Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Işın Eliçin ve Hediye Levent ile DoğuBatı (4): Rusya’nın Ukrayna hamlesinin olası sonuçları ve Türkiye’ye etkileri

Rusya’nın Ukrayna’nın doğusundaki Luhansk ve Donetsk’teki ayrılıkçı bölgelerin bağımsızlığını tanımasının ardından ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği, Moskova’ya karşı yaptırım kararları açıklarken, Türkiye de bu gelişmeyi kınadı. Rus askerlerinin yurtdışında operasyon yapması için parlamentodan gerekli izni de çıkartan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise birliklerinin Ukrayna’ya yönlendirilmesinin sahadaki duruma bağlı olduğunu söyledi. Bu yayında deneyimli diplomasi muhabiri ve Dünya gazetesi yazarı Zeynep Gürcanlı ile birlikte gelişmelerin olası sonuçlarını ve Türkiye’ye olası etkilerini konuştuk.

DoğuBatı programı, Friedrich-Ebert-Stiftung (FES) Derneği Türkiye Temsilciliği’nin katkıları ile hazırlanmıştır.

Yayın Metni (Hazırlayan: Sara Elif Su Balıkçı)

Hediye Levent: DoğuBatı’dan herkese merhaba. Bu akşam özel şartlardan dolayı stüdyoda değiliz, uzaktan yapacağız yayını ancak zaten gündemimiz oldukça yoğun, buna dikkat etmeyecektir birçok izleyici muhtemelen. Ben Hediye Levent, öncelikle kendimizi tanıtarak başlayalım.

Işın Eliçin: Ben Işın Eliçin ve tabii ki deneyimli diplomasi, dış politika muhabiri, Dünya gazetesinin köşe yazarı Zeynep Gürcanlı da konuğumuz. Zeynep sana bırakmadım sözü!

Zeynep Gürcanlı: Çok güzel! Zaten ben de aynısını söyleyecektim.

Işın Eliçin: Nasıl başlayalım Hediye?

Hediye Levent: Açıkçası Işın, bilemiyorum. Gündem o kadar baş döndürücü bir hızla devam ediyor ki zaten Ukrayna krizini konuşacağız; Türkiye boyutunu, Amerika hazır mıdır, Avrupa ülkeleri ne yapmaya çalışıyor, Kuzey Akım 2’nin durdurulduğu, askıya alındığı bildirildi, birkaç isme yönelik yaptırımlar uygulanacağında dair açıklamalar var… Dolayısıyla saat saat neredeyse durum değişiyor, bu nedenle biraz daha ne olduğunu anlamaya çalışacağımız bir program olacak zannedersem bu.

Işın Eliçin: Bir şey söyleyebilir miyim son gelişme olarak? Aslında belki o bizi açabilir konuşmak üzere. İki tane önemli gelişme var sanki, ikinizde görmüşsünüzdür mutlaka. Bir tanesi, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ilk şoku atlattıktan sonra diye tanımlayacağım artık, bugün itibariyle Rusya’nın Ukrayna’da, Doğusundaki işte Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlığını tanımasının ardından askeri hareketlenmesini istila yani İngilizce tabirle “invasion” olarak tanımlama kararı. Bu biraz geç geldi çünkü bu kelimeyi çok uzun süredir Rusya’ya karşı çok ağır yaptırımlara başvurmak için istilanın gerçekleşmesi gerekiyor diyorlardı demek ki yaptırımların dozajını arttırmak niyetindeler. Bir ikinci önemli gelişme: ikiniz de bu konularda yorumlarınızı lütfen yapın, Rusya’nın daha doğrusu Vladimir Putin’in, Kremlin’in senatodan, Rusya parlamentosunun üst kanadından askerlerini yurt dışında görevlendirmek üzere izin istemesi. Bu konuyu, ben yayına girmeden anlamak için Rusya uzmanı Aydın Sezer ve Habibe Özdal’a bir sordum. Habibe, acaba Ukrayna’da yani zaten askerleri zaten hareketlendirmişti hemen karardan sonra, bunun için özel bir izne mi ihtiyacı mı var diye, Habibe şunu hatırlattı, bu iki bağımsızlık ilan etmiş bölgeyle yapmış oldukları, imzalamış oldukları dostluk, iş birliği ve karşılıklı yardım anlaşması uyarınca, hayır izne gerek yok; zaten o çerçevede askerlerini pek ala o bölgelerde konuşlandırabilir, ortak savunma, ortak devriye bütün bunları yapabilirler dedi. İkinci olarak, aydın Sezer’den aldığım bilgi ise, o daha genel bir açıklamayı paylaştı benimle; o da Rusya’nın diyelim ki terör operasyonu ya da bizde de vardır ya girip çıkma şeklinde sınır ötesi operasyonu ya da uluslararası bir operasyona katılma gibi konularda yine izne ihtiyacı yok. O zaman bu izin ne için? Endişe, Ukrayna’ya, Kiev’e doğru hareketlenecek mi diye acaba bu izin onun için mi diye sorayım.

Zeynep Gürcanlı: Açıkçası, benim görebildiğim kadarıyla, dün Putin’in tanıma kararıyla imzaladığı anlaşmalar son derece önemliydi. Pek çok konunun çerçevesini de çizdi, Habibe Özdal da sana söylemiş. Onunla birlikte, onunla gelen bir meşruiyet var Rus askerinin oradaki varlığına ilişkin ama Amerika Birleşik Devletleri’nde ismini açıklamak istemeyen yetkililer şimdi çılgınlar gibi açıklamalar yapıyorlar ya, orada da gördüğümüz zaten Rus askeri oradaydı bir şekilde, şimdi sadece daha görünür oldular diye bir bakışı var Amerika Birleşik Devletleri’nin ama senin dediğin gibi işgal, istila kelimesinin kullanılmalarının getirisi olacaktır uluslararası hukuk açısından çünkü o anlaşmayı da tanımadıklarını gösteriyor Washington yönetimi. Hem Rusya’ya hem de bağımsızlık arayışı içinde olan iki Cumhuriyete. Tabii Rusya’dan gelen açıklamalar da bir başka unsur da biz barış gücü olarak oradayız gibi açıklamalardı ve bir başka, bence çok önemli çünkü Türkiye’yi de bir şekilde ilgilendiren unsurlardan birisi, şöyle dedi Kremlin; eğer bir yönetim kendi insanlarına silah doğrultmaya başladıysa oraya müdahale yapılabilir dedi ki biz bunun çok benzerini Suriye’de de görmüştük, hatırlayın bunu da unutmadık yani. Şimdi Putin de bir dönem Suriye’de kullanılan bu bahaneyi şimdi iki bölge iki bağımsızlık arayışı içindeki bölge için kullanmayı, tepe tepe kullanmayı hiç sakıncasız yapıyor.

