,5 milyar dolar. 2019 ile aynı. Akaryakıtın litresi 7 lira 90 kuruş; 2019’dan 90 kuruş fazla. 2019’da 6 lira olan dolar bugün 9 lira 70 kuruşun üzerinde, 6 lira 71 kuruş olan euro 11 lira 30 kuruşun üzerinde. 2019’da bankalardaki mevduatın yarısı dövizdi, hala yarısı hatta yarıdan biraz fazlası döviz. 2019’da Türkiye’nin risk primi 490’dı, bugün de daha iyi değil, 445 civarında. 2019’da iktidar, 2008 yılında kaldırdığı kambiyo vergisini geri getirmiş, paraya sıkışan hükümet, döviz satışından vergi almaya karar vermişti. Bugün yine aynı iktidar, yükselen kurlar karşısında, göz korkutarak döviz alımını frenleyebileceği düşüncesi ile kimlik tespitini zorunlu hale getirdi.

Bir de geçen haftadan bir veri ekleyeyim. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Merkez Bankası işbirliği ile yürütülen tüketici eğilim anketi sonuçlarından hesaplanan mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi, Ekim 2021’de, bir önceki aya göre %3,6 oranında geriledi. Eylül ayında 79,7 olan endeks, ekim ayında 76,8 oldu. Bu, Şubat 2009’daki 76,2’den bu yana en düşük seviye. Yani tüketicinin kötümserliği, son 12 yılın zirvesinde. Yani kriz aynı kriz. İktidar aynı iktidar. İktidarın başı yine Erdoğan. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi’nin başkanı yine Tuncay Özilhan ve bir TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi’nde daha konuştu Özilhan.

TÜSİAD’ın 50. Kuruluş yıldönümü münasebeti ile hazırlanan “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” başlıklı “İnsan, Bilim ve Kurumlar Raporu”, geçen salı (19 Ekim 2021) özel bir TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında kamuoyuna açıklandı. “Bu çalışma gelişmiş, saygın, adil ve çevreci bir Türkiye’yi inşa etmek için toplumun tüm kesimlerine çağrıdır” diyor TÜSİAD. Raporun tamamına TÜSİAD’ın web sitesinden ulaşabilirsiniz. Katılırsınız katılmazsınız, “büyük sermaye yine ne dümenler peşinde” dersiniz demezsiniz, “iktidarın değişeceğini anladılar, yenilere yaranmak için eskilere seslerini yükseltiyorlar” dersiniz demezsiniz ama çağrıya kulak verip rapora göz atarsanız da incileriniz dökülmez. Belki sizin, diğerlerinin hazırlayacağı raporlar için bir fikir verir. Ama bundan önemlisi şu: TÜSİAD, 2019’da Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan’ın ağzından söylediklerini, üç yıl sonra yine Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan’ın ağzından söylüyor. Üç yıl önce Erdoğan’ın tepkisine maruz kalan TÜSİAD, geri adım atmıyor. Ne diyor Özilhan:

“Huzurlu, mutlu, barış içinde yaşayacağımız bir gelecek için toplumsal adaleti, tüm boyutlarıyla tesis etmemiz, adil bir Türkiye hedefini başarmamız gerekiyor. 

Büyümeli ve kişi başı gelirimizi artırmalıyız. Çünkü herkes refah artışı ister. Büyümek için öncelikle makroekonomik istikrarı sağlamak ve sürdürülebilir büyüme sürecini başlatabilmek gerekiyor. Bu doğrultuda en önemli adımlar, piyasa ekonomisinin kurum ve kurallarını güçlendirmek ve başta Merkez Bankası olmak üzere düzenleyici kurumların bağımsızlığını tartışma dışı bırakacak biçimde tesis etmektir.

Ancak, büyüme kadar büyümenin nasıl sağlandığı da önemli. Büyümenin sadece hızlı değil, aynı zamanda istihdam yaratan, yeşil ve adil bir büyüme olması gerektiği ortaya çıkıyor.

Cari açık ve bütçe açığına, beceri açığı, bilgi açığı, liyakatli kadro açığı ve yönetişim açığı da ekleniyor. Düşen sadece TL’nin değeri değil, su rezervlerimiz, birbirimize güvenimiz, ihracatımızda yüksek teknolojili ürünlerin payı, mutluluk ve huzurumuz da geriliyor. 

Sadece makroekonomik dengesizlikleri değil, bölgesel kalkınma farklılıklarını ve gelir dağılımı bozukluklarını da gidermek istiyoruz. 

