Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Levent Köker ile Hukuk ve Demokrasi (63): AİHM kararlarını uygulamayan Türkiye, devlet olmaktan da mı vazgeçti?

Türkiye Cumhuriyeti, AİHM kararlarından bazılarını uyguluyor, bazılarını uygulamıyor. Yine Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa Mahkemesi kararlarının da, bâzen uygulanmayabileceğine de tanıklık ediyor.

AİHM, statüsü gereği -içinde Türkiye vatandaşı bir yargıcın da yer aldığı- bir uluslararası mahkeme, AYM ise ulusal ya da “yerli ve millî”. Erdoğan’ın “bizim mahkemelerimiz” dediği gruptan. Böyle olmakla birlikte, o da tartışılıyor. Oysa Anayasa ve diğer mevzuat açık: AYM kararları bütün devlet organlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Diğer bütün kesinleşmiş mahkeme kararları gibi. Aslında AİHM kararları da öyle, hattâ AİHM kararları AYM de dâhil Türkiye’deki tüm yargı mercilerini de bağlayıcı nitelikte. AİHM kararlarının bağlayıcılığı iki kaynaktan doğuyor. Bağlayıcılık, hem Anayasa emri, hem de ve hattâ evleviyetle neredeyse 75 yıldır yürürlükte olan bir uluslararası sözleşmenin gereği. Anayasa veya başkaca bir yasa emri olmasa bile, en temel hukuk ilkesi olan “ahde vefa” gereğince AİHS’ne yâni AİHM kararlarına uyma zorunluluğu var. “Ahde vefa” da çok temel bir hukuk prensibi. İnsanlar gibi tüzel kişileri de ve bir tüzel kişi olan devleti de bağlayan bir temel prensip. Ahde vefa yoksa, artık hukuktan da söz etmek mümkün değildir.

Verdiği sözde durmayan insanlarla bir arada yaşanabilir mi? Verdiği sözde durmayan devletler, devlet olma iddiasını nasıl temellendirebilirler? Devleti haydutluktan ayıran hukukî varlığıdır ve onun en can alıcı temeli de, en ilkel hukuk düzenlerinden bugüne kadar hep geçerli olan ahde vefa gibi ilkelerdir.
Türkiye, hukuka uyma mecburiyetini, ahde vefayı, devlet yöneticilerinin siyaseten gerekli gördüğü her durumda elinin tersiyle itebilir ve yine de devlet olma iddiasını sürdürebilir mi? Bir siyasî parti mensubu, bir siyasî görüşün savunucusu, hattâ lideri, beğenmediği mahkeme kararlarına uymayı reddedebilir, tabiî bu mahkeme kararları kendi kişisel statüleri bakımından bağlayıcı nitelikte değilse. Ama bir devlet yöneticisi, devlet adına yetki kullanan bir kamu görevlisi, kamu görevlileri hiyerarşisi içindeki konumu ne denli yukarıda olursa olsun, ister atamayla ister doğrudan veya dolaylı seçimle o konuma gelmiş olsun, devleti bağlayan bir mahkeme kararını, devletin temelini meydana getiren hukuk düzenini, kendi kişisel siyasî ideolojik tercihleri öyle gerektiriyormuş diye, elinin tersiyle itip kakabilir mi? Devlet, devlet olacaksa, bu olmaz. AİHM kararlarını siyasi sâiklerle uygulamayan Türkiye, Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkarılmayı göze almış olabilir. Bu, tabiî ki vahimdir. Bundan daha vahim olan husus ise, aynı Türkiye’nin, ahde vefa ilkesini ve böylece kendi kurulu nizamına hukukîlik niteliğini veren en temel normları da yok etmeyi göze almış olmasıdır. Bu ise bir varoluş sorunudur. Hukuka uymak ya da uymamak, devlet olmak ya da olmamak mes’elesidir. Türkiye, devlet olmaktan da mı vaz geçmektedir?

Levent Köker, Hukuk ve Demokrasi’de yorumladı:

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.