Işın Eliçin: Hediye sen ne düşündün?

Hediye Levent: Açıkçası, ben de gidişatı anlamaya çalışıyorum. Zeynep, hani böyle biraz daha Türkiye’den Ankara’dan bakınca durum gerçekten çok ciddileşmiş bir, hani savaş havasına girilmiş, gerçekten bir askeri müdahale beklentisi var gibi mi görünüyor? Buradan da şuraya geleceğim, Putin’in dün gece yaptığı açıklama, ki çok çarpıcı, tarihi bir açıklamadır o. Açıklamadan hemen sonra Türkiye’den Ukrayna’yı destekler nitelikte bir açıklama geldi, üstelik gece yarısı geldi bu açıklama da. Bunu da üstüne koyacak olursak böyle ciddi anlamda havanın çok ciddileştiğini söyleyebilir miyiz?

Zeynep Gürcanlı: Hava tabii ki ciddileşti ama bunun nereye kadar gideceği konusunda farklı fikirler var ama çoğunluğun fikri şu, Rusya daha ileri gitmeyecek, bu iki Cumhuriyetle sınırlı kalacak çünkü Rusya’nın, baktığınız zaman birtakım asker dizinimleri, sınıra asker dizinimleri olsun, diğer yaptığı unsurlar olsun ve daha önce Kırım’ı ilhak etmesi ile Azak Denizi’nin korumasının tümünü ele geçirme isteği olsun hepsi bir araya toplanınca Rusya’nın aslında yapmak istediği Kırım’la bu bölgeyi, Kırım yarımadasıyla bu bölgeyi birleştirip bir anlamda Rus ana karasıyla Kırım’ı beraber ortaya çıkartacak bir harita oluşturmak. Bu da bu iki bölgeyi kapsıyor büyük ölçüde eğer haritaya bakarsanız. Böylece, Azak denizinin tümünde Rus kontrolü oluyor, Ukrayna kontrolü tamamen ortadan kalkıyor, bu da önemli bir gelişme olacak elbette. Ukrayna’nın Karadeniz’deki kıyılarının çok büyük bölümü gidiyor, Azak denizinin hepsi gidiyor aslında. Bu, Rusya’nın başından beri askeri uzmanlar, benim burada konuştuğum askeri uzmanlar Rusya’nın başından beri niyetinin bu olduğunu söylüyorlardı zaten. Kiev’e gidelim, orayı da işgal edelim falan gibi bir beklenti yok Ankara’da. Rusya’nın adımının bununla sınırlı kalacağına ilişkin bir beklenti var gerek askerin yaptığı tahkimat gerekse konjonktür, haritadaki askeri durumu görünce ama tabii bu bile yeterince sıkıntılı bir durum çünkü karşı tarafın nasıl davranacağı önemli. Burada, biraz daha geniş bakalım, şöyle bakmak lazım; Rusya’nın bu yaptığı aslında, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulu düzenin sarsılmasıyla doğrudan ilgili yani bu bir ilk adım. Bu ilk adımdan sonra gerisinin de gelme ihtimali var. Aslında belki Batı için bu iki Cumhuriyet gözden çıkartılabilir. Daha önce Kırım’a yaptırımla, Gürcistan’ın iki bölgesi yine üç beş yaptırımla gitti, bu da gider ama bundan sonra ne olacak ve bütün sistem değişiyor onu görüyorlar ve bu sistem değişirken de aslında hiçbir şey de yapamıyorlar. Biraz bu işgalden geriye gidersek ne yaptı Putin; Çin’e gitti. Çin’de çok önemli anlaşmalar imzalandı, bunun bir tanesi de petrol anlaşması. Açıkçası 30 yıllık bir petrol anlaşması, bir boru hattının genişletilmesi anlaşması var. Bunların hepsini bir arada görmek lazım. Rusya’nın en büyük gelir kaynağı petrol, doğal gaz ve bunu satmakta bir sıkıntı yaşamayacak önümüzdeki dönem, neden? Alıcıyı buldu, Çin’i. Anlaşmayı imzaladı, cebe attı. Bu Çin’in de işine geliyor. Şimdi bir de aslında doları falan da ortadan kaldırmak, kendi para birimleriyle alışveriş yapmak üzerine de gidiyorlar. Bu, doğrudan doğruya ikinci dünya savaşı sonrasında kurulmuş uluslararası mali sisteme bir challenge açıkçası. Yeni bir alternatif oluşturulması. Tabii, hemen bu ikiliye eklenecek Venezüella’yı, İran’ı, Küba’yı, pek çok ülkeyi düşünmek mümkün çünkü biliyoruz ki bu S400’lerden dolayı Türkiye’de yaptırım altında şu an, Amerikan yaptırımı altında ya da Halkbank davası nedeniyle başımız çok büyük dertte. Halkbank’ın davasının çok büyük gerekçesi ne, İran yaptırımlar; İran yaptırımları doğru muydu değil miydi işte o da başka bir tartışma konusu. İran’a sorarsanız hayır ama Amerika’ya sorarsanız çok meşru yaptırımlar. Böyle bir yeni dünya düzeni oluşturuluyor ve bu dünya düzeni oluşturulurken bu ilk adım. Bu adımın arkasının da geleceği çok açık, başka şekillerde. Şimdi mesela benim beklentim, umarım olmaz ama Tayvan da bir hareketlilik. Şimdi nasıl Batı bu kadar Rusya’yla ve bu Ukrayna meselesiyle meşgulken ben Çin’in de orada fırsattan istifade etmeye çalışacağını tahmin ediyorum. Bu tahmin ya şeyde olur, Çin Denizi’nde olur ya Tayvan’da olur ya da bir yerde olur ama durumdan vazife çıkarmak isteyenler olacaktır.