Faiz ve enflasyonun yanı sıra emisyonları, hava, su ve toprak kirliliğini de azaltmak gerekiyor. 

Üretimin, tüketimin, yatırımların artmasına ihtiyaç duyduğumuz kadar, hak ve özgürlük alanlarının genişlemesine de ihtiyaç duyuyoruz. 

İlkelere ve kurallara dayalı küresel sistem içindeki konumumuzu güçlendirmek istediğimiz kadar gençlerin, kadınların, engellilerin ve tüm dezavantajlı kesimlerin ekonomik ve toplumsal hayata katılımını da artırmak istiyoruz. 

Küresel ticaret ve finans akımlarından aldığımız pay kadar akademik, bilimsel kültürel ve sanatsal çalışmalardaki payımızı da önemsiyoruz. 

Özlediğimiz geleceği nasıl inşa edeceğimiz konusunda çok önemli gördüğüm bir noktaya, birlik ve beraberlik içinde sorunlarımızı aşarak gelişmiş, adil, saygın ve çevreci bir Türkiye inşa etmemizi sağlayacak kurumlar arasında özellikle laikliğe ve demokrasiye vurgu yapmak istiyorum. 

Farklı dil, din, ırk, mezhep, etnisite, sosyo-ekonomik kökenden insanlardan oluşan milleti düşününce, herkesi harekete geçirmek, herkesin katkısını almak, kimseyi dışarıda bırakmamak ancak demokrasi ve laiklik ile mümkün olabilir.” 

“Geleceği İnşa” raporunda, “kurumlar” başlığı altında yer verilen şu üç öneriyi de çok önemsediğini söylüyor TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı:

  1. Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının sağlanması çerçevesinde devletin tüm işlemlerinde hukukla bağlı olması ve etkin hak arama özgürlüğünün güvence altında olması, 
  2. Çoğulcu ve katılımcı demokrasinin güçlendirilmesi; bütün vatandaşlar için tüm hak ve özgürlük alanlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi standartlarında geliştirilmesi, siyasette ötekileştirme, ayrımcılık ve nefret söylemleri ile mücadele edilmesi, 
  3. Kuvvetler ayrılığını güçlendirmek için denge ve denetleme mekanizmalarıyla yargısal denetimin güçlendirilmesi, şeffaf, hesap verebilir, daha az merkeziyetçi ve etkin bir kamu yönetimi anlayışının yerleşik hale getirilmesi.

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski de katılıyor Özilhan’a. Konuşmasında, Türkiye’nin 1999 sonunda Avrupa Birliği üye adaylığına kabul edildiğini, bunu takip eden 2000-2007 yılları arasında Türkiye’de yasal ve anayasal reformların yapıldığı çok olumlu bir dönem yaşandığını hatırlatan Kaslowski, “Ne var ki 13 yıl sonra kişi başına gelirimiz 2007 seviyesinin dahi altına düştü. Çalışabilen nüfusumuzun işgücüne katılım oranı ancak yüzde 50-55 civarında takılı kalıyor. Bugün işgücü piyasasında, en geniş tanımlı işsizlik oranımız yüzde 22 gibi yüksek bir seviyede, Dünya Adalet Projesi Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 139 ülke içinde 117. sıradayız. Toplum olarak büyük bir çoraklaşma tehdidi, çoraklaşmanın her anlamda vahim sonuçlarını yaşıyoruz. En becerikli, eğitimli, yetenekli, hayalleri olan gençlerimiz, gözbebeklerimiz istikbali başka ülkelerde arıyor” diyor.

“Türkiye’nin çağın dinamiğini kaçırmamak, ileri ülkelerin gerisinde kalmamak için acilen ve tüm kaynaklarıyla “insan, bilim, kurumlar olarak” özetlenebilecek üç unsuru, “insani gelişme ve yetkinleşme”yi, “bilim, teknoloji ve inovasyon”u, “siyasal, ekonomik, toplumsal kurumlar ve kurallar”ı ön plana çıkaracak bir seferberlik içine girmesi gerektiğine inanıyoruz” diye de ekliyor.

Eğitim kalitesini artırmadan, eğitimde bölgesel, sosyoekonomik özellikler ve cinsiyete dayalı farklılıkları ortadan kaldırmadan dünyada ön sıralarda yer almanın mümkün olamayacağını vurgulayan Kaslowski, insani gelişmişliğin en önemli göstergesinin kadınların toplumdaki konumu olduğuna dikkat çekerek, “Gelecek dönemin en önemli toplumsal dinamiklerinden biri kadın haklarının ön plana çıkması ve savunulmasıdır. Kadın hakları mücadelesi, geri döndürülemeyecek ve döndürülmemesi gereken bir dinamiktir. Osmanlı döneminden beri kadınların eşitlik mücadelesi verdikleri, pek çok gelişmiş ülkeden önce siyasal haklarına kavuştukları Türkiye’nin böyle bir dönüm noktasında İstanbul Sözleşmesi’nden çıkması kabul edilebilecek bir durum değildir” diyor.