Işın Eliçin: Şimdi, Tayvan’la ilgili getirdiğim noktadan bir gelişmeyi paylaşmak isterim ben de. Bugün Amerika Birleşik Devletleri Dış İşleri Bakanı Blinken Çinli mevkidaşıyla telefonda konuşmuş, ben de Çin’in o konuşma sonrasında yayınladığı bilgi notunu okudum ve çok ilginç buldum. Ukrayna, tabii hiç geçmiyor, Ukrayna’yı hiç konuşmadılar. Çin bu konuda bir tavır belirtme ihtiyacı hissetmemiş, çok açık fakat Ukrayna’ya şöyle bir referans vardı, çok ilginç bir vurgu vardı orada; Tayvan’ı, hani Çin’i sınırlandırmak için, Çin’in bir “contain” kelimesi işte sınırlar içinde tutmak için, belli bir sınırlar içinde tutmak için gelişmesini önlemek için de diyebiliriz Tayvan’ı kullanmayın diyoruz. Şimdi buradan da hani o bütün metne baktığınızda Ukrayna size ders olsun, hani Ukrayna’yı Rusya’yı sınırlandırmak için kullanıyordunuz, aynı şeyi Tayvan’a yapmaya kalkmayın; ondan sonra iyi ilişkilerden, ilişkileri geliştirmekten konuşabiliriz vurgusu vardı. O açıdan bana çok dikkat çekici geldi. Bir husus daha söylemek istiyorum. Şimdi, tabii Türkiye de böyle bir beklenti içinde diyelim ki, bu iki bölgenin ötesine Rusya geçmeyecek belki bu da yeterli olacak diye ama bu yanıltıcı olabilir, sadece demin bahsettiğim Rusya’nın, daha doğrusu Putin’in uluslararası kamuoyuna duyurarak demek istiyorum açıkçası, böyle bir yetki almasını askeri güç kullanımı için, çünkü hani bunu zaten yapabilirlerdi, biz sonradan öğrenebilirdik çok detaylı bilmiyoruz normalde ama bu tür adımları duyurmaya dikkat çekiyor, nasıl ki tanıma izni, talebi önce Duma’dan geldiyse ama onun dışında şöyle bir iki husus var deniyor; bir tanesi, şu aşamada geçerli olmasa bile bu Donetsk ve Luhanks’taki yönetimler mevcut, kontrol ettikleri bölgelerin dışında daha geniş bir toprak parçasının kendilerine ait olduğu iddiasındalar yani sınırlarının genişlemesini istiyorlar dolayısıyla şu andaki mevcut yerle sınırlı kalmayabilir, genişletilebilir ve Rusya da tabii ki bunun arkasında olacak, bu da bugün Amerika Birleşik Devletleri’nin bunu istila saymasının arka planı diyebiliriz çünkü bu adımlar ilerledikçe bir çatışmaya doğru gidebilir yani Kiev’e kadar işi götürmeseler bile. Bir o kısmı var, yani buna da hazırlıklı olması gerekiyor Türkiye’nin ve uluslararası toplumun diye düşünüyorum. Burada sözü bırakacağım Hediye’ye, sadece seyircilerimizden de bir bilgi geldi, yanda paylaşımlar var; bizim yayın bittikten sonra Biden da bu yeni yaptırımları, daha sert yaptırımları açıklayacak. Şu, yayından önce Hediye’ye söylemiştim, seninle de paylaşmak isterim, seyircilerimle de paylaşmak isterim aslında Zeynep, şu istila ya da “invasion” kelimesinin önemini çünkü Irak savaşı öncesinde bu yine İngilizcede Irak’a Amerika Birleşik Devletleri’nin olası istilası olarak ifade ediliyordu, invasion’ı hani… Diye tarif ediliyordu İngilizcede, medyada fakat ben de bunu, o sırada NTV’de çalışıyordum ve ben de dış haberci olarak işte olası istilası falan diye yayınlarımda söylemeye başlayınca müthiş bir tepki almıştım yukarıdan diyeyim; operasyon diyelim şuna istila demeyelim diye. İstila kelimesinin hani Türkçede karşılığı nedir; aslında zor kullanarak bir başka ülkenin topraklarını almak, topraklarına katmak ya da saldırmak, bunu hatırladım. O sırada daha tezkere geçmemişti Türkiye’de ve tartışma vardı, hani Amerika Birleşik Devletleri’ne Türkiye topraklarını kullandıracak mı kullandırmayacak mı diye, o yüzden çok hassastı yönetim. Sonra biliyorsun hem Türkiye’de kamuoyu hem dünya kamuoyunun bu Amerikan saldırısına karşı tepkisi ve tabii tezkerenin de geçmemiş olmasıyla, işgal ve istila sözcükleri NTV’de de kullanılabilir oldu. Bunu da hatırlatayım.

Hediye Levent: Şimdi, buradan ben bir yere gelmek istiyorum. Bu, Irak meselesi güzel bir başlangıç oldu. Irak’ı işgal döneminde ya da istila döneminde en azından Amerika Birleşik Devletleri’yle birlikte hareket eden bir uluslararası koalisyon görüyorduk, yani tabii Irak’ın pozisyonunu Rusya’yla özdeşleştirmek mümkün değil yaptırım gücü ya da karşı koyma, direnme açısından, diplomatik platformda en azından. Şimdi, mevcut duruma baktığımızda mesela Biden’ın, Batı basınının, Avrupa Birliği’nin çeşitli ülkelerinin sözlü olarak çok sert açıklamalarını görüyoruz, bu nedenle savaş geldi gelecek gibi bir hava da oluşmuş durumda, ki bunu günlerdir, haftalardır tartışıyoruz ama aynı zamanda senin bu konuda görüşünü merak ediyorum Zeynep. Yani, dışarıdan bakıldığı zaman böyle tamam, sanki bir söz, güç, söylemler üzerinden bir güç savaşı, bir gövde gösterisi yürüyormuş gibi de görünüyor. Burada mevcut çekişmede ya da bu karşılıklı restleşmede Rusya söylediklerini pratiğe dökme konusunda daha ciddi duruyor. Yani, Amerika Birleşik Devletleri yaptırım uygulayacağız, şunu yapacağız bunu yapacağız tamam güzel ama zaten yaptırım uygulayacağını söylediği oligarklarla ilgili de birçok soru işareti uzunca bir süredir var. Yani, kara para aklama vs. ile ilgili, hani Avrupa’da bu oligarklarla ilgili mesele uzun zamandır konuşuluyor diye biliyorum ben. Dolayısıyla Putin döneminde Rusya’nın Ukrayna meselesine yaklaşımı daha çok; NATO burnumuzun dibine doğru genişleyemez, orada bir alan bırakması gerekiyor diye yıllar önce başlayan bir mesele. Dolayısıyla bu, iki tane Cumhuriyeti tanımak, tanımamak diye tabi olması, olmamasıyla sınırlı kalmaya da bilir. Burada mesele her ne kadar Kiev’e girmek olmasa bile ama burada bir Rusya, en azından Putin sadece görünüşü kurtarmak ya da sözünün arkasında durmak için değil, NATO’nun genişlemesini de durdurmak için bir şeyler yapmak zorunda hissediyor olabilir kendini gibi görünüyor. Diğer taraftan mesela bir Amerika, Avrupa ülkeleri vs. buna karşılık nasıl bir pratiğe dökebilir, böyle bir ihtimal var mı, mesela asker mi gönderecekler Ukrayna’ya? Gaz meselesi dedik, sen de vurguladın az önce, devasa bir enerji açığıyla Çin var orada hazır bir alıcı olarak bekleyen, diğer taraftan petrol fiyatları yükselir, zaten Rusya açısından kazanç üstüne kazanç. Yani nasıl bir tablo çıkıyor? Sence burada gerçekten Avrupa Birliği ve Amerika yani diğer blok söylediklerini pratiğe dökecek bir hazırlığa sahip mi?

Zeynep Gürcanlı: Açıkçası değil, çünkü çok kötü yakalandılar; neden, çünkü bu sene seçimler var Amerika’da, kongrenin üçte biri yenilenecek ve Biden zor durumda. Trump yanlıları bastırıyor ve demokratlar hakikaten kaybedecek gibiler hem senatoyu hem temsilciler meclisini. Bu da Biden’ın son iki yılının oldukça zor geçeceğini gösteriyor. Biraz da bu yüzden bu güç gösterisi, güçlü Başkan Cumhuriyetçilere karşı, ki Cumhuriyetçiler daha hani şahin politikalardan yana hep dış politikalarda durdular, onlara karşı “ben de şahinim” gibi bir hava yaratma çabası var ama nafile tabii. İkinci unsur, Fransa’da seçimler var. Fransa kendi derdine düşmüş durumda. Üçüncü unsur, Merkel gitti. Hakikaten Almanya’nın ve Avrupa Birliği’nin ne derler, çapasıydı Merkel. Merkel gitti, yerine gelen yeni hükumet yeni ve bir koalisyon. Zorlama da yapılmış bir koalisyon, biraz zorlayarak da ortaya çıkmış bir koalisyon, daha ne yaptıkları belli değil ve dolayısıyla sert tavır alamıyorlar ve inisiyatif kullanamıyorlar, sadece tepki gösteriyorlar. Öbür taraftan bakarsak Türkiye hakikaten Rusya’yla olan ilişkileri o uçak olayından sonra, burada Türkiye Rusya’yla Amerika arasında kalmış bir görüntü çiziyor ve böyle sert, düzgün durabilecek Türkiye NATO’yla birlikte, çok ciddi soru işaretleri var. Benim de kafamda var, büyük ölçüde eminim Batılıların da kafasında var ve öbür ülkelere bakarsan zaten ötekiler saydık mı küçük ülkeler. Bir tek İngiltere çok ciddi bastırıyor bunda ama İngilizlerin de laf var icraat yok çünkü onların da ekonomisi en az Türkiye kadar ciddi sıkıntı içinde, siyasi de bir çalkalanma görüyoruz Boris Johnson’ın şahsı etrafında. Yani çok iyi yakaladı Putin. Putin’in hiç böyle bir derdi yok şu anda. Daha bir, yani ölene kadar neredeyse gidecek kadar, Cumhurbaşkanlığını sürdürecek kadar bir yetkisini almış, anayasal olarak bütün ülkeyi dizayn etmiş, istediği, ayrılıkçı olabilecek bölgeleri kontrol altına alıp oradaki yöneticilerin yetkilerini de kısıtlamış, daha merkezi bir yönetim kurmuş Putin’den bahsediyoruz. Doğal gaz açığı var tüm dünyada, doğal gaz kaynağı da Rusya’da. Medvedev’in söylediği çok önemli bir şey var, işte bu, Kuzey Akım 2’nin durdurulmasının ardından Almanya tarafından adam diyor ki, peki, tamam Almanya’da o zaman artık bin metre küp gaza iki bin Euro vermenin keyfini çıkarsın diyor. Böyle bir tweet atıyor, rahat rahat. Yani, hakikaten Ruslar daha rahat bir izlenim seriyorlar ortaya, bir de tabii yıllardır Rusya’ya karşı izlenen bir yaptırım politikası var, işlemedi. İşlememesinin tek sebebi de artık bunu o kadar genişlettiler ki, tek bir ülkeye karşı olsaydı bu yani sadece Rusya’ya karşı olsaydı ya da sadece İran’a karşı olsaydı, sadece Çin’e karşı olsaydı bu yaptırımlar, o zaman belki bir etkiden bahsetmek mümkün olabilirdi fakat biz şimdi yaptırıma uğrayan ülkeler ve koalisyonu gibi bir şeyle karşı karşıyayız. Venezüella’sı var, Türkiye’si var yani Küba’sı var yok yok. Herkes yaptırıma uğruyor, haklı haksız yaptırıma uğruyor. Böyle olunca da artık nasıl söylenir, yaptırım pek işlemiyor, şu ana kadar yapılmış olanlar.

Işın Eliçin: Yaptırım işleyecek olsa dahi, yani çok güçlü yaptırımları yapmak istemediklerine çok güzel dikkat çekiyorsunuz zaten, işte İngiltere’nin mesela, Londra City, yani finans piyasası çöker ciddi yaptırım uygulasalar oligarklara, ya da emlak piyasası çok sarsılır; böyle büyük yatırımları var ama bir başka boyutu daha var. Mesela Avrupa Birliği’nin çok ciddi yaptırım kararı alabilmesi için ortak karar çıkması gerekiyor üyelerin hepsinden. Bugün sabah, toplantıda Macaristan dedi ki kardeşim ben yaptırıma karşıyım, artı yine o toplantıdan gelen bilgiler Almanya Kuzey Akım 2’yi… Tam iptal etmedi aslında şu an izni erteledi, belki daha sonra başka bir şey yapabilirler çünkü isteyen onlar, Rusya zorla onlara vermedi bu boru hattını ama mesela Fransa, Almanya aşamalı gidelim gibi demişler toplantıda. Yani isteksizlik var çünkü o, herkesin ticareti, ilişkisi çeşitlendi. Hediye, bir not daha ekleyip sana bırakıyorum sözü, şöyle ki şimdi Putin konuşuyormuş. Bana ilginç geldi bu açıklaması bütün konuştuklarımız çerçevesinde; iki şey söylüyor, bir tanesi demin benim dikkat çektiğim, yani sınırları daha geniş tanıyacağına dair bir ifade var, Donetsk’te ve Luhanks’ta. Bu demektir ki Ukrayna bir şekilde savunmak isteyebilir, dolayısıyla bir sıcak çatışma bekliyor olabilir Ukrayna’yı gerçekten, ki seyircilerimizden biri olağan üstü hal ilan edildiğini yazdı, onu doğrulayamadım ben de yazamadım. İkinci önemli söylediği şey, demin konuştuklarımız çerçevesinde diyor ki Ukrayna meselesine en iyi çözüm, az önce yapmış bu açıklamayı, NATO’ya üyelik talebini geri çeksin Ukrayna ve ülke demilitarize edilsin, bu silahlar çeksin, gitsin. Aslında gene olası, Biden’la görüşmesi öncesinde bak, ben bunu talep ediyorum, buraya gelin ben daha ileriye götürmeyeyim işi, adımı olabilir diye düşünüyorum, ne dersiniz?