Lafı hukuk, yargı, temel hak ve özgürlüklere de getiren Kaslowski, “Devletin ve kurumların tüm işlemlerinde hukukla bağlı olması, yargı bağımsızlığının sağlanması, tüm hak ve özgürlüklerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi standartlarında güçlendirilmesi, her bireyin her düzeyde etkin hak arama imkanına sahip olabilmesi elzemdir. Avrupa Konseyi’nde hukuk ve demokrasi standardı sorgulanan bir ülke olmaktan çıkmalıyız. Adil yargılanma hakkının gereklerini, sanık kim ve suç ne olursa olsun harfiyen uygulamalıyız. Aksi taktirde adalete güven duygusu onarılmaz yaralar almaktadır. Çoğulcu demokrasi ve kuvvetler ayrılığının güçlendirilmesi, şeffaf, hesap verebilir bir kamu yönetimi, denetleyici ve düzenleyici kurumların özerkliği, bizi kurumsuzlaşma girdabından koruyacaktır. Kurumsuzlaşma Türkiye’nin cezbedebileceği ve ihtiyaç duyduğu yatırım sermayesinin gelmemesinin sebeplerinden biridir. Kurumsuzlaşma ülkemizin en hayati dış ilişkilerinde erime, hatta kopmalar ile sonuçlanmaktadır” diye konuşuyor.

TÜSİAD’tan bağımsız, hanginiz bu sözlerin altına imzanızı atmazsınız? Belki “Bunlar geri talepler, biz daha fazlasını talep ediyoruz” dersiniz ama hanginiz “gelişmiş, saygın, adil ve çevreci bir Türkiye istemiyorum” dersiniz? Varsayalım ki TÜSİAD’ın gelişmiş, saygın, adil ve çevreci bir Türkiye’yi inşa etmek için toplumun tüm kesimlerine bulunduğu çağrıya kulak verdik, samimi bulduk ve “Hadi hep birlikte yeni bir anlayışla geleceği inşa edelim” dedik. Peki ama nasıl? Ortada “Ne yapmalı” sorsuna verilmiş bir cevap var. Ama “Nasıl yapmalı” sorusuna cevap vermiyor TÜSİAD. Bir şeyi daha yapmıyor TÜSİAD; 2019’da da 2021’de de Türkiye’nin geldiği durumdan yakınıyor ama Türkiye’yi bu duruma kimin getirdiğini söylemiyor! 

Türkiye’nin kimin yüzünden gelişemediğini söylemiyor TÜSİAD!

Türkiye’nin kimin yüzünden saygınlığını yitirdiğini söylemiyor TÜSİAD!

Türkiye’nin kimin yüzünden adil bir ülke olmaktan çıktığını söylemiyor TÜSİAD!

Türkiye’nin kimin yüzünden insan eliyle çevre felaketleri yaşadığını söylemiyor TÜSİAD!

Türkiye’de toplumsal adaletin kimin yüzünden tüm boyutlarıyla tesis edilemediğini söylemiyor TÜSİAD!

Türkiye’de kişi başı milli gelirin kimin yüzünden artmadığını söylemiyor TÜSİAD!

Türkiye’nin büyümesi için gerekli makroekonomik istikrarın kimin yüzünden sağlanmadığını söylemiyor TÜSİAD!

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bağımsızlığının kimin yüzünden tartışıldığını söylemiyor TÜSİAD!

Türk Lirası’nın değerinin kimin yüzünden düştüğünü söylemiyor TÜSİAD!

Türkiye’nin cari açık ve bütçe açığına, beceri açığı, bilgi açığı, liyakatli kadro açığı ve yönetişim açığının kimin yüzünden eklendiğini söylemiyor TÜSİAD!

Türkiye’de hak ve özgürlük alanlarının kimin yüzünden genişlemediğini söylemiyor TÜSİAD!

Türkiye’de mutluluk ve huzurun kimin yüzünden gerilediğini söylemiyor TÜSİAD!

Türkiye’de kötü giden her şeyi söylüyor ama kabahatin kimde olduğunu söylemiyor TÜSİAD!

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.