Hediye Levent: Buna bir ek yapayım, Zeynep oradan da sana gelelim istersen, bir şey soracağım. Şimdi, burada Işın senin söylediğine ek olarak, manzarayı çevirdiğimiz zaman Putin açısından şöyle bir şey de ortaya çıkıyor olabilir. NATO diyordunuz, tamam. Soğuk savaş döneminden beri hala devam ediyor Sovyetler Birliği yıkılmış olmasına rağmen. Bunu genişlettiniz genişlettiniz Ukrayna’ya kadar getirdiniz ve bu, sonuçta on yıllara yayılan bir süreç olarak bu noktaya geldi ama siz NATO olarak birlikte hareket edemiyorsunuz, bunun da üstünü kapatıyordunuz şimdiye kadar, ben uygun boşlukları buldum, oradan da deştim, hadi siz kendi aranızda çözün meseleye de geliyor biraz. Ben, hani bu özellikle Putin’in dün akşam yaptığı konuşmadan sonra, Batı basınında, Avrupa basınında daha doğrusu çıkan değerlendirmelere bakmaya başladım. Mesela genel tabir, yeni dünya düzeninden vs. bahsediliyor. Şimdi, bu yeni dünya düzeni demek NATO neden var, gerçekten işlevsel mi, göründüğü kadar işlevsel mi vs. tartışmalarını daha da bir alevlenecekmiş gibi görünüyor açıkçası. Şimdi bu tartışmalar böyle Putin’in daha önceki programlarda konuşmuştuk zannedersem Işın, hani Avrupa Birliği’nin de boşluklarını bulup oradan çatırdatmaya girişmişti, başarmıştı da bunu. Aynı şekilde NATO meselesi de ki Türkiye’nin Rusya’dan S400 alması da aynı şekilde NATO içindeki çatlakları uygun zamanda uygun araçlarla deşmesiyle gerçekleşmişti ve Ukrayna meselesi de bu anlamda çok, böyle NATO içindeki çatlakları büyütecek bir araç olarak ortaya çıkacak gibi görünüyor. Şimdi, bu NATO meselesi üzerinden Türkiye’ye gelmek istiyorum Zeynep. Dün gece Türkiye bir açıklama yaptı, Ukrayna’yı destekler nitelikte bir açıklamaydı bu. Zaten Ukrayna krizi başladığından. Eri Türkiye’nin Ukrayna’ya daha yakın duran ama bir şekilde dengeli olarak da değerlendirilebilecek bir duruşu vardı, dün geceki açıklamaya kadar. Sen, bu dün gece yapılan açıklamayı nasıl değerlendiriyorsun, Türkiye niye bu kadar hızlı davrandı bu açıklamayı yaparken, aynı zamanda Türkiye NATO üyesi bir ülke, operasyon yapılırsa İncirlik mi olacak ana karargâh? Spekülatif de sorularımın bir kısmı ama ne düşünüyorsun bu konuda?

Zeynep Gürcanlı: Türkiye’nin tavrı belliydi, yani son dönemde özellikle Savunma Bakanı Akar’ın da NATO’ya çok vurgu yaptığını hatırlamak gerekiyor, NATO üyeliğine Türkiye’nin, işte 70. Yıl geçenlerde birkaç gün önceydi. Ondaki böyle çok altını çizen açıklamalar, çok altını çizen törenler, yemekler, şunlar bunlar aslında hepsi Türkiye-NATO üyeliğinin bu minvalde altını çizen unsurlardı çünkü çok yakın zamanda, birkaç yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın NATO’yu çok sert eleştiren, NATO’nun gerekliliğini sorgulayan aslında çıkışlarını da örmüştük ama birdenbire bu Ukrayna kriziyle beraber, Türkiye aslında kendini bu Batı cephesine net olarak attı. Dünkü açıklama da buydu. Amasız ve fakatsız bir açıklama diyorum ben ona. Açıkçası Rusya’nın yaptığının kanunsuz olduğunu açık açık ifade etti Türkiye. Şimdi bu açıklama bana göre bu kadar net, sert, açık hiç… Zamanlı mıydı bilmiyorum çünkü Türkiye’nin Rusya’yla olan ilişkileri son derece kompleks son dönemde. Bu açıklamaya karşılıkların çok farklı yerlerde verilmesi söz konusu olabilir ve bunun en önemli örneklerinden biri Suriye olabilir, İdlib olabilir ya da ne bileyim, ekonomi alanı olabilir, doğal gaz olabilir. Şimdi, Türkiye doğal gaz açı ülkelerden bir tanesi ve daha önce İran’ın yaptığı gibi Rusya’dan gelen boru hatlarında bir bozukluk çıkabilir, bir arza çıkabilir ve o “arza”, arzayı tırnak içinde söylüyorum tabii, ne kadar zamanda tabii Allah bilir, tamir ederlerse biz o kadar zamanda doğal gaz alırız. Yani şunu söylemeye çalışıyorum, Moskova’nın elinde, Türkiye’yi caydıracak çok unsur var ama Türkiye açık ve net tavır aldı, kabul edilemez dedi, meşru değildir dedi, uluslararası hukuka aykırı dedi, tanımak mümkün değil dedi. Şimdi bunları söyledikten sonra, o yaptırımlara da uymanız gerekir. Söylemek kolay.

Işın Eliçin: Kırım’da nasıl uymadık peki? Kırım Tatarlara üstelik sahip çıktığı halde, yani o dengeyi bu sefer kuramaması için ne görüyorsun, onu soruyorum.

Zeynep Gürcanlı: Açıkçası, Türkiye’nin sıkıntısı, ekonomik sıkıntı. En büyük sıkıntı ekonomik sıkıntı, en büyük partneri Avrupa Birliği ve şunu da görüyor ki Avrupa’dan koparsa tam kopuş olacak, bunun bir dönüşü de olmayacak artık yani NATO üyeliği son çapa, Türkiye’nin Batı’ya yönelik son çapası. Hukuki anlamda, hukuki çerçeve anlamında ama ekonomi olarak biz Batı’yla entegre haldeyiz. İkinci unsurda şu var, savunma sanayi diye bir şey var. Türkiye’nin NATO üyeliği tartışılıyor, NATO’ya üye olalım, çıkalım diyenler var ama şöyle bir gerçek var, Türkiye 70 yıldır NATO üyesi ve tüm ordusu, tüm savunma konsepti buna göre organize edildi. Biz bugün çıksak NATO’dan, atılsak ya da “what ever” olsun, ki atılmamız söz konusu değil çünkü oy birliği var, bizim kendi kendimizi atmamız lazım o da tabii ayrı bir konu da yani çıksak, çıkma kararı olabilir elbette, çıktığımızı düşünün yani Batı’yla öyle bir sıkıntıya düştüğümüzü düşünün, böyle bir, devasa savaş makinamız var ve hep Batı’ya entegre bu savaş makinası. Bunu bizim başka bir şekilde organize etmemiz en az 30 yıl, 40 yıl eder. Yani sen böyle bir coğrafyada 30 yıl, 40 yıl sıkıntılı bir savunma organizasyonuyla oturabilir misin bir de terör belası varken başında? Bunların hepsi hakikaten büyük soru işaretleri. Dolayısıyla Türkiye… Yani NATO’dan çıkalım demek çok güzel, çok böyle… Hani nostaljik ama ortada da 70 yıllık bir organizasyon var. Türk ordusunun, Türk savunma sisteminin aslında daha doğrusu o herhalde, öyle bir organizasyonu var, bunu böyle bir günde aldık S400’leri, biz değiştirdik artık bundan sonra oraya döndük demekle olmuyor. Bir pilotun eğitimi bile yıllar sürüyor. Rusya bize savaş uçaklarını bedava verse, onları uçurmamız birkaç yıl sürer. Yani, bunların hepsinin göz önüne alınması gerekiyor bunları düşünürken. NATO’yla birlikte hareket etmek zorunda Türkiye bu anlamda, onların elinde, Batı’nın elinde Rusya kadar ciddi silahlar var ekonomik olarak.

Işın Eliçin: O zaman, yani Macaristan’a falan güvenecek çünkü karar alma mekanizmasının NATO içinde de oy birliği gerektirdiği için, tek çıkan kendisi olmak da istemeyecektir, herhalde biraz NATO’nun çok dramatik adımlar atmasını istemeyeceği için onu bir şekilde engellemeye…

Zeynep Gürcanlı: Orada Macaristan’dan en büyük farkımız aslında boğazlar ya da Montrö sözleşmesi, yani ona bakmak lazım. Türkiye’yi en çok sıkıştıracak, Türkiye’ye her iki taraftan da hem Amerika’dan hem Rusya’dan gelecek baskı Montrö üzerinden olacak. Aslında belki Batı tarafı öyle çok aldırmayabilir, o kadar yaptırımların peşinden koşmaya fakat daha şimdi bugünlerde Amerikalı yetkililerin söylediği, “Türkiye geçenlerde boğazdan bilmem kaç tane Rus denizaltısını, bilmem kaç tane Rus savaş gemisini geçirdi “diye. Geçirir tabii, Montrö’de bu var çünkü. Çünkü, kıyıdaş ülke, kıyıdaş ülke olduğu için oraya geçmesinde bir sakınca yok. Montrö antlaşması bunu öngörüyor fakat Amerikalılar bunu bile yavaş yavaş, küçük küçük mesele yapmaya başladılar. Şimdi iş biraz daha büyüdüğünde o bölgede, oraya daha fazla asker göndermek gerekirse ya da başka bir şey olursa, savaş gemisi göndermek gerekirse çünkü deniz kıyısından da bahsediyoruz, Karadeniz kıyısından. O zaman dönüp, bakışlar Türkiye’ye dönecek ve Türkiye’den bir beklenti doğacak. Açıkçası çok ciddi. Öbür tarafta da Rusya var. Rusya da diyor ki sen bu Montrö’yü sonuna kadar uygula. Belli tonaj var, onun dışında kimse gelemez ve sen bunun uygulayıcısısın bunu uygula diyor. Yani, açıkçası Macaristan’dan Türkiye’nin en büyük farkı bu olacak. Türkiye’ye gelecek en büyük baskı da büyük bir ihtimalle her iki taraftan da boğazlar üzerinden gelecek.

Hediye Levent: Yani, aynı zamanda şöyle bir şey de ortaya çıkıyor, ben biraz Türkiye’nin Ukrayna’ya destek verme konusunda bu kadar hızlı davranmasının sebebini hala anlamaya çalışıyorum açıkçası. Şimdi, NATO’yla bir süredir Türkiye’nin ilişkilerinin yıprandığını biliyoruz bir taraftan, hatta Türkiye güvenilir bir ülke mi, ne kadar güvenilir bir müttefik şeklinde açıktan resmî açıklamalara yansıyan suçlamalar da olmuştu Türkiye’ye yönelik. Diğer taraftan Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerinin ciddi erozyona uğradığını da biliyoruz son yıllarda ama bunun tek sebebi Türkiye cephesi değil tabii, Avrupa Birliği’nin kendi içindeki o değişim süreci ya da sancılı sürecin de etkisi var. Bu arada, bu özellikle Arap ayaklanması başladığından beri 2011-2012’den beri, Türkiye’nin mesela Rusya’ya diplomatik anlamda daha da yaklaştığını biliyoruz. Bir S400’ler meselesi de var tabii burada. Tabii Türkiye ne kadar ciddiydi, NATO’ya alternatif bir savunma kodu da oluşturalım şeklinde, konsepti de oluşturalım şeklinde bir yaklaşımla mı aldı orası şüpheli ama bunları toparlayacak olursak Türkiye’nin çok hızlı bir şekilde, gece yarısı Putin’in açıklamasından birkaç saat sonra böyle bir açıklamayı yapmış olması da biraz soru işareti uyandırıyor gibi görünüyor. Biraz senin de vurguladığın gibi Zeynep, Rusya’yla çok ciddi ticari, ekonomik, siyasi, güvenlik boyutlarında doğrudan ilişkiler var doğru, bir de bunun Libya cephesi var, Doğu Akdeniz meselesi var, enerji meselesi var, Suriye meselesi var dolayısıyla… Şangay İş Birliği Örgütü meselesi var, Asya Pasifik’e kaydı gözler, dikkatler vs. o boyutu var. Bütün bunlar bir araya getirildiği zaman, yani Türkiye sanki biraz fazla acele etmiş gibi de görünüyor açıkçası. Bunun han, tabii ki Rusya cephesinde pozisyon alsın gibi söylemiyorum bunu ama biraz daha dengeli gitmek Türkiye’nin daha bir çıkarına uygun muydu diye bir düşünüyor insan. Burada şöyle de bir şey de çıkıyor ortaya, son olarak onu da ekleyeyim, Türkiye’nin bu çıkışı NATO’yla ve Avrupa Birliği’yle ilişkilerini hemen düzeltmeyi sağlar mı, buna karşın Rusya’yla ilişkilerin hemen bozulmasına sebep olur mu, kâr zarar dengesinde Türkiye’nin hanesi pozitif kalır mı?

Zeynep Gürcanlı: Açıkçası, Türkiye’nin hanesi hiçbir şekilde pozitif kalmayacak ama negatifin ne kadar ileri gidip gitmeyeceği konusu en büyük sıkıntı benim gördüğüm kadarıyla. Yani, pozitife en yakın negatifte, yani sıfıra en yakın negatifte kalabilirsek bizim için en iyisi. Şimdi, bir güvenlik tehdidi algısı da var Türkiye’nin bunu da unutmamak lazım, bu açıklamanın zamanlaması açısından. Şimdi, bakarsak eğer etrafa Ermenistan var hemen doğumuzda, Rusya’nın neredeyse kontrolü altında diyebileceğimiz bir ülke, güvenlik anlaşması var, her şeyi, işte şeyde de gördük ne olduğunu Kazakistan örneğinde de gördük, o güvenlik anlaşması çerçevesinde gittiler. Ermeniler komutan oldukları için ya da dönem başkanları oldukları için onlar yaptılar falan, yani Ermenistan Rusya’nın etkisi altındaki ülkelerden bir tanesi. Gürcistan, Rusya’nın etkisi altında değil ama iki tane bölgesi, Rusya’nın açıkçası işgali atında denebilecek noktada. Aşağıya inelim, hemen altında İran var, Rusya’nın en büyük müttefiki. Onun yanına gel ırak, İran’ın etkisi çok büyük, Türkiye’yle çok ciddi itişme var ama İran etkisi giderek ağırlık kazanıyor onu görüyoruz. Suriye’ye gel, komşu olduk biz, komşu olduk Rusya’yla Suriye’de. Irak’ta da aslında İran’la komşu olduk bir nevi, hani Haşdi Şabi’ler şunlar bunlar onlar aracılığıyla. Dolayısıyla, tehdit algısını düşünsenize. Kuzey’de şimdi, şimdi de Kuzey’de bütün Karadeniz’in doğusunun Rusya’nın olduğunu düşünün, bütün bu bölgeyle birlikte. Çok büyük bir tehdit algısı Türkiye açısından. Ben bu tehdit algısının da devletin karar alma mekanizmasında ciddi etkisinin olduğunu düşünüyorum ve o çerçevede de hızlıca hani kendini koruma refleksi de açıkçası bu kadar hızlı harket edildiğini düşünüyorum. Buna bir de Türkiye’nin enerji bağımlılığını da ekleyin, demin söylediğim çerçeve etkisinde düşünürsek en büyük doğal gaz ithalatını yaptığımız yer Rusya, ikincisi kim, İran. Yani bütün bunlar aslında birbiriyle bağlantılı ve en başa dönersen o dünya düzeni içinde bu İranlı, Rusyalı, Çinli, Venezüellalı bir oluşum oluyor ve Türkiye açıkçası nerede duracağını bilmiyor. Resmi olarak NATO’nun tarafında ama en azından iktidardakilerin bir kısmının gönlü öbür tarafta onu biliyoruz, gönlü Venezüella’yla ilişkilerden yana, Rusya’yla ilişkilerden yana ama yani, mümkün de değil o bölgede olabilmek Türkiye açısından, çok sıkıntılı bir durum.

Işın Eliçin: Sıkıntılara sıkıntı ekler mi diye sorayım, şöyle ki bugün Azerbaycan Devlet Başkanı, Moskova’da Putin’le bir araya geldi ve çok ilginç Türkiye’yle kardeş ülke diyoruz, Azerbaycan net bir şekilde Rusya’dan yana tavır koymuş gözüküyor bu krizde. Neden? Böyle bir günde bir araya geliyorsunuz, ortak anlaşmalar imzalıyorsunuz, Rusya’yla ilişkilerimiz çok çok derinleşti diyorsunuz, mesela bir anlaşma maddesi; işte, biri barışı tehdit eden, barışı ihlal eden, taraflardan birinin güvenlik çıkarlarını etkileyen durumu çözmek için istişare mekanizması falan gibi… Sonra işte, Azerbaycan Devlet Başkanı, ki sanıyorum iki gün sonra bir görüşme daha olacak Türkiye’yle Ermenistan yetkilileri arasında, işte o konuda da Rusya’nın öncülüğünü övgüler düzüyor. Böyle bir pozisyon ortaya çıktı ve bu da ilginç bir durum Türkiye açısından.

Zeynep Gürcanlı: Aynısı, aynı şey. Demin söylediğim o güvenlik tehdidi algısını bizden daha çok hisseden varsa Rusya’ya bakarak o da Azerbeycan’dır. Yani, Aliyev’i anlamakta hiç güçlük çekmiyorum. Ermenistan’la zaten hakikaten savaş hali bitmedi, henüz bitmiş değil itişme sürüyor. Orada karşısında zaten Rus birlikleri var, onu da biliyor Aliyev. Aşağıya bak İran var, Rusya’nın en büyük müttefiklerinden birisi ve Azeri, yani toprak paylaşımı üzerinden, hakikaten İran’daki Azeri nüfus üzerinden çok ciddi bir itişme içinde Aliyev. Gürcistan’a olanları da gördü, yani yarısı gitti Gürcistan’ın şaka değil, Ukrayna’ya olanları da gördü, onu da yarısı gidiyor, gitti gidiyor, Kırım gitti zaten. Şimdi iki tane daha Cumhuriyet gidiyor, onları şimdi biraz önce sana da söyledim daha geniş olarak oblastlarıyla birlikte hani, düşünüldüğünü söylemiş Putin. Şimdi, bunların hepsini Aliyev görmüyor mu? Bir de şey yaptık, şu Karabağ antlaşması, Karabağ büyük bir zaferdi çok güzel de Rus askeri girdi. Azerbaycan topraklarında artık Rus askeri var. Bunun altını bir daha çiziyorum, çok zor atmıştı Azerbaycan o Rus askerlerini. Bizim böyle büyük zafer büyük zafer dediğimiz unsurlarla Ruslar tekrar Azeri toprağına girmiş, orada işte yok barışı koruma, savaşı bitirme falan filan adı altında şu anda orada konuşlanmış durumdalar. Böylesine bir tehdit varken Aliyev’in farklı bir tavır alması mümkün müydü? Bir de Kazakistan örneği var. Hepsini bir kenara bıraksak Kazakistan’da ne olduğunu gördük. O da sanki şey gibiydi, böyle bir temsil öncesi bir prova gibiydi, bak bu böyle oluyor gibi göstermelik bir şeydi. Açıkçası en büyük tehdit algısını hisseden ülkenin Azerbaycan olması son derece normal ama Türkiye de artık en az Azerbaycan kadar ciddi tehdit algısı içinde. Ben bu açıklamanın, işte devlet organizasyonu içinden, savunma Bakanlığı’ndan, Dış İşleri Bakanlığı’ndan çıkıp acele acele yaptırıldığını düşünüyorum ki hani bu tehdit algılaması altında.

Işın Eliçin: Son 4 dakikamız diyelim, Hediye sana sözü vereyim, benim aklıma Hediye şunu sormak geldi; belki ekonomik ilişkileri Rusya, Türkiye’ye karşı, Avrupa’ya karşı dahil olmak üzere bozmak istemeyebilir, sonuçta oradan kendisi de bir kazanç sağlıyor, başka yöntemleri var diye konuştuk ya, Türkiye özeline dönmek istersen, yeni bir yazı okumuştum, Suriye meselesine döndüreceğim belki bu konuda bize dikkat çeker diye. Yani, Lavrov’un dün ağırladığı Suriye Dış İşleri Bakanı’nı düşünelim ve 10 Mart’ta yanılmıyorsam Türkiye’de de bu, Astana formatındaki görüşmelerin olması planlanıyor, Lavrov’la Çavuşoğlu bir araya gelecekler bütün bu krizin üzerine, çok ilginç bir zamanlama. Haaretz’de okudum, İsrail basınında okuduğum yazıya göre de Rusya’nın geçtiğimiz günlerde Kürtleri, yani Suriye’de Kürtleri de artık siyasi sürece katılım tarzı yaklaşımına dair. Tabii bu zaman zaman çıkıyor, geri oluyor, olmuyor, zaten katıyor katmıyor, onun detayını bilmediğim için, Hediye sana bırakayım. Bir de böyle bir boyutu var, Türkiye bir de Güneyinde… Sen İdlib’e dikkat çektin, başka yeni krizler bekleyebilir miyiz diye sorayım.

Hediye Levent: Evet, açıkçası beklenebilir. Yani zaten dün bu Lavrov-Mikdad görüşmesi, Suriye Dış İşleri Bakanıyla görüşmesinden sonra, Faysal Mikdad dedi ki Rusya’nın pozisyonunu destekliyoruz Ukrayna meselesinde. Aynı zamanda Suriye Cumhurbaşkanlığı’ndan da benzer bir açıklama yapıldı, öğleden sonraki saatlerdeydi. Şöyle bir durum söz konusu, hani Suriye Ukrayna konusunda Rusya’yı desteklemiş, desteklememiş aslında bu çok doğrudan gidişatın seyrini değiştiren bir şey değil, yani Suriye’yi de doğrudan etkileyen bir şey değil bu Ukrayna krizi çerçevesinde ama burada unutulmaması gereken başka bir şey var. Şimdi, Rusya’nın Suriye’de askeri- kara gücü var bir; hava savunma sistemi var iki, bir de Laskiye limanında küçük de olsa bir askeri varlığı var. Yani, deniz gücü de var. Bütün bunlar da Türkiye’nin yanı başında. Zaten İdlib meselesi var, Kürtlerle ilgili mesele var, zaten Suriye sahasında Amerikalıların pozisyonlarının, baskılarının daha doğrusu giderek silikleştiğini de biliyoruz. Dolayısıyla Rusya, Suriye’deki varlığını hem Akdeniz’de daha görünür olmak için hem bir savaş halinde, hani ikinci bir hem Karadeniz’de hem Akdeniz’de varlık göstermek için daha da tahkim edebilir Suriye’deki varlığını, öyle görünüyor. Buradan yola çıkarak da tabii Rusya’nın Suriye’deki varlığını tahkim etmeye girişmesi halinde buna Batı bloğu, Amerikalılar nasıl tepki gösterir bu çok belirsiz. Kürt mevzusuyla ilgili de yine benzer bir durum var, Libya meselesiyle ilgili de benzer bir durum var, Doğu Akdeniz meselesiyle benzer bir durum var, Kıbrıs meselesiyle benzer bir durum var. Dolayısıyla Türkiye’yi aslında birçok boyutta, birçok meselede sıkıştırabilecek çok ciddi gelişmeler söz konusu olabilir. Çok basit krizlerde bile, şimdikiyle kıyaslandığında bundan çok basit krizlerde bile Rusya’yla Türkiye restleşmesine, İdlib’deki mesela Rusya’nın askeri varlığına saldırı üzerinden cevap verildiğini biliyoruz ya da Libya’da da benzer şeyler gördük, dolayısıyla orası böyle bir kocaman bir soru işareti olarak duruyor gibi görünüyor. Türkiye bu anlamda böyle bir, Rusya’yla da bazı kanalları açık tutar da Suriye’de Libya’da gidişatı değiştirir mi, Rusya buna öncelik verir mi onu da bilmiyoruz açıkçası. Son olarak bunu da istersen Zeynep, sana soralım. Bunu, bu konuları düşünmeye, konuşmaya, tartışmaya sıra geldi mi Ankara’da, ondan sonra da yavaş yavaş kapatalım.

Zeynep Gürcanlı: Geldi, çünkü Ruslardan Doğu Akdeniz’de ara buluculuk lafları falan filan bile çıkmaya başladı. Rusya artık ben Akdeniz’de de varım demesinin bir başka göstergesi bu. Bir de şöyle düşünmek lazım, Akdeniz’in iki ucu, bir taraf Suriye bir taraf Libya. Böyle bir ortamda Ruslar çok sıkıştırabilirler hakikaten.

Işın Eliçin: Çok, çok teşekkürler Zeynep Gürcanlı bize eşlik ettiğin için, bu haftalık bu kadar diyorum.

Zeynep Gürcanlı: Ben teşekkür ediyorum beni ağırladığınız için.

Hediye Levent: Teşekkür ederiz. Haftaya başka bir konuyla, başka bir gündemde görüşmek üzere, umarız ki savaş konuşmayız.

Işın Eliçin: Evet, umalım öyle olsun. Çok, çok teşekkürler hoşça kalın.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.